HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Çok yakından takip ettiğimiz ve tüm Kürt halkını derin bir hüzün kadar büyük bir öfke ve mücadele azmine kavuşturan Peyanus katliamı üzerine her kesim tarafından çok farklı fakat birbirine yakın düşünceler dillendiriliyor. Yiten canların acıları görülüp, binlerce yıldır bu kadim coğrafyada Kürtlere dayatılan inkar ve imhanın kırılmasının vesilesi kılınması gereken bir olayı her türlü çarpıtma ve manipüleyle örtbas etme çabaları ise bu düşüncelerin odağında yer alıyor.

Sahiplenildiniz mi? Sizleri devlet büyükleri aradı mı? Baş sağlığı diledi mi? Gibi oldukça maksatlı ve çarpıtma dolu sorular eşliğinde sözde katliam mağdurlarının duygularının, düşüncelerinin dillendirilmesinde aracılık yapan medya ikiyüzlü, çirkin ve ahlaksız haberleriyle aslında Kürt halkına hakaret ediyor. Ve her gün biraz daha öfkeleri kabartıyor.

En çok da sözde acıları paylaştığını iddia eden kimi sahte politikacılar öfkelendiriyor. Kameralar karşısında anasını yitirmiş, kendisi daha bir yaşını doldurmamışken sakat kalma tehlikesi yaşayan, neyin olup bittiğini anlamayan küçücük yüreğe oyuncaklar, elbiseler hediye ediliyor. Bir ananın acısı, bir halkın yiten güven duyguları, geleceğe bağlanma konusunda zorla ve kendi iradesiyle, gücüyle nedenler yaratan insanların duygularıyla dalga geçiliyor.

Dalga geçiliyor çünkü kendi algılarında acıyı tanımlamaya çalışıyorlar. Hakkında konuştukları, türlü görüş ve fikirlerde bulundukları, sözde empati yaptıkları insanları onların gözünden, düşünce ve duygusundan tanımlamak yerine olayın yaratacağı atmosfer ve arka planın nasıl kullanılacağıyla ilgileniyorlar. Olayın kime yıkılacağı kaygısıyla öylesine maksatlı ele alıyorlar ki insanca olan ne varsa tüketiyorlar. Öylesine bayağı, öylesine sıradanlaştırıyorlar ki insan olmaktan utanır hale geliyoruz.

Durup sorgulamak lazım bu tabloyu. Her ayrıntısını incelikle değerlendirmek.

Fakat bırakın sosyolojik, psikolojik tahlillerle olayın insanlar üzerindeki etkisini hafifletmeye çalışmak ısrarla en temel hassasiyetleriyle oynayarak, dayandıkları, güç aldıkları olguları hiçleştirerek boşluğa düşürmenin, teslim almanın oyunları oynanıyor.

Düşmanlık yapmak ancak bu kadar dost yüzlü yapılabilir. Kalkıp niye böyle yapıyorsunuz diye soranlara da “İnsanlık görevimizi yerine getiriyoruz” yalanını uyduruyorlar.

Öyle olduğunu farz edelim. İnsanlık görevi bu ve siz de ilgiyle yaklaşıyorsunuz.

Peki, yıllardır Hakkari ve çevresinde gerçekleşen yüzlerce, binlerce katliam yaşandı ve failleri çok net bilinmesine rağmen bir türlü açığa çıkarılmıyorsa bunun gerçekleşmesi için insanlık duyarlılığınızın biraz da olsa devreye girmesi gerekmez mi?

Somut olayla ilgili olarak bölge halkının her türlü zorbalığa ve tehdide rağmen desteklediği PKK’yi hedef göstermenin, öyle olmadığını bile bile, sırf birileri bunu böyle uygun gördü diye ısrarla sürdürmek hangi insanlık duyarlılığıyla açıklanabilir. Herkes çok iyi biliyor ki Hakkâri halkı topyekûn PKK’yi destekliyor. Gerillaya müthiş sempati besliyor ve tüm hatalarına rağmen gerillaları bağırlarına basıyorlar. Yani çok açık bir şekilde sadece gerillayı halkın gözünden düşürmeye çalışma ihtimaline dayanarak koskoca sonuçlar silsilesine sahip böylesi bir olayı bu denli özünden çıkarmak hangi akla, insaniyete sığıyor.

Medya dediğin, sorumlu aydın, yazar kesimi dediğin biraz da olsa vicdan ve izan sahibiyse olayı doğru değerlendirmek, gizli ve muğlâk yanların üzerine giderek gerçeğe ulaşmaya çalışır. Ama burası Türkiye ve nedense herkese görevinin aksini yerine getirmek için birbiriyle yarışıyor.

Şunu çok iyi görmek lazım. Bugün söylenen tüm sözler belleksizleştirilmiş bir toplum açısından gelecekte hatırlanmayacaktır düşüncesinden kaynaklı rahatlıkla söyleniyor olsa da yarın açısından bunun böyle kalmayacağı ve söylenen tüm sözlerin toplumsal etkisi ve yarattığı sonuçlar açısından tekrar değerlendirilerek söz sahiplerine sorulacağı görülmelidir.

Demokratik kültürü her türlü işkence, katliam tehdidine rağmen canları katık yaparak yaratan bir halkın verdiği bedelleri ucuz sözlere, göstermelik davranışlara heba etme lüksü yoktur. Her yeni gün bir şekilde açığa çıkan ve daha da çıkacak olan gerçekler karşısında Kürt halkı günü geldiğinde kendi özgürlük mahkemelerinde hesap sormasını da bilecektir. Çünkü verilen bedeller bir geleceğin yaratımı, yarının özgür dünyasının tuğlalarıdır. Eğer yaşam ve gelecek korunmak isteniyorsa verilen bedeller de gözetilecektir. Bu diyalektik içinde herkesin kendini Kürt halkının ödediği bedeller karşısında yeniden ele alıp sorgulaması gerekmektedir.

Sorun bir olay ve olayda yaşamlarını yitiren insanlarımızın acısını paylaşıp paylaşmama sorunu değildir. Paylaşmanın ölçüsü de göstermelik söz ve davranışlar değildir. Bu ülkede insanca yaşamanın koşullarını yaratmaktır. Kendi dilinde, kültüründe, kaygısız ve özgürce yaşayabilmeleri için insanların mücadelelerine destek veriliyor, onlarla bedel verilmeye hazır olunuyorsa bu paylaşımın bir değeri vardır. Yoksa iki damla gözyaşı dökerek, hayıflanarak, duygu sömürülerine gömülerek yiten canların ve daha yitecek canların acıları giderilemez. Evet, bireysel anlamda vicdana su serpilebilir ama asla sorunlara, ölümlere kaynaklık eden zihniyetin yaratımlarına cevap olunamaz.^

Pir Kemal