HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Çok karşıt gibi görünen kesimlerin bir anda yan yana gelebildiği, dost görünenlerin de bir anda en gaddar ve pervasız düşmana dönüştüğü bir dünyada gerçeğe hakkını verebilmek için daha genel tanımlara ihtiyaç duyuluyor. İnsan ayrımlarında başvurduğumuz kimlik tanımlarının artık pek de gerçeği yansıtmadığını görüyoruz. Örneğin artık sağ-sol ayrımı yapamıyoruz, çünkü biliyoruz ki en güçlü faşist dimağlar ‘sol’ cepheden türüyor. Mümin, münafık ayrımı da yapamıyoruz çünkü kapitalist çağ gerçeğinde en imanlı olarak münafıklar görülüyor. Sınıf tanımları yanında demokrat, barışçıl, adil gibi daha farklı kimlik belirten yönler üzerinden tanımlamalar da iç içe geçmişliğin bir hikmeti olarak hakiki sonuçlara götürmüyor. O zaman neye göre ya da nasıl ayrımlara gitmeliyiz? Olgu ve olay tanımlarımızın objektifliğine hangi ölçülerle ulaşabiliriz? Kimin ne olduğu, neyi temsil ettiği noktalarında yanılgı payı en düşük sonuçlara nasıl varabiliriz? Aynı kavram ve cümlelerle konuşanları, aynı fikir formülleriyle aynı kesimleri hedefleyen karşıt kesimleri birbirinden nasıl ayırt edebiliriz? Buna geçmeden önce giriş kabilinde insan zihninin birkaç özelliğine Önderliğimizin tanımları çerçevesinde bir bakalım. “Zihnimizin birinci özelliği çok esnek bir yapı sergilemesidir… Sınırsız hareket özgürlüğüne en azından potansiyel düzeyde sahibiz… İkinci özellik, zihniyet esnekliğimizin geniş bir doğru algılamalar kümesi kadar yanlış algılamalara da açık bir yapı sergilemesidir. Bu özellik temelinde esneklik; baskı ve duygu avında her an saptırılabilinir. Bu nedenle baskı ve işkence mekanizmalarla duyguları avlamayı esas alan havuç politikaları aldatma ve yanlış yaptırımlar da birlikte kullanılır. Hele binlerce yıldır insan zihni üzerinde baskı kuran hiyerarşik ve devlet düzenlemeleri muazzam etkiler yaratmış, adeta kendilerine göre zihniyet yapıları inşa etmişlerdir. Ödüllerle de zihnin çokça avlandığı iyi bilinen özelliklerindendir. Buna karşın direnme özelliğine de sahip zihniyet yapımız doğru yolu tutturmada ve büyük hakikatlere ulaşmada eşsiz özellikler sergilemektedir… ” Bu tanımlar çerçevesinde var olan bir olgunun değerlendirilmesinde algı sahibinin, yani olgu ve olayı değerlendiren birinci kişinin ele alış tarzı oldukça önemli oluyor. İnsan, görmek ve duymak istediği, olmasını temenni ettiği şeyleri bazen ihtimalinin bile olmadığı yerde yaratabildiğinden; bazen de karşılaştığı her olguyu kendisine yöneltilmiş bir saldırı, bir yok etme ve irade kırma girişimi olarak görerek paranoyak bir ruh hali sergileyebildiğinden her şeyden önce kendi zihni karşısında yeterli bir hâkimiyet sağlayabilmesi şarttır. Olguya adil ve sahip olduğu hakikat çerçevesinde yaklaşabilmek için tanım ve yargının merkezi olan insan zihninin her türlü yanıltıcı, saptırıcı etkiden uzaklaşması gerekiyor. Ne yazık ki dıştan her an yoğun bir bombardıman altında tutulan günümüz bireyinin zihni, çevresinde olup bitenleri çözümleyip tanımlamayı bir kenara bırakın kendi iç dünyasında bile sürekli kriz yaşayan, ne istediğini bilemeyen bir tablo çiziyor. O yüzden sağlıklı düşünce ve güçlü bir tahlil yapamazken, yanılgıları açık tutulan zihin dünyasıyla çok köklü savunduğu düşüncelerde bile tereddüde düşebiliyor. Bu açıdan karşılaştığı günübirlik bilgi ve olgu-olay bombardımanında gerçeği, hakikati bulmak, bunun mücadelesini sürdürmek çok daha zorlu bir hal alıyor. Tabii bunun imkansız olmadığını da belirtmek gerekir. O zaman insan zihnine kendi düşüncelerini aşılamak için her türlü yolu deneyen sistem karşısında güçlü bir korunma yaratmak ve kendi düşüncelerini savunmanın sağlıklı bir gelişim için en öncelikli şartlardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Hakikate ulaşmak için öncelikli olarak tarihin ana akışı içinde şekillenen iki zihniyet formu çerçevesinde bir kıyasa gitmek muhakkak esas alınması gereken temel bir yöntem oluyor. Devletçi iktidar sahipleri ve onlarla sıkı işbirliği içinde halkların istem ve taleplerini yüz geri etme yarışındaki kesimlerin sahip olduğu zihniyetin günümüz toplumlarının en büyük düşmanı olduğu gerçeğini çok güçlü hissetmenin yanında tüm gözlemlerimizin merkezine almalıyız. Bu iktidarcı zihniyet karşısında yer alan halkların demokratik komünal çizgisini temsil eden, kendilerini halkların ve özgür yaşamın yaratımı için feda eden kesimleri de hata ve özeleştiri noktalarını göz ardı etmeden yanında yer alınması gereken zihniyet formu olarak içselleştirmeliyiz. Tabii ki dogmatik bir yer alış olmadığını belirtmeden geçmiyoruz. Ayrımımızı zihniyet üzerinden gerçekleştirmenin yanı sıra zihniyet temsilcilerinin fikirlerini savunmalarındaki istikrar ve pratikleşme düzeyi ile de kıyaslayabiliriz. Herkesin ağzına sakız olan demokrasi, barış, kardeşlik, huzurlu yaşam yaratımının hangi zihniyet formu içinde gerçekleşebileceği netleştirildikten sonra söylem sahiplerinin pratiklerine yakından bakmak hakikatin temsilinin kimde olduğunu da gösterebilir. Demagojiyle halkların en kutsal değerlerini ayaklar altına alan sözde siyasetçi, aydın, sanatçıların mı, yoksa her türlü adaletsiz ve dengesizliğe rağmen inandıkları özgürlük hayalleri ve binyıllardır sömürü, işgal ve katliam gerçeğinde tüketilmeye çalışılan halklarının yarınları için yürekleri ellerinde dünyanın en sert coğrafyalarında gerillacılık yapanların mı hakikati temsil ettiği görülebilir. Gerillalar olarak yaşamımızı ve savunduğumuz düşünceleri cesurca ve korkusuzca sahiplenebilmemizin nedeni belirttiğimiz zihniyet yapılanmaları içindeki yerimizi iyi bilmemizdir. PKK gerçeği bu yüzden günümüz sisteminin en güçlü ve en büyük alternatifidir. Bu yüzden yürüttüğümüz savaş salt silahlı bir gerilla savaşımı değildir. Aynı zamanda yeni ve özgür yaşamın, toplum ve bireyin yaratımı mücadelesidir. Her türlü kandırma, yanıltma ve saptırma karşısında insan zihninin özgürleştirilmesi mücadelesidir. Her gün halkların en kutlu devrimci gerillalarının Kürdistan dağlarında toprağa düşmesi bu yüzdendir. Bu yüzden söylenen yalan ve yapılan kara propagandalara rağmen biz PKK gerillaları olarak halklarımız ve toprağa düşen Diren’lerimiz, Herekol’larımız, zindanlarda çürütülmek istenen dağ yürekli küçük komutanlarımız için ellerimizdeki soğuk demirlerle rüzgara karşı yürüyoruz. Ve unutmuyoruz ki, “PKK’nin Doğu-Batı sentezinde en ciddi yönü, özgünlüğü ve inançlı yaklaşımıdır. Herhangi dogmatik bir merkeze bağlılığı yoktur. Ucuz hayaller beslememektedir. Dürüst ve cesur insanları esas almaktadır. Hiçbir mensubuna kişisel çıkar, prestij vaat etmemektedir. Doğruya adalete, güzelliğe kapıları açık ve özgür bırakan bir tutum içindedir. Yaşamda eşitliği ve emeğe saygıyı esas almaktadır. İlerledikçe, toplum asıl bu özelikleri gözleriyle gördükten sonra, örgütlenmeyi sahiplenecektir. Ne dediklerinden çok, nasıl yaşadıkları çok çekici bulunacaktır.” Pir kemal