Sanatçı insan ince ruhlu insandır. Toplumsal sorunlara karşı duyarlı duran ve yaşayandır. Ve belki de en büyük sanatçılık yaşanan toplumsal sorunları en çarpıcı bir şekilde dile getirerek bu sorunların çözümünde rol oynayandır.
Evet, sanatçı toplumsallığa en fazla katkı sunandır. Ve gelecek günlerin daha aydınlık geçmesi için de hayallerini özgür bırakarak toplumun hizmetine gönüllüce koşandır. Bunu yapmayana sanatçı demek herhalde bir zorlama olur. Komersiyel çıkarlar için sanatla uğraşana dediğimiz gibi sanatçı demek bir zorlama olmalıdır.
Biz gerçekten de sanatla uğraşanları sanatçılar olarak ele alıyor ve bu temelde bir değerlendirmeye gitmek istiyoruz. Bir gerilla olarak sanatçılara belki de en yakın duran insanlar olarak seslenmek yanlış olmayacaktır.
Yıllardır süren bir özgürlük mücadelesi vardır. Yıllarca inkar edilen, yok sayılan, imha edilen, hakaretlere uğrayan, katledilmeleri adeta normalleştirilen bir halktan bugün meydanlarda gür haykıran, kendisi olmuş, kimseye boyun eğmeyen bir halk yaratılmıştır. Boynu bükük, ezik, kendisine güvensiz olan bir Kürt’ten kendisine güvenen ve gittikçe de özgürlük yoluna giren bir Kürt yaratılmıştır.
Hiç şüphe yoktur ki özgürlük yoluna girmek için çok ağır bedeller ödenmiştir. Binlerce gerilla canını bu özgürlük uğruna feda etmiştir. Yine Türk devleti tarafından da binlerce asker ölmüştür. Tahribatı olmayan savaşlar yoktur. Her savaşın tahribatları mutlaka vardır. Zararları da vardır. Ancak bir yerde onursuzluk dayatılıyorsa buna karşı yapılacak başka herhangi bir yol kalmamışsa onurlu olmanın bir yolu olarak özgürlük savaşı yürütmek, özgürlük savaşçısı olmakta bir o kadar yerinde olan bir insan olma tavrıdır.
Dediğimiz gibi savaşların mutlaka zararları vardır. Bunun için denilir ki her savaşın bir barışı vardır. Ya da her savaşın barışı mutlaka olmalıdır. Yaratılmalıdır. Bu barışın oluşması için her insanın mutlaka görevleri vardır. Olmalıdır.
Bir yerde bir sorun varsa, bir yerde bir çatışkı varsa, bir yerde bir savaş varsa bunu durdurmak için duyarlı insanların bir araya gelerek elinde geleni yapmaları insani bir görevdir. Toplumda en duyarlı insanlar olarak bilinen sanatçılar ve aydınların sorunları çözmede asli bir görevi üstlenmeleri gerçekten de insani bir görevdir.
Bunun için sanatçıların Kürt sorununun çözümünde görev üstlenmeleri anlamlıdır. Duyarlılıklarına işarettir. Saygı duyulması gereken bir tavır ve davranıştır.
Her şeyden önce dediğimiz gibi Kürt sorununu çözmek asli bir görevdir. Türkiye de Kürt sorununun çözülmesi yaşanan onlarca sorunun hızla çözülmesi demektir. Akan kanın durdurulmasıdır. Kardeşlik atmosferinin yeniden yeşermesidir. Kırgınlıkların, daralmaların, çelişkilerin giderilmesidir. Özcesi barışın adım adım tesis edilmesidir. Böylesine kutsal bir göreve duyarlı yaklaşmak dediğimiz gibi gerillalar olarak sadece ve sadece saygı gösterilebilir.
AKP hükümeti ya da AKP ne amaçla sanatçıları bir araya getirmek istediğine girmeden bir iki hususun altını çizmek istiyoruz; biz Kürt sorunun çözümü için yapılacak her türden çalışmayı gerillalar olarak destekleriz. Biz sürdürdüğümüz silahlı mücadelenin yapması gerekenleri fazlasıyla yaptığına ve fazlasıyla var olan sorunları açığa çıkardığına inanıyoruz. Ve artık savaşın değil barışın inşa edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Halkların kardeşliği için ne gerekiyorsa onun yapılması gerektiğine de inanıyoruz. Bu bağlamda kim hangi amaçla Kürt sorununu çözmek isterse istesin, bizim için önemli olan Kürt sorunun onurlu bir barış temelinde çözülmesidir. Dediğimiz gibi akan kanın durmasıdır.
