AKP’nin “Çözüm süreci” dediği bu yeni sürece 2014 seçimlerini kazanma amacı ve planı doğrultusunda yaklaştığı bilinmeyen ve yeni açığa çıkan bir durum değildir. AKP baştan beri süreci böyle ele alıyor ve yürütmeye çalışıyor. Hatırlanırsa İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 2011-2012 savaşı ardından ilk görüşme AKP Büyük Kongresi öncesinde yapılmıştı ve Tayyip Erdoğan yönetimi tarafından bu görüşme kongrenin başarısı için etkin kullanılmıştı. Neredeyse Tayyip Erdoğan kongre başarısını İmralı görüşmelerine bağlamıştı.
Ardından da AKP’nin yaptığı plan şuydu: İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmeleri sürdürerek yeni bir ateşkes konumuna ulaşmak ve bu temelde 2014 yerel seçimi ile cumhurbaşkanı seçimini kazanmak! Buna göre de hareket etti. Bu doğrultuda taviz anlamında kısmi adımlar attı. İmralı’daki hücreye bir TV yerleştirerek güya Kürt Halk Önderi’nin koşullarını iyileştirdi! En önemlisi bir BDP heyetinin İmralı’ya giderek görüşme yapmasına izin verdi. Bu temelde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hazırladığı yeni çözüm projesine “Uygulanabilir” diye onay vererek sürecin önünü açtı.
Fakat Önder Abdullah Öcalan’ın Newroz çağrısı, İmralı görüşmelerinin ve AKP planının çok ötesindeydi. AKP, ateşkes çağrısı beklerken geri çekilme çağrısıyla karşılaşınca başlangıçta herkes gibi sarsıntı geçirdi. Geri çekilme AKP planında yoktu. Dahası bu geri çekilme AKP’ye ciddi siyasal yükümlülükler getirebilirdi. Bu nedenle başlangıçta tepki gösterdi. PKK’liler için “Nereden ve nasıl gelmişlerse oraya ve öyle gitsinler” dedi. Bu temelde kendine siyasal yükümlülük getirmeyecek bir geri çekilme formülü bulmaya çalıştı.
AKP geri çekilmenin yaratacağı siyasal yükümlülükten kurtulmak için çeşitli yönteme başvurdu. Zaman zaman daha geri çekilme başlamadan “Zaten çekilip gitmişler” diyerek gerillanın geri çekilme eyleminin siyasal önemini zayıflatmaya çalıştı. Zaman zaman CHP ve MHP ile dalaşarak gündemi saptırmak ve güya süreç önünde ciddi engeller olduğunu göstermek istedi. ABD gezisi ve Suriye savaşını gerekçe yaptı. En son Taksim Gezi Parkı direnişini gündem saptırma ve süreci unutturma olayı olarak kullanmaya çalıştı.
Sonuçta İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tavır koyunca ve dışarıda da PKK ve BDP yönetimleri ciddi biçimde uyarınca, şimdi AKP bunları geçiştirmek için yeni formüller arıyor. PKK’nin “İkinci aşamaya geçilmesi, yani Kürt sorununun çözümünün önünü açacak temelde Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması” yönündeki taleplerini nasıl reddetmeden uygulamayacağının yöntemlerini arıyor.
Bunun için muhtemelen bazı yasal değişiklik tartışmaları geliştirecek. Fakat “Meclis tatile girdi”, “Diğer partiler engel” ve saire diyerek bu tartışmaların pratikleşmesini hep geciktirmeye ve oyalamaya çalışacak. Yine İmralı görüşmelerini biraz artırarak ve bazı değişiklikler yaparak Kürt Halk Önderi’nin koşullarının düzeltildiğini göstermeye çalışacak. Farklı gündemler yaratarak süreci unutturucu ve erteleyici çabalar içinde olacak.
Kısaca AKP süreç için daha baştan oluşturduğu planını değiştirmiş değildir. Onun tek amacı 2014 seçimlerini kazanabilmektir. Her şeyi bu amaca bağlamış durumdadır. Birincisi bu. İkincisi ise, AKP zihniyet ve politika olarak Türkiye’nin daha fazla demokratikleşmesinden yana değildir. AKP demokrasisi şimdi olduğu kadardır. Yoksa CHP ve MHP’nin ciddi bir engel oluşturma gücü yoktur. Engel AKP’nin kendisidir, onun zihniyet ve politikalarıdır.
Bunlar nedeniyle AKP süreci kapanmayacak, kesmeyecek, fakat ikinci aşamanın öngördüğü demokratikleşme adımlarını atmamak için de direnecek, oyalayacak ve çeşit çeşit hileye başvuracaktır. İsteklere “Yok” demeyecek, ama hiç birini de yerine getirmeyecektir. Bu biçimde ateşkesi korumaya, 2014’e ulaşmaya, yerel seçimi, cumhurbaşkanı seçimini ve dahası genel seçimi kazanmaya çalışacaktır. AKP’nin stratejik planı budur ve herkes bunu bilmelidir.
Peki, AKP’nin bu planı şimdi mi ortaya çıkıyor? Hayır, baştan itibaren vardı ve de biliniyordu. O halde AKP’nin bu planı biline biline Kürtler ve demokratik güçler yeni çözüm sürecine “Evet” dediler. Bile bile evet dediklerine göre, o halde onların da sürece ilişkin bir stratejileri ve bu temelde oluşturdukları planları vardı. Eğer yok idiyse, o zaman yanlış yapmışlardır ve başarısız kalırlar. Yok eğer var idiyse, o zaman da planlarının gereğini yapmaları ve AKP oyunlarını aşmayı başarmalılar.
