İnsan TC’nin yöneticilerini dinlediğinde ya da dinlemek zorunda kaldığında içinde sadece ve sadece; “Hadi Be Oradan” demek geliyor.
İlk günden başlayarak gerillaya yani dağlara kellemizi koltuğumuza alarak çıktık. Ve bu dağlara çıkarken de bir daha da dünyanın topuna da gerekirse kafa tutacağımızın hesabını da yaparak çıktık.
İlk günden başlayarak halkımızın bu kutsal var olma mücadelesinde tek bir adım atmayacağımızın da sözünü vererek bu zorlu, çetin, sert davaya adım atarak dağlara yüzümüzü verdik. Ve bu dağlara sadece yüzümüzü vermedik, bu dağlara yüreğimizin tümünü vererek yola koyulduk.
Yola koyulmalarımızın gerekçeleri ortadan kalkmamıştır. Ve bu gerekçeler kalkmadıkça da biz bu dağlarda en sert olan mücadeleye kelle koltukta cevap vermeye devam edeceğiz.
“Kendi dilini yazdıramayan, kullanamayan bir halk toplumu hor görülmeye layıktır!” diyor Kürt halk Önderi. Biz kendi dilimizle yazana kadar, dilimizi kullanana kadar bedeli ne olursa olsun bu şartları zor olan mücadeleyi de sonuna kadar yürüteceğiz. “Dilin kendisi bir toplumun kazandığı zihniyet, ahlak ve estetik duygu ve düşüncenin toplumsal birikimidir. Anlam ve duygunun bilince çıkmış, ifadeye kavuşmuş kimliksel, ansal var oluşudur. Dile kavuşan toplum, yaşamın güçlü gerekçesine sahip olmuş demektir. Dilin gelişkinlik düzeyi yaşamın gelişkinlik düzeyidir. Bir toplum ne kadar anadilini geliştirmişse o denli yaşam düzeyini geliştiriyor demektir. Ne kadar dilini yitirmeyle ve başka dillerin hegemonyası altına girmeyle karşılaşmışsa o denli sömürgeleşmiş, asimilasyona ve soykırıma uğramış demektir.” Biz hem bu tepeden bakan horlanmayı hak etmediğimize inanıyoruz hem de insan benliğini yıkan bu faşizan, anti insani, ahlak dışı asimilasyona ve soykırıma dur demek için dağlara çıktığımızdan, bu asimilasyon ve soykırım var oldukça da biz hep bu dağlarda inadına direneceğiz.
“Asimilasyonda esas olan iktidar ve sömürü mekanizmasına en az maliyetle köle oluşturmaktır. Asimile edilen grubun öz kimliği ve direnci dağıtılıp kırılarak hâkim elit içinde hizmetlerine en uygun kölelerin derlendiği konuma düşülür. Burada asimile edilen köleye düşen temel işlev efendisine mutlak benzeşme, eki, uzantısı olma uğruna her tür çabayı göstererek kendini kanıtlamak ve böylelikle sistemde kendine yer yapmaktır. Başka hiçbir çaresi yoktur. Yaşayabilmek için eski toplumsal kimliğini bir an önce terk etmek, efendilerinin kültürüne kendini en iyi adapte etmek tek seçenek olarak sunulmuştur. Asimilasyonu yaşayan toplum en uysal, en çalışkan ve uşaklıkta yarışan vicdansız, ahlaksız ve zihniyetsiz insan taslaklarından oluşur. Özgürce hiçbir karar ve eylemi yoktur. Tüm toplumsal kimlik değerlerine ihanet ettirilmiştir.”
Evet, TC devletinin büyükleri biz Kürtlere çalım atarken bizleri kendi potalarında eritmek istediklerini her halükarda hissettiriyorlar. Onların istediği Kürt olmadı mı bu çalımlar daha sertleşiyor. Sözde birisi başbakan, sözde birisi başbakan yardımcısı ve sözde birisi de meclis başkanı ve sözde bir de bunların şakşakcılığnı yapan bir sürü aydın zer zevat. Hepsinin ortak birleştiği nokta Kürtlerin asimile edilmesinde aldıkları karardır. Ve Kürtler asimile olmak istemediklerinde bu kez dile getirdikleri ise soykırımdır.
Soykırımı biz tarihte iki çeşidini biliyoruz. Bir, üstün bir kültüre karşı yaşanan komplekslerden dolayı uygulanan fiziki yok etmeler yani jenositler. Bu konuda TC devleti ve de mirasını TC devletine bırakan İtaati Terakki. İkinci bir soykırım biçimi ise kendince daha geri gördüğü bir kültürü eritmeyi başarabileceğine inanarak uygulanan asimilasyonist soykırım rejimidir. Birisinde dünyanın tümü duyar ve belki de duyarlıklar gösterir, ikincisinde bırakın dış dünya da ki güçler, çoğu zaman asimile edilmişlerin eliyle bizatihi bu soykırım öyle uygulanır ki Kamer Genç gibi biri utanmadan “biz Türkoğlu Türk’üz” deme noktasına kadar getirilir.
Evet, TC devleti ve hükümeti, onun cümle cemaat liderleri Kamer Genç gibilerine, bir kedisi bile olmayanlara, zindanlarda teslim olmuş olanlara, alman ajanlığını yapanlara, kaçkınlara güvenerek “bıçak kemiğe dayandı” diyebiliyor ve bir sömürge valisi edasıyla gürlüyor.
Ama unutuyorlar ki biz dağlara bir de kimsenin çalımını takmamak için çıkmışız. Yüksek perdeden gürleyenlerin o gürültülerine cevap vermek için çıkmışız. Kendi kaderimizi kendi elimize alarak çizmek için çıkmışız.
Özcesi; dağlara kimseye ama kimseye boyun eğmemek için çıkmışız. Bunun için birilerini “bıçak kemiğe dayandı” sözlerine gerillalar olarak,
“Hadi be Oradan” diyerek kendi yolumuzu daha güçlü çizeceğimizi şimdiden alenen açıkça belirtiyoruz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
15 Ağustos günlerini yaşıyoruz. Bu günün anlamını herkes yeniden yeniden ele alıyor ve alacak.
15 Ağustosun getirdikleri ve götürdüklerinin hesabını yaparak geleceğe daha iyi nasıl yelken açılıra cevapları bulmak açısından tekrar tekrar sormak yakıcıdır.
15 Ağustos, Özelde Kürt insanı ama genelde de Ortadoğu da dili kesilmiş olan, derisi yüzülmüş olan, ezilen, kendisi olmaktan çıkarılan, uyduruk, köle, boyun eğmeye zorlanmış ve giderek bunu marifet bilen kendini pazarlamaya adayan kişiliklere ve tabii ki tüm bunları yaratan, buna yol açan sömürgeci ve iktidar odaklarına karşı bir başkaldırıdır. Bir isyandır.
15 Ağustos eylemliliğin sadece bir askeri olguya indirgemek olsa olsa bir çarpıtma ve nayıflık olabilir. 15 Ağustos eyleminin askeri başarısının ötesinde bir kültürel, sosyal, siyasal ve tabii ki felsefi anlam yüklüdür. Ve asıl görülmesi gereken de bunlardır.
Bir halk, bir coğrafya, bir toplum ki kendisi için düşünmeyen, düşünmesinin tüm yolları ellerinde alınmış ve adeta kendisinden öcüden kaçarcasına kaçmaktan başka yol bırakılmayan bir gerçeklikten kendisi olan, “bende varım” diyerek kaçmayan adeta tüm dünyaya kafa tutar pozisyona getirilmek olsa olsa bir yeniden yaratımı dile getirebilir.
Eskilerden iki askerin onlarca köyü dize getirerek meydanlarda işkencelerden geçirerek “dediğim dediktir çaldığım düdüktür” misali her şeye muktedir iken, köylerde bulunan özelde erkeklerin “Rumi geliyor” diyerek dağlara kaçarak gizlenmelerinden bugün panzerlere karşı 4 yaşındaki, 5 yaşındaki bilemedin 6 yaşındaki general çocukların taşlarla, sapanlarla saldırmalarını çözmek önemlidir. Daha da anlamlısı bugün TC’nin zindanlarında 70’lik asırlık çınarların-hem de ana olarak-yatmaları düşmanın beyninde yaratılan korkuların anlaşılması açısından da anlamlıdır.
Anlamlıdır, çünkü daha dünün kapalı kadını bugün en ön cephede düşmanın azılı faşist güçlerine karşı zılgıtlar atarak yürüyorsa, evlatları bu topraklar için toprağa düştüğünde “gerekirse onun silahını ben alırım” diyorsa ve Mele Abdurrahman gibi güzellik ve sadelik abideleri 99 yaşında bu yolun profesyonel kadroları olmaya aday olduklarını söyleyerek canla başla çalışıp şahadete kavuşuyorlarsa, orada artık bir şeyler olmuştur. Ve yine aynı biçimde çınarlık olan Musa Amcamız Diyarbakır’a ucunda ölüm olduğunu bilse de ama yine de; halk için, devrim için, parti için, önderlik için giderek bir şeyleri düzeltme çabası içine giriyorsa, bu bir o kadar daha anlamlıdır.
Evet, değişim olmuştur, hem de çok şey olup bitmiştir. Hani var ya, “bir köprünün altında geçen sulardan bir kez yıkanabilir” diye, aynen öyle. Artık o su geriye çevirtilemeyecek kadar eskimiş ve akıp gitmiştir. Artık akan yeni bir su vardır ve yeni insanlar vardır.
Ve işte eğer 15 ağustos eylemliliğini değerlendireceksek bunların hepsini değerlendireceğiz. Tüm bu verileri gözeterek konuşacağız, yazacağız.
Özcesi 15 Ağustos eylemi kürdün istemlerini bilinçaltına iterek kendine güvensiz, kendinden kaçak, hasta, kompleksli, duygusallaştırarak zayıflatılmış kişiliğinden kaynaklı didişmeci, çekişmeci, kof, içe dönük tasfiyeci, tahrike açık bir serseri mayın misali kimden nereden nasıl beli olmayacak şekilde patlamaya ya da patlatılmaya hazır bomba haline getirilmesine karşı sıkılan bir kurşundur. Tüm bunların yerle bir edilmesidir. Ortadan peyderpey kaldırılmasıdır.
Ve tabii ki onun içinde esasta yer alan neolitik değerler diye bugünlerde tabir edilen komünal değerlerin açığa çıkararak serpilmesinin yolunu açmaktır. O temiz özü, sadeliği, adaleti seven, insanlığın beşiği olmuş, yiğit, arayışçı, gözünü kırpmadan komşusu ve insanlık için ölümün üzerine atlayan ana yanlı tüm o güzellikleri evet açığa çıkaran eylemin ta kendisidir.
“İnsanın insanın kurdu olduğu” sahte safsatasının kaldırarak insanın ilk ana yanlı toplumda, insanın can dostu olduğuna giden yolun önüne döşenmiş tüm bariyerlerin kaldırılmasıdır.
Yine özcesi alt benlikle-yani zoraki korkutularak kabul ettirilenlerin-aştırılarak üst benlikle-yani özünde olan o ana yanlı değerlerle-uyumlu hale getirilmesidir. İnsanın kendi olduğu durumla uyumlu ve kendisiyle barışık hale getirilmesidir. Ve kendisi olan bir birey ya da toplumun diğer toplum ve yahut insanlarla uyumu yakalamasıdır.
İşte 15 ağustosu değerlendireceksek yeniden kendisi olmuş bir halk gerçekliği, birey gerçekliği ve toplum gerçekliği olarak ele almaktan başka yol yoktur.
Negatif yanları yok mu vardır. O da köhnemiş ve derinlere nüfus etmiş bir kangrenli yapıyı aşma çabası yürütülürken sağlam yapıları kurtarmak için vurulan neşterin tabiatı gereği yer yer sağlam yerlere de temas etmesidir. Özelde doktorluk mesleğini icra ederken ilk acemilik yıllarında daha az dikkatli olunabilirken yıllar geçtikçe profesyonelleşerek işini daha sağlam yapar hale gelmiştir.
Ancak hastaya sözde gönüllü Ötenazi (eutanasi) adı altında bilinçlice doktoru engelleme çabaları, sahte ölüm hemşireleri ile ameliyathanenin özenle suni bakterilerle doldurarak hastaya zarar veren ve yer yer canını alan yaklaşımları da değil ki görülmemiştir. İşte korucular, PKK’nin içerisine yansıtılan dörtlü çete ve halkımıza karşı yapılan katliamlar ve işkencelerin hepsi bu durumu ifade eder.
Sonuç itibariyle; 15 ağustos eylemliliği düşmanın tüm sindirme, katletme, içe dönük tasfiye girişimlerine rağmen yeni bir halk, yeni bir insan, boynu bükülmez militanlar ve geleceğin garantisi olan küçük generallerle geleceğe iyi örnek olarak anılacak tanrıçalar ile yaşlı çınarlık abideler yaratmıştır.
Kürt halk önderliği bu durumu daha güzel ifade ederek şöyle demektedir:
“İki büyük dağ arasında büyük bir uçurum, bir insan bacağının kapatamayacağı bir uçurum olsa, dağın bir tarafında cehennemi yaşarsın, ama dağın öte tarafında cennet olursa, ne yapacaksın? Bir köprü kuracaksın! Ancak o köprü seni cehennemden kurtarıp o cennet dağa götürür. PKK olayı böyledir; yirmi yıldır aralarında büyük uçurum olan iki dağ arasındaki köprü! Dağın bir tarafı karanlık, orada işkence ve cehennem var. Kendiniz bunu yaşadınız. Diğer tarafında vaat edilmiş bir cennet var. Bu, bizim dağlarımızdır; özgürlük dağları, yeni topluluğun buluştuğu dağlar! En eşitlikçi, en adaletli dağlar! Özgürlük üssü kurulabilecek dağlar! Şimdi halk onu tercih ediyor, "ben bu cehennem dağının eteğinde değil, cennet dağının eteklerinde yaşayacağım" diyor. Karar vermiş ve dağlarda yürüyor.
Bu köprü olmadan, bu dağlara ulaşamaz. Hatta cehennemde yaşadığının farkında bile olamaz.
Bazıları bu köprüyü inkâr ederek, cennete gidebileceklerini sanıyorlar. Henüz Araf'tayız, köprüden geçiyoruz, bunu da unutmayın! Köprüden geçiş bitmemiştir. Büyük bir kısmı halen köprünün öbür ucundadır. Ucu belirmiştir cennetin, ilk kafileler Araf'tan geçiyor. Henüz bayram değil, bayramın arifesindeyiz. Bu tarih, bu anlamda anlaşılmalıdır! “
Evet, Araf’tan geçiyoruz. Henüz bayram değil ama bayramın arifesindeyiz.
Ne mutlu o bayramı bize canlarıyla, emekleriyle, kanlarıyla bırakanlara…
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 17 Ağustos günü 15.00-16.30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê'nin Şehit Beritan Tepesi, Karker Boğazı, Telefon Boğazı ile Şehit Kurtay Tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
9 Ağustos günü Ardahan'ın Göle İlçesi'nde operasyona düzenleyen TC ordu birlikleri ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır Yaşanan çatışma sonucunda Erdal Koçer- Sadık Dayan yoldaşımız kahramanca direnerek şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
16 Ağustos günü saat 11.50’de Amed’in Lice ilçesine bağlı Cum tepesine erzak taşıyan bir araca yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda aracın yanına gelen iki asker gerillalarımız tarafından öldürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 15 Ağustos günü saat 19.30 sularında Osmaniye’nin Zorkun mıntıkasında operasyona çıkan düşman gücüne yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 3 askeri gerillalarımız tarafından öldürülürken 1 düşman askeri ise yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyu’na
1. 13 Ağustos günü saat 19.30’da Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesi Çeman bölgesinde hareket halindeki askeri konvoya yönelik olarak gerillalarımız bir eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Tarihi 15 Ağustos Atılımı’nın yirmisekizinci yılına büyük bir coşku, heyecan, yüksek bir moral, kesin başarı ve zafer inancıyla giriyoruz.
Kürdistan’da son yüzyılda yaşanmış en önemli olaylardan birisi olan ve bugün Kürtler tarafından direniş ve diriliş günü, bayramı olarak kutlanan 15 Ağustos’u Kürt gençliği, kadınları, bir bütün Kürt halkı direnmenin yaşamak olduğunu bilerek daha güçlü bir biçimde sahipleniyorlar.
Elbette Kürtler tarafından bu kadar coşkuyla kutlanılması ve sahiplenilmesi, 15 Ağustos’un Kürtlere kazandırdıklarıyla bağlantılıdır. Bir halkın varlık-yokluk ikilemini yaşadığı, adeta kendisine ait hiçbir şeyin bırakılmak istenmediği, büyük bir baskı ve asimilasyon cenderesine alınarak soykırımdan geçirilmek istendiği bir dönemde, bir halk olarak “bu dünyada ben de varım ve diğer halklar gibi ben de yaşamak istiyorum” isteminin, iddiasının ve iradesinin ilanı, haykırışı 15 Ağustos’ta sıkılan ilk kurşunla gerçekleştirildi.
Bilindiği gibi, 12 Eylül faşist-askeri darbesi ile birlikte Kürdistan'a yönelik tam bir işgal ve istila harekatı başlatıldı. Faşist Türk devleti hem ordusuyla ve hem de diğer devlet kurumlarıyla burada hâkimiyeti sağlamak için bu işgali sürdürürken, diğer yandan ise Kürtlere yönelik büyük bir baskı ve sindirme operasyonu başlattı.
İnkâr ve imha siyaseti olarak da bilinen bu operasyonun amacı Kürtleri değişik yollarla asimile etmek ve bu biçimde bir halk olarak soykırıma uğratmaktı. Daha öncesinden fiziki katliamlarla yapılmak istenen bu soykırım, bu sefer farklı yöntemlerle sonuca ulaştırılmak istendi.
Bu temelde Kürdistan'a yönelik başlatılan inkâr ve imha operasyonunda Kürt halkının örgütlülüğü dağıtılmak, iradesi ve inancı kırılmak, adeta gelecek umutları ortadan kaldırılmak istendi. Bir halk olarak varlığı inkâr edilirken, kendi dilini, kültürünü yaşaması yasaklandı, özgürlük, demokrasi adına geliştirilmek istenen ne varsa hepsi büyük bir şiddet ve baskı temelinde ortadan kaldırılmak ve Kürt halkı bu biçimde kendisi olmaktan çıkarılmak istendi.
Evet, 12 Eylül faşist-askeri rejimi Kürdistan'da Kürtlük adına ne varsa yok etmek isterken, en başta da PKK hareketini hedefledi. Çünkü PKK, Kürdistan'da uygulanan inkâr ve imha siyasetine karşı “Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma” mücadelesini başlatan, yürüten, bu temelde her türlü çaba ve fedakârlığı gösteren bir hareket olarak Kürt halkı tarafından kabul gören, benimsenen ve sahiplenilen bir hareket haline gelmişti.
PKK, Kürdistan'da insanlık adına ne varsa, Kürtlük adına ne varsa, özgürlük, demokrasi, eşitlik ve kardeşlik adına ne varsa kendi bağrında taşıyan, bu değerlerin temsilini yapan, bu değerlerin korunması ve Kürdistan'da bunların serpilip gelişmesi için her türlü çabayı veren ve bunun karşısında gelebilecek her türlü saldırıya karşı da hiç tereddüt etmeden karşı koymayı göze alan bir hareket olarak Kürt halkının kalbinde ve beyninde yer alırken, diğer yandan faşist-askeri rejim tarafından da baş düşman olarak ele alınan bir hareket konumuna gelmişti.
İşte 12 Eylül faşist-askeri darbesi Kürdistan'da askeri işgale girişirken esas amacı PKK hareketini ortadan kaldırmak, imha ve tasfiye etmekti. Çünkü biliyordu ki, eğer PKK hareketi yok edilmez ve varlığını korursa, Kürdistan kendi denetiminden çıkacak ve rejimin varlığı tehlikeye düşecektir. Eğer PKK hareketi imha ve tasfiye olursa da, işte o zaman Kürd’ün umudu, inancı, bilinci, iradesi de ortadan kaldırılacak ve bu coğrafyada yaşayan halklar inkâr ve imha sisteminin bir parçası haline gelecekti.
Bu gerçekler temelinde 1980’de Kürdistan'da başlatılan askeri işgal, Kürt halkı üzerinde çok büyük bir terör dalgası temelinde ve çok acımasız yöntemlerle geliştirildi. Diğer yandan PKK hareketine yönelik de geliştirilen operasyonlarla binlerce kadro ve sempatizan yakalanıp cezaevine konuldu. Geri kalan PKK kadrolarının birçoğu da yurtdışına çıkmak zorunda bırakıldı.
Böylece Kürdistan'da kendisine karşı direnebilecek bir güç bırakmayan faşist rejim, bu sefer PKK'yi tasfiye etmek, onun ideolojik çizgisini yenilgiye uğratmak için cezaevlerinde bulunan Önder kadrolara yönelik irade kırma ve teslim alma saldırılarını başlattı. Bu önder kadrolar eğer teslim alınır ise PKK ideolojik olarak yenilgiye uğratılacak ve Kürt halkının son umudu olan Özgürlük Hareketi de tasfiye edilmiş olacaktı.
Fakat faşist rejimin hesapları Diyarbakır zindanında Mazlum’ların, Ferhat’ların ve 14 Temmuz Direnişçilerinin PKK ideolojisini sahiplenme temelinde gösterdikleri büyük direnişle bozuldu. Bu, faşist rejimin Kürt halkının evlatları karşısında aldığı ilk büyük yenilgi oldu. Faşist rejim PKK’nin ruhunu, ideolojisini teslim almak için yaptığı hamlede büyük bir direnişle karşılaştı ve çok ağır bir yara aldı. Diğer yandan ise Diyarbakır zindan direnişi Kürt halkına büyük bir moral, coşku ve direnme azmi ve inancı verdi. Dolayısıyla bu ideolojik duruşun, zaferin kesinlikle siyasi ve askeri boyuta taşınması ve faşist rejimin bu alanlarda da yenilgiye uğratılması artık bir zorunluluk haline gelmişti.
İşte şanlı 15 Ağustos Devrimci Atılımı böylesi bir ortamda başlatıldı. Eruh ve Şemdinli’de faşist Türk devletine yönelik geliştirilen silahlı eylemlerle başlatılan bu atılım, Amed zindan direnişi ve ideolojik zaferin dağlarda yankılanması, buradan selamlanması ve sahiplenilmesi olarak Kürdistan tarihine kanla nakşedildi.
15 Ağustos atılımı, faşist Türk devletinin kendisini yenilmez sandığı, karşısında hiçbir gücün oluşamayacağını, kendisinin tek otorite olduğunu sandığı ve gördüğü bir anda, adeta Devrimci Kawa’nın zalim Dehak’ın beynine indirdiği örsü gibi, gerillanın mavzerinden çıkan kurşunlarla beyninden vurulmuşa döndü. Bu kurşunlar öyle isabetli ve öyle intikam doluydu ki, karşısındaki hedefi tam beyninden vurmuş ve düşmanı çaresiz bir konumda bırakmıştı.
Diğer yandan ise, gerillanın sıktığı bu kurşunlar Kürt insanının geriliğine, köleliğine, işbirlikçiliğine, ihanetine, umutsuzluğuna, iradesizliğine, inançsızlığına, örgütsüzlüğüne sıkılmış bir kurşun oldu. Ve artık Kürdistan'da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da bu eylemlerle ortaya koydu.
Yirmiyedi yıldır Kürt halkı, gerilla mücadelesi temelinde başlattığı bu mücadelesiyle başı dik ve onurlu bir halk olarak dünya insanlığı içindeki yerini aldı ve bugün bunun öncülüğünü de üstlenmiş bulunuyor. Yirmiyedi yıldır Kürt halkı, kendi kız-erkek evlatlarını gerilla olarak bu mücadeleye katarken, Kürdistan dağlarında kendisini savunan bir gerilla örgütlülüğünü yaratmasını bildi ve bunun kendisine verdiği güvenle mücadelesini daha güçlü vermektedir. Yirmiyedi yıldır Kürt halkı, gece-gündüz demeden geliştirdiği serhildanlarla hem dağdaki mücadeleyi besleyip destekledi ve hem de demokratik siyasi mücadele alanında -bu uğurda nice bedeller ödeme pahasına olsa da- büyük kazanımlar elde etmesini bildi.
Ve Kürt halkı artık şunu biliyor ki, 15 Ağustos 1984’te büyük komutan Agît yoldaş öncülüğünde geliştirilen “Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma” hamlesi kendisinin var olması ve insanlık dünyasında eşit ve özgür bir biçimde yer alabilmesi için atılmış çok büyük bir adım, başlatılmış olan bir mücadele ve günümüzde de zafere gitmede mutlaka takip edilmesi ve izlenilmesi gereken bir direniş ve zafer ruhu olmaktadır. İşte Kürt halkı bu direniş ve zafer ruhuyla mücadele edildikçe aşılmayacak engelin, yıkılmayacak hiçbir düşman gücünün olmadığını kendi pratiğiyle her gün görmekte ve tüm insanlığa da göstermektedir. Dolayısıyla içine girdiğimiz yirmisekizinci 15 Ağustos atılım yılında da başarı ve zaferin kesin teminatı olarak bu direniş ve zafer ruhu temelinde mücadeleyi daha da yükseltmek olduğunu çok iyi biliyor ve şimdiden bu mücadeleyi daha da yükselterek zafere kesin adımlarla yürüyor. Elbette bu yürüyüş kutsaldır, onur vericidir, özgürleştiricidir, eşit ve farklılıklara dayalı yaşamın yaratıcı gücüdür ve her şeyden önce de devrimci özüyle dönüştürücü, güzelleştirici, yapıcıdır.
Evet, Kürtler bu gerçeklerin farkındalar ve bu yürüyüşün nasıl başladığını ve bunun başlatıcısının kim olduğunu çok iyi biliyorlar. Evet, Kürtler PKK hareketini ve onun yaratıcısı Önder APO’nun kendileri için ne anlam ifade ettiğini de çok iyi biliyorlar. PKK'nin halk demek olduğunu, Önder APO’nun ise kendilerini bir halk olarak yeniden yaratan kendi öz evladı olduğunu çok iyi biliyorlar ve bunun için de bu gerçekliğin korunması ve özgürlüğüne kavuşması için her türlü fedakârlığı yapmaya kendilerini hazır görüyorlar.
Ve bu yirmisekizinci zafer yılında Önder APO'nun özgürlüğü için Devrimci Halk Savaşı temelinde mücadeleyi daha da yükseltme temelinde Demokratik Özerkliği inşa ederek kendilerini onurlandırmak ve özgür Kürdistan'da Önder APO ile birlikte yaşanacak günleri daha da yakınlaştırmak için büyük bir eylemlilik içine giriyorlar.
İşte böylesi bir halk gerçekliği karşısında da hiçbir zalim, sömürgeci gücün ayakta kalamayacağı ve bu halkın mutlaka başaracağı ve zafere ulaşacağı da kesindir.
Bu temelde yirmisekizinci yılına girdiğimiz şanlı 15 Ağustos Atılımı başta Önder APO’ya ve tüm halkımıza kutlu olsun diyor, bu atılımın büyük komutanı Agît yoldaş şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, şehitlerimize özlem ve amaçlarını gerçekleştirme temelinde verdiğimiz sözümüzü bir kere daha yineliyoruz.
Yaşasın 15 Ağustos Direniş ve Zafer Ruhu!
Edîp Koçgîrî
- Ayrıntılar
Son günlerde Kürt sorununun çözümü önünde tek engelin Kandil olduğunu söyleyip Kandil’i hedef haline getirerek özgürlük hareketimizin öncülerine dönük imha komploları tezgahlamaya çalışmaktadırlar.
Türk devleti ordusuyla ve gelmiş geçmiş hükümetleriyle, kendisini Kürt halkının gerçek iradesi haline getiren özgürlük hareketimize karşı neredeyse 35 yılı bulacak bir mücadele yürütmektedir. Özgürlük hareketimizi parçalayıp dağıtmak, imha ve tasfiye etmek için denenmedik yol bırakmadılar. Silahlı mücadeleden tutalım, özel ve psikolojik savaşa kadar, Kürt halkıyla hareketimizin arasını açmak ve halkımızı hareketimizden koparmak için komplolar düzenlemeye kadar sayısız yol ve yöneteme başvurdular. Ama bütün bu çabalarının boşa kürek sallamaktan ibaret olduğunun hala farkına varmış değiller. PKK’nin Kürt halkını temsil etmediğini, Kürt sorununun ayrı, PKK sorunun ayrı sorunlar olduğunu ısrarla ortaya koymaya, kendileri dahil herkesi bu safsataya inandırmaya çalıştılar. Kürt halkının içinde doğup büyüyen, gelişen ve bugün milyonlarca Kürdü temsil eden, milyonlarca Kürdün de PKK’nin onları temsil ettiğine inanan bir harekete dönüştü. Bırakalım sadece Kürt halkını temsil etmesini, demokratik sosyalizm çizgisiyle, eşitlik, özgürlük ve adalet talebi temelinde yürüttüğü mücadeleyle ezilen tüm halkların hareketi haline gelmiştir. Bu yüzden içinde Türk, Arap, Fars, Ermeni, Asuri, Alman vs. halklardan bir sürü de kadın-erkek bulunmaktadır. İnsanlığın temiz nefesi olarak adlandırdığımız hareketimiz PKK’yi milyonlar bugün kucaklamakta ve sahiplenmektedir. Kapitalist modernitenin ordu ve devlet yapılarına, kurumlarına karşı büyük bir irade, cesaret ve fedakarlıkla halklar adına mücadele eden ve bu mücadelesinden de asla taviz vermeyen bir harekettir.
PKK içerisinde yer alan bütün militan yapı ve PKK’ye gönül veren sempatizan yapıya kadar herkes bu gerçekliğin bilincinde ve bu gerçekliğe inanarak PKK’yle yürümekte, PKK ismi altında mücadele etmenin gururunu yaşamaktadır. Ayrıca terörist diye adlandırdığınız bu hareketin militanlarının hepsi Kürt halkının çocuklarıdır. Birçoğu da inkar, imha ve asimilasyon politikalarınızın farkına varıp bu uygulamalarınıza isyan etti ve PKK’yi tercih etti. Öyle kimsenin akıllarıyla oynadığı, amaçsız ve hedefsiz insanlar topluluğu değillerdir. Ne yaptığını bilen ve niçin dağlarda durduğunun, mücadele ettiğinin bilincini edinmiş insanlar. Eğer öyle olmamış olsalardı zaten şimdiye kadar çoktan yok olup gitmişlerdi, kendi kendilerini tasfiye etmiş, marjinalleşmiş olurlardı. Birçoğunun başını bile kesseniz, inancından ve bağlı olduğu değerlerden taviz vermeyecektir.
Özgürlük bilinci edinmiş ve irade haline gelen bir topluluğun öncülerini imha ederek başarılı olacağınızı, Kürt sorununu bu biçimde çözeceğinizi sanıyorsanız daha önce yapmış olduğunuz gibi yine büyük bir hata yapmış olur ve kendi kendinizi gülünç duruma düşürürsünüz. Kürdistan’ın dört parçasına, Türkiye’nin Amanos dağlarına, Karadeniz dağlarına kadar yerleşen bir gerilla gücünü imha etmenin kolay olacağı yanılgısına kapılanlar ve oturdukları yerden şöyle bitireceğiz, böyle bitireceğiz diyenlere dağın kapıları sonuna kadar açıktır.
Kürt halkının özgürlük mücadelesine her birinin öncülük edebileceği PKK militan yapısı, Kürt halkı asimilasyon, inkar ve imha politikalarına maruz kaldıkça, kimliği yok sayılarak entegrasyona tabi tutuldukça Kürt halkının özgürlük mücadelesine devam edecektir. Dağlarda binlerce değil, parmak sayısı kadar kalsa bile bu kavgadan düşmeyecektir. Kürt sorununu çözmek istiyorsanız, Kandil’i ve PKK’nin öncü yapısını bitirme planlarını kurarak değil, Önderliğimizin çözüm konusunda sunduğu önerilere ve halkımızın meydanlarda özgürlük diye yükselen çığlıklarına, taleplerine kulak verin. Kandil ve PKK’nin öncü yapısına yönelecek herhangi bir saldırı bu kavganın ateşini daha da gürleştirecektir ve Türk devleti bu sorununun çözümünü bir 35 yıla daha yayacaktır. PKK’nin 35 yıl daha mücadele edebilecek kadar gücünün olduğunu ve kendisini bu temelde mevzilendirdiğini de unutmamanızı belirtmek istedim.
Rojbin Golav
- Ayrıntılar
Sözde Komutana!
Tüm ülkelerde, halklarda en şerefli ve onurlu meslek olarak gösterilen askerlik ve ordu kurumunu dibe vurduranlardan bir tanesi yine konuşmuş. Görev başındayken yenilgi üzerine yenilgi alan, tüm silah arkadaşlarını satılığa çıkaran bir general, genelkurmay başkanı konuşmuş. PKK’yi nasıl tasfiye edersiniz?” diye akıl vermeye başlamış.
Hiç mi utanmaz insan? Hiç mi onur kalmamış?
Madem yolunu yöntemini biliyordun neden yapmadın?
Yıllarca ‘dağda bayırda’ dolaşan gerillaların peşine düştün de ne elde ettin? Ne başarı kazandın?
Zap’ta ne yaptın? Amed’te ne yaptın? Dersim’de, Serhat’ta, Amanos’ta ne yaptın?
Kuyruğunu bacaklarının arasına alıp kaçmadın mı? Gerilla korkusundan
Diyor ki “Kandil’i bitirmeden örgütü silah bırakmaya razı edemezsin”
Sen değil miydin “Tüm Türk ordusunu göndersen de Kandil’i alamazsın” diyen. Sen değil miydin gerilla karşısında silahlı girişimlerin etkisi olmaz diyen?
Nedir şimdi seni konuşturan?
Yenilgiyi en çok tadan bir insansın. Ayıptır.
Askerlik mesleğinde şeref ve onur en vazgeçilmez iki unsurdur. Denetimin altındaki on sekizlik gençlere kafalarına vura vura öğrettiğiniz derslerden ilkidir bu. Onur, vatan savunmasının, halk savunmasının vazgeçilmezliğiyle ölçülür. Şeref, senin bu uğurda verebileceğin bedellerin yüceliğiyle belirlenir.
Ne kadar haklı veya haksız olursa olsun vatan savunması adı altında bir örgütlenmeye gittiğinde onun gereklerini yerine getirmeye çalışırsın. Kuyrukçuluk yapmazsın. Yalakalık mı; hiç yapmazsın.
Her günü ölüm riskiyle karşılayan, elde silah çarpışanlar silah çattığı, sırt sırta yattığı, canını emanet ettiği yoldaşlarını, silah arkadaşlarını senin gibi satmaz insan.
Herkesin anlayamayacağı bir şey olsa da senin bunu çok iyi bildiğini biliyoruz.
Bir rant uğruna, “Bana karışmayan yılan bin yaşasın” diyerek yıllarca yeminini ettiğin ocağına tükürdün en sonunda.
Başa gelen önemli değil. Sonuçta hepiniz aynısınız. Kürt halkının onurlu davasını bastırmak, insanlarını katletmek, en barbar, vahşi uygulamaları gerçekleştirmekte tüm ordu komutanları aynısınız. Hiyerarşik düzene tabi olmayla kurtaramazsınız bazı şeyleri. Hepiniz birer katilsiniz.
Ama buna rağmen kimileriniz halen biraz askerlik onuruna sahip. Az da olsa bunu koruyabilmiş. Yenilginin bedelini ödeyebiliyor. Senin uluorta konuşmuyor.
Yenilgiye doymamış, kültürden yoksun, birbirine karşı bu kadar komplo yapan bir askeri örgütlenmenin içinde yetişmiş biri olarak gerçi bunları da anlamazsın ya, yine de söyleyelim dedik.
Bir de fazla yanılma. PKK kültürüyle yetişmiş komutanlar, gerillalar, militanları kendin gibi sanma. PKK’nin tüm komutanları inisiyatif sahibi, direnişte karar kılmış, gerektiğinde bir örgütün yapabileceğini yapacak meziyetlere sahip insanlardır. Öyle yenilir, pes eder, teslim olur sanma. Kuru gürültüye pabuç bırakmaz PKK komutanları. Mertliği, yiğitliği defalarca gösterdiği gibi gösterir. Kürdistan dağlarını sana, senin gibilere zindan yapar.
Bunu anlamak için 84’ten beri değiştirdiğiniz, eskittiğiniz komutanlara, yönetimlere bakmanız yeterlidir.
Kolay kolay yıkamazsınız bu yapıyı. Bir yerde darbe vursan diğeri güçlenir. Gücünü zordan alan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlardan söz ediyoruz. Öyle saçma sapan teorilerle yıkamaz, geriletemezsiniz PKK’yi.
Yıllardır savaşıyorsunuz ama halen anlayamıyorsunuz. Yapabiliyorsanız, yiyorsa gelin, Kandil’i alın. Sen, senin gibi binler gelsin. Gelin de ne olacağını görün.
Basın toplantılarıyla, şovlarla, röportajlarla yıkmaya çalışıyorsun PKK’yi. Bu kadar mı gerçeklerden kopmuşsun. Madem yolunu biliyordun da, madem o kadar ustaydın da neden yapmadın? Yapamadın?
Bu kadar biliyordun da savaşı neden kendin savaşmadın? Taşeronlara devretmediniz mi savaşı. İran’a, Güneyli güçlere, Amerika’ya yalvarmakla, onları savaşa katmakla mı başarı elde edeceksiniz. Orada burada ‘terörist’ ilan ederek mi bitireceksiniz. Siyasal alanda mı daraltacaksınız? Askeri alanda yenildiğiniz kadar yenildiniz zaten. Şimdi geçmişi unutturabileceğini mi sanıyorsun? 92’yi, 97’yi, 98’i, 2000’i, 2008’i unuttunuz mu? Yine toplanmadınız mı, hepsini bir araya getirip saldırmadınız mı Kürdistan gerillalarına? Ne geçti elinize yenilgiden başka.
Daha önce de yazdık, anlattık. PKK gerillalarından kurtulmanın yolu yok. Ya kabul edeceksiniz, ya kabul edeceksiniz. PKK gerillalarından kurtulmanın tek bir yolu var. O da Kürt halkının taleplerini kabul etmek, özgürlüğünün önünden çekilmek. Bunun dışında hiçbir şey ama hiçbir şey gerillaları durduramaz. Bunu kafanıza koyun.
Öyle boşa kürek çekme.
Biraz askerlik onuru varsa, kalmışsa sesini kes ve otur oturduğun yerde. Biraz şerefliyim diyorsan dil uzatmayı bırak.
Üniformanı çıkardın diye kurtulduğunu sanma.
Öyle tehdit gibi de alma. PKK’liler tehdit etmez. Yapar…
Pir Kemal
- Ayrıntılar