İşte sanatçılar akan kanın durdurulmasına katkılara olacaksa biz buna sadece ve sadece saygı duyarız. Ne var ki saygıyla andığımız ve gerilla da zevkle dinlediğimiz kimi sanatçı Kürt sorunu ile PKK’yi ayrı tutmak gerektiğini belirtmişler. Bazıları daha ileri şeylerde söylemişler.
Öncelikle şunu söyleyelim; Kürt halkıyla PKK arasında bağı öğrenmek isteyenler Diyarbakır’da Newroz kutlamalarına gelsinler.
15 Şubat günü Kürt halk önderliğine sahiplenişine baksınlar.
Daha birkaç yıl önce Kürt halk için toplanan imzaların sayısına baksınlar.
Ve belki de daha görkemli olarak; barış gurubu olarak Türkiye sınırlarına girdikleri andan itibaren yüz binlerce Kürt insanı tarafından karşılanan gerillalara bakarak PKK ile Kürt halkı arasındaki ilişkinin örülmesine baksınlar.
Onurlu, özgür Kürt ile PKK etle tırnak gibi birbirine bağlanmıştır. Sıfırın altında seyreden bir halkı, hiç kimseye boyun eğmeyen bir halk haline getiren PKK’dir. Yine sıfırın altında isminden söz edilmemişken bugün devletlerin resmi gündemine girip sanatçılardan bu sorunun çözümü için yardım isteniyorsa bunu yaratan yine PKK’dir. Ve onun gerillasıdır. Kürt halkı bunun için gerillasından ve PKK’sinden ayrılmaz. Ayrıştırılamaz. Halkımızın o; ‘PKK halktır halk burada’ sloganı incelemeye değerdir.
İşte bunun için diyoruz ki; sanatçılar doğru yerde durmalıdır. Bu duruş, onurlu sanatçı olmanın da bir gereğidir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 26 Şubat günü akşam 16:30-17:30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Tepe Xeregol alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Öyle bir dünya ki hep birine muhtaç kılma üzerine kuruludur. Ya el öp ya da el öptür.
El öpmek çok onursuzlaştırıcıdır. Ancak el öptürmede el öpmek kadar onursuzlaştırıcı ve kirleticidir.
El öpme bir saygı gösterisi olarak alınır. Bir büyüğe gösterilen saygı. Eğer bu bir toplumun ahlaki normları üzerine kurulu ise bir nebze de olsa kabul edilebilir. Ancak bir hiyerarşi ve büyüklük gösterisi için yapılan bir eylem ise çok mu ama çok düşürücüdür. Başka bir deyimle onursuzlaştırıcıdır.
El öptürme ise daha onur kırıcı bir eylem. Çünkü karşındakine boyun eğdirmek esasen bireyin boynuna takılan bir boyun eğdirmişlikçiktir. Birine boyun eğdiren birine boyun eğmiştir. Birine el öptüren birinin ellini çoktan öpmüştür. Yani onursuzlaşmıştır.
Kürdistan’da en çok boyun eğdirilenler kadınlardır. En çok kadın üzerine el etek öpmeler uygulanır. En çok kadınlar onursuzlaştırılmaya çalışılır. Ne de olsa onlar hep birilerine muhtaç kılınmıştır. Onlar hep birilerine monte edilmiş ve yamalanmıştır.
Kadın bu durumu nasıl aşacaktır? Kadın nasıl kadın olacaktır? Kadın nasıl hak ettiği toplumsal statüyü elde edecektir? Toplumun en dinamik olan kesimi nasıl toplumda başat hale gelecektir?
Bir kere şunu peşinen söyleyelim: düşürülmüş kadın düşürülmüş toplumdur. Düşürülmüş kadın çoktan düşürülmüş erkek ve erkeklerin topu sülalesidir. Muhtaç kılınmış kadın muhtaç kılınmış erkektir. İradesi alınmış ve çalınmış kadın iradesi alınmış ve çalınmış erkektir. Bir yazarın yazdığı gibi: Kopyaya kaynaklı eden sonuçta kendisi kopya olacaktır. Sen kadının muhtaç olmasına göz yumarsan sonuçta kendin muhtaç olursun.
Şunu herkes bilecektir: bir yerde kadın dip noktaya getirilmişse orada erkeğin dip noktaya getirilmesi çoktan başlamıştır. Orada erkeğin adım adım-ne kadar kendini beğenerek naralarda atsa-karılaştırılması çoktan başarılmıştır.
Gelelim yeniden sorularımıza; kadın nasıl muhtaç olma konumundan çıkacaktır?
Öncelikli olarak başkalarına muhtaçlık emaresi gösteren ne kadar şey varsa hepsinden kendini arındıracaksın. Başka bir deyimle; “kişilik sahibi olan her insanın, başkasında bulmak istediğini önce kendisinde yaratmayı esas alması kaçınılmazdır” felsefesini esas alacaktır.
Öyle ki şairin dediği gibi: “Yaşamlar vardır sevda, türkü, acı tadında, yaşamlar vardır binlerce kez ölümleri öldüren yaşamlar, yaşamlar vardır ki gerçekten yaşadım diyen yaşamlar.”
İşte böyle yaşamlar ancak ve ancak kendine yeten tarzda olabilir. Hiçbir güce dayanmadan sadece ve sadece kendine dayanarak, kendi cinsine dayanarak başarılabilir. Bir kadın önce kendisine güvenecektir. Yaşamda ayakta kalabileceğine inanacaktır. Öyle sanıldığı gibi birilerinde koparsa ortada kalmayacaktır. Birisinde boşanırsa dünyanın sonu gelmeyecektir. Elbette zorluklar olacaktır. Ancak her zorluk yeniden bilenme demektir. Yeniden çelikleşmek demektir. Ve yeniden kendini yaratmak demektir.
Kendine yeten kadın demek öncelikli olarak kendi ayakları üzerinde duran kadın demektir. Kendi gücünü kendisini tanıması demektir. Ve kendisini tanıdıkça güç alacağı kaynakları bilen demektir.
Kendine yeten kadın olmak öncelikli olarak toplumsal zorluklara kadın gücüyle karşı koymak demektir. Bugün Kürdistan’da zorluk çeken binlerce yüz binlerce kadın vardır. Bu kadınlarla ortak noktalarda buluşarak kendisi olmanın yolunu aramak demektir. Bu ortaklaşmış kadın yaşamları anlamına gelecektir. Yani komünal olarak tüm geriliklere, zorluklara, erkek egemenlikli yaklaşımlara ve tabii ki tüm muhtaçlıklara başkaldırmak demektir. Bunlar zor mudur? Elbette çok mu ama çok zordur?
Ama unutmayacağız, kendisi olmak demek zor bir iştir. Hele hele kendisi olan ya da olmak isteyen kadın olmak demek daha zordur. Ve kendisine yeten kadın olmak demek ise zorluklarında zorluğu demektir. Ancak kendisine yeten kadın olmak demek ise tüm bu zorluklara karşı dimdik direnmek demektir. Ölüm yokluksa bizde bunun adı ve yeri olmamalıdır. Ölümleri öldüren bir gerçeklik olmalıdır ki yeniden yeniden yaşamı filizlendirsin.
Bir atasözü vardır derki: “En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.”
Evet, kendisi olmak isteyen bir kadın öncelikli olarak utanılacak duruma düşürülen kadını bu durumda kurtarma görevi vardır. Ve yine şairin dediği gibi:
“Öpülesi güneşin kızıl çehresindesiniz
Nede olsa özgürlük delisiyiz biz
Ne zincire vurulabilir bu yürek
Nede pazarda satılır
Hayalî sanılsa da düşüncemiz
Kadınla büyür, kadınla özgürleşir tüm insanlık”
- Ayrıntılar
Günümüzü anlamak geçmişi anlamaktır. Geçmişi anlamak ise günümüzü sorgulayarak anlamlandırmaktan geçer. Uygarlığın gelişimi bir nevi komplo, yalan, düzenbazlık ve şarlatanlığın karakter kazanmasıdır. Bu karakterlerin 1999 yılında Önderliğimize yapılan komplodaki rollerinden de anlaşıldığı gibi günümüzün komplocuları bin bir maske ve hileyle dıştan dost görüntüsü verirken içte ise ustaca namertliğini sergilemektedir.
Neydi komplo? Tanrılar neden bu kadar çıldırmıştı?
İnsanlık tarihinde zulüm ve direniş hep bir arada yaşanmıştır. Efendilerin kaleme alamadığı, almaya cüret edemediği bu tarih, destanlarda ağıtlarda ve kayalara çizili resimlerde ifadesini bulmaktadır. Tarihin zulümkâr yüzü kendini ilk komployla ve yalancılığını analitik zekânın kurgusuyla boy verirken duygusal zekâdan yoksun efendiler komplolarını günümüze kadar devam ettirmektedirler. İnsanlığın özgür ve eşit yaşadığı dönemden(anaerkil sistemden) ataerkil sisteme geçerken ilk defa duygusal ve analitik zekânın ayrışması erkeğin kompleksiyle başlamıştır. Yaratılan ürünü erkeğin mülkleştirmesi tek elde tutmasının temelleri ta bu dönemde başlar. İnsanlık ilk defa aklını vidandan ayırarak kullanır. Teorisine kıskançlık dediği aşırı kuruntuyla insanlık tarihine ket vurmaktadır. Toplumun ahlak ve politik gücünü zayıflatarak kendini hâkim kılmaya başlamıştır. Tabi ki bu süreçler öyle hemen gelişmeyip güçlü direnişleri de bağrında yaşamıştır. İnsanlığın toplumsallaşmasında verdiği emek ve uğraş bu sisteme geçişte de vardır. Birçok sancılar yaşanmakta ve uğraşlar verilmektedir. İnsanlığın inancı, ahlakı, politikası ve yönetimi değişmiş, kurdukları muhteşem ideolojileriyle insan zihnini bulandırarak toplumu ters yüz etmişlerdir. Erkek egemenlikli sisteme yani ilk yalana, komploya böyle geçilir. Ahlaklı, politik, birlik ve beraber yaşamanın yerini artık hiyerarşik baskıcı sömürücü bir sistem yerini alır.
Peki, komplo başarılı mı oldu? Tarihin seyrine baktığımızda bir yandan egemen erkek artı ürün ile gelişme sağlarken diğer yandan bu sisteme karşı muhteşem “hakikat arayışçılarının” direnişi çıkar. Gelişen düşünce sistemlerinde mitoloji bilim, felsefe vb. her bir yöntem önemli bir gerçekliği açıklarken iğne ucu kadar yansıtılan hakikat önderlik şahsında büyür ve yepyeni bir anlam kazanır. Tarihin derinliklerinde baktığımızda insanlık Âdem’den İbrahim’e, Hallacı Mansur’dan Mani’ye, Saint Paul’den, Giardino Bruno’ya birçok hakikat arayışçıları görüyoruz. Fakat bu düşünürler sistem tanrılarının gazabına uğrarlar. Bu direnişçilerin tanrıyla hesaplaşması ile evrenin, insanın oluşumuna baktıklarında güçlü bir hesaplaşma sonucu gerçek bilgeliğe götürdüklerini görmekteyiz. Bu düşünürlere karşı sistemin tahammülü yoktur.
Neden ilk komployla ahlak geriletildi? Doğal toplumun değerleri bir avuç iktidar kesiminde nasıl toplandı? İktidar sahipleri yeri geldi bu miraslardan yararlandı, kullandı, yeri geldi bu fikirlerin sahiplerini engizisyonlardan geçirdi. Katletti ve bastırdı. Büyük düşünürler sistemin çıkarlarının dışına çıktılar. Gerçek ahlak, sevgi ve inancı savundular. Ne büyük bir acıdır ki egemenlerin tarihinde bu insanların ne isimleri ne de eylemleri geçiyor. Devletli uygarlık toplumun ahlaki gücünü zayıflatarak boy verirken bireyi toplumsal gerçeklikten koparıp iradesizleştiren kapitalist sistem başarıya ulaştığını düşünürken demokratik uygarlığın direnişini görmezden gelip koltuğunda içtiği kanlarla şahlanırken neolitik kültürüyle büyümüş, besinini bu kültürden alan Önderliğimiz gerçek dostluğunu herkese gösterirken sahte dostlukların, arkadaşlıkların gerçek yüzünü bir kez daha darbelemiştir. Sistemin ideolojik tahakkümünden hem ruhsal hem düşünsel kendini arındırarak, egemenlerin geliştirdiği cezaevlerini de, esir alma yöntemlerini de boşa çıkarmıştır. Kendi şahsında ulaştığı özgürlük zirvesini başta Kürt halkına, Kürt halkı şahsında bütün insanlığa armağan etmiştir.
Özgür düşünce Önderliğimize karşı yapılan komployu her an lanetlemekle canlarını bombalarken şu slogan üstündü. “Güneşimizi karartamazsınız”. Güneş enerjidir, enerji güçtür, güç özgürlüktür, iradedir. Çağdaş Kawa Mazlum’la başlayan direniş ruhu günümüze kadar gelmektedir. Bu direniş meşalesini Önderlik bize armağan etti. Zilanlarla, Semalarla Viyanlarla bu direniş görkemleşti. Komplonun cevabı Taylan, Özgür ve Viyan yoldaşlar şahsında ateş topu misali kızgın alevleri oluyordu. Ateş yaşamdı, arınmaktı kirlilikten ve yazılan kirli tarihi ters yüz etmekti.
Vicdanın buz tuttuğu bu çağda, asla İmralı etrafında yanan meşaleleri söndürmeyeceğim, diyen Viyan yoldaş, bir 15 Şubatı daha “çarmıha gerilişimi görmek istemiyorum” diyerek eylemiyle protesto ederken Önderlik şahsında kadının esaretini çok yalın dile getirmiştir.
Biz kadınlar olarak Önderliğin esaretine alışamadık, alışmayacağız. Özgürlüğümüz özgürlüğündür Başkanım. Özgürlüğümüzü sizde görüyoruz. Egemenlerin elinden çekip aldığınız kadın gerçekliği sizin onurlu yaşamınıza kendisini borçlu saymakta ve bu borcunu onurlu yaşayarak, mücadelesini güçlendirerek size cevap olabileceğini bilmektedir. Bizim için mücadelede hayati bir olgudur. Varoluş yok oluş durumudur. Sizinle özgür yarınlarda insanlığın doğuş mekânında neşeli, mutlu yaşamlarda yaşama umuduyla yaşıyor, umutlarımızı hayallerimizi sistemin boş kof halleriyle boğmadan özgür bir zihin refah içinde bir toplum hayalleriyle mücadelemizi güçlendirme sözümüzü veriyor, 2010 yılının büyük bir özgürlük ve mücadele yılı olacağını umut ediyoruz. Özgürlük uzak değil. Uzak olmadığı gibi öyle kendiliğinden de gelmez. Bunun için onurlu yaşamda ısrar, her türlü köleciliğe lanet okuyarak “Ya Önderlikle Yaşam Ya Hiç” diyoruz.
Selena Munzur
- Ayrıntılar
Doğal toplumun yaratıcı gücü olan kadının düşürülmesi, köleleştirilmesi komplo gerçeğinin en çarpıcı yanını göstermektedir. Güçlü kurnaz erkeğin avcılık kültüründen edindiği deneyimlerine dayanarak Ana tanrıça etrafında şekillenen evcil düzene karşı yeni bir ev düzeni ataerkil zihniyetle geliştirilmiştir. Emeğe, eşitliğe ve paylaşıma dayalı olan yaşam ortadan kaldırılmıştır. Doğal toplumun en çok öne çıkan yanı, paylaşımcı, özgürlükçü ve adaletli değerleri yani toplum değerleri bastırılmıştır. Yerine ataerkil zihniyetin yarattığı zor, şiddet baskı, kölelik ve sömürü gibi uygarlığın değerleri artık toplum üzerine hakim olmuştur. Bunun sonucunda anacıl ev düzeni ortadan kaldırılmıştır.
Komplo ve komploculuk tüm insanlık tarihinde, uygarlığım gelişimiyle başlamış ve gününüz olan kapitalist sisteme kadar gelmiştir. İktidarcı-devletçi zihniyetin sahibi olan ataerkillik sadece kendisini sıfat ve biçimleriyle değiştirmiş ve özünden hiç taviz vermeden varlığını korumuştur. Tarihsel gelişmede uygarlığın en çarpıcı yanı toplumu kan deryasına çevirmesidir. Ataerkil zihniyet her zaman savaşı tırmandırmış ve kendisini sürdürmüştür. Komplo ataerkil zihniyetin ürünü olarak yalana, hileye ve entrikaya dayalı gelişmiş ve geliştirilmiştir. Bu oyuna karşı çıkan her sese karşı bir yönelim olmuş bastırılmış, susturulmuş veya ölümle sonlandırılmıştır. Tarihsel gerçekliğimiz bunu çok açık bir şekilde doğrulamaktadır.
Uygarlık tarihinde de gördüğümüz gibi hakikat arayışçısı olan büyük özgürlük filozofları ve ütopyacıları yakılmayı göze olarak sonuna kadar düşüncelerini savunmuşlardır. Bruno ,Galileo, Kopernik gibi reformatörler ütopyacılar hakikat arayışçısı olup ama iktidarcı-devletçi zihniyet tarafından bastırılmış tarihin derinliklerine gömülerek üstü örtülmüş bir geçekliktir. Bununla beraber bunu Ortadoğu’da da görmek mümkündür. Ulus devlet zihniyetinin sahipleri ile bunu da aşmak isteyen emperyalist ve sermayeli güçler arasında Önder APO ‘ya karşı kurulan ittifak sonucu bir olmuşlardır.
Önder APO yeni bir yol, yeni bir hakikat yaratmak istiyor. Hakikat arayışı doğal toplumun ahlaki ve politik yanı hafızalarda hep bir cennet olarak kalan insanın insan olma ve insanın varolma arayışı demektir. Bize gerçek- hakikat diye öğretilen uygarlık tarihi aşılmalıdır. İnsanlık doğal toplumu politik ve ahlaklı yaşam biçimleri olarak yaşadılar. Yani yaşamları hakikatleri oldu. İnsanlar hakikatsiz ve inançsız yaşayamazlar. Bize hakikat diye öğretilen uygarlık tarihinin yalanlarından ve öğrettiklerinden kurtulmamız lazım. Uygarlık tarihinin gerçekliği hakikatliğinden kurtulmazsak Önderliğin hakikatine (Kürtlerin neolitik yaşam gerçeği ) ulaşamayız. Bu yüzden geçek olan hakikatin arayışında olmalıyız
Önder APO’nun yaratmak istediği hakikat, Kürt halkının ve tüm insanlığın hakikati olacak ve buna dair yürütülen özgürlük mücadelesi direnişini devam ettirmektedir. Bunu gören, hisseden iktidar sahipleri kendileri için bu durumu bir tehlike olarak görmüş ve Önder APO’nun sesini kesmek, bastırarak işlevsiz kılmak istemişlerdir. PKK hareketinin öncülük ettiği mücadele had safhaya ulaşmıştır. Bu mücadele özgür Kürdü yaratma ve irade yapma mücadelesidir. Buna karşın egemen güçler tarafındansa Önder APO şahsında özgür Kürdü yok etmek, iradesizleştirmek esas alınmıştır. Önder APO’nun tutsaklığıyla gelişen mücadelenin artık boy vermeyeceği ve yok olacağı hedeflenmiştir. Önder APO’nun esir alınmasıyla birlikte Kürt halkının özgürlük mücadelesinin dağılacağı hesaplanmıştır. Tekrardan Kürt halkının tarihin derinliklerine gömülmesi istenmiştir. Önderliğimiz fiziki bir esareti yaşıyor olsa bile düşünsel ve irade olarak en özgür insan olma konumunu daha da güçlendirmiş ve duruşuyla, direnişiyle bunu herkese bir kez daha ispatlamıştır. Önder APO’nun direnişçi duruşu devletçi-iktidarcı zihniyetin, komplonun amacına ulaşmasında da yıkılmaz bir barikat gibi durmuş ve komployu anında çözümleyerek, deşifre ederek boşa çıkarmayı başarmıştır.
Mevcut durumda komplo halen devam etmektedir. Komplo amacına ulaşmada büyük çabalar harcamakta ve sürekli biçim değiştirmektedir. Önder APO’nun tüm insanlık ve dünya halkı için yürütülen mücadelesinde sunulan proje (demokratik uygarlık )insanlığın kölelik zincirlerini kıracaktır ve bunu gerçekleştirmek de bize düşmektedir. Özellikle bir APO’cu kadın militanlar olarak Önder APO’nun kadın boyutunda harcadığı muazzam çabaları göz ardı etmeden öncülük misyonuna sahip çıkarak projeyi hayata geçirmekle yükümlüyüz. Eksik yanlarımız varsa bunun tespitini yaparak aşılmasında en radikal tutum sergileyerek mücadele düzeyimizi yükselteceğiz. Ancak kendimizi yarattığımızda Önder APO ‘ya ve sonsuz direnişe layık olabiliriz. Bu temelde gerçek anlamda komployu öğrenmek istiyorsak tarihi iyi okumalı ve anlamalıyız. Çağımız 21. yy’ın, demokratik modernitenin hayat bulacağı ve kapitalist modernitenin aşılacağı bir yy olacağından umut ediyoruz. Yaşam olacaksa ya özgür olacak ya da hiç olmayacaktır.
- Ayrıntılar
Türkiye yeni günlere gebedir. Bunun da işaretleri her gün bir bir ortaya çıkıyor. Yeter ki zihin gözlerimizi açmasını bilelim.
Türkiye toplumu ilk kez bir vücut olmaya doğru gidiyor. Toplumu rahatsız eden baskıcı kesimlere ve kan emicilere ortak bir karşı duruş adım adım yükseliyor.
Toplum parçalanmayı, karşıtlaştırılmayı, birbirine düşürülmeye artık tahammül etmiyor, edemiyor. Çünkü yaşam onlara “böyle yürümemelidir” diyecek tecrübeyi çok fazladan öğretmiştir. Yaşam en büyük öğretmendir derler. evet yaşam Türkiye toplumlarına bunu iyi öğretmiştir. Geçte olsa bu öğrenme halklar adına sevindirici bir gelişmedir.
Kürtler yekvücut olmayı ilk gören toplumsal kesittir. Ve bu Kürtleri şanslı kılmaktadır. Çünkü hazırlıklı olan Kürtler yekvücut olmanın motor rolünü oynamaları gerektiğini de biliyorlar. Bu görev ya da misyon onlara biçilmiştir. Ne de olsa en çok ezilen, horlanan, dıştalanan, kapı dışarı edilen, öldürülen, faili meçhule giderek ölüm kuyularına atılan, evleri köyleri yakılıp yıkılan, ötekileştirilen bir toplum olarak en çok acıyı yaşayanlardır. Acıyı yaşayanlar acımasını bilirler. Acı çekenler acı yaşayanı anlarlar. Acılara maruz bırakılanlar acılara kimselerin maruz kalmaması için mücadele ederler. Ve Kürtler bugün bunu yapıyorlar.
Türkiye’de diğer acı çektirilen bir toplum kesimi de dini duygularına göre yaşamak isteyen İslami kesimler olmuştur. Din haline getirilen laisizmin kurbanı olarak dıştalanmanın ne olduğu iyi bilen başka bir ötekileştirenlerdir. Her ne kadar son zamanlarda iktidara bulaşmış olan bir kesim İslam’ı bozan dindar geçinenler bu yekvücut olmayı engelleseler de bu kesim giderek kardeşliği benimsemektedir.
Türkiye’nin başka kanayan bir yarası Alevilerdir. Adeta Kerbela’nın susuzluğu bu topluma hep yaşatılmaya çalışılmıştır. Acı ve ızdırap denildiğinde ilk elden Alevilerin gelmesi bundandır. Artık aleviler yekvücut olmuş bir Türkiye’nin olmazsa olmaz olduğunu biliyorlar.
Başka acı çeken kesimler de vardır. Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Romanlar, Hıristiyanlar ve tabii ki diğer azınlıklar.
Türkiye’nin başka acı çekenleri olarak solcular vardır. Her ne kadar hep sindirilmeye çalışılmışta olsa alttan alta bildikleri yoldan şaşmadan yaşamasını bilmişlerdir. Ve onurlu olanları halkların kardeşliğine olan inançlarını yitirmeden bugüne gelmişlerdir.
Türkiye’nin başka bir kesimi ise yukarıda dile getirdiğimiz kesimlerden çoğu zaman çıkarlardan, acımasız politik oyunlardan, apolitiklikten derken birçok farklı nedenlerden dolayı uzak duran liberal çevreler olmuştur. Bireycilik bir hastalıktır. Liberaller bireyciliklerinden dolayı acı çeken toplumlara hep uzak durmuşlardır. Ancak faşizmin kol gezdiği Türkiye’de artık liberaller de nefes alamaz duruma gelmişlerdir. Faşizm gerçekten nefes kesen ve nefessiz bırakmanın kendisidir. Ve giderek bu nefessiz bırakılmayı liberallerde geçte olsa görüyorlar.
Ve tabii ki bu tabloya çok sayıda aydını, demokratı, onurlu duruşa ant içmiş insanı, çevreciyi, feministi, anarşisti, sivil toplumcuyu, insan hakları savunucusunu, antifaşisti, anti militaristi ve burada sayamadığımız daha başka kesimleri de sıralamak gerekiyor.
Hepsinin ortak noktası; yeni ve adil bir Türkiye’nin yaratılmasıdır. Herkesin kendisini özgürce ifade edeceği, siyasal, dinsel inançlarından, milliyet aidiyetinden dolayı ayrımcılığa uğramadığı bir Türkiye.
Evet, Türkiye yeni günlere gebedir. Ortaklaşmanın, kardeşleşmenin, hoşgörünün gelişeceği günlere gebedir Türkiye. TEKEL işçi direniş bu birleşmenin iyi bir örneğidir.
Ve buna en fazla öncülük edecek olanlar ise Kürtler ve Kürtlerin demokratik siyaset güçleridir.
- Ayrıntılar
Haberlerde okuduğum Doğubeyazıt’taki Gülen cemaati faaliyetlerine ilişkin bir şeyler belirtmek gerekiyor.
Ben de aynı topraklarda doğdum-büyüdüm. Çaresizlikten iki yıl bu cemaatin yurtlarında kaldım. Bilenler bilir. Fatih öğrenci yurdu.
Yaşamımın keşke olmasaydı dediğim yılları.
Şimdi bu cemaat Xani Baba dururken onlara Fetullah Gülen’in fikirlerini benimsetecek. Ahmede Xani kimdir. Ağrılılar, Doğubeyazıt’lılar çok iyi bilirler. Xani Baba adına edilen yemin en büyük yemindir.
Ahmede Xani Kürtlerin bir olmasını öğütlemiş bir alim bir din adamıdır. Hep kendi topraklarında kalmış, onlarca öğrenci yetiştirmiş, onca kitap yazmıştır. Kürtlere varlığına dair en önemli edebi eserlerden biri olan Mem-u-zini yazmıştır. Kendi topraklarında yaşamış, kendi topraklarında insanları eğitmiştir.
Fetullah gülen kimdir. Şimdi nerededir?
Cevabı tek kelimedir
Amerika
Amerika’da kimler tarafından beslendiği, kimler tarafından yönlendirildiği çok açıktır. Kürdistan’da özgürlük tohumlarının yeşerdiği yerlere Amerika ve faşist Türk devletinin öncü birlikler olarak gönderdiği cemaatin lideridir. Şimdi Amed’de Hewler’de yeşeren özgürlük tohumlarını yok etmek için uğraşıyorlar.
Fetullah Gülen 12 eylül darbecilerinin ve Amerikalıların kurduğu sözde kominizmle mücadele derneğinin aktif militanlarındandır. Kominizmle mücadele adına bölge halkını imha ve inkar eden devletin politikalarının bir parçası olmuştur.
Fetullah gülen cemaati kendini Saiti Kurdi’nin takipçileri olarak tanımlarlar. Kendileri Saiti Kurdi’yi Saidi nursi olarak dönüştüren, Saidi Kurdi’nin düşüncelerini dönüştürüp,değiştirip Saidi Kurdi adını kullanıp Saidi Kurdi’nin kitaplarını düşüncelerini bozan, kendi çıkarlarına göre değiştiren cemaattir. Saidi Kurdi’nin asi düşüncelerini sistem içi bir düşünceye çeviren Fetullah Gülendir.
Bu cemaat Doğubeyazıt’ta yurt ve dersane açacakmış. Bu cemaatin dershanelerinde okumuş onların cematine katılmış bölge gençlerinin şimdiki durumuna bakın bazılarını tanıyorum. Kendi halkı ve kendi topraklarından kopmuş, kendisi ve bu cemaat dışında hiçbir toplumsallığı insanlığı kalmamışlardır. Bu dershaneler bölge halkını bölge gençlerinin düşünce gücünü çalıp sistemin çarkları arasında eritmeyi kendisine yabancılaşmasının araçlarıdırlar. İlk başta birilerine iyilik güzellik olarak gelse de bu insanı kandırmak için verilen sahte değerdir.
Ahmedê Xani Doğubeyazıtta öldü. O zamanların bilim merkezi Bağdat’a da gidebilirdi ama gitmedi. Kürdistan’da kendi topraklarında kaldı.
ne yapmalı?
Bu gerçeği herkese anlatmalı. Bu cemaat bu topraklardan çıkmaya mecbur edilmeli. Bu iyi bilinmeli anlatılabilme ki bu cemaatin her kurumu marketi dersanesi yurdu halkı ajanlaştırma, kendi değerlerinden uzaklaştırma araçlarıdır. faşist Devletin farklı bir şeklidir. AKP nin adamlarıdır.
Bunun kurduğu kurumlara alternatif kurumlar örgütlenmeleri yöre öğretmenleri demokrat sendikaları yaratmalı, işletmelidir. Bu belediyenin de görevidir. Gerçek din adamları bu cemaatin gerçeğini teşhir etmelidir.
Serhat gençleri
Xani Baba aşkına!
Bunlara kanmayın. Bunları o kutsal topraklardan söküp atın. Bunun için ne gerekiyorsa kendiniz yapın. Örgütlenin.
Siz Doktor Agit(Nurettin Turan), Mehmet Okçu, Sema Yüce’lerin hemşerisi ardıllarısınız. Siz Ahmedê Xani’nin öğrencileri olun, fetullah gülenin değil.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
8 Şubat günü öğleden sonra 15:00-16:00 saatleri arası ve gece 22:00-23:00 saatleri arası olmak üzere Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Cehennem Tepesi, Çiyareş ve Dola Şivê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından iki ayrı obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
9 Şubat 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Şubat günü gündüz 09:30-11:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Sernê ve Elê köyleri ile Çiyareş ve Cehnnem Tepesi alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucunda saldırı yapılan köylerde maddi hasar meydana gelmiştir.
8 Şubat 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
5 Şubat günü gündüz 13:00-14:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Şivê ve Bezelê köylerine yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
7 Şubat 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar