Basına ve Kamuoyuna!
19 Haziran günü Hakkari'nin Gever ilçesi Şitaza ile Oramar karakollarına yönelik olarak gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen kapsamlı eylem sonucunda düşman güçleri bozguna uğramış, 100'ün üzerinde düşman askeri öldürülmüştü. Bu çatışmada 14 gerıllamız ise kahramanca savaşarak şahadete ulaşmışlardı.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 25 Temmuz günü 16.00-16.30 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Girana karakolu yakınlarında yeni bir karakolun inşaatını yürüten işgalci TC ordu askerlerine yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemdeki ölü ve yaralı asker sayısı tespit edilememiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Temmuz günü saat 06.35 sularında işgalci TC ordusunun Erzincan’ın Refahiye ilçesi Akarsu beldesi jandarma karakolundan çıkan bir araçta bulunan askerlere yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemdeki ölü ve yaralı asker sayısı tespit edilememiştir.
- Ayrıntılar
14 Temmuz 2012 günü Kürdistan’ın başkenti olarak bilinen Amed’de TC devleti yeniden kapsamlı bir işgal hareketine girişmiştir. Binlerce asker ve polisini yığarak Kürt halkına buraların kime ait olduğunu göstermek için tam bir çıkartma yapmıştır. Kimisi böyle çıkartmaları halklar için cehenneme benzetiyor ve buna inferno diyorlar. Kimisi ise tam manasını karşılayan occupation, invasion yani işgal diyor.
Kürtler 14 Temmuz günü ne yapmak istemişlerdi: Kürtler Kürt halk önderliğin özgürlüğü için direnişe davet ederek Kürtlerin doğal hakkı olan bir buluşmayı Amed’de gerçekleştirmek istemişlerdi. Ancak buna izin verilmedi. İzin verilmemesinin de ötesinde Amed’e kendi deyimleriyle tam on üç ilde polis getirmişlerdi. Özcesi Amed’i İşgal etmişlerdi. Ve nitekim 14 Temmuz görüntülerinin tümü, işgalci bir gücün işgal edilen topraklara karşı göstereceği tüm şiddet sahneleri içeriyordu.
Özcesi Amed işgal edildi. Bir sömürgeci gücün ne kadar göstereceği marifet varsa hepsini TC devleti 14 Temmuz’da sergiledi. Sergilemesinin de ötesinde tam bir sömürgeci psikolojisiyle işgal edilen seçilmişleri başta olmak üzere halkın tümüne biber gazları, şiddet araçları, tazyikli su derken göz altılarla halkı sindirmeyi esas aldılar.
Bu faşizmi uygulayan bir rejim ise Ortadoğu’da güya halkların lehine siyaset yaptığını söylüyor. Güya Ortadoğu’daki otokratik ve despotik güçlere karşı olduğunu söyleyerek halklara yapılan bu zulme güya karşı çıkarak bölgede her gün savaş çıkartılığında da vazgeçmemektedir.
Bu yukarıda dile getirilmiş olanlar tuhaf gelebilir ama gerçeklik budur. Kürdistan’da tam bir faşizm uygulayan bu sömürgeci güç başka halkların hamiliğine soyunuyor. Başka halkların savunuculuğunu yaptığını iddia ediyor.
Tuhaf dedik ancak tuhaflık bunlarla elbette sınırlı sayılmaz, bir halkın üzerine uçaklarla saldıracaksın 34 gencini katledeceksin, 7000-8000 seçilmişini, siyasetçisini, gazetecisini, kültürcüsünü, tıpçısını derken sivil toplumcusunu içeriye atacaksın, dillini yasaklayarak mahkemelerde anlaşılmayan bir dil diyerek hakaret ettikten sonra da medeni bir dil olmadığını söyleyeceksin, kızlarına YİBO’larda tecavüze zorladıktan sonra “dağa gideceklerine fuhuş yapsınlar” diye alay edeceksin, genç ve çocuk yaştaki erkeklerine bu kez başka zindanlarda rejime taş atıkları için psikopatların ellerine vererek tecavüz ettireceksin, bu halkın tüm demokratik ve meşru olan gösterilerine rekor düzeyde biber gazla saldıracaksın, gerillasına kimyasal gazlar kullanarak katledeceksin ardından da bölgenin en demokrat, en insani, özgürlükçü devleti diye havanı atıktan sonra da Amed’i işgal edeceksin.
