Demokratik Özerklik Statüsü Kürtler için artık vazgeçilmez bir talep olarak ortada durmaktadır. Kim ne derse desin tarihin çarkı bir dönmeyi görsün, bu çarkın önünde kimse kendisini tutamaz. Hani var ya şairin dizeleri:
Bu
Ne benim sana,
Tepeden inme bir emrim
Ve ne de
Ayaklarına kapanıp ağladığım
Bir yalvarışımdır
Bu
Eğilmez başların
Bükülmez bileklerin
Yani tarihin
Durdurulmaz emridir” diye. Aynen öyle.
Demokratik Özerklik Projesi, Kürtlerin devletsiz olan çözüm projesidir. Kürtler devletin neme nem bir aygıt olduğunu yaşadıklarıyla gördüler. Bir de Kürtler ulusalar arası konjonktürü de iyi okuyorlar. Uluslar arası konjonktürün başka çözüm seçeneği sunmadığını da biliyorlar. Birde Kürtler politikleşmiş bir toplum olarak ebediyen Türkiye ile savaşmayacaklarını da biliyorlar. Aşiretvari kan davası misali çatışmaya da karşılar. Ve dünya deneylerinden biliyorlar ki her savaşın birde barışı vardır. Barışı olmayan savaşın anlamı da yoktur. Sürgit bir savaşı hiç mi hiç istemiyorlar. 30 yıllık direniş mücadeleleri ise sadece ve sadece kendilerini savunmaya dönük sürdürülen bir meşru savunma direnişiydi. Bu meşru olan direnişin yer yer aşırıya kaçtığını bizatihi özgürlük hareketinin önderliği birçok kez ifade etti. Yapılması gerekenin genelde direniş mücadelesini meşru olan direniş zemininde tutmaktı. Ve bunu Kürt halk önderliği tüm pürüzlere rağmen görkemli başardı. İşte bunun için Kürtler 30 yıllık bir mücadeleyle ortaya çıkarmak istediklerini ortaya çıkardılar. Başka bir deyimle “diriliş tamamlandı sıra kurtuluşta.”
Kürtler bu sorunu çözmek istiyorlar. Ve Kürtlerin çözüm projesi dediğimiz gibi demokratik özerkliktir.
Kürtler siyaseten kendi yönetimlerini oluşturmak istiyorlar.
Kürtler kültürel olarakta doludizgin kendi kültürlerini yaşamak istiyorlar.
Kürtler ekonomik olarakta kendilerine yeten bir ekonomik politika oluşturmak istiyorlar.
Kürtler eğitimlerini kendi dillerinden görmek istiyorlar.
Kürtler sosyal sahada kendilerini güçlü örgütleyerek yeni sosyal, komünal bir toplumu ana tanrıçalarına layık bir şekilde yeniden kurmak istiyorlar.
Kürtler komşu halklarla barış içerisinde yaşamak isterlerken, diğer parçalarda boyunduruk altında yaşayan Kürt halkıyla da sıcak ilişkiler içerisinde olmak istiyorlar.
Kürtler birde her zaman tehlike altında yaşamış, onlarca saldırı görmüş, devlet eliyle fuhuşa zorlanmış, çetelerce hedeflenmiş durumlara karşı da kendilerini savunmak istiyorlar. Özcesi Kürtler kendi kendilerini savunmak istiyorlar. Bu kendi kendilerini savunmaya Kürtler öz savunma diyorlar.
Kimileri polis gücünün var olduğunu, askerin var olduğunu, bunların dışında savunma gücünün olamayacağını, olmaması gerektiğini belirtiyorlar. Kulaklara bu sözler hoş gelse de Kürtler en çok bu sözü geçen polislerden ve askerlerden çekti. Neden bu askere ve polise bir daha güvensin ki?
Bu polis ve bu asker daha 10-15yıl önce Kürdistan’ın birçok ilçe ve il’inde Hizbullahçıları koruyarak Kürtlerin üzerine sürdü. Binlerce Kürt yurtseverini bunların elleriyle katlettiren bizatihi bu polis ve askerlerdir. Hatta bu devlettir.
Kürtler neden bu devlete ve polisini ve askerini güvensin ki?
Evet, neden güvenelim ki? İşte bu güvensizlik durumunun çözümünü Kürtler kendi savunmalarını kendilerinin yapması olarak ele alıyorlar. İşte bu kendi kendine savunmaya herkes öz savunma diyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin eğer devlet denen aygıtın güvenlik güçleri sizleri koruma yerine vurulmanız için her şeyi yapıyorsa orada her türlü direniş meşrudur. Orada kendi savunma gücünü oluşturman meşrudur. Kürtlerin de yaptığı ya da yapmak istedikleri budur.
“Toplumun doğal duruşu politik ve ahlakidir. Dolayısıyla politik ve ahlaki toplumun da kendini savunma durumu gelişebilecek tüm saldırılar karşısında gündeme gelecektir. Bu politik ve ahlaki toplumun kendini savunmasına da öz savunma savaşı diyoruz. Demek ki öz savunma savaşı ve Meşru Savunma savaşı, savaşın karşıtı olarak gündeme geliyor. Gasp ve talan amaçlı geliştirilen şiddete, saldırıya karşı doğal toplumun, politik ve ahlaki toplumun kendini savunma durumu da bir direnmeyi, savaşı ifade ediyor. Saldırı ve imha savaşına karşı kendini, değerlerini sahiplenme ve koruma amaçlı bir savaş durumu gündeme geliyor. Buna da öz savunma savaşı deniliyor.“
Evet, Kürtler her türden saldırıya karşı kendi savunma haklarını kullanacaklardır. Bu savunmanın önceliği çok güçlü bir örgütlülüktür. Adeta örgütsüz tek bir Kürt ferdi kalmayacaktır. Öz savunma sadece silahlı gücü ifade etmiyor. Kürtlerin silahlı gücü zaten vardır. Buna HPG diyorlar. Gerilladır. Ancak halkın içerisindeki öz savunma güçleri silahlı olmayan güçlerdir. Kim bunlara ne derse desin, kendisini son derece güçlü örgütlemiş, refleksleri gelişkin, halkı için kendisini gerekirse feda edecek, öz verili, cesaretli, dinamik bir yapıdır. Önemli ölçü burada halka karşı duyarlı ve sorumlu olmasıdır. Kendisini öyle örgütlemiş ki örneğin bir yerde bir şey mi olmuş oraya birkaç dakika içerisinde binlerce gençle yığılabilecek bir örgütlülüğe kendisini kavuşturmuştur. Yine örneğin devlet halka ya da Kürt halkının değerlerine mi saldırmış orada hiç kimseden emir almadan, direktif almadan hızla kendisini örgütleyerek gereken misillemeyi demokratik ölçüler içerisinde vermesini bilen bir güçtür. Yine Kürt halkına ve onun değerlerine saldırılanlara karşı da son derece duyarlı bir duruşu vardır. Dediğimiz gibi bu güç kimseden emir almaz. Bu gücün emir mercii Kürt halkına karşı gösterilen yaklaşımlardır.
Yukarıda dile getirdiğimiz esasta komple bir halkın direnme duruşudur. Savunma duruşudur. Öz savunma duruşudur. Bu öz savunma duruşu ise meşru olan bir var olma hakkıdır. Kimse Kürtleri bu haktan mahrum tutamaz.
Kasım Engin