Demokrasinin en güzel tanımı kesinlikle yetkilerin çok geniş bir çevreye dağıtılmasıdır.
Demokrasi kavramının Demos ve Krasi kelimelerinden türetildiğini bugün biliyoruz. Demos halk, Krasi ise yönetim manasına geliyor. Halk yönetimi olarak bunun için çokça ifade edilir. Demokrasi.
Ancak bugün yine biliyoruz ki Yunanistan’da var olan Demoslarda ilhamını alan demokrasi kavramı bizim çokça dile getirdiğimiz demokrasiye ile özdeş değildir. O zamanın Yunanistan’ında kadınlar yaşamın dışındadırlar. Yine kölelerin seçme hakları yoktur. Özgür yurttaşlar ise sadece ve sadece yunan polislerinde yani şehirlerinde yaşayanlar olabiliyorlar.
Yinede Yunanistan’da gerçekleştirilmiş olan eksik demokrasiyi küçümsememek gerekiyor. Hele hele o yıllarda başka alanlarda olup bitenlere bakınca bunun kıymeti daha iyi anlaşılıyor.
Demokrasi kavramı yıllar yılı peyderpey halkların, aydınların derken var olanı kabul etmeyen, despotlara karşı direnişlerle gelişme göstermiştir.
Örneğin Magna Charta anlaşması esasta kral ile Vasal’ları arasındaki ki bir yetki dağıtılması ya da kralın tek başına her şeye karar verme yetkisinin kısaltılmasıdır.
Demokrasi kavramına en ileri düzeyde katkıda bulunan bir isim ise Charles-Louis de Secondat Montesquieu’dir. Kuvvetler ayrımı esasını ortaya atmıştır. 20 yıl üzerinde çalıştığı “De l'esprit des lois” adlı kitabında yasama, yürütme ve yargı'yı birbirlerinden ayırmanın önemini vurgulamıştır. Montesquieu 1689-1755 yılları arasında yaşamış bir Fransız filozofudur. Unutulmamalıdır ki o yıllar mutlakıyetin gerçekten de tam mutlak uygulandığı yıllardır. Yani birinin ağzından çıkan adeta herkesin yaşamını belirleyebilmektedir. Ancak bu yıllar aynı zamanda hemen Fransa’nın yanı başında İngiltere’de devrimlerin doludizgin yaşandıkları yıllardır da.
İşte bu yıllarda Montesquieu mutlak iktidarın ne kadar tehlike arz ettiğini görerek “Kuvvetler ayrımı ya da ayrılığı” kuramını geliştirmiştir. Bu kurama göre yargı, yasama ve yürütme birbirinden bağımsız olmalı, birbirini denetleyerek tekleşmeyi engelleyerek mutlak hükmedeceklerin önünü almalıdır.
Yıllar yılı Montesquieu’nin bu kuramı kabul gördü ve demokrasi kavramı kullanıldığında kesinlikle güçler ayrımına bakıldı. Tabii daha sonraları basın özgürlüğü, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, insan hakları, kadına karşı pozitif ayrımcılık, ekolojiyi koruma, azınlıkları koruma derken birçok değer demokrasinin içine alınarak demokrasi kavramı daha da geliştirildi.
Artık o eskide Yunanistan’da bilinen ve uygulanan demokrasiye bugünün demokrasi kriterleri benzemiyorlar. Bugünün demokrasi kriterleri bir hayli ilerleme kaydetmiştir.
Ancak ne var ki ata erk karakter her zaman tüm erki elinde toplamak için can atmaktan bir türlü vazgeçememektedir. Fırsat bulur bulmaz tüm erki eline almak için her şeyi yapmaktadır. Dünyamızda çokça bilinen despotik rejimler ya da darbelerin tüm ortak özelliği iktidarı tek elden toplayarak hem savcı, hem hakim ve hem de infazcı olma dürtüsüdür. Hem hakim, hem savcı ve hem de infazcı olmak demek tek kelimeyle faşizmdir. Tek kelimeyle kendini tanrı yerine koymadır.
Evet, ata erk ya da ataerkil karakterin her zaman eğilimi iktidarı tek elden toplama hastalığıdır. Ata erk yapılara sahip olanların temel karakteri çoğul sistemleri ret etmeleridir. Çoğulculuğu kabul etmemeleridir. Bu konuda en iyi bu karakteri Hitler ve Mussolini’nin sözleri ifade ediyor.
Örneğin:
Hitler:"Vaktini ahmak parlamenterleri ikna etmekle geçiren bir bakan iş göremez" demiştir.
Mussolini: "Kurduğumuz rejim kusursuz olduğu için muhalefete gerek yoktur" demiştir.
Erdoğan ise: “ya sev ya terk et” diyerek başka düşüncelere ve başka türlü yaşamak isteyenlere tahammül edemediğini göstermiştir.
Yine Erdoğan’ın “düşünmezsen yoktur” diyerek Hitler ve Mussolini’nin çok ilerisine geçtiğini de görüyoruz.
“Roboski demeyin Uludere” deyin derken de Hitler’i sollamaktadır.
“Kürt Sorunu Demeyin” derken de Mussollini’yi sağlamaktadır.
Ve tabii şimdi de “kuvvetler ayrılığı hikayesi var ya” diyerek temel dürtüsünün ne olduğunu tüm dünyaya alenen duyurmuş oldu.
Şimdi bakalım “demokrasiye gönül verdik” diyen Erdoğan’ı kim kurtaracak? AKP içerisinde birçok kurmayın şimdi Erdoğan esasta “ne demek istediğini” açıklamaya çalışacak. “Yok demek istediği şuydu” diyecek.
Biz AKP kurmaylarına bir şey demeyeceğiz. Ne yapalım elin ağzı çuval değil ki biz onların ağzını bağlayalım misali AKP’nin ağzı ve çuvalı kendisine. Ama bizim meramımız Türkiye’de demokrasiye az da olsa inananlara.
“Kuvvetler ayrılığı hikayesi var ya ”nın ne demek olduğunu artık siz karar verin.
Şıho Dirlik