Şahadetinin otuz dokuzuncu yıl dönümünde de Mahir Çayan’ın hayalini kurduğu ve bunu gerçekleştirmek için hayatını ortaya koyduğu Bağımsız Türkiye ve halkların kardeşliği amacı tüm devrimci ve duyarlı insanlığın önündeki bir görev olarak duruyor. PKK’nin Mahir’in başlattığı yolda yürüttüğü mücadele, o ve yaşamlarını yitiren diğer tüm Türkiyeli devrimcilerin amaçlarını biraz daha yakınlaştırmış olsa da devrimin Türkiyelileşememesi, Türkiyeli devrimci demokratların “bedelsiz mücadele” anlayışları nedeniyle başarıyı tam olarak yakalayamıyor.
Mahir, Denizlerin idamını durdurmak için eylem yapmasıyla çok anılmaz belki. Devrimci dayanışmanın, ortak fikirlerde birleşmenin, Türkiye’nin geleceğini kurma gibi bir amaçta ortaklaşmanın önemi çok fazla ön plana çıkarılmak istenmez. Ayrı olmasına rağmen aynı ruhta, amaçta, felsefede birleşme 70’li devrimci önderlerinin en temel özelliklerinden biriydi. Ama bu ruh günümüzün amip tarzı bölünmüş sol davasına güçlü özeleştiriyi dayattığından çok fazla değerlendirme, tartışma konusu yaratmıyor.
Özeleştirinin yanında bir de Mahirlerin mirasına dayanmakla övünen kesimlerin amaçlara göre yürüyüşünü de zorunlu kılıyor. Revizyonist, oportünist yaklaşımlar eksininde kurulan günü birlik çıkar siyaseti ve siyasal programı ile şüphesiz bu kesimlerin devrimci ruh ve düşünceyle hareket etmeleri beklenemez de. Gel gör ki artık bazı şeyler dur demek lazım gelir.
Türkiyeli halklar, Kürdistanlı halklar özgürlük ve bağımsızlık çizgisindeki ısrarıyla faşist gerici devlet karşısında feryat figan sokaklarda hakkını arıyor. Fakat bu halkların özgür ve bağımsız yaşayabilmesi için hayatlarını ortaya koyan, “Kesintisiz Devrim” diyerek diğer tüm amaç ve hedefleri bir kenara bırakarak kavgaya atılan öncü devrimcilerin birçok sözde ardılı halkları ezen devlet düzeniyle ittifak halinde demokratik güçleri bastırmaya çalışıyor. Ya eli tetikte, ya susarak, ya izleyerek.
Günümüzün bilim dünyası ve felsefi derinliğine kapak atmış postmodern fikirlerin, kapitalist modernitenin ideolojisizleştirdiği işbirlikçi sivil toplum örgütlerin peşinde halkın isyanını, reflekslerini, feryatlarını kısmak, susturmak için çabalıyor.
***
Halklar arası birlik her zaman her yerde kendisini gösteriyor ama. En son Türkçesi Kasaplar Deresi olan Nevala Kasaba yürüyüşünde birleşenler gibi. On binlerin bu görkemli yürüyüşü halkların öfke ve kinini ortaya koyması açısından da oldukça önemli. Çıkarabilene bir ömürlük dersler veren, mücadele gerekçesi sunan bu eylem de tıpkı Newroz’da ortaya konan halk iradesinin görülmemesi gibi görmezden gelinerek, üstü kapanmaya çalışıldı.
Düne kadar Kürt halkının yaşadığı acılar karşısında empati yaptığını söyleyen kesimler Kürt halkının ölülerinin kemiklerine dahi razı olmaları gerçeğinden kaçtı, kaçıyor. Halklar arası köprülerin kurulması, yaşanan acıların birlikte kapatılması gerekirken Kürt halkı yokmuş, acıları yaşanmamış, feryatları, çığlıkları söylenmemiş gibi yaklaşıyor sözde demokratlar, devletçiler.
