Demokrasi kelimesini en sade hali ile yetkilerin paylaşımı olarak ele alabiliriz. Yetkiler tabana yayıldıkça herkesin kendi rengini yansıtma imkanı bulabileceği rejime demokratik rejim de diyebiliriz.
Demokrasi elbette bir devlet biçimi değildir. Demokrasi toplumu yönetmenin bir biçimidir. Bu bağlamda demokrasi toplumla çok yakından alakalı bir kavramdır. Toplumla da alakalı bir kavram olduğu için demokrasi ya da demokratikleşme herkesi ilgilendiriyor. Belki de en çok ezenlerin cephesinde yer alanları ilgilendiriyor demokrasi kavramı.
Kürt halk önderliği 21 Mart 2013 günü Amed’de milyonlara seslenirken: “Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor” diye bir tespit yaptı. Siyaseti biz toplumsal sorunları çözme dili olarak ele alır isek, ya da siyaseti daha geniş ele alarak: “En genel anlamda toplumun kendi kendini organize etmesi ya da kendi kendini yönetmesi sanatı olarak tanımlanabilir. Siyasetin temel bağlamı toplumsal varlıktır. Siyaset, ne tek-tek bireylerin kendi keyfi istem ve iradeleri doğrultusunda toplumu yönlendirmek ve başkalarını idare etmek amacıyla geliştirdikleri mücadele ve işbirliği arayışının, ne de devlet denen kurumlaşmanın bir ürünüdür. Siyaset toplumsal varlık olmanın kaçınılmaz özelliklerinden birisidir. İnsan toplumu çok sesli, çoklu düşünen bir beyin gücü, hayalleri ve istemleri çok çeşitli olan bir varlıktır. Ama öte yandan hayatın tüm alanlarında müşterek ihtiyaçları bulunan, bu müşterek ihtiyaçlarının teminini ancak ortak işbirliği, mücadele ve dayanışma temelinde sağlayabilen ve daha da önemlisi, ortak sosyal dokunun kopmaz bağları ve akıl gücü ile ancak insan olduğunun ayırt ediciliğini ve gücünü kanıtlayabilen bir varlıktır da. İnsanın gücü tek başına onun düşünen ve akıl sahibi bir varlık olmasında değil, bu özelliğini ortaklaştıran ve örgütlü kılan siyasi aklında aranmalıdır. Siyaset, insani boyutta bitebilen bu çoklu beyin gücünü, hayal ve istemlerini müşterek olan amaçlar temelinde ortaklaştırma, ortak söz, karar ve eylem birliğine dönüştürme ihtiyacının bir ürünüdür” dersek o zaman demokratik siyaseti ise biz geniş tabana yayılmış, başkaların rengini kabul eden, başkaların renklerine saygı gösteren, başkaların da toplumsal sahaya kendi renkleriyle katılmasına hoşgörü ile yaklaşıldığı gibi buna teşvik eden bir siyaset biçimi olarak değerlendirmemiz yanlış olmaz.
Yukarıda tarif edilen demokratikleşme ya da demokratik siyaset herkese gerekli midir? Gereklidir. Nedeni açıktır? Türkiye’de yüz yıldır sürgit yürüyen sorunlar vardır. Kürt sorunu en belirgin görülenidir. Ancak Türkiye’de sadece bir Kürt sorunu yoktur. Alevilerin sorunları da diz boyudur. Solcuların sorunları da diz boyudur. Kadınların sorunları belki de en derin olan sorunlardandır. Çeşitli azınlıklar vardır. Ermeniler gibi, Asuriler gibi, Rumlar gibi. İnanç guruplarının sorunları çok fazladır. Ve tabii İslam dinini tamamen özgürce yaşamak isteyenlerin sorunları vardır. Özcesi az buçuk resmi ideoloji karşı durmuş, bu resmi ideolojiyle şöyle ya da böyle bir sorun yaşamış tüm çevrelerin Türkiye’de var olan rejimle sorunları vardır. Çelişiktirler. Barışık değildirler. Bu ise doğalında sürekli, sürgit kavga demektir. Hatta Kürtlerde görüldüğü gibi silahlı kavga ve savaş demektir.
Türkiye’nin bu durumu aşması için demokratikleşmeye acilen ihtiyacı vardır. Bu demokratikleşmenin ilk adımlarından bir tanesi kesinlikle tek elde biriktirilmiş yetkilerin bu yukarıda sıraladığımız ve mağdur edilmiş kesimlere karşı kullanılmasını terk edilmesidir. Her biriktirilen yetki yani erk başkalarından çalınan değerlerdir. Başkalarının sahasına girerek, birilerini mağdur etmedir ki bu da doğalında isyanların kalkış sebepleridir.
Özcesi öncelikli olarak yapılması gerekli olan çeşitli kesimlerden çalınmış olan temel haklarının hızla geri iade edilmesidir. Bunlar yapılmıyorsa bunların geri alınabilmesi için daha güçlü mücadeleler ortaya çıkarabilmek için ortaklaşmadır. Bir araya gelmedir. Büyük ittifaklar kurarak bu baskıcı yapılara karşı durmadır.
Kürt halk önderliği 21 Mart 2013 Amed Newroz’unda: “Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu'nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum” dediği gerçeklik budur.
Ve :”Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç'in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes'in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek'le hısım-akrabadır” diyorsak ve buna inanıyorsak o zaman hepimizin ama hepimizin o zaman Türkiye’nin demokratikleşmesi için eskisinden çok daha geniş ve ilerisinden bir mücadele içerisinde olmamız tarihi bir görev olarak karşımızda durmaktadır.
K. Nurhak
Türkiye'nin Demokratikleştirilmesi Herkesin Sorunudur
- Ayrıntılar