Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Ağustos günü Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Museka ve Bezeno alanlarına yönelik olarak Skorsky tipi helikopterler tarafından alev topları ile saldırı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucunda alanda başlayan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Taraf gazetesinin başındaki Ahmet Altan’a gazete kurması için parayı veren AKP’nin denetimindeki devlet hazinesi.
Ahmet Altan’ın kitap yazıp basmasını finanse eden Avrupa Birliği. Altan’ın kitapları AB fonlarıyla basılıyor.
Taraf gazetesinin muhabir ve yazarlarının da neredeyse çoğunluğu ya CIA ya MİT yada ikisinin ortak yetiştirmesi.
Gazetenin yazı işleri müdürü Yıldıray Uğur CIA’ya bağlı NED-National Endowment for Democracy- yani Demokrasi İçin Ulusal Fon kurumunun finanse ettiği Genç Siviller Hareketinde tetikçi yapıldı.
Gazetenin Ankara Temsilcisi Lale Sarıibrahimoğlu-Kemal- İngiliz Dış İstihbarat Örgütü olan MI6 tarafından eğitildi. ABD’nin, Pentegon ile CIA’nın ortak bir dergisi olan Jane’s Defence Weekly dergisinin ajan çalışanıdır.
Gazetenin diğer yazarı komiser Emrullah Uslu, Kürdistan’da katliam yapan Hizbul-Kontranın başörgütleyicisi bir kontgerilladır. MİT kontenjanından ABD’de CIA tarafından eğitildi.
Kurtuluş Tayiz ise, hem bir itirafçı hem de JİTEM elemanıdır. Şimdi ise MİT’e transfer edilmiştir.
Rasim Ozan Kütahyalı’nın, MİT elemanı olduğu herkesin malumudur.
Yasemin Çongar’ın, CIA’de ki görevinin bilmiyen yok.
Mehmet Baransu’nun, MİT ve CIA’ya birlikte çalıştığı aşikardır. MİT elemanı olarak lise ve üniversitede okutulduğu, istihbarat konusunda ise CIA tarafından Amerika’da uzmanlaştırıldığı biliniyor.Bu nedenle ABD’ye götürülüp eğitildi.
Altan ailesinin, Teşkilatı Mahsusa’nın kuruluşundan itibaren dört göbekten Türk istihbaratına ajan kalemşörlük yaptıkları belgelidir.
Dedeleri böyle idi. Babaları böyle idi.Kendileri de böyle. Çocukları da aynı yolu izliyor.
Bundandır ki, Altan kardeşler hep devletin maskeli ırkçı tetikçileri olmuşlardır. Dedeleri vatansever maskeliydi. Babaları sol maskeliydi. Kendileri liberal maskeli. Çocuklar ise post-liberal maskeli.
Böyle oldukları içindir ki, Mehmet Altan, Önder APO uluslararası bir kopmlayla esir düşünce şöyle demişti. “PKK, önderini kaptırdı. Kürtler ve PKK, Türklerin karşısında artık yenik davranmalıdır”. Kısacası küçük Altan, Mahmut Esat Bozkurt’un “Türk olmayanların tek hakkı vardır. O da Türklere hizmet etme hakkıdır”, söylemini cilalayarak Kürtlere diyordu ki, “siz artık bundan sonra bizim kölemizsiniz”.
Büyük Altan’da, Türk ırkçılığın zirvesine tırmanırken liberal cilayla kendini pazarlıyor.
Yazdığı her yazıda, Yeşil Türk Irkçılığının en son temsilcisi AKP’ye biat edin diyor. O, AKP’den palazlandığı için, Türk-Islamcı faşizmi ve ırkçılığının talancı ve gaspçı sermayadarlarını bir çırpıda özgürlükçü ilan ediyor.
Türk ordusunun, HPG gerillası karşısındaki yenilgisini de istihbarat eksikliğine, ordunun profesyonel olmamasına bağlıyor.
Türk ordusunun, Zap yenilgisinden sonra karizmasının bozulması ve otoritesinin yerle bir olmasını AKP’nin siyasi başarısına bağlıyor.
