Birkaç gün önce Berlin’de binlerce Kürt ve dostları Alman devletinin 1993 yılından beri uygulamaya koyduğu PKK yasağının kaldırması için büyük bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Kürt halkının ve dostlarının yürüyüşleri, protestoları ne kadar sonuç alır onu tarih gösterir.
Konumuz yapılan yürüyüş değildir. Konumuz Alman devletinin PKK yasağını yürütmesindeki ısrarıdır. Israrın da ötesinde başka çevreleri de bu yasağa katılmalarının sağlanması için bir çaba içerisinde olduğu gerçeğidir.
Biz Kürtler Alman devletine karşı özel bir düşmanlığımız olmamıştır. Öyle bir düşmanlıkta yapmamışızdır. Ancak zamanının Alman devleti ya da Prusya taa 1830’larda Osmanlılara kendi askerlerini göndererek Osmanlı askerlerini eğitmeye çalışmışlardır. Osmanlının Nizam-ı Cedid’le yani Yeni Düzenle kendisine çeki düzen vermek istemesine karşılık askeri sahadaki düzeltmeyi ya da yeniden biçimlenmesini gerçekleştirmek için AlmanPrusya'sında yardım istediklerini biliyoruz. Moltke’nin Türkiye Mektuplarını okuyanlar bu durumu bilir. Daha sonra Almanya’ya döndükten sonra Feldmareşal olacak olan Moltke sadece Osmanlı askerlerini yetiştirmiyor bizatihi 1835’lerde ve sonrasında Kürt isyanlarının bastırılmasında rol alıyor. Akıl veriyor ve bizatihi dediğimiz gibi Kürtlerin ezilmelerine katılıyor.
Biz Almanlarla -o dönem Osmanlı -bu dönemise Türkiye olan devletin ilişkilerini az çok biliyoruz. Bu ilişkilerin niteliğini gösteren belgeler de çok. Birinci dünya savaşı öncesi ve sürecinde bizatihi Liman Van Sanders’sin İttihati Terakkicilerin yanında oynadığı rolü de biliyoruz.
Özcesi Almanlarla Türkiye devletinin ilişkileri belgeleriyle biliniyor. Buna girmeyeceğiz. İlgili olanlar Başkan Apo’nun 1987 yılında Tarihte Türk-Alman İlişkileri belgelerini okuyabilirler.
Bizim üzerinde durmak istediğimiz yakın tarihte daha doğrusu PKK'ye, PKK şahsında ise Özgürlükçü Kürtlere karşı Alman devletinin neden bu kadar düşmanlık beslediğidir? Hatta neden Alman devleti PKK ve özgürlükçü Kürtlere karşı kan davası güttüğüdür?
Alman devleti gibi -geç olarak bir ulus devlet olsa da- kapitalizmin başını çeken bir devlet neden ilkel kin duyguları güder? İntikam almak için her türlü oyuna başvurur? Aşiretlerin bile yapmadığı ve artık yapmaktan vazgeçtiği kan davası ya da kan davacılığını neden güder?
Sorular tuhaf gelebilir, ancak kanımca Alman devleti PKK ve özgürlükçü Kürtlere karşı kendince siyasi gerekçeleri olsa da siyaseti aşan, aşiretçilik özelikleri gösteren bir kan davası gütmektedir.
Alman devletinin 1985 yılından beri resmi olarak NATO tarafından PKK'ye karşı özel görevlendirildiğini elbette biliyoruz. Avrupa’da PKK'ye karşı en büyük saldırıları başlatanın Almanya olduğunu da biliyoruz. Hatta ilk kez devasa bir davayı sahnelediklerini de biliyoruz. Hatta 129a maddesini uyguladıklarını da. Pişmanlık duyupta Alman devletine PKK hakkında bilgi veren namı diyar köstebek Cafer ya da Ali Çetiner’i, Almanların yasalaştırdıkları pişmanlık yasası da ilk kez PKK'ye karşı kullananlarda Almanlar. Daha önce RAF’çılarda itiraf edenler olmuş ancak pişmanlık yasası ilk kez PKK'ye ve Özgürlükçü Kürtlere karşı uygulanmıştır. Yine Avrupa’da demokratik kitle yürüyüşlerinde saldırıya uğrayarak Kürtlerin katledilmesini de Alman devleti yapmıştır. PKK saflarında kaçanları ilk ajanlaştırmaya çalışan devlette yine Alman devleti olmuştur.
Peki, tüm bunlar neden?
Ya da arada yıllar geçmesine rağmen halen bu düzeyde bir düşmanlık neden?
PKK silahlı mücadelesini TC devletine karşı başlatmıştır. Ancak bugün TC devletinin başkenti başta olmak üzere, en büyük kentleri olan İstanbul ve tabii ki Kürdistan’ın her yerinde PKK bayrakları, Başkan Apo’nun resimleri, HPG’nin sloganları her yerde sallandırılıyor, taşınıyor ve haykırılıyor. Peki,Türkiye’de durum buyken neden Almanya’da bunlara yasak getirilir? İzin verilmez? Hatta PKK bayrağı ve Başkan Apo’nun resimlerini taşıyanlar cezalandırılır?
Tüm bu soruları ve daha fazlalarını da sormak mümkündür. Belki birçok cevaplarda bulunabilinir, verilebilir.Ancak kesinlikle verilecek cevaplar insan aklının almayacağı cevaplar olacaktır. Ya da şöyle ifade edelim, verilecek cevaplar siyaset biliminin kabul edeceği cevaplar olmayacaktır.
Örneğin denilecek ki PKK ve üyeleri Alman devletine karşı suç işlemişlerdir bunun için PKK’yi yasaklamışızdır. Ya da PKK silahlı bir mücadele veriyor-ki bu durum normalinde Alman devletini ilgilendiren bir konu değildir- bunun için yasaklıyoruz. PKK, bize karşı şiddet eylemleri içerisinde olmuştur. TC devleti bir NATO ülkesidir bunun için TC devletine yapılan saldırı bize yani Alman devletine karşı yapılmış bir saldırıdır, bunun için PKK’yi yasaklamışız.
Böyle birçok cevap ihtimalini sıralamak mümkündür. Alman devletine karşı PKK üyeleri suç işlemiş ise alırsın yargılarsın, o kadar. Ancak bir özgürlük hareketini terörizmle itham edemezsin. “PKK silahlı bir mücadele yürütüyor” diyemezsin çünkü PKK bırakalım 2013 yılındaki ateşkesi, 1999 yılından 2004 yılına kadar tam 5 yıl boyunca tek taraflı olarak bir ateşkesi uygulamıştır. PKK size karşı bir şiddet eylemi içerisinde olmamış çünkü PKK tüm eylemlerini Kürdistan’da yapmıştır. TC’ye karşı yapılan saldırı sana karşı yapılmış ise TC’ye karşı yapılan saldırılar bir yıldır durdurulmuştur.
Tuhaf ama dediğimiz gibi Türkiye’de PKK hareketine dönük her türlü söz söylenmektedir. Çünkü PKK meşru bir özgürlük hareketidir. Buna inanmayan Alman devleti yetkilileri varsa, Kürdistan’a gelip gözlerini ve kulaklarını açsınlar. Ve varsa vicdanları açsınlar, ondan sonra dillerinin konuşması için izin versinler.
Sözü uzatmadan Alman devletinin siyasi olarak PKK yasağını sürdürmesinin tek bir gerekçesi yoktur. Bu gerekçe eskiden de yoktu. Çünkü Kürt halkının özgürlük davasının sözcüsü olan PKK en ağır bedelleri ödeyerek Kürt halkının özgürlük hayallerini gerçekleştirmek için meydanlara inmiş, yetmemiş dağların doruklarına çıkmış ve bunun için canını vermekten bir milim bile geri durmamıştır. Dediğimiz gibi eskidende Alman devletinin PKK’yi terörize etme hakkı yoktu, o zamanda yaptıkları suçtu. Ancak bugün hiç mi hiç yoktur.
Durum böyleyse neden Alman devleti halen ısrarla PKK'ye karşı en çirkin bir tarzda karşıtlık içerisindedir sorumuzu yeniden sormak istiyoruz?
Kan Davacılığı!
Alman devleti 1980 öncesi ve sonrasında Ortadoğu’ya dönük politikalar geliştirmek istemiştir. Çünkü Alman devleti birinci dünya savaşında yenilmişti yani Ortadoğu’da yerini yenildiğinden dolayı alamamıştı. Wilhelm’in tüm planları havada kalmıştı. Hatta “Müslüman olabileceği” söylentileri bile havada kalmıştı. Alman devleti 1980’lere geldiğimizde yeniden bir dünya devi olmaya başlamıştı. Avrupa’nın en güçlü ekonomik gücü olmuş hatta AB’yi sürükleyen en temel güç haline gelmişti. Böylesine büyüyen bir Almanya Ortadoğu’ya lakayt kalamazdı. Bu anlaşılırdır. Ne var ki Ortadoğu paylaşılmıştı. İngilizler, Fransızlar ve tabii Amerikalılar. Kenardan kıyıdan o zamanın Sovyetleri. Ve farklı yollarla olsa da ÇİN ve Japonya…
Almanların Ortadoğu’ya girmelerinin tek bir yolu vardı, Kürtler. İşbirlikçi Kürtler…
Avrupa’da Kürtler nüfus olarak en yoğun bir şekilde Almanya’da yaşıyorlardı. Bu Almanlar için önemli bir avantajdı. Yarışa girilecekse önemli olan sağlam yatırım yapmaktı. Kürtleri etkilemenin yol ve yöntemlerini arayan Almanya ilk elden bulduğu kişilik Burkay ve hareketi olmuştu. Koşuya Almanlar Burkay ve hareketiyle girmek istediler. Çünkü Burkay ve hareketi Avrupa’da en etkili olan hareket ve kişilikti. Bunun için dikkat edilirse tüm imkanlar sunuldu. Ve imkanlar sadece manevi imkanlar değil aynı zamanda maddi imkanları da içeriyordu.
Ne var ki Alman devleti yanlış at’a oynamıştı, Kürt halkı seçimini PKK'ye yapmıştı. Avrupa’ya en geç gelen hareket PKK hareketi olmasına rağmen çok kısa bir sürede Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın Kürtler içerisinde en etkili hareketi oldu. PKK sadece bununla sınırlı kalmadı, işbirlikçi çizginin neme nem bir çizgi olduğunu tüm Kürtlere gösterdi. Bunu gösterdikçe PKK gelişti, işbirlikçi çizgi geriledi.
Dikkat edersek Almanya devleti yanlış at’a oynadı diyoruz. Bu durumu kendince düzeltmek için Başkan Apo’nun etrafında kenetlenmiş olan PKK’yi yıkarak kendince yeni bir PKK oluşturmaya çalıştı. Burada isimlerini ağzımıza bile almak istemediğimiz tiplerin özgürlük hareketine karşı çıkartılmalarının tümü bununla bağlantılıdır. Olaf Palme gibi Kürtlere yakın hatta dost olan birinin katledilerek PKK'nin üzerine yıkılması da hep bununla ve bunlarla bağlantılıdır. İtirafçıların, köstebeklerin, terör davalarının, şikane etmelerinin, yasakların derken yurtsever Kürtlere saldırmalarının altında hep bunlar yatmaktadır. Özcesi Kürt halkını yanına çekerek Alman devletinin Ortadoğu’da dıştalanmasının ve başarılmamış bir Alman devleti politikasının hesabının PKK’de sorulmasıdır. Başka bir deyimle Kan davası gütmesidir. Kan davacılığı derken, Ortadoğu’da dıştalanmış olan bir Alman devleti kindarlığıdır.
Siyasi alanda hasım olmalar, karşı karşıya gelmeler her zaman olan ve olabilecek durumlardır. Ancak siyasi arenada var olan sorunlar giderildiğinde ise –kendi çıkarları için olsa bile- bir araya gelmeler, anlaşmalar, düşmanlıkları terk etmeleri en yaygın olan çözüm formülleridir. Ne var ki Alman devleti böyle çözüm bulma ya da kabul etme yerine, ısrarla aynen eski çağlarda takılı kalmış, dar ailesel, aşiretsel, kabilesel kin ve nefret duygularıyla hareket ederek Kan davası ya da Kan Davacılığı yürütmektedir. Bunun ise Alman devleti için hayırlı bir durum olmadığı açıktır.
Alman devleti artık KAN DAVACILIĞINI bırakarak mücadele edecekse siyasal verilerle PKK'ye ve Özgürlükçü Kürtlere yaklaşması çağımıza uygun düşen en doğru yaklaşım olacaktır.
Kasım Engin