Burada şu soru ortaya çıkıyor: Kürtler ve demokratik güçler açısından yeni çözüm sürecinin stratejik karakteri nedir? Onların sürece ilişkin stratejik yaklaşımları nasıldır? Bu noktada AKP’nin verdiği sözlere inanıp atacağı adımlara mı güvendiler, yoksa kendi güçlerine ve çabalarına mı? Benzer sorular çoğaltılabilir ve tartışma bu temelde derinleştirilebilir.
Bu sorular çerçevesinde bakıldığında, kuşkusuz Kürtlerin ve demokratik güçlerin yeni süreç stratejilerinde AKP üzerinde siyasi baskı oluşturma ve onu bazı demokratik adımlar atmaya zorlama vardı. Çünkü reel politika açısından da şimdilik mümkün olan buydu. AKP meclis çoğunluğu ve hükümetti. AKP katılmadan hukukî düzenlemeler yapmak mümkün değildi. Bu nedenle Kürtlerin ve demokratik güçlerin bu yaklaşımı anlaşılırdır.
Diğer yandan, iktidar olsa da süreç açısından AKP’nin yaşadığı ciddi zayıflık ve zorlanmalar vardı. Örneğin, 2014 seçimlerini kazanmak onun için hayati bir meseleydi. Kaybederse başına nelerin geleceği belli değildi. Fakat onbir yıllık iktidarın ortaya çıkardığı bir yıpranmışlığı yaşıyordu ve bu nedenle seçimleri kazanması öyle kolay değildi. Bunun için bazı tavizler vermesi ve yoğun bir çaba harcaması gerekiyordu. Bununla birlikte Suriye politikasında başarısız olmuş, Avrupa ve ABD yönetimleri tarafından eskisi kadar desteklenmez hale gelmişti.
Bütün bunlar AKP’nin yaşadığı ciddi zayıflıklardı ve demokratik güçlerin ve Kürtlerin bunları dikkate alarak AKP üzerinde siyasal baskı oluşturup bazı demokratikleşme adımları attırmaya çalışmaları doğaldı. Zayıf ama seçim kazanmaya mecbur bir iktidar, istemese de bazı siyasi adımlar atabilirdi. Hele hele AKP gibi pragmatist bir güç bunu fazlasıyla yapabilirdi.
Bu bakımdan Kürtlerin ve demokratik güçlerin yeni süreç stratejilerinin içine bunu koymuş olmaları anlaşılırdır. Bu çerçevede AKP’ye adım attırabilmek için her türlü çabayı da harcayabilirler ve harcamaları gerekir. Fakat bizce Kürtlerin ve demokratik güçlerin yeni süreç stratejilerinin birinci ayağı bu değildir. Bu, olsa olsa ancak ikinci ayak olabilir. Birinci stratejik ayak demokratik siyaset hamlesidir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’da bu süreci “Demokratik siyasi mücadele hamlesi” olarak tanımlamıştır.
Kuşkusuz bu iki ayak birbirini etkileyici ve güçlendirici karakterdedir. Fakat Kürtlerin ve demokratik güçlerin bu süreç açısından da en başta kendi güçlerine güvendikleri ve süreci demokratik siyasi mücadele hamlesiyle başarmayı öngördükleri kesindir. Elbette bu öngörü yanlış değil, doğrudur. Ancak doğru olması kendi başına yetmez, bu doğruların pratikte de başarıyla hayata geçirilmesi gerekir. Başarılı pratik oldukça hem demokratik siyaset güçlenir ve yönetimdeki etkisi artar, hem de AKP hükümeti üzerindeki siyasi baskı artar.
Dolayısıyla bu süreçte hem AKP üzerindeki siyasi baskıyı artırmak, hem de demokratik siyaseti hamle düzeyinde geliştirmek gerekir. AKP’nin seçim kazanmaya endekslenmiş oyalama planları ancak böyle bozulabilir. Nitekim son olaylar AKP üzerinde baskıyı artırmanın mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Yine hem konferanslar ve hem de Gezi Parkı direnişi demokratik siyaset hamlesini örgütsel ve eylemsel alanda geliştirmenin mümkün olduğunu göstermiştir.
25-26 Mayısta Ankara’da yapılan Barış ve Demokrasi Konferansı tüm Türkiye toplumunun irade ve isteklerini ortaya koydu. 15-16 Haziranda Amed’te yapılan Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı da TC sınırları içinde yaşayan Kürtlerin irade ve isteklerini ortaya koydu. Şimdi yurtdışındaki, sürgündeki Kürtlerin Avrupa Konferansı gündemde. 29-30 Haziranda Brüksel’de yapılacak Avrupa Konferansının da yurtdışındaki Kürtlerin irade ve isteklerini ortaya koyacağı kesindir. Böylece toplum irade ve isteğini ortaya koymuş olacaktır ki, artık geriye bunların uygulanması kalacaktır.
Demokratik siyaset hamlesinin eylem çizgisi açısından da Kürt serhildanı ile Gezi Parkı direnişi esastır. Dikkat edilirse yeni sürecin hamlesel gelişimini sağlayacak eylem çizgisi mevcuttur. Geriye konferansların sonuçlarını pratikleştirme ve demokratik kitle eylemini geliştirme kalmaktadır. Demokratik siyaset bunları yaptığı ve sonuçlarını örgütlediği oranda hamlesel gelişme yaşayacak ve bu sürecin başaranı olacaktır!..
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika