HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

gerila yuruyus“Barış kelimesi kapitalist modernite koşullarında tuzak yüklü bir kelimedir. Doğru tanımlanmadan kullanımı çok sakıncalıdır. Bir kez daha tanımlarsak, barış ne tümüyle savaş halinin ortadan kaldırılmasıdır, ne de bir tarafın üstünlüğü altındaki istikrar durumu ve savaşın olmaması halidir. Barışta taraflar vardır; bir tarafın kesin üstünlüğü söz konusu değildir ve olmaması gerekir. Üçüncüsü, silahlar toplumun öz ahlâki ve politik kurumsal işleyişine rıza gösterme temelinde susturulmaktadır. Bu üç koşul ilkesel barışın temelidir. Gerçek bir barış bu ilkeli koşullara dayanmadıkça anlam ifade etmez.”

“Savaş ve barış sorununun olmadığı bir düzlem, ancak iki tarafı ortaya çıkaran koşulların ortadan kalkmasıyla oluşur. Ya hiç bu koşulları yaşamamış ilkel komünal, doğal toplum düzeninde ya da savaş-barış düzenini aşmış olgun komünal toplumda kalıcı barış söz konusu olabilir. Aslında bu tür toplumda barış ve savaş kavramlarına da yer yoktur. Barış ve savaş olgularının olmadığı düzende, kavram ve düşüncelerine de yer yoktur.”

“Barışın gerçekleştirilmesi ancak toplumların öz savunması işler halde olursa, dolayısıyla ahlâki ve politik toplum karakteri korunur ve sağlama alınırsa gerçek anlamına kavuşabilir. Barış ancak bu biçimde kabul edilebilir bir toplumsal ifade kazanabilir. Bunun dışında anlamlar yüklenen bir barışın tüm topluluklar, halklar adına bir tuzak olmaktan, savaş halinin örtük biçimler halinde sürdürülüp gitmesinden öteye bir değer ifade etmez.”

“Toplum sistemindeki, ‘barış, istikrar’ durumu olarak adlandırılan düzen her iki gücün çeşitli düzeylerde aralarında kurdukları bir denge durumu mevcuttur. Sürekli savaş, çatışma ve gerginlik durumu, toplumun sürdürülebilirliğini tehlikeye atar. Taraflar sürekli tehlike, savaş hali durumunu karşılıklı olarak çıkarlarına uygun bulmayabilirler. Aralarında çeşitli konsensüslerle -uzlaşmalar- bir ‘barış ve istikrar’ paktında uzlaşmaya giderler. Her iki tarafın da tam istediği düzlem olmasa da, koşullar gereği uzlaşma, ittifak kaçınılmaz olur. Yeni bir savaşa kadar durum böylece yönetilir. Barış ve istikrar denen düzen, aslında dibinde savaşçı-iktidar gücüyle halkın tam yenilmemiş gücü, direnişi yatan yarı-savaş halini ifade eder.”

Şimdi Kürdistan'da var olan durum tam da budur. Kürdistan özgürlük hareketi var olan bu yarı savaş halini aşmak için inanılmaz fedakarlıklardan bulunmaktadır. Bunun için tek taraflı birçok adımı peş peşe atmıştır. Özellikle Önder Apo’nun 21 Mart günü Amed Newroz’unda başlattığı süreç ardından adımlar günlük olarak hızlandırılarak atılmıştır. Nedeni açıktır, yıllardır süren bu savaş halini dediğimiz gibi bir an önce onurlu bir barışa evirmek için, ortaya çıkabilecek tüm tehlikeleri de hesaplayarak hiçbir provokasyona başarma şansı vermemek için bu hızlı ve ivmeli yürüyüşü sergilemektedir.

Durum böyle olmasına rağmen adeta ne oldum delisi misali bir TC devleti ve hükümet gerçeğiyle daha üzerinde birkaç ay geçmeden karşı karşıyayız. Öyle sanıldığı gibi gerilla güçleri iş olsun diye geri çekilmiyor. Bir amaç doğrultusunda geri çekiliyor. Geri çekilme bir barışa yol açacaksa ya da buna imkan sunacaksa yapılıyor. Yoksa öyle kimi kendini bilmezin söylediği, dile getirdiği gibi hattını bilmezliklerden dolayı yapılıyor. Özgürlük mücadelesi en güçlü bir durumdayken Önder Apo gerillaya ve Kürdistan halklarına çağrı yaptı.

