HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

rojava devrimi12012 yılının 19 Temmuz’unda “yüreğimizin güneyi”nde yaşayan insanlarımız Rojava’da devrimlerini ilan ettiler. Ve devrimlerini ilan ederlerken devlete ait ne kadar kurum ve kuruluş varsa hepsine kamulaştırdılar.

19 Temmuz devrimi deyip geçmemek gerekiyor. Öncelikli olarak “yiğidi öldür ancak hakkını ver” misali öncelikli olarak Rojava’da halkımızın gerçekleştirdikleri devrimi-safımız ne olursa olsun-kutlamasını bilmeliyiz. Eskilerde buna şapkayı çıkarmak derlerdi.

Evet, 19 Temmuz devrimi bir yılını doldurdu. İlk günlerde yaşadıkları sorunlar gibi halen de devrim birçok sorunu yaşıyor. Devriminin en büyük sorunu düşmanlarının çokluğudur. Öyle ki devrimi boğmak için doğudan, kuzeyden, güneyden ve batıdan saldırılar bir gün bile bugüne kadar durmamıştır. Ve öyle görülüyor ki durmasını da bilmeyecektir.

Haklı olarak sorulabilir, neden bu kadar saldırılarla karşı karşıyadır 19 Temmuz devrimi?

Arap baharı başladığında bir gün sıranın Suriye’ye geleceğini herkes az çok biliyordu. Tunus’ta çakılan kıvılcım Mısır’a oradan birçok Arap ülkesine yayıldı. Bunu fırsat bilen batı güçleri tüm güçlerini bir araya getirerek, dünyanın diplomatik hileleriyle de destekleyerek Libya’da Kaddafi’ye saldırdılar. Kaddafi’nin ilk günlerde yaptığı oldukça faul açıklamaları ise Libya’da birçok çevreyi kendisinden uzaklaştırmasına yol açtı. Sonuç olarak emperyalist güçler Libya’yı ve zenginliklerini şimdilik ele geçirmişlerdir. Ve sıra Yemen, Bahreyn derken Suriye’ye geldi. Suriye bilinen lokmalarının hiç birine benzemiyordu. Bir nevi Ortadoğu’nun nirengi noktasıdır Suriye. Bunun için Suriye’ye karşı savaş Rusya’ya, İran’a, Çin’e ve birçok farklı güce karşı savaş anlamına geleceği için Libya’daki gibi batılı güçler resmi olarak saldırıya geçmediler.

Batıların tarihten beri kendileri için savaşacakları vardır. Kirli işleri onlar adına parayla yapacakları oldukları için resmi girmediler. Özgür Suriye Ordusu adı altında birçok gücü harekete geçirdiler. Ve yaklaşık iki yıldır bu süreç devam ediyor. Tabii Suriye devleti birçok yeri çok vahşice yerle bir etti. Halkın tepkilerini demokratik bir yaklaşım ve rejim değişikliğiyle cevap verse tüm dış güçlerin saldırıları boşa çıkacak ve kazanacak olan Suriye ve halkları olacaktı. Ancak artık o şans gitmişe benziyor.

Bir yandan Suriye oligarşik rejimi, yıllar yılı Kürtlerin çoğuna vatandaşlık hakkı bile tanımamış. Diğer yandan ise Kürtlerin oldukça geri olan statüsünü bile kabul etmeyen sözde Suriye muhalifleri. Yani Cehş el Hür ve kimi İhvanı Müslim ve yandaşları...

Kürtlerin böylesi bir ortamda çok fazla seçenekleri olamazdı. Bir seçenek Suriye ile olmaktı. Ancak Suriye’nin yıllar yılı bir demokratik rejime sahip olmadığını ve kolay kolay olmayacağını en iyi Kürtler bilirlerdi. Yine Cehş el Hür’ün ise Kürtlere dönük açıklamaları yeterince açık oldukları için Kürtlerin yapacakları tek bir yol vardı o da; Kendi yollarını çizmekti. Ve Kürtlerde bunu yaptı.

Kürtler ne yaptılar? Kürtler öncelikli olarak hiç kimsenin tarafını tutmayarak sadece kendi taraflarını tutular. Yani tarafsız oldular. Daha doğrusu üçüncü yolu seçtiler. Üçüncü yol ne emperyalistlerin oyunlarına gelmekti ne de oldukça geri bölgesel statükocu güçlerin yanında yer almaktı. Üçüncü yol bağımsız durarak, kendi özgücü temelinde kendini örgütleyerek Kürtleri örgütlemekti. Ve Kürtler bunu yaptı.

İşte 19 Temmuz devriminin en kısa tanımı budur. Kürtlerin kendi kendilerini örgütleyerek, bu örgütlemeyi yaparken de kimseyle çatışmaya girmemeleri en temel yaklaşımları olduğunu herkes görmüştür. Ve nitekim Kürtler belli bir örgütleme ardından önce çeşitli kurumlarını oluşturmuş ve ardından da ise 19 Temmuz günü Kobani’de demokratik halk devrimlerini ilan etmişlerdir.

Evet, 19 Temmuz devrimi Kürtlerin tarihinde en önemli günlerden birisi olarak bugünden yerini almaya başlamıştır. Çünkü 19 Temmuz devrimi oldukça dar bir coğrafyada, küçük bir nüfusla bir nevi “aslanın ağzındaki lokmayı almak” gibi bir eylem olmuştur. Hem statükocu güçler hem de emperyalistlerin karşılıklı çatışmalarının arasında 19 Temmuz devrimi kendi halk gücüne dayanarak gerçekleştirilmiştir. Ve en önemli karakteri ise halkçı bir devrim olmasıdır. Hiçbir ülkenin, hiçbir devletin desteğini almadan gerçekleştirilen bir devrimdir. Kürt halkı içerisinde özgürlük eğilimini temsil eden bu devrim, bu bağlamda tamamen halkın bir devrimi olmuştur.

Evet, hiçbir güce bağlı olmayan, hiçbir güçten destek almadan bugüne gelen bu devrim bunun için birçok çevre tarafından hedef haline getirilmektedir. Başka da bugün El Kaidelerin, Türklerin, Suriye devletinin saldırılarını ve de Rojava’nın doğusunda bulunan sınır kapılarının aylarca kapalı tutulmasını başka nasıl izah edeceğiz?

Tek bir izahı vardır bu saldırıların ve kuşatılma planlarının; düşmanlık. Maalesef bu düşman tutum içerisinde Kürtlerin en tanıdık örgütlerinin olması da bir gerçektir.

Eskilerde Che Gueveran’nın

“Ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, silahlarımız elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve başkaları savaş ve zafer naralarıyla ve de makineli tüfek sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi” diyen sözlerini bizler aynısını 19 Temmuz devrimi için rahatlıkla söyleyebiliriz. 19 Temmuz devriminin dalgası ve sesi Kürt halkına bir ışık, bir umut ve de bir gelecek olacaksa, saldırılar ve kuşatılmalar nereden gelirse gelsin bizler de her zaman bu devrimin yanında olmasını -zorluklar ne olursa olsun - bileceğiz.

Yaşasın rojava halkımızın 19 Temmuz devrimi!

Ve yaşasın rojava halkımızın fedai gücü YPG ve YPJ!

Kasım Engin