***
Gerilla olarak bizler halklar arası çatışmanın önünü almak, yıllardır halkımıza çektirilen acılara karşı kin ve nefret duygularının etkisine girmeden sağduyulu yaklaşmaya çalışıyor olsak da halen üzerimize gelenlere ses çıkarılmıyor, görmezden geliniyor. En son yine Kürdistan dağları bombalandı. ‘Çözüm üreten’(!) iktidarın emrindeki uçaklar Kürdistan’ın hiçbir insana bir şey yapmadığı, sadece yaşamın ve direngenliğin varlığını haykıran dağlarına bombalar yağdırdı.
***
Duymuyor musunuz bu sesleri? Yüzlerce kiloluk bombaların dağlara yağdırılmasının ardındaki mantığı çözemiyor musunuz? Hadi diyelim dağların etrafında sarılı bir perde var ve seslerin sizlere ulaşmasına izin vermiyor. Normaldir, alışmışız.
Ama ya halk? Yanı başınızda, çoğunuzun gidip gördüğü, içinde yer aldığı, en imansızı bile imana getirterek konuşturan o görkemli halk ayaklanışını, sözler, sloganlar, şiarlar, çığlıklar da mı duyul muyor?
Ya Nevala Kasaba’da “Erdoğan, inşallah sen de aynı acıyı çekersin”, “Yok mu bunun hesabını soracak”, “Kemiklerimizi istiyoruz” diyen ve insan kemiği dolu çukurun başında oturmuş olan o ananın sesini de mi duymuyorsunuz?
Kürdistan, Türkiye ve birçok ülkede aynı anda ayağa kalkan 6 milyonu aşkın insanın, Kürt’ün tek bir ağızdan söylediği Ya Özgürlük, Ya Özgürlük sözlerini de mi?
***
Mahir’in otuz dokuz yıl önce katledildiği Kızıdere’de yitip gitti mi vicdan. Yitip gitti mi sorumluluk ve görev duygusu. Madem o kadar biliyor ve konuşuyorsunuz, mangalda kül bırakmıyorsunuz neden kalkıp hak talep etmiyor, bu ülkeyi yaşanılabilir bir yer haline getirmek için çabalamıyorsunuz.
***
Biz dedik ki bu süreçten sonra tek taraflı çözüm olamaz ve eylemsizlik anlam taşımaz. Ama buna rağmen yine dedik ki üzerimize gelinmezse silah kullanmayacağız. Saldırı olursa, savunma yapacağız. Sadece misilleme için basacağız tetiğe dedik.
Bu kararı tartıştırmamak için kalktılar türlü oyunlara başvurdular. Ve sizler de izlediniz.
Sanıyor musunuz ki Ahmet Şık olayı sadece bir kitap meselesi. İnce ayar çektiler ya, bilen de söylemedi bunu. Sırf, “benim gündemim dışında gündemin başına gelen budur” diyerek bastırdılar hepinizi. Köşelerinizden yarım ağızla “yapmayın, bu kadar olur mu” dediniz de, çıkıp bir kere meydana talep ettiniz de hakkınızı. O kadar. Bu muydu özgürlükler mücadelesi. Düşünce özgürlüğü inadınız. Neden sustunuz şimdi.
***
Türkiye’nin kaderini tayin edecek bir karar aldık. Sustunuz.
Newroz’da milyonlar sokaklara aktı. Sustunuz.
Yüzlerce, binlerce Kürt sadece insanca yaşamak için hareketlendi, katledildi, toplu mezarlara dolduruldu. Sustunuz.
Sizi ilgilendiren, yaşamınızı etkileyen yasaklar, engellemeler, hukuksuzluklar oldu. Sustunuz.
Her gün ülkenin dört bir yanında çocuklar, kadınlar katledildi, parçalanan cesetleri dört bir yana saçıldı. Sustunuz.
Her gün tecavüz, her gün hak ihlali, her gün sömürü yaşanan bu ülkenin her şeyi peşkeş çekildi. Sustunuz.
Daha ne kadar susacak, daha ne kadar bekleyeceksiniz?
Bari kendi haklarınızı savunun.
Bize o da yeter.
***
Bedelsiz mücadele olmaz. Bedelsiz hak alınmaz. Mahir’ler bunu gösterdi bize. Bunu bilir, bunu konuşur, bunu yaşarız.
Pir Kemal