Zap’ta, HPG gerillası karşısında yenilgeye uğrayan, anlı şanlı Türk ordusuna karşı artık herkesin ses çıkarabileceğinin üstünü örtüyor.
HPG’nin her eyleminden sonra darbe alan Türk ordusunun yenilgisini saklamak için, Yeşil Kontgerilla’nının tetikçiliğini yapan kendi gazetesinde yalanlar dizisini yayınlıyor.
Bilmem istihbarat iyi alınmamışta, HPG gerillası görülmüşte, bilinçli bir şekilde vurulmamışta, ordu içinde bazı hainler varmışta, savaşın bitmesini istemiyormuş ta....
Eğer savaş biterse ordunun etkinliği kalmazmış, o nedenle fazla gerilla öldürülmüyormuş ta...
Birde Teşkilata Mahsusa mensubu tetikkeş ve soykırımcı bir Türk subayının torunu ya onun verdiği canilik ruhuyla olacak ki, “niye daha fazla gerilla öldürmüyorsunuz” da diyor.
İşgalci Türk ordusunu mazlum yerine sokuyor. Kürdistan’da soykırım yapmak üzere, Kürdistan’da askerlik yapan katilleri filinta ve masum çocuklar şeklinde betimliyor. Duyguya hitap ederek körleşmiş ve nasırlaşmış Türk ırkçılığını körüklüyor.
Kürdistan’ın her türlü şekilde işgal edilmesini meşru görürken, “devletin gerillayı öldürme hakkı var, fakat HPG gerillasının ülkesini, halkını ve kendini savunma hakkı yok” diyor.
Sadece bu da değil, Türk ordusunun yenilgisini yalan yayınlarla şuraya buraya bağlıyor.
İşte Taraf Gazetesi ve işte en yakın tarihteki yalanları.
Birinci yalanı:10 Ekim 2007 günü bir üsteğmen, bir yarbayı arıyor... Ona, PKK militanlarını( bazı yorumcular, ‘askerler, militan kılığına girmiş olabilir’ diyor) kastederek, “Benim adamlar çok zayiat veriyor, ya koordinatlarını değiştirin ya da Heron’u düşürün” diyor... Yarbayın cevabı: “Bir çaresine bakarız…”
20 Temmuz’da MİT kendilerine servis ettiği yalan bilgiyi dayanarak, bir makale yazan Ahmet Altan, yazdığını yalanı öyle allayıp pulluyor ve diyor ki, “Bugün Gazetesi-Fetullahçıların En Irkçı Kolu- büyük bir haber yazmışmış”.
Dünyanın en küllü yalanı budur. Neden yalandır açıklıyorum. 5 Kasım 2007’deki Bush-Erdoğan’ın Washington görüşmesine kadar Heron uçakları Türkler adına keşif yapmıyordu. 5 Kasım 2007 sonra Heron uçakları keşif yapmaya başladı. Birde, Heron keşiflerine dayalı ilk uçak saldırısıda, 17 Aralık 2007 yapıldı. O tarihten önce ne Kuzey Kürdistan’da ne de Güney Kürdistan’da Türk ordusunun herhangi bir hava saldırsı olmadı. Yalancı ve ırkçı zihniyete sahip Fetullahçıların, Taraf ve Bugün gazetelerinin bu külli yalanı haber olarak yayınlaması psikolojik ve özel savaş çerçevesindedir. Şimdi ben herkese soruyorum. Niye kimse Ahmet Altan ile Fetullahçılara şunu sormuyor. 17 Aralık 2007 tarihinden önce herhangi bir hava saldırısı yok, siz niye yalan haber yapıyorsunuz?