Evet, bu kadar tuhaflıklar ve garabetler ancak bu ülkede bu faşist rejimler altında yaşanabilir. Önceleri bu faşizmin adı beyaz Türkçü Kemalizm iken şimdilerde ise bu faşizmin adı Yeşil Türkçü faşizmdir. İsmi ve cismi farklı olsa da faşizm faşizmdir. Birisi beyaz birisi yeşil, her ikisi de insanların ve de halkların haklarını tanımadıktan sonra renkleri ne olursa olsun faşizmdir. Her ikisi de Kürdistan’ı işgal etmekten zevk duyuyor.
Biz faşizmin neden faşistlik yaptığından şikayetçi değiliz. Ne de olsa faşizmin görevi faşistliktir. İnsana karşı suç işlemektir faşistlik. Faşistlik başka halkları tanımamaktır. Faşizm ırkçılıktır. Faşizm irrasyonelliktir. Faşizm fetişçiliktir, kendi fetişçiliğini yapmaktır. Faşizm tek renkliliktir o da sadece kendi rengini bir kendini rengini tüm renklere egemen kılmak istemi ve eylemidir.
Durum buyken birde Amed işgal edilmişken o zaman bu faşizme karşı yapılması gerekli olan tek bir önlem vardır oda; bu işgale karşı direnişe geçmektir. İşgal tanım olarak bir toprakları ele geçirmedir. O zaman işgale karşı yapılması gerekli olan bu toprakları bu işgal güçlerinden kurtarmaktır, azade etmektir. Ve bunun da adı uluslar arası literatürde nettir: Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı.
Artık Kürdistan’da yeni bir dönem başlamıştır bu yeni dönemin adı da adım adım bu işgalci gücü Kürdistan’da def etme dönemidir. Bu ise kendi yolunu kendi halk gücüne dayanarak çizmedir. Kaderini kendi elline alarak işgalci güce ve güçlere karşı topyekün direnişe geçmedir.
Evet, yeniden belirtelim artık bir işgal vardır. İşgale karşı verilecek cevap ise tam “demokratik birleşik müreffeh bir Kürdistan”’dır.
Kimse söylediklerimizi oraya buraya çekmesin, bu rejimle, bu devletle artık yaşanılacağına inanmanın zamanı geçmiştir. Bu kadar açıkça herkesin gözünün içine baka baka faşistlik yapan bir devlete, bir rejime karşı sömürge eden devletin halkı buna karşı durmuyorsa, sokaklara dökülmüyorsa ve halen yer yer bu faşistliği destekliyorsa burada artık dananın kuyruğu kopmuştur. Artık mücadele sadece demokrasinin geliştirilmesi için verilecek bir mücadeleyi aşmıştır. Artık mücadele işgalci güce karşı tüm cephelerde karşı durarak onu bu topraklarda def etme mücadelesi olarak karşımıza çıkmıştır.
Bize düşen ise bu görevi; “ser seran ser çavan” diyerek üzerimize düşeni gerillalar olarak kabul ederek mücadelenin tam ortasına atılmaktır.
Rojhat Bluzeri
- Ayrıntılar
Bilinir “çamur at tutmazsa izi kalır” derler. Ama birde bu çamur atmaların karşısında; “güneş balçıkla sıvanmaz” diye de bir söz vardır.
Türk özel savaşı dünyanın herhalde en çapsızı ve ahlaksızca yürütülenidir. Biz dünyanın birçok yerinde özel savaş rejimlerini okumuşuz. Halkları hangi hile ve kandırmalarla yürütmeye çalıştıklarını, yanıltarak yani manipüle ederek yönlendirmeye çalıştıklarını da biliriz.
Ancak dünyanın hiçbir yerinde özel savaş sistemine bu kadar ağırlık verildiğini biz en fazla TC devletinde görüyoruz. Öyle ki çok özel, özelinde ilerisinde adeta süper özel mi diyelim uğraşlarla halkların bellekleri karartılmaya çalışılarak insanların hafızalarıyla oynanmaya çalışılıyor.
