22 Kasım 2008 | |
Gençlik, Gerillanın Kutsal Özgürlük Mekânı HPG Saflarına Akın Etmelidir
HPG Anakarargah Komutanı Dr. Bahoz ERDAL ile gençlik ve gerillaya katılımlar üzerine yapmış olduğumuz röportajı kamuoyuna sunuyoruz:
- 2008 yılında gelişen katılımları nasıl değerlendiriyorsunuz? En fazla hangi bölgelerden katılım oldu, yaş ortalamaları ve hangi kesimden daha fazla katılım gerçekleşti?
2008 yılında gerillaya katılımın arttığı bir gerçekliktir. Hatta şunu da diyebiliriz ki, 2000 yılından bu yana en yoğun katılımın olduğu yıl 2008 yılıdır. Katılımların bu denli çoğalmasında en büyük etkenlerden biri Türk devletinin Kürt halkına yönelik yürüttüğü imha ve inkar politikası ile bağlantılıdır. Özellikle Önderliğimize karşı yürütülen zehirlenme ve sonrasında sistematik olarak geliştirilen fiziki ve psikolojik saldırıların yoğunlaşması ile Kürt gençlerinde gelişen bir reflekstir. Aynı zamanda buna paralel olarak 2008 Newrozunda Türk emniyeti ile jandarma güçlerinin Kürt halkına yönelik geliştirmiş olduğu saldırı, işkence, baskı ve yüz binlerce askeri yığınağa, geliştirilen operasyonlar ve bu denli yoğun kullanılan ağır silahlara karşı büyük bir cevaptır. Şüphesiz düşmanın tüm geliştirmiş olduğu saldırılara karşı, hem Kuzeyde hem de Güneyde geliştirilen operasyonlarda HPG gerillasının başarılı direnişi ve göstermiş olduğu fedai ruh,halkın tüm kesimlerinde büyük bir moral yaratmış ve bunun yanında gerillaya katılımların artmasında önemli bir etken olmuştur. 2007 sonbaharında Gabar, Oramar ile başlayan, sonrasında Zap direnişi ile devam eden, yine yaz hamlesi ve son olarak Amed, Faraşin ve Bezele eylemi ile devam eden gerillanın güçlü ve sonuç alıcı eylemsellikleri katılımların artmasında en önemli faktördür. Gerillaya katılımlar Kürdistan’ın her dört parçasından, Türkiye metropollerinden ve ülke dışındaki Kürtlerden gerçekleşiyor. Bu sadece bir alana ya da, bir coğrafyaya veya bölgeye ait yada ona özgü değildir, Kürtlerin yaşadığı her alanda mücadeleye katılmak için ve onurlu bir yaşam için Kürdistan dağlarına gençler akın ediyor. Yalnız dikkat çeken AKP belediyelerinin bulunduğu, önceki yerel seçimlerde AKP’nin üstün geldiği Van, Siirt gibi illerden katılımların yoğun olmasıdır. Aynı zamanda Türkiye metropollerinden katılımların yoğun olmasıdır. Burada belirtmek istediğimiz nokta, imha ve inkar politikasının en yoğun bir şekilde yürüten AKP hükümetinin olduğu açığa çıkarmış, bir halk gerçekliği ve ortaya koyduğu iradeyi görmekteyiz. Bugün Kürdistan’da yediden yetmişe, halkın her kesiminden mücadele eden bir halk var. Newrozlarda, miting alanlarında “PKK halktır halk burada” diyen halkın içinden mücadeleye daha aktif katılmak için gelen gençlerin yaş ortalaması, 18 ile 25 arasıdır. Diğer yaş guruplarından da katılımlar var. Fakat ağırlıklı olarak yaş ortalaması, 18 ile 25 arasıdır. Bu yaş grubu gerillacılık ve gerilla koşulları için en elverişli ve aktif olunan yaş gurubu olduğundan kaynaklı genel katılımlarda bu yaş gurubundandır. Katılımlara ilişkin diğer bir husus ise, okul okuyan, yüksek öğretim görenler var. Üniversite okuyan, lise okuyup terk eden, yüksek öğretimini terk edip katılan yoğun bir kesim var. Aynı zamanda işçi ve meslek sahibi olan kesimlerinden de katılımlar var. Evet yukarda da belirttiğimiz gibi HPG’ye,HPG gerillasına katılımlar salt bir sınıf yada tek bir kesimle sınırlı değildir. Toplumun her kesiminden, her sınıfından ve her cinsten katılımlar vardır ve olacaktır. Gerillaya katılımlar toplumsal ve ulusal bir hal almıştır.