Bir kere şu iyi bilinecek: “Birincisi, tarafların tümüyle silahsızlandırılması öngörülmemektedir. İddiaları ne olursa olsun, bir-birlerine sadece saldırmamayı ahdetmektedirler. Askeri üstünlük peşinde koşulmamaktadır. Kendilerini güvenlik altında tutma haklarına ve olanaklarına saygılı olmayı kabul etmektedirler. İkincisi, bir tarafın nihai üstünlüğü söz konusu değildir. Belki silahların üstünlüğü altında sağlanan bir istikrar, sükûnet olabilir, ama bu durum barış olarak adlandırılamaz. Barış, haklı ya da haksız hangi taraf olursa olsun, bir taraf silahla üstünlük sağlamadan, iki tarafın savaşı durdurmayı karşılıklı olarak kabul etmeleri durumunda gündeme gelebilir. Üçüncüsü, yine konumları ne olursa olsun taraflar sorunların çözümünde toplumların ahlâki (vicdan) ve politik kurumsal işleyişine saygılı olmayı kabul etmektedirler. Adına ‘politik çözüm’ denen koşul bu çerçevede tanımlanmaktadır. Politik ve ahlâki çözüm ihtiva etmeyen bir ateşkes barış olarak yorumlanamaz.”

Gerçeklik buyken her şey bitmiş bir edasına girmek kesinlikle kendini kandırmak olduğu gibi, birilerini çok saf bilip fırsat bu fırsat deyip Kürdistan’ın tüm dağlarına karakollar inşa etmek densizliktir. Yine barajlarla bu toprakların tarihi mirasını su altında bırakmakta bir başka densizliktir. Hele hele her yere yol götürerek kendince tedbir aldıktan sonra bu topraklarda yaşayan insanların haklarını hem de temel haklarını görmezden gelmekte kendi başına bir ahmaklıktan öteye gitmez.

Bir kere şu iyi bilinecek: “Uygarlık karşıtı güçlerin tarihte ana eğilim olan politik yaşam biçimi konfederaldir. Tüm toplumsal birimler gevşek bağlarla birbirine bağlılığı ancak özerkliklerine saygı gösterilmesi şartıyla kabul ederler. Uygarlığın iktidar ve devletçi güçlerine bile ancak bu şartla rıza gösterirler. Rızanın olmadığı koşullar daimi savaş halinin yaşandığı koşullardır. Rıza olduğunda ise gerçekleşen barıştır.” Dediğimiz gibi aksisi tek kelimeyle savaştır. Ve görülen odur ki birileri kendilerini savaşa hazırlıyor.

Niçin Kürtler ya da bu topraklar 30 yıldan daha fazla bir süreci ciddi hem de çok ciddi bir direniş sergilediler: “Kapitalist modernite döneminde iktidar tüm toplumu içten ve dıştan kuşatıp bir nevi iç sömürgeye dönüştürür. İktidar ve temel devlet formu olarak ulus-devlet toplumla devamlı savaş halindedir.” Direniş politikası işte kaynağını bu toplumlu sürekli savaş halinde tutan iktidara karşı geliştirildi.

Halbuki: “Tarihte barış dönemleri uygarlık güçleriyle demokratik güçlerin birbirlerini tanımaları, kimlik ve çıkarlarına saygılı davranmalarıyla sağlanır. İktidar uğruna çatışma ve ateşkeslerin barışla ilgisi yoktur.”

Özcesi, iktidar odakları var olan sorunu sağlıklı bir barışla çözümlemek istiyorlarsa öncelikli olarak Kürdistan'da sürdürdükleri kirli politikaları terk edeceklerdir. Halkımızın demokratik eylemliliklerine saygı göstereceklerdir. Kesinlikle tek bir insanımıza bırakalım silah doğrultmayı son derece saygılı yaklaşacaklardır.

Kürdistan gerillası silahları susturmuş ise temel nedeni budur. Kürdistanlı halkların on yıllarca yaşadıkları sorunları çözerek bu topraklarda nihai bir barışın gelmesi için bunca büyük fedakarlıklara katlanmaktadır.

Ali Cengiz Oyunlarıyla kimse “alavere dalavere Kürt Memo nöbete” yaklaşımlara yeltenmemelidir. Bu politikalarda ısrar etmek sadece ve sadece bu kirli politikaları yürütenleri vurur.

Kasım Engin