Biz özel savaşı ele aldığımızda bu savaşın en kirli ayağı olarak karşımıza psikolojik savaş hep çıkıyor. Psikolojik savaşın ise üç temel ayağı olduğunu söylüyorlar: kara, gri ve beyaz propaganda.
Kara propagandayı tümden yalan üzerine üretileni olarak ele alıyorlar. Gri ise hem doğru hem de yalanları iç içe ele alarak, bir doğru varsa yanında on tane yalanı da çaktırmadan yediriyorlar. Beyaz ise sözde doğruları söyleyerek yani verileri doğru ancak sonuç çıkarsamalar hep yanlış ve yalanlar üzerine kurarak insanların bellekleri aldatılmaya çalışılır.
TC özel savaş sistemi hepsini iç içe zaten kullanıyor. Ancak daha büyük marifetleri ise yalanı, dolanı, manipüle etmeyi sözde ön ekleri “prof” olan, “doktor” olan, “uzman” olan, “danışman” olan ve hatta yer aldıkları kurumlarının başına yada sonuna “araştırma merkezi”, “araştırma inisiyatifi”, özcesi mutlaka bir tane “araştırma” ekini takarak bilimsel bir hava verilmeye çalışıyorlar.
Dediğimiz gibi dünyanın her yerinde bizler özel savaşın özel ele alınarak, buna birde psikolojik savaşı da ekleyerek insanların zihinlerini dolanarak fethetmeye çalıştıklarını biliyoruz. Ancak bu kadar pervasızı, bu kadar ahlaksızını ve bu kadar dibe vurmuş olanı biz bir bu Türk özel ve psikolojik savaşçılarında görüyoruz.
Örneğin en son Lice’de 1700 polisle esrar tarlalarına yapılan kapsamlı operasyona polisçik, askercik, eskilerde bunlara Mehmetçik basın derlerdi götürerek, saniye saniye görüntüleyerek güya özgürlük hareketinin ekonomik kaynaklarına darbe vurmuş oldular.
Bunlar az görülmüş olmalı ki böyle prof ve araştırma merkezi uzmanlarından olan bir zat: “PKK-uyuşturucu bağlantısını tüm dünya otoriteleri açıkça ifade ederken” diyerekten yalanların en sunturlusunu atmış oluyor. Daha birkaç gün önce Avrupa’da PKK’yi ilk terörist eden Alman devletinin Anayasa Koruma Örgütü'nün” PKK'nin örgütlü yapısının uyuşturucu ticaretiyle bağlantısı olduğuna dair hiç bir delil yok" açıklamasını tabii ki görmüyorlar.
Bir bu. İkinci durum ise TC devleti gibi herkesi sınır dışında bile BGE evleri gibi izlerken hemen burnunun dibinde kendi deyimleriyle birkaç bin dönümlük esrar ekimini görmüyorlar mı? Hani her yer BGE’ydi? Hani insanların rüyalarını bile telefonlarınızla dinliyordunuz? Baykal’ın odasına kadar sızabilmişken, yanı başınızda karakolların yanında bulunan binlerce dönümlük esrarı nasıl da oldu da görmediniz?
Yine PKK Medya Savunma alanları -ki bu Medya Savunma alanları birkaç tane Kıbrıs eder -tümden PKK’nin elinde bulunmaktadır. Buraların tüm kontrolleri gerilladadır. Böyle olmasına rağmen PKK gelir BGE gibi izlediğiniz yerde mi böyle zehirleri eker, eğer zehri ekse?
Yine bu baharın HPG güçlerinin yaptığı açıklamalar vardı. Esrar ekimini yasaklayan ve bunu dikkate almayanların uyarı amaçlı soruşturmak için götürüldüklerini ve gerekli işlemler yapıldıktan sonra bırakıldıkları.
Ancak bu prof ve araştırma merkezlerinde çalışan Narkozlanmış Narko Kişilikler tabii bununla da sınırlı tutmuyorlar söylediklerini ve çizdiklerini. Ne de olsa belki de Nasreddin Hoca misali ya tutarsa. Tutmazsa bile izi kalır ne de olsa…
Güya dağlarda lüks içinde yaşıyor gerilla bu uyuşturucu gelirleri sonucu. Hiç uzatmadan siz o prof unvanlılar, siz o bilmem nerenin araştırma merkezi başkanları, gelin dağlara gerillanın yaşam standartlarını görün. Güya ayda her bir gerillanın 70-80 binde dolarlık da masrafı oluyormuş. Birde güya gerillanın yüzde 80’i de çocuk.
Dediğimiz gibi sözü uzatmadan; gelin dağlara ve dağın hangi yerine gitmek istiyorsanız aynen CPT gibi haber vermeksizin girin ve gerillanın -özelde de -gerilla komutanların yaşam standartlarına bakın.
Ve biz bu çağrıyı sadece bu özel savaşın en dibe vurmuş ahlaksız ve narkozlanmış kişilikleri için söylemiyoruz, kendilerince öyle olabilme ihtimalini düşünebilen demokrat, aydın, sanatçı, sıradan yurttaşların tümü için bu çağırıyı yapıyoruz.
Kapımız herkese açık.
K. Nuda
- Ayrıntılar
Herşey Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın Özgürlüğü İçin!
Önder Apo’nun uluslar arası komplo sonucunda esaret altına alınmasının üzerinden 13 buçuk yıl geçti. Komplo içinde komplo anlamına gelen ağırlaştırılmış tecrit uygulamasının üzerinden ise bir yıl geçmektedir. Daha doğrusu üç gün sonra tamı tamına bir yıl geçmiş olacaktır. Bir halkın, ülkenin Önderliğine, liderliğine karşı gösterilen bu alçakça saldırı ve vahşi uygulama karşısında Kürdistan halkı sessiz kalmamıştır ve kalmayacaktır. Önder Apo üzerindeki tecriti ve esaret karşısında Önderliğin özgürlüğünü sürekli bir biçimde gündemde tutmaya çalışmıştır. En barışçıl eylemden, kendini yakma ve fedai tarzı eylemlerden tutalım, en çarpıcı gerilla eylemlerinden, en kitlesel eylemlere kadar bugüne kadar denenmeyen eylem, yapılmayan çağrı kalmamıştır. Bununla ancak ve ancak Önder Apo’nun özgürlüğünü tüm Kürdistanlıların, Türk sömürgecilerin ve uluslar arası kamuoyunun gündemine taşırmayı ve gündemde tutmayı başarmıştır. Fakat tüm eylem biçimleri, çağrılar Önderliğin tecritini kırmayı ve Önder Apo’nun özgürlüğünü sağlamaya yetmemiştir.
Sömürgeci, soykırımcı AKP devleti gerçekten çok mu güçlü? Sömürgeci Türk devletine geri adım attırılamaz mı? Peki bundan sonra ne yapılmalı, nasıl yapılmalı?
Rejimler, devletler güçlerini öncelikle meşruiyetlerinden alırlar. Meşruiyet ise, devletin ve rejimlerin kabul edilme düzeylerini açığa çıkarır. Muhatabı, toplum veya halk ilgili devlet veya rejimi ne kadar kabul ediyorsa, devlet o kadar güçlüdür. Bir devletin, rejimin varlığı, meşruiyeti tartışılmaya başlamışsa orda, sonun başlangıcı yaşanıyor demektir. Yani o devlet ve rejim için “yolun sonu” görünüyor.
Sömürgeci Türk devletinin, onun siyasal temsilcisi AKP’nin Kürdistan’daki varlığı, meşruluğu öncelikle bir avuç Kürdistanlı genç tarafından tartışılmış, bugün ise bu artık milyonlarca Kürdistanlı tarafından tartışılmaktadır. Ve bu tartışma hergeçen gün derinleşerek, daha fazla kapsam kazanarak sürmektedir. Sorulan soru şudur: Türk devletinin Kürdistan’da ne işi var? Bir hakkı var mı? Bu sorulara verilen cevaplar, “ hiçbir işi yok”, “hiçbir hakkı yok ve defolup gitmelidir” biçiminde ve çığ gibi gelişmektedir.
Türk sömürgeci devleti herkesin de bildiği gibi, Kürt halkının inkarı ve imhası üzerinde inşa edilmiş bir devlettir. İlk kuruluş gününden tutalım bugüne kadar esas olarak bir Türkleştirme politikası uygulamıştır ve bunu kendisi için bir hak olarak kabul etmiş, tıpki diğer sömürgeci güçler gibi, yaptığı katliam, soykırım, sürgün ve asimlasyon için “ vahşilere uygarlık götürüyorum” diyerek yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmıştır. Her kürdün, Kürdistanlının ve kendisine demokrat ve Kürt dostuyum, devrimciyim, demokratım diyen herkesin de bu gerçekliği görmesi gerekir.
Önder Apo öncülüğünde gelişen Kürdistan özgürlük mücadelesi, Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’daki varlığını meşrulaştırmaya çalışan tüm ideolojik argumanları ve siyasi mülahazaları yerle bir etmiştir. Türk sömürgeciliği artık çıplak bir zor ve zulüm aygıtından başka bir şey değildir. Dolayısıyla Türk sömürgecilerinin Kürdistan’daki varlıkları ciddi bir biçimde tartışılmaktadır. Bunun anlamı ise şudur: Türk sömürgeciliği, tüm kurum ve kuruluşlarıyla Kürdistan’da yabancı-işgalci bir güç olarak görülmektedir. Dolayısıyla istenmemektedir. AKP devletinin saldırganlaşmasının anlamı bundan başka bir şey değildir.
Sömürgeci AKP devleti Kürt siyasi kurumlarının 14 Temmuz’da Önder Apo’nun özgürlüğü için Amed ‘de yapmak istedikleri mitingi engellemek için yürüttüğü vahşi saldırıların gündemdeki yerini koruduğu bir zamanda Batı Kürdistan’da bir devrim patlamıştır. Sömürgeci AKP devleti Kuzey Kürdistan’da saldırganlaşmaya devam ede dursun, Amed’de çeşitli yerlere verilen Kürt isimlerini tabelelardan silmeye, Kürt çocuklarını ana kucağından alarak asimîle etmeye çalışsın, Kürtleri özel savaş Kürtçe yayın yapan kanallarıyla oyalamaya dursun, Batı Kürdistan’da özgür bir Kürdistan doğuyor! Batı Kürdistan’da Önder Apo’nun ektiği özgürlük tohumları birer birer patlamakta ve şehirlerin kontrolü birer birer özgür Kürt iradesinin eline geçmektedir. Devrim dalgası tüm görkemiyle Batı Kürdistan’da yükselmeye devam etmektedir.
Başaran batı Kürdistan devrimi, Kürdistan ve Kürt ulusunun parçalanması ve yok edilmesi anlamına gelen Lozan anlaşmasının parçalanması anlamına geldiği gibi, bu anlaşmaya dayalı olarak kurulan sömürgeci Türk devletinin de sonunu müjdeleyen bir devrim olacaktır. Doksanıncı yıldönümünde Lozan anlaşmasına vurulan darbe, Türk sömürgeciliğinin inkarcı kuruluş esaslarına da vurulmuş bir darbe olmaktadır. Sömürgeci AKP devletinin tüm hırsı, öfkesi ve telaşı bundandır. Ama bunları hiçbir biçimde Türk sömürgeciliğinin sürüklendiği akibetten kurtarmaya yetmeyecektir. Bu durum bir de Türk sömürgecilinin Kürdistan daki varlığını ve meşruluğunu daha fazla tartışmaya açacak ve tartışmayı derinleştirecektir. Bu aynı zamanda Önder Apo’nun özgürlüğüne giden yolda da önemli bir adım olmaktadır.
Bu durum, ilk sorunun cevabı olmaktadır. Türk sömürgeciliğinin saldırısı gücünden değil, ayağının altındaki toprağın kaymasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla sömürgeci AKP devleti tarihinin en zayıf dönemlerinden birisini yaşamaktadır.
Şimdi de ikinci sorunun cevabını vermeye çalışalım: madem meşruluğu kalmamış, madem varlığı-yokluğu Kürdistan’da tartışılmaya başlanmış ve Kürdistanlılar artık Sömürgeci Türk devletinin olmadığı bir Kürdistanı düşünmeye başlamışlarsa, artık Türk devletine geri adım attırılma şurda kalsın, Kürdistan’da izleri bile silinebilir bir zemin yaratılmıştır, demektir.
