Adını bilmediğim bir vadiyi yazın sıcağında adımladım. Bu yaz sıcağında eskiden olsa bir saat yürüyemezken 4 saat tek nefeste yürüdüğümde şaşıyorum kendime. Bu dağlar insanda neler geliştirmiyor ki. Başımıza biraz güneş geçse de biraz olsun yorulsak da bu yürüyüşün ardından adını bilmediğim bu vadinin içinden çıkan onlarca çeşmeden oluşan küçük çayın buz gibi suyunda bir duşla tüm yorgunluğumu atıp kalemimi defterimi alıp oturuyorum bir ağaç gölgesine.
Son günlerde yoğunlaşan Kürt sorununa ilişkin tartışmalara ilişkin bazı noktalara değinmek gerekiyor.
Sorunlara yaklaşımda özeleştirisel yaklaşımı esas alırız. Başkalarının da bunu böyle ele almasını isteriz.
Kürtlere verilecek haklar sanki bir lütufmuş gibi bir yaklaşıma girmemek lazım. Kürt sorunu demek Türkiye'nin demokratikleşme sorunu demektir. Demokratlaşmayan, şeffaflaşmayan devlet Kürt sorununu çözemez. Uluslararası ve bölgesel güçler böyle istiyor diye “Kürt” e dair bazı göstermelik adımlar atmayı tartışmak akıllara bu barış kimin için sorusunu getiriyor. Önderliğimizin uzun yıllardır sorunu kendi aramızda çözelim yaklaşımını esas almazsak işin içine silah tüccarları girer ve leopar tanklarının Kürdistan'da kullanılmasının iznini TC’ye verir ve Roj TV üzerindeki yasağı kaldırır. Bu oyunu görmek gerekir. Bu sorunu Avrupa’nın Zeus zihniyetiyle ördüğü oyunları görmeden tartışmamak gerekir.
Aynı zamanda mayın tasarısı diye adlandırılan tasarıyla Kürdistan topraklarını ayıran 800 kilometrelik bir şerit uluslararası tekele peş keş çekiliyor. Temizlenecek mayın tarlalarının kenarlarındaki yüzlerce köydeki binlerce Kürt, Karadenizlere Çukurova'ya egeye kamyonlarla taşınırken 800 kilometrelik bir topraktan bu insanlar mahrum bırakılıyor. Ki bu toprakların asıl sahipleri onlardır.
Kürt sorunu anlaşılmak isteniyorsa taa İsrail'den gelen şirketlerin mayınlarından temizleyip ektiği toprakların kenarındaki asıl sahiplerini bu topraklarda çalışan yabancıları izlerken düşünülmeli, onlar anlaşılabilmelidir. Anlam gücü olmadan hiçbir soruna çözüm olmak beklenemez.
Bu eylemsizlikle istenen barış bölgeyi bölge güçlerinin ve uluslararası güçlere peşkeş çekilmek içinse onlara daha rahat Pazar haline getirmek içinse bölgenin halkları için değilse bu devlet demokratikleşemeyecektir.
Kürt sorunu bir zihniyet sorununun yaklaşımları sonucu olarak açığa çıkmış bir sorundur. Bu zihniyet sorunu kapitalist iktidarın hile kurnazlık içeren zihniyetidir. Dağdan inme tartışmalarının olduğu bu süreçte gerilla olarak salt bir Kürt sorununun çözümü için bu dağda değiliz. Burada duruşumuz dünyanın dört bir yanında doğayı, toplumu, insanı katleden uygarlığı kabul etmemek içindir. Ki Kürt sorunu bu kirli uygarlığın politikalarının sonucudur. Bu kirli uygarlığın politikalarının sonuçlarının bir parçasıdır. Bu derinlikte bir duruş anlamı olanı haydi pişmanlık yasası çıkardık, hadi affettik diyerek ineceğini beklemek ahmaklıktır. Burada bir yaşam ve anlam için duruyorsak bu anlam arayışı ve savaşının zemini olabilecek bir toplumsal, hukuksal ekonomik zemin olmadan kim gelir o topluma.
Düşünün komünal bir yaşamda yaşadığımız bu dağlardan şimdi tekellerin kurguladığı bir ekonomik krizler bin bir hokkabazlıklarla dolu sisteme yaşama neden gelelim?
Türkiye’nin demokratikleşmesi Türkiye halklarının tekellerin sistemini aşıp hukuksal sosyolojik ekonomik demokratikliği inşasıyla yaratılacaktır. Kimseden beklentim yoktur. Bir özgür yaşam toplum yaratacaksak biz yaratacağız. Dağlarda kurduğumuz özgür komünal yaşamı geliştirerek ovaya tüm Türkiye'ye tüm Ortadoğu'ya yayacağız. Ya devlet bu yaratıma zemin sunacak demokratikleşecek, ya da tarihin çöplüğünde yerini alacaktır.
Hoşimin Fırat