HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

"Kişiliği yaratan en önemli öğelerden birisi mücadele ettiği olay ve olgular zincirine karşı koymayı gerçekleştirirken, onun ortaya koyduğu bilinç, irade gücü, kin ve öfkesidir. Şüphesiz karşı koymanın gerekçeleri çok önemlidir. İnanç ister, yiğitlik ister, büyük hırs ve çaba ister.”(REBER APO)

Yıllar önce sözüyle, davranışıyla beni cezbeden, örnek aldığım bir kişi vardı. Ağır tavırları, muziplikle karışık ince tebessümü ve keskin, çakmak çakmak gözlerinde saklı derin anlamla koskoca bir gizem deryasıydı. Anlamakta zorlandığımız ülke meseleleri hakkında açılan sohbetlerdeki celallenmeleri, kâh yumruğunu sıkarak kâh parmaklarını sallayarak ve çoğu zaman her iki elinin parmak uçlarını birleştirerek yaptığı konuşmaları büyük bir hayranlıkla dinlerken en çok çevremde görmeye alıştığım insanlarla olan farkları dikkatimi çekiyordu.

Evimize geldiği vakitlerde ancak on, on iki yaşlarındaydım. Öylesine büyüleyici ve etkileyiciydi ki benim için. Artık evimize gelmez olup, görme arzusu içimde büyüdüğü vakitlerde “Bu kimdi” sorusu da kurcalamaya başladı düşüncelerimi. “Devrimcidir” demişti anam. “Devrim işi ile uğraşan, kendini, yaşamını halkının iyiliği için feda eden yani” derken, gizli hayranlığını saklayamıyordu ya yine de olmamam gereken bir şey gibi yaklaştığını konunun bir an önce kapanmaya çalışılıp, kimseye söz etmemem gerekliliği vurgulandığında anlamıştım.

Böylesine hayranlık uyandıran, tanımından da belli olduğu gibi neredeyse her insanda var olması gereken bir cevherden neden söz edilmemesi gerektiğini anlayamamış olsam da sonraki yıllarda toplumun en kutlu çocuklarına reva görülen haksız ve önyargılı hatta düşmanca tutumlar anamın söylediklerini hem de en çıplak haliyle anlatacaktı.

Günümüzde her şeyden daha fazla devrim ihtiyacı ve devrimci öncülüğün toplumun esenliği açısından olmazsa olmaz kabilinde değer kazandığı bir süreçte tabii ki devrim ve devrimcilik olguları yeniden ele alınmayı bekliyor. Bekliyor beklemesine ama tarihsel gelişimi içinde devrim işinin bir türlü halklar lehine kalıcı başarılara yol açmaması, kendilerini devrimci ad edenlerin halka ümit aşılayıp hep yüz üstü bırakması anımsanınca bir dönemlerin en gözde sanatı devrim CHE ve Deniz gibi artık olmayacak büyük devrimcilerle anılmayı da aşamıyor.

Kürt halkı olarak yeni ve tarihi bir sürecin eşiğinden geçerken her zamankinden daha fazla devrim işiyle haşır neşir olmak gerekliliği ise ne yazık ki günlük kaosun, krizli kimliklerin yarattığı pusun arkasında kalıyor. Halkların istem ve taleplerinin postmodernist çıkış, liberal reçetelerle gerçekleşmeyeceği ayan olmuş, toplumsal sorunlar boğucu bir hal almışken köklü ve kesin çözümlere eğilmemek, yeni teorimizin ufku içinde devrimci çözüme girmemek haliyle devrim ihtiyacını doğuran kaosun başarısına destek vermek olacaktır.

Günümüzde devrim ihtiyacının her yönüyle kendini hissettirmesine rağmen devrimci ruhta eş düzeyde bir gerilemenin yaşanması da tabii ki ele alınıp sorgulanması gereken bir nokta. İdeolojilerin çağının bittiğini ilan, tarihin sonunun geldiğini ise beyan eden günümüz bilgi tekelleri, yarattıkları popüler kültür ve azgın bireycilikle özellikle en büyük devrimci potansiyel olan gençliği toplumsal sorunların sorumluluğundan çekerek, başıboş lümpenizmi örgütlüyor.

Devrimin bir ihtiyaç olarak ele alınmamasının yanı sıra adeta bir cüzamlı gibi kaçılan bir olguya dönüştürülmesinin altında yatan nedenlerin iyi sorgulanmaması durumunda toplumsal sorun ilgililerinin her türlü çabasının boşa gideceği de kesindir. Çünkü söz konusu olan yaşamın en temel ihtiyaçları için yürütülen mücadeledir. Devrim artık ekmek ve sudan daha fazla önem verilmesi gereken bir olguya dönüşmüştür. Olmaması durumunda insanlık adına hiçbir şeyin artık olmayacağı bir olgu…

Toplumsal sorunların büyüklüğü şüphesiz gösterilmesi gereken çabanın ve fedakârlığın da düzeyini gösterir. Ve günümüz bireyi, böylesi bir sorumluluk karşısında tercihini “uzaklaşma” yönünde kullanıyor. Devrim sorumluluğunu üstlenmek bir yana bilinçsiz ve aklı havada tercihleriyle, sahte özgürlük ve demokrasi söylemlerine kanmasıyla devrim karşıtı cephenin başarı kazanma umudunu tazeliyor.

Halklara, halkımıza layık görülen yaşamın hayvanlara dahi layık görülemeyeceği böylesi bir gerçeklik içinde tabii ki gerçek insanlığın sessiz kalması beklenemez. Fakat şiddetin, devlet terörünün böylesine azgınlaştığı, tecavüzün bir yaşam gerçeği haline getirildiği bir ortamda direnişin türlü sebep ve gerekçelerle ertelenmesi bazı sorunların varlığına işaret eder.

Tabii ki genel anlamda sorumsuzluk olarak adlandırabileceğimiz bu sorun gücünü bilinçsizlikten alır. Hep söylenir, zulmü besleyen cehalettir diye. Bu farkındalığa rağmen devrimci bilinç ve sorumluluk yaratılmadığı gibi toplum üzerinde emel sahibi art niyetli kişi ve kesimlerin oyun ve planları karşısında biraz da olmazın, mücadelesizliğin teorisi yapılıyor.

İddiasızlık, sorunların kaynağında yatan egemen düşüncenin beynin en detayında dahi hükmü, gelecek hayallerinin denemelerinde yaşanan dumurlar, yılgınlık, tek yönlülük önümüzde duran engellerden sadece birkaç tanesi. Ama her zaman ifade ettiğimiz gibi asıl önemli olan kişiliğin toyluğu ve gerçek mücadeleye girişteki karardır. Bir işin, hele hele toplumsal değeri büyük çalışmaların başarıya ulaştırılması için en önemli etken olarak karar; net ve keskin karar önemlidir. Kararın keskinliği sözden dönmemenin garantisidir. Bugünden yarına değişebilecek koşullara göre ayarlanmış bir devrimciliğin bireyi dahi kurtarmayacağı görülerek bir hobi, macera ya da özenti olarak değil, bir yaşam tercihi ve kararı olarak devrimciliğin bir ömür sürdürülmesi gerekmektedir.

“Yaşam akışkanlığı bir bütündür. Kopuk aşamalarla yaşayabileceğimizi sanmamalıyız. Eğer bazı tarihi örneklerden ders alacaksak; Zerdüşt, Musa, İsa, Muhammed örnekleri son derece öğreticidir. Bu örnekler Ortadoğu toplumları için devrimlerin ve devrimcilerin nasıl bütünlüklü, yoğun tempolu, ilkeli ve pratik olmaları gerektiğine dair binlerce yıl önceden bizleri uyarmaktadırlar. Ortadoğu devrimleri kapitalist modernite kalıplarına göre değil, kendi tarihi değerlerine uygun olarak ama güncel bilimle bütünleşerek başarılı olabilir.”

Pir Kemal