Peki bundan sonra ne yapılmalı, nasıl yapılmalı? Kürdistan’da varlığı-meşruluğu bu kadar tartışılmaya başlanan bir güce yapılacak olan ne ise o yapılmalıdır. Öncelikle Kürdistanlılar bir kez daha “ Kahrolsun Türk sömürgeciliği” demelidirler ve kahretmek için de harekete geçmelidirler. Önder Apo üzerinde uygulanan tecritin birinci yılında, Kahrolsun Türk sömürgeciliği, Serok Apo’ya özgürlük şiarıyla tam bir kendine özgüven ve kararlılıkla harekete geçilmelidir.
Biraz geriye dönük düşünelim. Eğer 14 Temmuz’da Amed’de daha zengin ve güçlü bir örgütlülük ile hareket edilseydi ve bu hareketlilik süreklileştirilseydi, Botan ve Serhat başta olmak üzere Dersim, Urfa, Antep destek verseydi acaba bugün neyi konuşuyor olacaktık? Kürdistan özgürlük gerillasının uluslar arası komplocu güçlerin tüm askeri teknik-malzeme ve istihbarat desteklerine rağmen, sömürgeci işgal birliklerine hemen hemen hergün ölümcül darbeler vurduğu bir durumda bunu yapmak çok mu zor? Kendi topraklarımızda bu işgalci it sürülerinin gezip, kuduran köpekler gibi insanlarımıza saldırmasına daha ne kadar katlanacağız? Gerçekten de türk sömürgecileri Kürdistan’da ne hakla bulunuyorlar?
27 Temmuz’da, Önder Apo’nun üzerinde işkenceye dönüşen ağır tecrite ve Önderliğin esaretine karşı Amed’de, 14 Temmuz’da yaşanan yetersizlikleri aşma temelinde daha örgütlü, daha bilinçli ve daha zengin bir serhıldan geliştirilmeli ve süreklileştirilmelidir. “Herşey Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın Özgürlüğü İçin” demeliyiz.
Bilinmelidir ki, Önderliğini özgürleştiremeyen hiçbir halk, kendisini de özgürleştiremez. Bir halkı yok oluşun eşiğinden bugünlere, özgürlük devrimi aşamasına getiren, bunun için tüm dünya gericiliğinin, emperyalistlerinin hedefi haline gelen Önder Apo’nun özgürlüğü olmadan, ASLA! demek gerekir. Halkımızın Önder Apo’nun üzerinde sömürgeci AKP devletinin uyguladığı tecritin yıldönümünü böyle bir perspektif ve ruhla karşılamak gerekir.
Kürdistan gençliği, kadını, emekçisi, köylüsü, esnafının, sanatkarı ve aydınından beklenti budur!
Herdem Serhıldan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 23 Temmuz günü Hakkari’nin Gever ilçesine bağlı Şitazin karakoluna askeri malzeme taşıyan skorsky tipi bir helikopter gerillalarımız tarafından vurularak darbelenmiştir. Darbe alan helikopter alandan uzaklaşmak zorunda kalmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Temmuz günü saat 14.00 sularında Bingöl’ün Genç ilçesinde bulunan Bawane karakolundan çıkan şüpheli sivil bir araç gerillalarımız tarafından durdurulmak istenirken araç içindeki 2 şahıs gerillalarımıza ateş açmıştır. Kısa süreli çatışma ardından alandan kaçan 2 şahsa ait araç gerillalarımız tarafından yakılarak imha edilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Temmuz günü saat 07.30 sularında Dersim’in Mazgirt ilçesinde bulunan Veryan karakoluna erzak ve askeri malzeme götüren 1 kamyon gerillalarımız tarafından yakılarak imha edilmiştir. İşgalci TC ordusu tarafından eylem alanına kobra helikopterle desteğinde indirmeler yapılarak başlatılan operasyon akşam saatlerinde geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 20 Temmuz günü saat 19.10 sularında Gabar dağı sınırları içinde bulunan Şırnak’ın Cizre ilçesi Şerefiye tepesi yakınlarında operasyon düzenleyen işgalci TC ordusu askerleriyle YJA Star gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. yaşanan çatışmada 1 düşman askeri öldürülmüştür.
- Ayrıntılar