HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri


cagrı1Tarih 2013 Newrozunda yeni bir çağ değişimini yaşadı. Tüm zamanların en büyük Newrozu Amed’te yaşandı. Newroz tarihsel anlamına 2013 Amed’inde kavuştu. Kürtler bulundukları her yerde tarihin en coşkulu ve kitlesel bayramını kutladı. Amed’te yaklaşık üç milyon insan özgürlük, demokrasi ve kardeşlik dedi. 2013 Newrozunda gerçek bir devrim yaşandı. Bu bir ruh devrimi, duygu devrimi, zihniyet devrimi, kültür devrimi, özgürlük devrimi, demokratik devrim, demokratik birlik ve kardeşlik devrimi oldu. Kürt özgürlük devrimi doruğa çıktı.
Newrozu ve Amed’i bu duruma getiren kuşkusuz Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam tutkusuydu. Bu uğurda onbinlerce şehit vererek geliştirdiği kahramanca özgürlük mücadelesiydi. Bu cesur ve fedakâr mücadelenin sonuçları yaşanıyordu. En büyük sonuç ise, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihi çağrı oldu. 2013 Newrozunu tüm zamanların en büyük Newrozu yapan, yaşayan herkesin ilk kez gördüğü en büyük kitleyi Amed’te toplayan işte bu tarihi çağrıydı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bir süredir beklenen tarihi çağrısını 21 Mart günü Amed’te toplanan üç milyon insanın tanıklığında Kürtlere, bölge halklarına ve tüm ezilenlere yaptı. Gerçekten de her bakımdan mükemmel hazırlanmış, tarihin derinliklerinden ve toplumların yüreğinden gelen, başta Kürtler olmak üzere tüm ezilenlerin beyinlerine ve yüreklerine hitap eden tarihi bir çağrıydı. Tarihin en kuvvetli Demokratik birlik ve kardeşlik çağrısıydı.
Kürt Halk Önderi, çağrısını, başta Kürtler olmak üzere Ortadoğu’nun ve Ortaasya’nın tüm halklarına yaptı. Başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenleri demokratik birlik ve kardeşlik mücadelesine çağırdı. Bunun bir son değil, yeni bir başlangıç olduğunu, mücadelenin bitmediğini, yeni bir mücadele hamlesinin başladığını üzerine basarak vurguladı. Artık silahlı direnişin rolünü oynadığını, demokratik siyasetin esas alınması aşamasına gelindiğini açıkça ifade etti. Silahlar sussun, fikirler konuşsun dedi. Tüm Türkiye toplumunu yeni demokratik siyasal mücadele hamlesine katılmaya ve sorunları demokratik siyaset temelinde çözmeye çağırdı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu çağrısı Kürdistan’da, Türkiye’de ve tüm dünyada büyük yankı yaptı. Amed’te toplanan milyonlar büyük coşku ve sevinçle karşıladı. Yeni bir Kürt referandumu, somut bir doğrudan demokrasi olayı yaşandı. Kürt sorununun demokratik siyasi çözümüne dayalı olarak Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşme sürecine başlaması tüm halklarda ve ezilenlerde büyük bir heyecan yarattı.
Önder Abdullah Öcalan’ın çağrısı tüm ezilen ve demokratik zihniyetli insanlarda büyük bir umut, coşku ve heyecan yaratırken, hiç kimse tarafından da reddedilemedi. En karşıtları bile dikkate almak ve ona göre davranmak zorunda kaldı. Şimdi herkes, tüm dünya bu çağrıyı tartışıyor. Kadınlar, gençler, tüm ezilenler büyük bir umut ve heyecanla çağrıyı anlamak ve gereklerini nasıl pratikleştireceğini belirlemek için çaba harcıyor. İlk kez Amerika ve Avrupa’dan da destek mesajları geliyor. Eğer herkes sözünde durur ve gereğini yerine getirirse Kürt sorununun Ortadoğu düzeyinde çözülme sürecinin başlayabileceği anlaşılıyor.
Bilindiği gibi, yirminci yüzyılın da benzer büyük çağrıları vardı. Yüzyılın başında Lenin’in geliştirdiği sosyalizm çağrısı, yüzyılın ortalarında Ho Shi Ming’in yaptığı bağımsızlık ve özgürlük çağrısı, yine yüzyılın sonuna doğru Humeyni’den gelen İslam devrimi çağrısı kitlelere yön vererek yüzyılın akışını belirledi. Tüm bu çarılar zamanında etkili olsalar da, özgürlük ve demokrasi ilkeleriyle çelişen devletçi paradigmaya sahip olmaları ve sınırlı kesimlere hitap etmeleri nedeniyle alternatif olamayıp kısa sürede etkinliklerini kaybettiler.
21. yüzyılın başında gerçekleşen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın demokrasi ve kardeşlik çağrısının, yirminci yüzyıl çağrılarından farklı ve çok daha güçlü olduğu gözlenmektedir. Hem paradigma ve hem de hitap ettiği kitleler bakımından farklılık arzetmektedir. Kürt Halk Önderi’nin çağrısı, özgürlük ve eşitlik ilkeleriyle uyumlu demokratik toplum paradigmasına dayanmakta ve ulus, sınıf ve cins ayrımına dayanmayan en geniş ezilen ve dışlanan kitlelere hitap etmektedir. Bu bakımdan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan çağrısını peygamberlik geleneğine dayandırmakta ve bu geleneğin ifade ettiği özgürlük ve adalet çağrısının gerçekleşmesi olarak görmektedir.
Diğer yandan, bu çağrının bir anda ve kayıptan elde edilen kuvvetlerle yapılmadığı, tersine çocukluktan beri gelen bir kişilik duruşuna ve kırk yıllık amansız bir mücadelenin ortaya çıkardığı birikime dayandığı bilinmektedir. Bu mücadele süreci içinde Kürt Halk Önderi sürekli özgürlük ve adalet çağrısı yapmaya, bir özgürlük ve demokrasi sesi olmaya çalışmıştır.
Örneğin, benzer ilk büyük çağrı 17 Mart 1993 günü yapılmıştır. Bu ilk çağrının da Kürtlerde, Türkiye toplumunda ve dünyada benzer bir heyecan ve umut yarattığı bilinmektedir. Fakat 2013 Newroz çağrısına göre çok daha acemi, hazırlıksız ve tedbirsiz olduğu ortadadır. Bu nedenle rantçı-çeteci grubun bilinçli ve planlı saldırıları altında sonuçsuz kalmaktan kendini kurtaramamıştır. Bu durum son yirmi yılın büyük çatışmalarına ve acılarına yol açmış, yirmi yılın kaybedilmesi sonucunu doğurmuştur. Bundan 1993 sürecini sabote eden rantçı-çeteci grubu sorumlu tutmak, 2013 çağrısının başarılı olabilmesi için aynı eğilimin benzer direnişi karşısında bilinçli, örgütlü ve mücadeleci davranmak gereklidir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1 Eylül 1998 ve 2 Ağustos 1999 tarihlerinde de benzer çağrılar yaptığı bilinmektedir. Her ne kadar bugünkü kadar hazırlıklı ve güçlü olmasalar da, o çağrılar da çözüm üretecek karaktere sahiptiler. Ama şoven-milliyetçi ve gladiocu çevrelerin uluslararası komplo biçimindeki saldırıları ve liberal-demokrat çevrelerin görevlerine sahip çıkmamaları bu çağrıların sonuçsuz kalmasına yol açtı.
O halde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz 2013’teki bu son demokratik çözüm ve kardeşlik çağrısının başarısı önünde de ciddi tehlikeler vardır. Eğer bu son çağrı, tarihi çağrı başarılı olsun isteniyorsa, o zaman bu tehlikelerin bertaraf edilebilmesi gerekir. Bu da Kürt Halk Önderi’nin ifade ettiği gibi herkese ciddi ve tarihi görevler yüklemektedir. Tarihi çağrının herkesçe doğru anlaşılıp başarılı uygulanmasını istemektedir.
Bu konuda elbette en çok görev PKK’ye ve Kürtlere düşüyor. Çünkü tehlikeleri bertaraf edecek ve görevleri başaracak birinci güç onlardır. Yeni mücadele hamlesi onların kendi özgüçlerine güvenerek ve dayanarak yürütüp başarıya taşıyacakları bir mücadele süreci olacak. PKK’nin ve Kürtlerin bu gerçeği iyi bilmesi, başkalarından beklentili olmadan, yeni dönemin demokratik siyasi mücadele hamlesini de başarıyla yürütme gücünü ve tutumunu göstermesi gerekir.
Bununla birlikte, benzer düzeyde tarihi görev ve sorumluluk Türkiye ve Ortadoğu halklarına ve demokratik güçlerine de yüklenmektedir. Onlar da bunun bilincinde olmak, görev ve sorumluluğu Kürtlere yükleme tutumunu artık aşmak durumundadır. Kürt sorununun demokratik çözüm çağrısı, tümüyle Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi çağrısıdır. Başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’nun tüm demokratik güçleri bu gerçeğin derin bilincinde hareket ederek bu fırsatı değerlendirmeyi ve geçmişte yapamadıklarını bu kez başarıyla yapmayı bilmelidir.
Egemen sömürücü güçlere, devlet ve iktidar sahiplerine, iç ve dıştaki çeteci-rantçı güçlere gelince, onlar da artık halkların, ezilenlerin, Kürt ve Türk gençlerinin kanından beslenmekten vazgeçmelidirler. Bu sorunları kendileri yarattılar. Yirmi yıldır Kürt sorununun çözümünü engellediler. Artık biraz insani davranabilmeli, provokasyon ve saldırıdan vazgeçmelidirler. Yoksa artık tüm Ortadoğu halklarını karşılarında bulup tarihin çöp sepetine atılacaklardır.
Herkes sürecin başarısı için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın şu sloganını biraz da inanarak haykırabilmelidir: Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika