Geçenlerde basında çıkan haber ve makaleleri okurken bir makalede geçen şu cümle çok dikkat çekiciydi. Bu cümleyi zamanında bir polis karakolunda duvarda asıllıyken okuduğunu söylüyor bize bu cümleyi aktaran yazar.
Cümle şöyledir: “Hırsızlık yapanı bağışlayabilirim, ırza geçeni bağışlayabilirim, adam öldüreni bağışlayabilirim, imparatoruma kılıç çekeni bile bağışlayabilirim, ama polisime el kaldıranı asla!” diyor. Bu sözlerin Japonlara ait olduğunu da bizim için ekliyor.
Hepimiz toplumu baskılayan gücün askeri güç olduğunu düşünürüz. Ne de olsa Türkiye tarihinde sistem karşıtlarını hep karşılayanlar son tahlilde askerler yani ordu olmuştur. Asker yetişen, yetiştiren bir toplumda bu algının oluşması belki de anlaşılırdır.
Ordular savaşçı iktidarcı tahakkümcü güçlerin en örgütlü gücü olarak elbette günahsız bir kategoriye konulamaz.
Ordu nedir? Savaşın en örgütlü kullanımın örgütüne ordu deniliyor. Askeri örgütlenme deniyor. Ordular da savaşı iki alana yöneltiyorlar. Bir; ordunun denetlediği sınırlar içerisindeki topluma yönelttiği şiddet yani iç savaş süreçlerinde. İki; ordunun sınırları dışında kalan özgür topluluklara ve devletlere yönelttiği saldırı, şiddet kullanımı oluyor. Buna da dış savaş deniliyor.
Yani ordu normal durumlarda egemen, iktidarcı savaş güçlerinin çıkarlarını koruyan bir güçtür. Ancak bu güç her zaman devrede görülmez. Ordu, Türkiye’de yukarıda söylediğimiz karakterinden dolayı farklılıklar içerse de özü iç savaş dönemlerinde müdahil olan ve de dış tehlikelerde ya da dış güçlere karşı tehdit unsuru olarak kullanıldığında devreye girer.
Lakin iktidarcı savaş güçleri tahakkümlerinde bulundurdukları toplumu ya da toplumları ilk elden polis güçleriyle rapt u zapt altına almaya çalışırlar. Daha doğrusu iktidarcı savaş güçleri toplumu kontrol altında tutmaları için kullandıkları temel güç polistir. Bunun içindir ki polis kutsanır. Bunun içindir ki emperyal güçlerde polislerin her zaman özel bir yeri vardır. Onlara en özel yer verilir. Çünkü sistemi ayakta tutan, kollayan, koruyan, muhalifleri hizaya getiren, farklı düşünceleri baskılayan güçlerin başında hep polis gelir.
Elbette devasa bir sömürü çarkını sadece polislerin gücüyle yürütmezler. Zaten sadece polislerin gücüyle yürütemezlerde. Polisin yanında istihbaratları vardır, valileri, mülki amirleri, gizli paramiliter güçleri derken devasa bir baskı teşkilatı da elbette toplumu baskılamak için gereklidir.
Lakin “Hırsızlık yapanı bağışlayabilirim, ırza geçeni bağışlayabilirim, adam öldüreni bağışlayabilirim, imparatoruma kılıç çekeni bile bağışlayabilirim, ama polisime el kaldıranı asla!” cümlesi üzerinde ciddi durmamız gerekir.
Polis kavramını sözlüklerde biz “Şehirde kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk, zabıta” olarak tanımlandığını görüyoruz. Yani polis huzuru sağlayan bir güç olarak tanıtılıyor.
Polis huzuru sağlamak için vardır ama kimin huzurunu kime karşı sağlamak için vardır? Polisin ya da polis teşkilatının ilk görevinin yaratılan bu haksız, hırsız, baskıcı, kan emmici, tahakkümcü ve anti insanı düzenin korumakla hatta ayakta tutmakla görevli olduğu aşikârdır. Huzur dedikleri bu haksız olupta insanlık karşıtı sitemi ayakta tutanların huzuru kast ediliyor. Güvenlik ise yine bu küçük bir azınlık ile bu sistemde çıkarlarını olanların güvenliğidir. Kamu düzeni dedikleri ise dediğimiz gibi kurulan ve toplumları zulüm cenderesine alan bu baskı rejimidir.
İşte tüm bu baskı rejimini koruyan, kollayan güçlerin başında polisler gelmektedir. Bunun için bu anti insanı sistemde en büyük suçlular ya da en büyük suç ortakları kimlerdir diye sormak gerekirse bu sorulara verilecek cevap kesinlikle ilk elden polistir, polis teşkilatıdır.
Burada iyi ya kötü polis ayrımına gitmek bir yanılgıdır. Birey olarak iyi olsan ne yazar. Görevin toplumu baskılamak üzerine kuruludur. Üstlendiğin misyon insanları kendilerine karşı güvensiz kılmak üzerine kuruludur. Polis teşkilatının görevi esasta toplumu baskı altında tutmaktır. Toplumun direnç odaklarını kırmaktır. Halkları korkutarak öz güvenlerini yıkmaktır.
Özcesi polisin, polis teşkilatının ve polislerin asli görevleri bir toplumu iğdişleştirmektir. Polis teşkilatının kutsallaştırılmasındaki temel neden budur. Toplumları egemenler, iktidarcı savaş klikleri polislerin elleriyle zapt u rapt altında tutmaktadırlar.
Mademki bir toplumu en çok baskılayan güçlerin başında polis ve polis teşkilatı gelmektedir, o zaman yapılacak olan ilk iş ilk elden polislere yönelmektedir. Çünkü toplum nerede olursa olsun gösterecekleri en masumane istemlerine ilk saldıran ya da toplumun karşısına ilk çıkarılanlar polislerdir.
Bunun için artık Kürdistan’da gençlerimizin temel hedefi polis ve polis teşkilatı olmalıdır. Polis araçlarından ziyade polisin ve teşkilatın kendisidir.
Devam edecektir.
Kasım Engin