İkinci yalanı: Bilican Tepesi eylemi üzerine nereye ait olduğu belli olmayan ve yayınladığı Heron görüntüleridir. Taraf gazetesi Heron görüntülerine dayanarak, HPG gerillalarının Bilican Tepesi’ndeki Seyyar Taburu ele geçirmelerinde Türk komutanlarının saldırı helikopterleri ve indirme helikopterleriyle yardıma gitmediğini safsatasını yazıyor. Bu da mega yalandır. Gerillanın eylem anında çektiği görüntüler var. Bu görüntüler, ROJ-TV ile ANF’de yayınlandı. O görüntülerde Bilican tepesinde vızır vızır kobra ile skorsky helikpoterleri uçuyor. Başta bir helikopter tepeye iniş yapıyor yaralı ve ölülerini almak için. Gerillalar doçka ile vurunca helikopter tam indirme yapmandan darbe alıyor. Ve tıpış tıpış geri kaçıyor. Arda arda başka helikopterlerde indirme yapmaya çalışıyor, gerillalar vurunca onlarda geri kaçıyor. İki kobra helikopteri de doçka ve füze korkusundan yükselemiyor. Vadileri vuruyor. Görüntülerde bu hakikat var. Buna rağmen Taraf gazetesi yalan haber yayınlıyor.
Bundan sonra Taraf ile Fetullahçıların safsatalarına inanlar olursa ben onlara derim ki,siz biakıl ve aptalmısınız? Eğer biakıl ve aptal değilseniz Kürdistan gerillasına ilişkin en doğru haber kaynağı HPG sitesidir.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
Yazımıza başlamadan önce onurlu direnişiyle Kürt halk tarihine yeni bir başarı destanı daha ekleyen halkımızı gerillalar olarak selamlıyoruz. Ve bundan böyle de onurlu özgürlük yürüyüşünü hiçbir gücün artık durduramayacağını ve frenleyemeyeceğini de herkese bilmelidir. Yeter ki bir halk ayağa kalkmasını bilsin artık gerisi sadece ve sadece onurlu bir özgürlük taçlanmasıdır.
Gerillalar olarak kendi tercihini demokratik özerklik temelinde ortaya koyan halkımızın önünde saygıyla yeniden eğiliyor bugüne kadar halkımızın yanında olduğumuz gibi bundan böyle de daha güçlü bir şekilde yanında olacağız.
Bu yazımızda halkımızın başarılarını gölgeleyen, halkımızın bir nebze de olsa özgürlük yoluna doğru koşusunu köstekleyen, kendince kendini çok akıllı bilen, sadece kendisini akılı bilen de değil halkımızı geçmişten beri gütmeye alışmış, yönlendirmiş ve kendince de bunu önemli ölçüde sağlamış kişilikleri işlemek istiyoruz.
Tarih böylesine kişiliklere eğer karşıtlarıyla ilişkiye geçerek kendi halkına ya da onun –yani kendi halkının-çıkarlarına karşı bir ilişkilenmeye girerlerse işbirlikçi diyor. Latince böyle tiplere kolabaratör diyorlar. Bir nevi kendi halkına karşı düşmanlık yapan kişi anlamında.
Bunun bir adım ilerisi ise ihanettir. Halkının düşmanlarının yanına geçerek düşmanlarla birlikte halkın çıkarlarına yönelenler anlamında. Bu işbirlikçiliğe göre daha büyük bir suç ya da ahlaksızlığı ifade ediyor.
Ve eğer bir dönem kendi halkının yanında görünerek ardından da düşman saflarına geçerek düşmanlık yapıyorlarsa bunlara da tarih hain diyor.
İşbirlikçi, ihanetçi ve hain tipler Kürdistan’da var mıdır? Vardır. Bunlar çalışma yürütüyorlar mı? Evet, yürütüyorlar. Düşmanlık yapıyorlar mı? Yapıyorlar.
Peki, dünyanın neresinde olursak olalım kendi halkına karşı mücadele eden, düşmanlarının yanına geçerek kendi halkının çıkarlarına saldıran tiplere, kişiliklere nasıl bakılmaktadır?
Şunu biliyoruz ki: dünyanın hiçbir yerinde içerisinde yer aldığı halkın, toplumun çıkarlarını zedeleyen ya da zarar veren tiplere tahammüllü yaklaşım gösterilmez. En ileri düzeyde bu yönlü kişilikler suçlanır. Cezalandırılır. Vatandaşlıktan atılır. Ülkeden sürülür. Ve…
İnsanlar istediği için ihanetçi ya da tasfiyeci olmuyor. Hainlik ise bir bilinçli tercih meselesidir. Eğer bir birey işbirlikçi ve ihanetçi yaklaşımlarından ısrar etmezse, kendi halkından özür dileyerek yaptıkları için af dilerse böylesine bireyleri yeniden toplumu katmak ters olmayabilir. Lakin ihanetçi ya da işbirlikçi bu duruşunda ısrar ederse bu tiplere tarih hain der ve son noktayı koyar. Ve bizim yazımızın konusu hainler ve hainlik değildir. Yazımızın konusu işbirlikçilik ve ihanettir.
Bir yazıda İhanet Nedir (?) Sorusuna verilen cevap;
“Hayat, ihanet edenler için bir komedi; ihanete uğrayanlar içinse bir trajedidir. İhanet edenler, hiçbir yere ait olmamakla temellendirirler ihanetlerini. İhanete uğrayanların tesellisi ise…
İhanet deyince akla gelen ilk isimlerden biri ünlü İngiliz casus yöneticisi Kim Philby'dir. Hindistan doğumlu Philby, Cambridge'de eğitim görmüş ve çift taraflı çalışmak üzere 1940 yılında İngiliz Dış İstihbarat Servisine alınmış.
Philby 1963 yılına kadar hiç sezdirmeden Ruslara çalışır. Deşifre olunca Ruslara sığınır. İşte bu Philby
"İhanet etmek için, İnsanın bir yere ait olması gerekir. Oysa ben hiçbir yere ait değilim" diyerek ihanetini korkunç bir ahlaksızlıkla savunur.
Bir yerlere ait olmayanlar, bir yerlerde yaşarken başkalarına yaşayanlar, başkaları gibi düşünenlerin varacağı yer ihanettir.
Özcesi İhanet şu veya bu şekilde süre giden hayatı kesintiye uğratan, adeta şoklama görevini yapan bir oluştur. Bir kendisinden kaçıştır. Başkalaşmaktır. İnsanlıktan uzaklaşmaktır. Onlar, Immanuel Kant'ın deyişiyle, “kendilerine hayrete düşüren iki şeyden -başlarının üzerindeki yıldızlı gökyüzü ile içlerinde ahlak yasasından-uzaklaşmayı tercih eden ucubelerdir.”
Kendisi olamayan, kendisini tanımayan, öz kültürüyle yetişmeyen bir bireyin başta kendisine hayırı olamayacağı gibi başka halklarla da sağlıklı bir iletişimi sağlayamayacağı ve bilakis tersi olarak sapkın, saldırgan, agresif ve hasta olacağı da o kadar aşikârdır.
Böyle hastalıklı bireyler, söz konusu yer Kürdistan ise ve kişilikler üst sınıf ya da egemenleri böyle bir duruma düşmek istemiyorlarsa hızla kendi halkının yanına geçmelidir. Ve Philby’nin yaşadığı "İhanet etmek için, İnsanın bir yere ait olması gerekir. Oysa ben hiçbir yere ait değilim” durumunu hızla terk etmeleri gerekir. Aksi durumda hastalıklı durumda kurtulamayacaklardır. Ancak bu kadar ızdırap çeken bir halk böylesine her gün arkadan vuran, işbirlikçilik yapan ve bazı kemik kırıntıları için takla atarak ihanet eden hastalıklı durumu kaldıramayacağını da herkes bilmelidir.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 1 Ağustos gününden beri Dersim’in Aliboğazına bağlı Bozanlar, Kırmızıtepe ve Amutka alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmaktadır. Yapılan saldırı sonucunda alanda başlayan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Ağustos günü saat 18.30’da Bingöl-Amed karayolu üzerinde bulunan Kox ve Bilbila mevkileri arasında Şehit Ali ve Şehit Beritan Eylem Timlerimiz tarafından bir yol kesme eylemi gerçekleştirilmiştir. 1,5 saat süren eylemde gerillalarımız yaklaşık 500 kişiye son siyasi gelişmeler ve sürecin hassasiyetleri konusunda propanda yapmış, eylem alanında Rêber Apo ve Konfedaralizm bayrağı açılmıştır.
Basına ve Kamuoyuna!
1.8 Ağustos günü(bugün) saat 02.00 sularında Dersim Merkeze bağlı Zagge karakoluna ekmek götüren bir kamyonet gerillalarımız tarafınan yakılmıştır. Gerçekleştirilen eylem ardından TC ordusuna ait helikopterler ile alanda uçuş yapmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Ağustos günü saat 18.30 sularında Dersim ile Dersim’ni Ovacık ilçesinin 20. km’sinde gerillalarımız tarafından bir yol kesme eylemi gerçekleştirilmişti. 100 aracın durdurulduğu ve yaklaşık 500 kişinin toplandığı eylemde gerillalarımız tarafından kimlik kontrolü yapılmış ve sürece ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Yapılan propaganda esnasında kitle ‘Bijî Serok Apo’ sloganları atmıştır.
- Ayrıntılar
Dördüncü stratejik mücadele döneminin başlangıcı olarak ilan ettiğimiz 1 Haziran kararımızın ve ardı sıra geliştirdiğimiz eylemsellik sürecinin üzerinden daha iki ay gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen oldukça önemli ve kapsamlı sonuçlara yol açmış bulunuyor. Bu sonuçların çok yönlü değerlendirilmesi mümkünken en çarpıcı noktanın Türk devleti, ordusu ve Türkiye toplumunun yürütülen bu savaş karşısında aslında ne kadar zayıf olduğu gerçeğidir. Kuru bir propagandanın ötesinde var olan bir gerçek olarak artık çok açık bir şekilde görülüyor ki Kürt halkına karşı ilan edilen bu savaşın yürütücüsü olabilecek, savaşan taraf sorumluluğunu üstlenebilecek bir irade Türkiye’de yoktur.
Kürdistan gerillalarının yürüttüğü savaşın yarattığı bir sonuç olarak geriletilen ve savaşamayacak duruma gelen ordunun içinde bulunduğu durum bunun sadece bir parçasıdır. Gerilla eylemleri karşısında mevzilerine çakılı kalan, salt teknik ağırlıklı bir savaş yürütmeye çalışan bir ordu gerçeği bu. Yıllarca Kürdistan’da kirli savaş uygulamalarıyla devlete hizmet etmiş generaller artık itibarsızlaşmış, geleceğin komutanı olma noktasında da oldukça isteksiz ve kaçkın bir hal almış durumdalar. Gerilla karşısında güç getiremediğinden gerillaların yuvası olan Kürdistan dağlarının ormanlarına saldıran ilginç bir ruh halini sergiliyor. Belki de bu geçen iki ay içinde gerillaların eylemlerinde ya da operasyonlarda kullandıkları cephaneden daha fazlasını Kürdistan ormanlarına sıkan bir ordu gerçeği var. Gece duyduğu her sesi, gördüğünü sandığı her şeye sıktığı mermi, attığı top neredeyse sıcak çatışmalar içinde kullandıklarını kat be kat aşmış bulunuyor.
Siyaset dünyasında yaşananlar zaten tam bir aymazlık ve yüzkarası. Dünün sözde Kürt dost ve hamilerinin hepsinin bugün, gerillanın yürüttüğü savaşın ateşi karşısında tam anlamıyla kudurdukları günübirlik pratiklerden görülebiliyor. Ağza alınmayacak terbiyesiz ve ahlaksız bir küfür kültürü sarmış etrafı. Hâlbuki 1 Haziran öncesinde Kürtleri PKK ve onun gerillalarından koparmak, yanlarına çekebilmek için kendilerini en büyük ve güçlü dostlar olarak gösterme yarışı içindeydiler. Gelinen aşamada çok net bir şekilde görülüyor ki amaç kesinlikle yeni bir imha ve inkar sistemini kurmada verilen rollere uygun bir söylem ve pratikle Kürtleri kandırmakmış. En iddialı sözde demokrat siyasetçisi “Temizleyin” talimatını çığlık çığlığa dökerken, sözde aydın ve Kürt dostu yazarlar ise Kürtlerin savunma güçlerini jitemlere, istihbarat örgütlerine bağlamak için ellerinden gelenleri yapıyorlar.
Hem siyaset dünyasında, hem medyada, hem de orduda bu savaşın sorumluluğunu alma, savaşın bir tarafı ciddiyetiyle er meydanında hakkıyla savaşmaktansa köşe bucak kaçan, kaçak dövüşenlerden geçilmiyor. Ne yaparsın hal böyle olunca savaşın sorumluluğunun yükleneceği başka güçler, başka talihsizler aranıyor. Sanki başarılı olma ihtimalleri varmış gibi. Bir de yetmiyormuş gibi esas gündemin oldukça etrafından değerlendirmelerle yaşadıkları şoku ve paniği göstermemeye, gerillanın üstünlüğünü toplumdan gizlemeye, etkisini kırmaya dönük basit, çocukça yöntemlere başvuruyorlar.
Tabii bir savaş gücünün olmaması, savaşın yaratacağı sonuçlarda sorumluluk sahibi olmamayı getirdiği gibi savaşı farklı yöntem ve kesimlere havale eden bir tabloyu da açığa çıkartıyor.
En son Dörtyol ve İnegöl gibi ilçelerde gerçekleşen saldırılar tam da bu söz ettiğimiz kesimleri işaret ediyor. Son birkaç yıldır alttan alta örgütlenen, psikolojik olarak hazırlanan gerici, faşist çevreler serbest bırakılıyor. Kendilerine verilen sözler doğrultusunda Kürtlere yönelik linç kampanya ve girişimlerine izin verildiği görülebiliyor. Gerilla karşısında savaşamayan, Kürt halkının serhildanlarına güç getiremeyen TC devleti tüm kurumlarıyla başaramadığını halklar arasında bir çatışma yaratarak başarmak istiyor. Tabii ki bu oyun yeni başvurulan, daha önce denenmemiş bir yöntem değil.
1970’lerle birlikte Türkiye ve Kürdistan’da oluşan ve yeni bağımsız bir ülke amacıyla şahlanan devrimci dalga karşısında güç getiremeyen devlet bu yöntemi yine devreye koymuştu. Nasıl ki o dönemlerde faşist, milliyetçi kesimler devletin güvencesi olarak, devrimcilere karşı savaşmak için kullanılmışsa günümüzde de böylesi bir rol üstlenmiş bulunuyorlar. AKP eliyle Türkiye’de oluşturulmak ve tüm Ortadoğu’ya yayılmak istenen ılımlı İslam eksenli imha ve inkar sistemi karşısında şu anda tek dinamik güç olarak duran Kürtler tasfiye edilmek isteniyor. Demokratik Konfederalizm sistemi çerçevesinde Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yeni bir sistem oluşturma yolunda oldukça büyük bir mesafe alan Kürtleri böylesi provokatif faşist kesimlerle durdurabileceklerini sanıyorlar. Daha doğrusu bu onlar için son şans kabilinde bir gereklilik olarak, son çare olarak devreye girmiş bulunuyor.
Çünkü artık devlet ve kurumları Kürtlerin mücadelesi karşısında yetersizdir. Kesinlikle Kürtlerin insanlık için oynadıkları öncü rol karşısında daha önce denenmemiş, yıllardır sürdürülen özgürlük mücadelesi içinde başvurulmamış var olan ordu, emniyet, yargı, bürokrasi ve siyaset güçlerinden farklı bir güce ihtiyaçları var. Eğer gerilla karşısında ordu, Kürt halkının serhildanları karşısında siyaset dünyası ve bürokrasi başarı elde edebilmiş olsaydı kesinlikle böylesi kesimler kışkırtılamazdı. Fakat gelinen aşamada çok net bir şekilde görülmektedir ki devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla Kürtlerin otuz yılı aşkındır sürdürdüğü mücadele karşısında yenilmiştir. Bu yenilgiyi tersine çeviremeyeceğini anlayan sistemin artık halkları birbirine kırdırarak kendi iktidarını sağlamlaştırma gibi ahlaksız bir yönteme başvurduğu kesinleşmiştir.
Böylesi bir yönelimin şüphesiz ciddiye alınması gerekiyor. Çünkü yıllardır kaçındığımız, uzak durmaya çalıştığımız bir durumun gerçekleşmesi tehlikesi var. Reber Apo 1999 yılında yakalandığında sırf Kürtler ve Türkler arasında bir çatışmanın yaşanmaması için çok önemli çabalar sarf etmiş, halkların boğazlaşması amacıyla gerçekleştirilen uluslararası komployu boşa çıkarmıştı. Ama gelinen aşamada tüm iyi niyetli ve kardeşlik eksenli yaklaşımlarımıza rağmen bu çatışma devlet tarafından tetiklenmiş bulunuyor. Yıllardır sürdürülen kışkırtma ve psikolojik alt yapı sonucunda bugün Dörtyol ve İnegöl gibi yerlerde bu patlak vermiştir. Devletin belirli ve sınırlı güçleri karşısında bu kontrolsüz ve dengesiz güçler şüphesiz kitle psikolojisinin de verdiği bir güçle Kürtler karşısında ciddi bir tehlike pozisyonundadır.
Bu güçlerin ideolojik, siyasi, ahlaki ölçüler noktasında bir birikim sahibi olmadığı, kendiliğinden ve anlık kışkırtmalara göre yön alabildiği gerçeğinden kaynaklı çok ciddi facialara yol açma potansiyeline sahiptir. Genel anlamda bilinçsizlik ve cahillikle yoğrulmuş, holigan kültürü de diyebileceğimiz bir tetikleyicilikle hareket geçtiklerinden ne zaman ne yapacakları tam kestirilemez. Olayların karşılıklı bir çatışma içinde nasıl bir seyir alacağı ise tam kestirilemez. Geçmişte Kürtlerin örgütlü olduğu yerlerde böylesi örgütlenmeler sinsi ve gizli düşmanlık besleme dışında bir faaliyet yürütmezken bugün devletin de verdiği destek ve emniyet mensuplarının gösterdiği müsamaha ile gözü kara saldırmaktan kaçınmayacakları bir ortam hazırlanmış bulunuyor. Kaldı ki kendilerinin ocağı, kutsal mekanı olarak gördükleri karakolları, polis araçlarını dahi yakabilecek bir potansiyelin savunmasız sivil insanlar karşısında gösterecekleri reflekslerin daha korkunç olacağını kestirmek zor değildir.
Kürtlerin meşru mücadelesi karşısında TC devletinin tüm imkanları ve uluslararası güçlerin desteğinde yürütülen savaşta yeni bir döneme girilmiş bulunuyor. Yenilginin hırsı ve intikam duygusunun yarattığı sağlıksız düşünce ortamında kışkırtılan böylesi bilinçsiz faşist kesimlerin tüm Kürtler açısından ciddi bir tehlike olduğu net bir şekilde görülmelidir. Sudan bir sebeple dahi her gün bir Kürt’ün yaşamına kastedilebilir, malına zarar verilebilir. Bunun için artık Türkiye’de herhangi bir engelleyici faktör kalmamıştır. Devlet bu yönlü kimi engelleyici perde ve engelleri kaldırmış, böylesi saldırılara açık onay vermiştir. Madem devlet halkların, sivil insanların yaşamlarını koruyamayacak kadar acizdir, hatta onay vermektedir o zaman herkesin kendini savunma, bu amaçla örgütlenme, misilleme yapma hakkına sahiptir. Bu saldırıların durdurulmasında şu anda tek engelleyici faktör halkın örgütlülüğüdür.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Tarih; 15 Ağustos 1984
Zaman: 21:00 (serin bir yaz akşamı)
Mekan: Eruh ilçesi
“Yapılan keşif sonucu yöneleceğimiz bütün kurum ve noktaların dar bir küme halinde bulundukları ve ortalarında da bölük düzeyinde düşman askeri gücünün bulunduğu tespit edildi. Tasarlanan işgal ve kitlelere sözlü, yazılı propaganda yapma olanağı ancak bölüğün etkisizleştirilmesi veya teslim alınmasıyla mümkün olacağı görüldü. Bu nedenle bölüğe yönelme hedefler dizisinde temel ve baş sıraya konuldu” diye anlatıyordu günlüğünde bu baskın eyleminin yaratıcısı ve büyük komutanı Agit…
Planlamada bu keskinlik ve vuruştaki kararlılıkla bir grup gerillayla birlikte (yaklaşık otuz kadardır sayıları) tüm detay hesaplarıyla birlikte eylem gerçekleştiriyor.
Bundan tam 26 yıl 11 gün önce, serin bir yaz gecesinde…
Planlama da ve diğer hamlelerde uygulanan usta taktikle birlikte başarılı bir eylem gerçekleştiriliyor. Yaklaşık bir saate yakın bir süre boyunca Eruh ilçesi gerillaların kontrolü altında kalıyor, sivil halkın zarar görmemesi için üstün çabalar sergileniyor.
Kürtlerin tarihinde özellikle darbeler ve katliamlarla yönelik egemen zihniyetlerin ve onların pratik politikalarına yönelik “ilk kurşun” olarak geçen bu eylem, tarihsel zihinlerde ve toplumsal belleklerde yer ediniyor kendine.
Tabi o dönemlerin basın ve medya mecmualarında gerçekleştirilen bu başarılı eylemlere yönelik devlet kademelerinde görevli olanlar; “birkaç çapulcu, eşkıya-asi avare” edebiyatlarına sarılıyorlar. Hatta “24 saat” gibi zaman da biçiyorlardı.
Öyle ki, dönemin başbakanı bu saldırı karşısında; Bodrum’daki tatilini yarıda kesmemiş ve abartılacak bir olay olarak ele almamıştı. Mantıken kendi baktığı şekilde gerçek olacağına o kadar çok inanmıştı ki, yıllar sonra tatilini kesmediği o olaylardan kaynaklı nedenlerle öldürülmesi ise kelimenin tam anlamıyla; tarihsel bir ironi olmuştu onun için…
Kürtlerin ilk kurşununun ardından sömürünün, baskının devlet kontrolü altında yaygınlaştırıldığı her alanda daha da artarak diğer kurşunlar sıkılmaya, bombalar patlatılmaya devam edildi. Zincirlerini zihniyetinde parçalayan bir halk gerçekliğiyle birlikte özgürlüğe, demokrasiye ve hepsinden önemlisi onurlu bir yaşama doğru doludizgin seyir eyleyen mücadele dönemi başlamıştı.
Elbette bahsi edilen bu dönemlerde çok katmerli acılar yaşandı. Binlerce insan bu yüce erdemler doğrultusunda toprağa düştü. Binlercesinin emir niteliğindeki vasiyetleri ise ardıllarının hayatla olan anlaşmaları gibi öneme büründü.
Devletin bu dönemlerde çok ciddi bir zihniyet formu yoktu. Daha çok vur, sindir ve kontrol altına al denklemi içerisinde dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri olmayan bir saldırının dışında herhangi bir adım atılmadı.
“Örgüt içinden kaçışlar çoğaldı, dağılmayla yüz yüze”, “Yürütülen operasyonlarda …....... terörist etkisiz hale getirildi”, “Kahraman Türk ordusunun yürüttüğü mücadele ile köşeye sıkışan örgüte yönelik büyük zayiatlar verdirilmektedir” gibi ucuz laf salataları geliştirildi ve bunların hepsi gerçekmiş gibi topluma enformel veriler olarak sunuldu.
Devlet ne değişen dünya gerçekliğini, ne de yürüttüğü zihinsel kısırlığı anlayabildi.
Tarih: 2 Ağustos 2010
Zaman: 22:00 (serin bir yaz gecesi)
Mekan: Eruh
Agit’in ve arkadaşlarının ilk kurşun olduğu ve sömürgeci güçlere yönelik eylemini gerçekleştirdiği zamanın 26 yılının dolmasına 13 günün kaldığı bir gece de, daha doğrusu serin bir yaz gecesinde gerillalar yine baskın yapıyorlar Eruh’a. Siviller zarar görmesin diye üstün bir dikkat sergiliyorlar. Yine baskının, sömürünün ve katliamın örgütlü gücü olan Türk ordusuna yönelik saldırıyorlar.
Gerçi kimse tatilde değil ama devlet erkanı konuya yönelik herhangi bir açıklama yapmıyor. Ne zaman bitirileceğine yönelik kimse herhangi bir tahminde bulunmuyor, sayıları hakkında ise kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Ağustos günü 16.00-17.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Girê Pakê alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar