Ne demişler, “zamanla gitmeyen zamanlar gider.”
Zamana ayak uyduramayanlara, zamanın ruhuna denk hareket etmeyenlere genelde yaşam gerçeklerinde kopuk diyorlar. Yaşam gerçeklerinde kopuk olanlara ise siyaset dilinden dogmatik diyorlar. Dogmatizmi ise genel manada olay ve olguları gerçekliğinden kopuk ele alma biçimi olarak tanımlıyorlar.
Daha genişçe ele alanlarda vardır elbette:
“İnsanda görünebilen en katı zihniyet türüdür. Bu zihniyet, bağlı olduğu her hangi bir öğretiyi evvel-ahir mutlak doğru ve değişmez kabul eder. Her hangi bir öğretiye körü körüne inanma, onu bilimsel bir kuşkuya ve eleştiriye yer vermeksizin üstün körü savunma, bu zihniyet türünün en belirgin özelliğidir. Genelde ise değişen dünya koşullarına uyum sağlamayan, eski olana çakılıp kalan, bu anlamda bilirli bir takım ilkeleri, tezleri, teori ve ideolojileri mutlak doğru gören, her zaman geçerli olduklarını kabul eden, görüşlerini kesin ve tartışmaya yer vermeyecek tarzda ileri süren tüm tutum ve yaklaşımlar için kullanılan bir sıfattır.”
“Kalıpçılık veya şablonculuk da denir. Olay ve olguları somut koşulların somut tahlili yerine var olan kalıplar ve reçeteler çerçevesinde ele alır.”
“Belirli bir somut konjonktürde belirli insanların belirli bir sorunla başa çıkmak için düşünüp üstünde karara vardıkları bir yöntemi her yerde ve her zaman uygulanacak tek doğru yöntem ilân etmek... “Dogmatizm” budur” diyenlerde vardır.
Özcesi dogmatizmi fena halde yaşamın dışında kalma biçimidir. Yaşamın dışında kalmak demek yaşamın kendisiyle kopuk kalmaktır ki buna yaşam dışılıkta diyebiliriz.
Dogmatik görüş ya da yaşam biçimine göre örneğin onlar “yok” diyorsa yoktur. Dünya yakılsa da onlara göre “yok”sa yoktur. Çünkü yaşama bakışları böyledir.
Böyleleri dünyanın hem en tehlikeli insanları hem de dünyanın en zavallıları olmaktadırlar.
Tehlikelidirler çünkü bu duruşları tümden cehaletin ötesinde bir duruştur. Gerçeği bilmek, onunla uyum içinde olmak demektir. Lakin dünyada kopuk olanlar, “yarım hekim candan, yarım hoca dinden eder” misali olanlar olduğu için her an insanı hem candan hem de dinde edebilirler. Boşuna: “Bilen insanla dost ol, çünkü seni aydınlatır. Bilgisiz insanlarla dost ol çünkü sen onları aydınlatırsın. Bilmediğini bilmeyenlerden hemen uzaklaş çünkü onlar seni aptallaştırır” dememişlerdir. Böylelerinin tehlikeli olmalarının nedeni bu yarı cehalet halidir. Bilenle sorun çıkmaz. Hiç bilmeyenle de sorun çıkmaz. Ancak bilmediği halde bildiğine inanıyorsa ve de üstelik bu bilmeyi de dünya gerçeklerinde uzak biliyorsa, yani zamanın ruhuna göre değil zamanın ruhunun dışında biliyorsa orada çok ciddi bir tehlike var demektir.
Hz. Ali ta 1400 yıl önce boşuna: “Gerçeği insanların ölçüsüyle değil, insanları gerçeğin ölçüsüyle tanı” dememiş ki!
Böyleleri birde zavallıdırlar. Zavallıdırlar çünkü böyleleri dünya döndüğü halde dünyanın dönmediğini ısrarla herkese söylemeye çalışırlar. Başkalarına söylemek belki bu kadar da acınacak bir durum değildir. Böyleleri birde gerçekten de dünyanın dönmediğine inanmış iseler orada gerçekten de tam acınacak durum vardır.
Özcesi dünyada kopuk yaşamanın iki türü vardır, biri çok tehlikeli bir diğeri ise zavallılıktır. Her iki türün de kabul edilecek bir yönü yoktur.
21 Mart 2013 günü hem Kürdistan’ın hem de Türkiye’nin ve belki de bugüne kadar Ortadoğu’da kutlanan en görkemli Newroz kutlaması olmuştur. İşte böyle yarı bilmiş, dünyada kopuk, gerçekleri görmeyen, görmek istemeyen ismindeki devlet yapısı gibi soğuk Devlet ön adlı kişi, “Diyarbakır Nevruz’unu kabul etmiyorum” demiş. Bu sözleriyle de Diyarbakır’daki Newroz olmamış olacak! Kimse orada Newroz kutlamamış olacak! Ve orada milyonlar alanlara akmamış olacak!
Dogmatizm dedikleri gerçeklik işte bu körlüğün ta kendisidir. Gerçeklerden kopuk olan, yaşamla ilişkisi olmayan, adeta o trene bakar misali yaşama bakan gerçekliktir.
Ancak bizler Hz. Ali’nin: “Gerçeği insanların ölçüsüyle değil, insanları gerçeğin ölçüsüyle tanı” diyerek inadına yaşamın gerçeğini göre yaşamaya devam edeceğiz.
Hayri Engin