HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Bu süreçte köşe yazarları birbirilerine yazıyor. Siyasetçi birbirleriyle konuşuyor.

Halkta yalnızlaşıyor. Bir tek özel gün olan seçim sandıklarının ki Türkiye’de artık tabutu andırıyor. Oy vermek için sandığın başına giderken besmele çekiliyor, dualar okunuyor. Dilek ağacı olur kimileri için. Kısacası halk sandıkla konuşuyor.

Yoksul bir ailenin ziyaretine gitmek böyle özel günlerde yüksek oy ediyor. Oy ise daha sonra para getiriyor. Parti yöneticilerinin, dost ve akrabalarına pastadan pay ayırdığını kim bilmez. Her partinin basın ordusu olunca yanında götürmesi çok zor olmuyor. Derinden nefes alan siyasetçi içeri dalıyor. Arkasında gelenlerde belli etmeden siyasetçinin yaptığı gibi bir nefes alıyor. Arkada kalanlar, siyasetçinin ve görüntü çeken kameramanın karesinde değilse çaktırmadan daha içeriye girmeden, dışarıya kaçışı yok mudur? Hemen kısa bir ziyaret olması yüce Allahtan dileyen dileyene. Neden derinden nefes alıyorlar? Tabii, fakirlik kötü kokar burjuvazi alemi için. Sonra geçmişini çok önemli bir sır gibi açıklarken siyasetçi; ‘ben de fakir bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm, açlık nedir, bilirim’ sözleri yürek burkuyor. Gözleri dolması ise tam bir manşet haber.

Kim diyor ‘...ananı al da git’, ‘ya sev, ya terk et’,’...kadın da olsa çocuk da olsa ...gereken neyse...’

Affedersiniz ‘düşünce özgürlüğü’ olmayan bir ülkede kimse kimsenin işine karışmasın. Düşününce özgürleşiyorsun. Özgürleşince düşünebiliyorsun. Bu ne anlama gelir TMK. Yani Terörist olursun. Amman Yarabbi bizi TMK’dan koru. Düşünmeyelim, özgürleşmeyelim. Zaten ‘düşünmesen sorun yok’ bu ülkede. Düşünme, düşünme. Düşünmeyince insan olursun. Düşününce terörist olursun. Kim demiş ‘insan düşünen bir canlı’ diye? Hangi bilge ‘düşünüyorsam öyleyse varım’ demişse doğru söylememiş.

Halk politikadan uzaklaşsın. Bunu beğenmeyen yakınlaşsın ama siyasetçiye dokunmasın. Savaş için (devletin refahı ve huzuru için) insanlar aç kalsın, acı çeksin ve ölsün, diye,  mecliste ve bir dizi iç-dış toplantılarda kararlar alınsın. Ülke parça parça özelleştirilerek satılsın. Sonra da çek bir nutuk ‘vatan bölünmez’ diye. Doğru bölünmüyor, sadece satılıyor. Ta ki yeni bir sandık zamanı gelene dek buna da şükür mü denilmeli? Tekrar sandığa gel sadece besmeleni çek, duanı oku ve dile. Ama düşünmeyelim.

Yazarlar birbirlerine yazıyor ve konuşuyorsa, siyasetçi nutuk atıyor ve derinden bir ajite çekiyorsa diğer bir siyasetçiye, anla ki; Halk için bütün bunlar.

Artık, hakaret ve küfür de varsa birbirlerine değil, o da halk içindir. Çünkü siyaset- medya- mafya-asker-devlet acısı hatıralarda silinmiş değil. Türkiye ve Kürdistan’da savaş sürdükçe eski yaralar kabuk bir türlü tutmadı. Seçim ve Tezkere yerine bu sefer Barış oylaması yapılacak günler için kime sorumluluk düşüyor? Siyasetçi ve medyaya mı sadece? Ve o günü kim belirleyecek?

Amman sakın ha siyasetçi ve medya şirketlerine dokunma! Onlar yaparsa yapar, yapsa yapmaz. Siyasetçi medyaya, medya ise siyasetçiye dokunabilir. Dokunulmazlığı olanlar sakın dokunma yanarsın mesajı Türkiye’de vermeye gerek duyulmuyor artık. Bazı yazar ve siyasetçiler korkmadıklarını söylüyorlar. Bu önemli. Basın özgürlüğü olmalı, ahlaki ve vicdani sorumluluk sahibi insan olan herkes için düşünce özgürlüğü olmalı. Özgür düşünen kahraman insanları, devletçi iktidarların zülümkar baskıları yıldıramadığı gibi özgür düşünebilecek bir dünyayı bizlere miras bıraktıkları, bugünümüzü var kılan tarihsel gerçekliğimizde yaşamakta ve yaşatmaktadırlar. Korkmadan düşünenleri düşünelim. Korkmadan yazmak ve yazılanları korkmadan yaşamına yer vermek. Yazmak ve hakikati söylemek, aşk işidir. Bilinir, Hz. Muhammed’e oku denildiğinde. Hz. Muhammed okuma yazma bilmediğini söyler. Allahın adıyla oku deyince. Hz. Muhammed başlar okumaya. Hz. Muhammed neden ve neyi okudu? İslamiyet’i. İslamiyet nedir? BARIŞ. Hz. Muhammed nerede duydu bu sesi?

Dağda.

Dağların Sesini dinleyelim.

Tüm türküleri ve efsaneleri güzelleştiren dağları.

Yazılacak ve okunacak bir BARIŞI HALKLARLA YAŞAMAK İÇİN.

DÜŞÜNELİM.

Zagros Sipan