Kürt halkının direnişi giderek yükseliyor. Öyle ki insanın “başı göklere değiyor” diyesi geliyor.
Başı göklere değiyor cümlesi bir övgüyü, gururu, kendine güveni ifade ediyor.
Kürt halk tarihi irdelendiğinde böylesine kendisine güveni yüksek, mağrur ve kendisiyle barışık olma süreçlere az rastlanır. Kürt halkının direnişlerle örülü bir tarihi vardır. Direniş tarihinin yanında bir de ihanetin tarihi vardır. Ne yazık ki Kürt halk tarihinde ihanet genelde direnişlere galebe çalarak büyümüştür. Böylelikle ihanet sıradan bir olgu haline getirilerek içselleştirilmiş ve de kanıksanır hale gelmiştir.
Kürt halk tarihinde her zaman olmasa da egemen diye bilinen üst sınıflar kendi kültürel değerlerini koruma yerine baskılayan kültürlerin hâkimiyetini hem erkenden kabullenmişler hem de erkenden egemen kültüre monte olmanın yollarını aramışlardır. Ne de olsa egemen olan, baskılayan, güç olanların yanında, onların kültürüyle oturup kalkmanın getirileri vardır. Hegemonların gözdesi olmak demek Hegemonların Kürdistan’da temsilcisi olmak demektir. Bu ise dediğimiz gibi önemli getirileri olan işbirliğidir.
Maalesef bu getirisini alan işbirliği de tarihi süreç içerisinde kanıksanır hale gelmiştir. Saygın bilim adamı İsmail Beşikçi hocamızın geçmişte “bu öyle bir kanıksanmadır ki, kendi değerlerine ihanet edişin farkında bile değildir” demesi gibi bir durumdur.
Kürt halk tarihi böyle yüzlerce kanıksanmış durumla doludur. Boydan boya bir ihanet kültürü bugünlere kadar taşınırken çoğu kez bu ihanet kültürü görülmez olmuştur. Egemenin kültürüyle, diliyle, zihniyetiyle yapılanıp sonra da Mangurtlar gibi kendi toplumunun başına musallat edilmişlik ciddi bir toplumsal hastalıktır. Ne var ki bu hastalık, hastalık olarak görülmemiş, bunun yerine halkın yanında ya da halkla birlikte ayağa kalkanlar her zaman “delilikle, maceracılıkla, provokatörlükle, oyunbozancılıkla, toylukla ve hatta deli gömleğini giymekle” itham edilmişlerdir.
Özcesi yerin dibine girip saklanması gerekenler meydanlarda alenen, hatta başı dik dolaşırken, başı dik ve onurlu yürümesi gerekenler gizlenerek söyleyeceklerini ancak söyleyebilmişlerdir.
Evet, Kürdistan bu hale getirilmişti. Ancak devir değişti, çağ değişti ve Kürtler büyük komutanımız Serbest Kıçi yoldaşın dediği gibi “Gün geçer zaman aşıp gider. Şişenin kapağı aşınır, gevşer ve bir avuç genç cinler kapak arıklarından dışarı sızmayı başarırlar.” Dışarıya sızmayı başaranlar eşine ender rastlanır bir direnişle, fedakârlıkla, özveriyle, irade yüklü bir dayanma gücüyle var olmanın sırrını bulurlar. Sırrı sadece kendilerine saklamazlar, bedeli ağır ve pahalı da olsa bu sırrı tüm halklarla –öncelikle de-Kürt halkıyla paylaşırlar. Ve bu sırrın etrafında yeniden bir direniş kültürü şekillenir. Artık egemenlerin galebe çalamayacağı, işgalcilerin bekçiliğini yapanların paralanmayacakları, reisliğin, beyliğin fiyakasız kaldığı tarihi bir sürece evrilmiştir.
Evet, artık direniş kültürü birkaç cin olmaktan çıkarak tümden cinleşen bir halk haline gelmiştir. Ve artık direnişle örülen bu halk kendi yolunu çizmeye başlamıştır. Kendine son derece güvenen, kendisiyle son derece barışık, saflarını netleştiren, dost düşman ayırımını iyi yaptığı gibi, direnişçinin yanında işbirlikçi olanı ret eden bir pozisyona gelmiştir.
Artık bu halkın başı göklere değecek düzeye gelmiştir. Artık bu halk kendisi olmaktan gurur duyan bir duruma gelmiştir. Artık bu halk tarihin şafak vaktinde Newroz ateşini çakan o halk olmaya geri dönmüştür.
Artık yeniden o halk olma gururunu yaşıyor. Ortadoğu halklarına Newroz ateşiyle barışa, kardeşliğe, birliğe, direnişle birlikte özgürlüğe, adalete ve eşitliğe öncülük eden konumuna yeniden gelmiştir. Newroz halkı yeniden Medleşmiştir. Tarihin şafak vaktinde halkların ortak kardeşliği için kendisini katık yaparak direnen ve bu direnişle de zalimlerin kalelerini yerle bir eden halk olmasını yeniden bilmiştir.
Evet, Newroz halkı, evet Newrozlaşan halk, sizin direnişinizle başımız göğe değiyor, sizinle bir daha gurur duyarak sizin için ölümün üstüne üstüne gitmeyi kendimiz için sadece ve sadece gururlanacak bir eylem olarak görüyoruz.
Newrozlaşan halkın o tülbentli analarını, taşlı çocuklarını, yeşil kırmızı sarı renkli gençlerini, halayın başından inmeyen nur yüzlü yaşlılarını, melek yüzlü kızlarını, halkıyla selama duran mele, pir ve dedelerini, dışarıda ve içerde direnen Kürt halkının siyasetçilerini, sivil toplumcularını, sanatçılarını, sağlıkçılarını ve burada sıralamadığımız kendilerini direniş kültürüne adayan başka çevrelerinin hepsine ama hepsine gerillalar olarak saygımızla birlikte en derinden beslediğimiz sevgilerimizle karşılarında selama durduğumuzu bilmelerini isteriz.
Newroz halkının bir evladı, bir gerillası olmak bize sadece ve sadece onur verir. Ve bu onuru sonuna kadar koruyacağımızın sözünü tüm halkımıza yeniden veriyoruz.
Yaşasın halklaşan Newroz halkı
Yaşasın yeniden küllerinden doğan Newroz halkı
Yaşasın güneşin ışıklarıyla kendisini aydınlatan geleceğin özgür halkı.
Kasım Engin