Kürtleri halkların zamanı içine katıp özgür yaşam için ayağa kaldıran PKK, kuruluşunun 33. yılını geride bırakıyor. Kuruluşun mayalanma yılları olan ideolojik grup dönemi de dahil edildiğinde, hareket olarak aslında 40. yaşına girmeye hazırlanıyor. Kürt halkı gibi devrimsel gelişmeler yaşayan halklar için otuz dokuz yıl oldukça uzun bir zaman dilimidir. Böylesi gelişme süreçlerinde zamanın akışı daha da hızlanır. Oluşmanın hızı zamanı anı anına değerlendirmeye yöneltir. Özgürlüğün kendisi olan oluşmanın hazzını yaşamak isteyenler, zamanın en kısa parçası olan an’ın önüne çıkardığı görevlere sahip çıkıp karşılık vermek zorundadır. Bu temelde eylemleşen toplumda muazzam alt üst oluşlar yaşanır. Bütün eski elbiseler çıkarılıp atılır. Dev bir mıknatıs gibi kendine çeken özgür yaşamın yeni değerleri toplumu önüne katıp geleceğe taşır. Toplumdaki değişim ve dönüşüm görkemli bir derinlik kazanır. Eylemek özgürlüğü doyasıya yaşamaktır. “Hareket berekettir” sözü en çok da bu tür dönemler için geçerlidir.
Bu gerçeklerden de anlaşılacağı üzere, ancak bir toplumsal pratiğin içinde olan insanlar için zaman anlam ifade edebilir. Eylemek fiilini işletme imkânından mahrum olan ölüler için zaman yoktur. Müze haline getirilmiş mekânlarda tanınmış bazı insanların ölüm anını gösteren durdurulmuş saatler görürüz ya, kimliksiz köleliğe mahkûm edilmiş bir toplum için de zaman bu biçimde adeta dondurulmuş gibidir. Canlılığı, zekâsı ve özgürlüğünün kanıtı olan kendi oluşum dilinden kopmuş bir toplum zamanın dışına itilmiş demektir. Böyle bir toplum artık kullanılmaya müsait basit bir nesnedir ve başka oluşumların hizmetine girmiştir.
Nitekim PKK’nin ortaya çıkışı öncesinde Kürtlerin öldüğüne hükmedilmişti. Kürt halkının yaşadığına kanıt oluşturacak bir eylemliliği bulunmuyordu. Kapitalist sistem ve işbirlikçileri Kürtleri gerçekten de zamanın dışına itmişlerdi. Kürdistan’ı kocaman bir mezarlığa dönüştürüp üzerinde yaşayan Kürt toplumunu adeta bitkisel bir yaşama mahkûm etmişlerdi. Dinamik bir olgu olan toplum sürekli bir oluşum halini anlatsa da, soykırımcı imha ve inkâr sistemi Kürtler için bu gerçeği tersine çevirmiş; Kürt halkını kimliksel ve kültürel bakımdan tam bir yok oluş sürecine sokmuştu. Bu anlamda toplumda görülebilen hareketlilik çürümeye başlamış cesetteki hareketlilikten farksızdı. Yani bir toplum için düşünülebilecek en onur kırıcı bir ölüm söz konusuydu. Kürtlerin ayağa kalkıp yaşam mücadelesine atılması mucizelere kalmıştı; ama modernizmin dünyasında mucizelere yer yoktu.
“Kuru kütük yeşertilebilir mi? Kuru odun parçasını yeşertebilen, Kürt toplumunu da yaşam mücadelesine çekebilir.” Bilgeliği ifade eden bu soru ve arkasından gelen önerme, o dönemin toplumunda düşünen insanın Kürt gerçeğine bakışını çok iyi özetler. Öyle ya, akıllı insan, olmayacak duaya âmin demez; örneğin Genelkurmayın ‘akıllı Tuncelililer’ diye tanımladığı kişiler kategorisine giren Kemal Burkay hiç demez. Onun şevkle ‘âmin’ diyeceği dualar, Atlantik ötesindeki CIA ajanı ‘Gâvur İmam’ın özgürlük için direnen Kürtlere yağdırdığı beddualardır. PKK ise daha ilk adımında ‘akıllı köyün delileri’ni oynadı, aykırı ve ‘akılsızca’ görüleni başarmaya çalıştı. “Mevlam bu taşa can versin” diye yakarmak yerine, ‘taşı canlandırma’ya girişti ve başardı. Öldü denilen Kürt halkını sömürgeciliğe karşı direnmek üzere ayağa kaldırdı. Eskinin gölgesinden bile korkar hale getirilmiş halkını özgür yaşamda sonuna kadar kararlı bir halk düzeyine yükseltti. Sonuçta boyun eğdirilemez bir halk gerçeğini ortaya çıkardı.
Hasta insan bir gerçek sağaltıcıyı bulduğunda, orada üfürükçülükle tedavi yapmaya kalkışanlar barınabilirler mi? Burkay ve avenesinin Kürt sorununu çözüm yöntemi tam da üçkâğıtçı üfürükçülerin yöntemine denk düşüyordu. Burkay’ın tavrı Mehdi’yi beklemek gerektiğini telkin eden adamınkine denk düşüyordu. Geleceğini söylediği ‘Mehdi’nin de Deccal’ı andıran Erdoğan olduğu artık netleşmiş bulunuyor. Yani Yeşil Türkçü faşizmin kullandığı yeni bir itirafçı tipi olan Burkay bugün neyse geçmişte de oydu. Onun için bu tür oluşumları PKK’nin uyguladığı şiddet değil, halkın bu sahkekârlara haklı tepkisi bitirdi. Eylemenin değerini bilen halkın seçimi hemen her zaman pratiğe bakmaya dayanır. Kürt halkı da PKK’lilerin ne söylediklerinden çok, ne yaptıklarına ve nasıl yaşadıklarına bakarak kararını verdi. Kendilerini eylemin içinde tanıdı ve öncüleri olarak benimsedi.