- Mücadele tarihinizde katılımların en yoğun olduğu dönemler hangileriydi?
PKK hareketinin başladığı süreçlerde ki, Kürdistan ve Kürt toplumunun içinde olduğu koşulları göz önünde bulundurursak; Kürdistan’da uyanış, diriliş ve hareketlilik ulusal demokratik mücadele, yeni bir felsefe, yeni bir ideoloji, PKK hareketi ile başlamasından kaynaklı olarak,15 Ağustos 1984 atılımına kadar PKK’ye katılımlar, genelde metropollerde yaşayanlardan, okuyan üniversiteli gençlerden ve Kürdistan’da öğretmenlik yapan veya kısmi meslek sahibi olan kesimlerden gerçekleşiyordu. 15 Ağustos atılımı ile başlayan silahlı mücadelemiz, kendini Botan’da ilk olarak örgütlediği için, 1984-1990 arası katılımlar metropollerin yanı sıra Kürdistan’dan özellikle Kürdistan’ın kırsalından gerçekleşti. Kırsaldan ve dağlık bölgelerden gerillaya ulaşmak daha kolay ve daha yakındı, ulaşmanın rahatlığından kaynaklı kırsal katılımları o süreç açısından oldukça yoğun oldu. Ancak Kürdistan’da “olağanüstü halin” dayatıldığı, aynı zamanda 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerin ve köy boşaltmalarının yaşandığı dönemlerde 90- 94 yılları arası gerillaya katılımda bir patlama yaşandı. Bu yıllarda toplumun her kesiminden, köylerden, metropollerden, kırsaldan, şehirlerden, Kürdistan ve Türkiye’nin her alanından katılımlar gerçekleşti. Aynı dönemde kadınlardan kitlesel katılımlar, niceliksel bir sıçrama yaşandı. Başka bir anlamda Türk devletinin terörünün en şiddetli olduğu, top yekun savaşın başladığı yıllar katılımlar ayyuka çıkmıştır. Bunun akabinde, yaşanan yoğun katılımlardan kaynaklı, gerilla bu dönemde ordulaştı.
Üçüncü olarak da katılımın en yoğun olduğu dönem 2007-2008 yılı oldu. Devletin Önderliğimize, hareketimize, halkımıza karşı yoğunlaşan ve süreklileşen imha ve inkar politikasının getirmiş olduğu bir süreç oldu.Bu da gösteriyor ki, Türk hükümetin baskılarının en yoğun olduğu dönemlerde katılımların en fazla olduğu dönemlerdir.Burada net bir şekilde ortaya çıkan şu ki, Kürdistan halkına karşı savaş yürüterek imha ve inkar politikasını yürüterek sindirilemeyeceği kanıtlanmış bir gerçekliktir.Bunun için bugün Başbuğ katılımların önünü alamıyor, alamayacak ta.
- Katılımların en az olduğu süreç ne zamandı?
Her dönemde gerillaya katılım olmuştur. Gerillaya katılımlar süreklileşmiştir. Bazen süreçlerin etkisi ile yoğun, bazen de daha az olmuştur. Ama sonuç itibari ile gerillada hiç bir zaman katılımın kesilmediği, her dönem ve koşulda katılımların sürekli olduğu bir gerçektir. Fakat 2000 ila 2004 yılları arası gerillaya katılımın, diğer süreçlere göre biraz daha az olduğunu da söyleyebiliriz. Bunda en büyük etken, Önderliğimizin çağrısı üzerine gerilla güçlerimizin savaşı durdurarak, Kuzey Kürdistan’dan Güney Kürdistan’a geri çekilme sürecine girmesiydi. Bu süreç açısından silahlı mücadele kısmi olarak dondurulup, demokratik, siyasal çözüm yönünde Önderliğimizin geliştirdiği projenin payı var. Yine bu yıllarda, Türk devletinin de barışçıl demokratik bir çözümün gelişmesi yönünde Kürt toplumunda belli bir umudun oluşması da etkili olmuştur. Bu etkenlerden kaynaklı olarak, bu yıllar katılımların daha az olduğu bir süreç oldu.
-Türkiye ve Kuzey dışında Kürdistan’ın diğer parçalarında ki katılımların durumu nedir?
Gerillaya katılım açısından bir grafik çizecek olursak; hareketin oluşum ve örgütleme döneminde kuruluşundan 15 Ağustos 1984 yılına kadar katılımların esası öğrenci, üniversiteli, yoğunlukta Kuzeyli, Kürt ve Türk gençlerinden oluşmaktaydı. 15 Ağustos 1984 atılımı ile birlikte harekete Batı Kürdistan’ın öğrencilerinin de katıldığı ve 90’lı yıllara geldikçe arttığı, devam ettiği ve bunun toplumsal bir hal aldığını söyleyebiliriz. 1988 yılından sonra özellikle 90’larla birlikte, Güney Kürdistan’dan da hem öğrenci hem de işçi gençlikten katılımlar buna eklendi. Ancak 99’a kadar ki süreçte Kuzey, Güney ve Batı Kürdistan’dan katılımlar yoğun bir biçimde sürerken, Doğu Kürdistan’dan katılımlar yok denecek kadar azdı. Doğu Kürdistan’dan az ve sınırlı bir katılım vardı. Önderliğimize karşı geliştirilen uluslar arası komplonun ardından Doğu Kürdistan halkından büyük bir sahiplenme ve serhıldanlar gelişirken, en yoğun katılımların olduğu yer Doğu Kürdistan olmuştur. Bununla birlikte Önderliği sahiplenme, gerillayı sahiplenme de toplumsal uyanış ve bilinç yaşandı. Diğer yandan o dönemden başlayarak toplu katılımlar gerçekleşti. Şu ana kadar da Doğu Kürdistan’dan katılımlar yoğun bir biçimde devam ediyor.
Bu katılımlarla bağlantılı olarak Türk hükümeti, son dönemde PKK saflarına diğer parçalardan katılımın, onların deyimi ile yabancı uyrukluların katılımının çoğaldığını söylüyorlar. Yine bununla PKK ye Kuzey Kürdistan’da katılımların azaldığını, öne sürüyorlar ve akabinde PKK’nin yabancı güçlerin denetimine girdiğini kamuoyunun gündemine sürekli getiriyorlar ve bunu da PKK’nin bir zaafı olarak göstermeye çalışıyorlar. Kuzey, Doğu ve Batı Kürdistan’dan katılımların yoğun olduğu, özellikle son iki yıl içerisinde önemli bir artış yaşandığı gerçektir. Diğer parçalarda ki katılımlar PKK’nin salt Kuzey Kürdistan’da, ya da Türkiye zemininde mücadele eden bir örgüt olmadığını gösteriyor. Bu, PKK’nin dört parça üzerindeki etkinliğini ortaya koyuyor. Bu da, PKK’nin, nasıl geniş ve güçlü bir toplumsal ve ulusal bir zeminden beslendiğinin kanıtı oluyor. PKK, bununla sadece bir parçanın değil, Kürdistan’ın tüm parçalarını kapsayan ulusal hareket olduğunu ve Kürtlerin olduğu her alana kök saldığını kanıtlanmış oluyor. Diğer parçalardan katılım PKK’nin zayıf noktası veya eksikliği değil de güçlü yönüdür, bunun ispatıdır. Bu katılımlar Kürtlerin, PKK ve Önder APO’ya olan bağlılığını gösteriyor.
- Diğer parçalardan katılımlarla birlikte gerillada uyum sorunları çıkmıyor mu?
Diğer parçalardan katılımların olduğu, ilk süreçlerde ilgili parçalardaki sömürgeci devletin yüzyıllardır yaratmış olduğu asimilasyonun etkisi ile birlikte gelen gençlerin taşıdığı bu etkilerden kaynaklı zorlanma yaşanıyordu. İlk süreçlerde bazı gençler kendini yabancı hissedebiliyordu. Özellikle okuma yazmada bir zorlanma yaşanıyordu. Genelde gelen gençler geldikleri parçanın sömürgeci güçlerin dillerini okuyup yazdıklarından kaynaklı, onların dili ile konuştukları için, dil konusunda zorlanma yaşanıyordu.
Yine aşiretçilik ve bölgeciliğinde etkileri vardı. Bunlardan gençleri koparmak kolay olmadı, ancak Önderlik felsefesi ve ideolojisi temelinde, gerillanın 25 yıllık mücadelesi ve alınan eğitimlerle büyük bir harmanlanma yaşandı. Bununda getirmiş olduğu ileri düzeyde ulusal demokratik bilinç ve ideolojik derinlik düzeyi yaratıldı. Toplumsallaşmaya yönelik büyük bir çaba sarf edildi ve oldukça sonuç alıcı, etkili gelişmelerde kaydedildi. Ulusal, demokratik ve insani değerler yaratıldı. Sarf edilen çaba ve emek sonucu gelinen nokta çok önemlidir. Tüm bu yaratımlar çekim ve birleştirme merkezi haline getirildi. Geçmişte yaşanan zorlanmalar aşılmış durumda. Tam tersine her gerilla birliğinde bu durumlar artık dezavantaj değil de bir avantaj, zenginlik haline getirilmiştir. Şimdi gerillanın her hangi bir birliğinde bir çok dil bilen, Kürtçenin lehçelerini bilen Kurmanca, Zazaca, Soranca bilenleri bulabilirsin. Aynı zamanda Türkçe, Arapça, Farsça hatta diğer yabancı dilleri bilenleri bulabiliyorsunuz. Bu birlik Kürtlerin ve gerillanın gelmiş olduğu düzeyi ve onun gücünü gösteriyor. Bu birliktenlik bütün toplumlara, halklara ve kültürlere ulaşmada rahatlık, kolaylık ve avantaj sağlıyor.
Geçmişte yaşanan bir diğer sorun da, öğrenci ve köylü gençlik arasında yaşanan bir zorlanma vardı. Özellikle 90’lı yıllarda bu biraz öne çıktı. Bunun sebepleri vardı. Bir sebebi 90’lı yıllara kadar katılımlar ağırlıklı üniversite gençliğinden idi. Ama, daha sonra 90’lı yıllara yaklaştığımızda Botan ve Colemerg başta olmak üzere köylü kesimin yoğun katılımları oldu. O süreçte köylü kökenli ve öğrenci kökenli arkadaşlar arasında belli bir kültürel uyum sorunu yaşanıyordu. Bir kesim araziye hakim, araziyi ve dağ koşullarını iyi bilen, orada doğup büyüdüğü için uyum noktasında zorluk çekmiyordu. Ancak, PKK’nin felsefesi, ideolojisi ve derinliğini kavramaktan uzaktı. Bir tarafta da öğrenci gençlik, şehirlerde doğup, büyümüş, okumuş, dağa ve kırsalın yaşamına alışmamış, bunun yanı sıra belli bir bilinç düzeyi olan kesimdi. Teorik düzeyin belli bir oranda geliştiği, fakat pratikleşmede zorluk çektiği için bir zorlanma yaşıyordu. Her iki kesimin birbirine zıt olan yanlarından kaynaklı getirmiş olduğu zorlanma ve tartışma düzeyi vardı. Lakin bu yoğun ideolojik, teorik eğitim ve yaşamda ki bütünleşme ile önemli oranda aşındı. Ve her kesimden, sınıfsal kökenden gelenler artık PKK’nin ulusal demokratik kültürü ile besleniyor ve bir bakış açısı kazanıyor. Bununla da yaşanan bu sorun aşılmış oldu. Özelliklede şu an katılan gençlik, devrimin ve hareketimizin yaratmış olduğu ulusal bilincin etkisi ile büyümüş ve katılmış olması gençler açısından avantaj oldu. Bu son dönemde ki katılımlar mücadele, parti, sömürgecilik, ülke hakkında belli bir bilinç düzeyi kazanmıştır. Buna karşında gerilla gerçekliğini tanımış gençlik olduğundan son dönemlerde bu tür sorunlar yaşanmıyor.
Diğer bir uyum sorunu da, kadın ve erkekler arasında ki uyum sorunuydu. Özellikle 90’lı yıllarla birlikte kadınların kitlesel düzeyde katılım gösterdiği yıllardı. Kürt toplumunda feodal değer yargıları hakim olduğu için, onun etkileri gerilla saflarına yansıyordu. Kadının gerilla mücadelesinde ve bir bütünen ulusal devrim mücadelesinde nasıl bir rol oynayabilir, nasıl bir yer alabilir konusunda darlıklar, sığlıklar vardı. Ancak Önderliğimizin geliştirdiği yoğun çözümlemeler toplumun, aynı zamanda kadın gerçekliğinin çözümlenmesi ve erkeğin gerçeğinin çözümlemesi ile belli bir düzey yakalandı. Bunun yanı sıra, kadının bundan almış olduğu güçle hem yaşamda, hem eylemde, hem savaşta, hem de diğer alanlarda gösterdiği aktif katılım ve etkinlik yaşanan sorunları aşmada önemli rol oynadı. Gerillada kadının salt savaşçılık değil komutanlık da yapabildiği, öncülük yapabildiği ve onlarca ileri düzeyde rol oynayan kadın gerillaların olduğu, yüzlercesinin kahramanca şehit olduğu artık halka ve tarihe mal olmuş durumda. Bununla birlikte, hem kadında, hem de erkekte önemli ölçüde bir bilinçlenme, özgürlük bilinci, eşitlik bilinci ve cins bilinci oluşmuştur. İlk dönemdeki sorunlar mücadelenin gelişimi ile birlikte büyük bir gelişmeye, aydınlanmaya ve güçlenmeye yol açmıştır. Üstelik bu salt gerilla zemininde değil, dalga dalga Kürt toplumuna yansıdı ve bu gün Serxıldanlarda bütün demokratik mücadele alanında bunun sonuçları ve etkilerini görebiliyoruz.
- Türk devletinin katılımları engelleme çabaları neden sonuç vermiyor?
Geçen 25 yıllık süre zarfında şu kanıtlanmış ve ispatlanmıştır. Türk devleti polisi ile korkutarak, tutuklayıp, işkence yaparak katılımları engellemeye çalıştı ama durduramadı, durduramazda. Dikkat edilirse olağan üstü halin hüküm sürdüğü, faili meçhul cinayetlerin yaşandığı, köylerin yakıldığı, devlet terörünün sınırsız bir biçimde uygulandığı süreçler, gerillaya en fazla katılımın olduğu süreçlerdir. Hareketimize, partimize imha ve tasfiye dayatıldığı süreçlerde en kapsamlı operasyonların gerçekleştiği süreçler, en fazla katılımın olduğu süreçlerdir. Devletin, şiddete ve zora dayalı politikası sonuç alamadığı gibi, tersinden etki yaratıyor. Katılımları durdurup, azaltmak şöyle dursun, büyük bir artışa neden oluyor. Bunu İlker Başbuğ’unda, Erdoğan’ında anlaması gerekiyor, gençler neden dağa çıkıyor? Bu sorunun tahlili doğru temelde ele alınmadan katılımlar durdurulamaz. Dağa çıkışların temel nedeni inkar ve imhanın dayatılmasıdır, ondaki ısrardır. 20.yy. ortalarına kadar en büyük sömürgeci Britanya idi. Ancak sömürgesinde ki ülkelerin dillerini, kültürlerini zorla değiştirme politikası yoktu. Sömürgesi altında olan ülkenin kültürüne saygı gösteriyordu. Fakat şimdi Türk devletinin Kürdistan’da ve Kürt halkı üzerine yürüttüğü politika klasik sömürgeciliği aşan bir düzeydedir. Bu sadece bir askeri işgal değil, sadece ekonomik sömürme değildir. Bunun ötesindedir. Dil ve kültür açısından bir kültürel soykırımdır. Bu topyekun bir soykırımı dayatmaktır. Buna karşı gelişen en ufak bir tepkiyi, en küçük demokratik bir eylemi bile terörist eylem sayıp susturmaya çalışmaktadır. Bu politika dağa çıkmayı tetikleyen en büyük faktördür. Daha 5 yaşında okula giden bir Kürt çocuğuna “Türküm, doğruyum, çalışkanım” demeye zorlayacaksın, daha bu yaştan kültürel soykırımı dayatırsanız dağa çıkar, isyan da eder, hatta kıyameti de kopartır. Her gün Kürt çocuğuna bu sloganı söyletmeye çalıştırırsanız, elbette en kolay ulaşacağı silaha taşa uzanır ve onunla tepkisini gösterir. Bugün Kürdistan şehirlerinde ki çocukların yoğun bir biçimde Serxıldanda yer almasının temel nedeni budur. Başbuğ daha göreve gelmeden katılımları nasıl durduracağını tartışıyordu, birçok yasal engeli, daha önce denenen ve başarısız olan yöntemi tekrar devreye koymaya çalışıyor. Ancak şunu bilmeleri gerekiyor ki, Başbuğ ve Erdoğan’ın başvurdukları yöntem katılımları engellemeyi bir yana ancak artırır ve hızlandırır. Siz her gün çocuklara zorla Türklüğü dayatsanız, yüz binlerce asker ve ağır silahlarla Kürdistan’ı işgal edip, yerleşerek her gün operasyonları geliştirirseniz, dağlara gelişler devam edecektir, hem de artacaktır.
Halkımıza bu kadar baskı işkence, tutuklama yaparsanız, bunda pervazsızca ısrar ederseniz katılımlar artar. Önderliğimize karşı bu insanlık dışı muamele devam ederse, katılımlar artarak devam edecektir. Halkın haklı ve meşru haklarına karşı saldırı geliştirilse, elbette Kürt gençliği hep dağlara akacaktır ve hiç kimse bunu durdurma gücüne sahip değildir. Eğer yapıcı bir tartışma yapılacaksa ve dağa çıkışlar doğru temelde durdurulacaksa ki bunun anlamı da savaşı durdurmaktır, o zaman buna yol açan nedenleri iyi irdelemek gerekiyor. Kürt sorunun çözümüne yönelik inandırıcı ve halkımızı tatmin edecek biçimde adımların atılması ile bağlantılıdır. Böyle bir yaklaşım dağa çıkmayı ve bu savaşı durdurabilir.
- Türk devleti “dağlara sadece cahiller çıkıyor” propagandasını yapıyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti yıllardan beri dağı hep geri kalmışlık, cehaletin olduğu yerler olarak tanımlıyor, toplumun bilincinde öyle bir biçimde yer edinmeye çalışıyor. Bu bilinçli ve kasıtlı bir yaklaşımdır. Kürdistan tarihinde, Kürt toplumunun tarihinde ve bilincinde dağ her zaman önemli ve kutsal bir yere sahiptir. Yıllarca dağlara sığınarak kendilerini, dillerini, kültürlerini koruyabilmişlerdir, direnmişlerdir. Dağlar adeta Kürtlerin soy kütükleriyle eşanlamlıdır. Dağlar, Kürtlerin etnisite ve halk olarak varoluşunun doğal kalesi rolünü oynamışlardır. Kürt toplumunda dağ direnme ile eş anlamındadır. Kürdistan da birçok dağa kutsal anlamlar yüklenmiştir. Bu anlamıyla Kürt toplumunu dağdan koparmayı, direnişten koparmayı amaçlıyorlar. Özellikle PKK’nin mücadelesiyle birlikte, gerilla mücadelesi ile birlikte dağ, Kürt toplumunda yeni bir anlam kazanmıştır. Özgürlük ahlakını kutsal kaleleri ve mekanları olarak anlam kazanmıştır. 25 yıldır Kürdistan dağlarında birçok savaş verildi, birçok kahramanlığa imza atıldı, büyük direnişler gösterildi ve dağ eksenli gelişen mücadelede insanlık ve özgürlük adına bir çok kazanım yaratıldı, elde edildi. Yaratılan ulusal demokratik değerler oldu. Bununla birlikte dağ ve dağda mevzilenen gerilla halkın umudu haline geldi. Dağı hedeflemek, dağı karalamak Türk devleti açısından anlaşılırdır. Katılanların bilinçsiz ve cahil olduğu propagandası yapılıyor.
Bu konuyla ilgili şunu söylemek istiyorum. İlk olarak dağa çıkmak, gerillaya katılmak, sadece silah taşımak anlamını taşımıyor. Dağa çıkmak sistemden kopmaktır, düzen yaşamını reddetmektir, sömürgeci sisteme başkaldırıdır. Bu anlamı ile dağa çıkmak gerillaya katılmak bilinçli bir eylemdir, cahiller bu eylemi gerçekleştirmezler. Cahiller sömürgeci sistemin, devletin zor gücü kullanarak rahatlıkla bastırdıkları ezdikleri kimseler ve çıkarı temelin de yürüttüğü kimseler oluyor.
İkinci olarak; büyük felsefe bilinci, ulusal demokratik bilinç, tarih bilinci, güçlü bir irade olmazsa hiç kimse bu dağlarda 24 saat bile kalamaz, yaşayamaz. Bu zor koşullar ve düşmanın yoğun yönelimi karşısında, böyle mütevazi imkanlarla savaşmaya ve direnmeye ikna etmek bir yana dağda tutamazsınız bile. Güçlü bir felsefe ve bakış açısına sahip olanlar, yurt bilinci, sevgisi, tarih bilinci, toplumsal bir kişiliğe sahip olanlar bu dağlara çıkabilir, gerillaya katılabilir, zorluklara göğüs gererek bu efsanevi direnişe katılım göstere bilir.
Üçüncü olarak; gerilla sadece silah alıp savaşmak alanı değildir. Ondan önce gerilla bir yaşam alanıdır. Yeni yaşam inşa etme, yeni yaşam yaratma alanıdır, bilinçlenme ve kendini tanıma alanıdır onun için gerillanın temel bir faaliyeti eğitimdir. Felsefeden kuantuma kadar, kuantum fiziği bakış açısı, bilimler, bilim tarihi, dünya tarihi, toplumlar tarihi, Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan tarihine kadar her alanda ve her konu üzerinde kendini geliştirendir. Aynı zamanda kültür ve sosyolojiyi kapsayan geniş eğitim programı var. Ondan sonra pratik ve askeri eğitimler görüyor. Bunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz, iki yıllık bir gerilla, bir Türk subayından bile daha iyi Türk tarihin bilebiliyor. Buna birçok kez operasyonlarda küçük cihazlarda Türk subayları ve gerillalar arasında yaşanan tartışmalarda tanık olmuşuzdur. Dağ, Kürt gençliği için şunu ifade ediyor, Müslümanlar için cami neyse, Hırıstiyanlar için kilise ne ise, bilim için üniversite ne ise, Kürt gençleri için de dağ odur, hepsidir. Dağ cahillerin değil bilinçlenmiş, örgütlenmiş, güçlü bir iradeye kavuşmuş, kendini güçlü savunma gücü haline getirenlerin ve destanları yaratan kahramanların yeridir. Cahil olan bu gerçekleri anlamayandır, anlam vermeyendir, anlamaya yanaşmayanlardır. Tam tersine Türk devletinin eğitim sistemi, Kürt gençliğinde, hatta genel toplumda, bilimi değil, cehaleti çarpık şekillenmeyi, yalanı dayatan bir eğitim sistemidir. Bir Kürt çocuğuna her gün sen Türksün diyorsan, bunu dayatıyorsan bu yalandır, yalan bir eğitim sistemidir. Bilimselliği bilimciliğe indirgeyen, en geri doğmaları yaratan, her şeyin inkarı üzerine kurulan bir eğitim sistemi inkar sisteminin yağdanlığı olur ve bir aydınlanma yaratamaz. Her gün yalan söyleyen bir genç topluma faydalı bir birey olamaz, bunu kabul eden benimseyen yalancı bir kişilik, kişiliksizlik ortaya çıkar. Bu vesile ile Kürt çocuklarının bu sloganı reddetmeleri gerekiyor, çünkü zorla bir yalanı söylettirmeye ve gerçeği çarpıtmaya yönelik bir dayatma, uygulamadır. Türk devletinin eğitim sistemi ve programı büyük bir dil ve kültür kırımını uygulamak üzerine kuruludur. Her Kürt gencinin, ailesinin buna hayır demesi, artık yeter demesi gerekir.
- Önderliğe yönelik son saldırı karşısında, Kürt gençliğinin gösterdiği tepkiyi nasıl görüyorsunuz bu kapsamda neler söyleyecekseniz?
Dikkat edilirse Önder APO’ya yönelik saldırılar, AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte giderek katmerleşerek devam ediyor. AKP, ABD, AB ve İsrail’in desteğiyle iktidara geldi. Söz konusu güçler, aynı zamanda Önderliğimizin esir düşmesini sağlayan güçlerdir. İmralı sistemini de oluşturan bu güçlerdir. Bu güçler komployla Önderliğimizi ve hareketimizi imha ve tasfiye etmek istediler. Önderliğimiz, hareketimiz ve halkımızın direnişiyle uluslar arası komplo büyük oranda etkisiz kılındı. Komployu gerçekleştirenler bu durumu görünce, sahte İslam maskesini takan faşist zihniyetli, ırkçı bir parti olan AKP’yi iktidara getirdiler. AKP vasıtasıyla Önderliğimizi ve hareketimizi imha ve tasfiye etme planını yeniden devreye soktular. Önce İmralı’ya ilişkin özel bir yasayı 1 Haziran 2005’te çıkardılar. Önderliğimize hücre içinde hücre cezaları verdiler. Hücre cezalarını da yeterli görmediler. 2007 yılında zehirlediler. Bu yılda da önce Önder APO’nun saçını zorla kestiler. Akabinde de fiziki saldırıda bulundular. Bu uygulamaların hepsi AKP iktidarı döneminde gelişti. Tabi ki buna karşı gerillanın en son Amed ile Bezele eylemleriyle taçlanan bir meşru savunma direnişi gelişti. Halkımızda Önderliğimize fiziki saldırının haberini alır almaz Serxıldana kalktı. Tamda fiziki saldırının olduğu süreçte, Erdoğan’ın Kürdistan’a sefere çıkmasını Ariel Şaron’un Mesciti Aksa çıkartma yapmasına benzetti. Ve Erdoğan’ı PERSONA NON GRATA -İstenmeyen Adam- olarak ilan etti. Kürt gençliğinin öncülüğünde yediden yetmişe halkımız yepyeni bir Serxıldan sürecini başlattı. Hem niceliksel anlamda hem de niteliksel anlamda ‘90’lı yılları aşan bir düzeydeki Serxıldan’dı. Kürt gençliği şunu bilmeli ki, Önder APO ile Kürdistan özgür olmayana kadar, özgürlük mücadelemiz süreklileşerek devam edecektir. Bunun için Kürt gençliği hem Serxıldan’ları örgütlemeli ve halkı korumalı, hem nerede bulunuyorsa bulunsun her türlü ırkçı saldırı biçimlerine karşı evrensel ve meşru bir hak olan öz savunma örgütlülüğünü yaratmalıdır. Her türlü olasılığa karşı da hazırlıklı olmalıdırlar.
Özgür olunacaksa, gençlik, gerillanın kutsal özgürlük mekanları olan Kürdistan dağları dışında, başka hiçbir seçeneğin olamayacağı bilinciyle HPG saflarına akın etmelidir.
|
22 11 2008