Burkay gibi akıldaneler, ister Mehdi ister emperyalist ve sömürgeci bir efendi olsun, kurtuluşu hep bir dış gücün merhametine bağlarlar. Hatta belki de iktidar olan sömürgeci güçlerden biri bakarsınız insafa gelir, Burkay’ın hatırı için Kürtlere bir federasyon bile bağışlayabilir. Nitekim ona göre şu ‘PKK terörü’ olmasa, Erdoğan rahatlıkla Kürtlere böylesi bir bağışta bulunabilir. PKK bu aşağılık duruşu Kürt halkına küfür saydı. Kürdistan gibi uluslararası sömürge bir ülke ancak üzerinde yaşayan halkın özgücüyle özgürleşebilirdi. Burkay gibi sahtekâr takımının duruşu en fazla efendi değişimine götürecek bir sonuca yol açabilirdi. Oysa köle bir halk için özgürlük kendi eyleminin öznesi olmak, kendi iç yasalarına göre kendini oluşturmasını bilmekti. Özgür yaşam olarak hakikat kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak ise öncelikle kendini potansiyelinin bilincine varmak ve bu potansiyeli harekete geçirmektir. Özgür yaşamla buluşturacak güç buradadır. Kışla kültürünün piç meyvesi Burkay istediği kadar aksini iddia etsin, PKK Kürt halkının, Kürt halkı da PKK’nin eseridir. PKK halktır ve halk da Burkay’ın Mehdi’sine karşı meydanlardadır.
Doğrudur, PKK tarihi Kürdistan adına ilk sözcükleri dillendirdiği günden bugüne kadar aynı zamanda ihanete karşı direniş tarihi oldu. Kürt halkının yok oluşun eşiğine kadar gelmesinin en önemli nedenlerinden biri, ihanetin kurt gibi kadim Kürt ağacını içerden sürekli kemirmiş olmasıydı. Kürtleri bitirme projesini başarıya taşımak isteyen düşmana en büyük cesareti hain takımı verdi. Düşünün: Düşman kendisi olmakta ısrar eden Kürt’e diz çöktürmek için her türlü terörü uyguluyor. Bu halkın Önderini aylardır alçakça bir izolasyona tabi tutuyor. Halka gaz bombaları, gerillaya kimyasal silahlarla saldırıyor. Kürt siyasetçilerini içeri tıkıyor. Gerilla cesetlerini paramparça ediyor. Kürt çocuklarını ‘dönemin özellikleri gereği’ hapishanelere yoluyor. Anaların şehit evlatlarının cenazesini mum dikilmiş kına tepsisiyle karşıladığı ve zulme biat etmeyeceklerini haykırdığı bir sırada, namus rüzgârının bile değmediği Burkay, yandaş medyada PKK’ye hakaretler yağdırıyor. Peki, bunu yapan hainin haini değil de nedir? Erdoğan’ın iyi havlayan köpeği olarak Kürt halkının özgürlük kervanına saldırmak başka türlü nasıl tanımlanabilir?
Burkay havlaya dursun, Mehdi’si Erdoğan da boş durmuyor; PKK’yi kötülemek için ishale yakalanmış gibi fır dönüyor. Elinde kala kala çakaralmaz silaha dönüşmüş devletçi İslam kalmıştır. Onunla Kürtleri kandırıp PKK’den uzaklaştıracağını sanıyor. Selefi Goebbels’in “Yalan söyleyin, bir inanan mutlaka çıkar” sözüne hayat buldurmaya çalışıyor. Bunun için de ağzını bir fosseptik çukuru gibi kullanıyor ve etrafa pislik saçıyor. Ancak ne yaparsa yapsın sonuç alamıyor. Çünkü Kürtlerin İslam’ı Medine İslam’ıdır. Kürtler onun yayılmacı ataları gibi İslam’ı siyaseten kabul etmediler. Bir devşirme olan Erdoğan’ın gerçek ataları İslam’ı belki de çok daha sonradan tanıdılar. Bu nedenledir ki, devşirme başbakan boşuna nefes tüketiyor.
PKK Hareketi gücünü ve güzelliğini Önder APO’dan alır. Bu nedenle bölgenin üç büyük ‘Kutsal Kent’inden ilki olan Urfa’nın gerçekliği PKK’ye damgasını vurmuştur. Urfa, Nemrut’a karşı koymuş Hz. İbrahim’in doğduğu yerdir, bir peygamberler diyarıdır. PKK’nin temelleri Ankara’da atılabilir ama temelin ruhunu oluşturan güç İbrahimî gelenektir, enbiyalar ve evliyalar geleneğidir. Tıpkı onlar gibi nemrutluğa karşı mücadele etmekte ve Kürt toplumunu insanlığın kutsal değerleri etrafında demokratik bir ulus haline getirmeye çalışmaktadır. Belgeler var, Kürdistan’da faaliyet yürüten sahte Şeyhülislam Fetullah’a bağlı derin ekibin sözcüleri de bu değerlendirmeleri anlamlı buluyor, Önder APO’nun İslam’a ilişkin değerlendirmelerinin kendileri için en büyük tehdit olduğunu belirtiyorlar. Erdoğan’ın küfür ve hakaretleri de Önder APO’nun görüşlerinden duyduğu korkuyu yansıtıyor.
Şehitler Partisi PKK öncülüğündeki Kürt halkı 34. yılda özgürlüğe her zamankinden daha yakındır.
Ali H. Yerkan
Özgür Politika