Herhalde dünyada en az kabul gören ve en az affedilen eylem ihanettir, işbirlikçiliktir. Kendi toplumsal çıkarına ters düşmenin ötesinde karşıtlarının yanına geçerek halkının değerlerine karşı saldırıda bulunmak en az affedilen insan eylemi oluyor. Kürt toplumu böylelerine keklik takımı diyor. Biliniyor tutsak alınan keklik kafese alınarak çıkardığı sesler sonucu diğer keklikleri tuzağa düşürerek diğer keklikler yakalatıyor. İhanetin keklik benzetmesi bundan ibarettir.
İnsanlık tarihi sayısızca ihanet ve işbirlikçilikle hatta birkaç adım ilerisi olan hainlikle karşılanıyor. Bir toplumu esir almanın en iyi yolu olarak zulmedenler kendilerine keklikleri hep hedef seçmişlerdir. Nede olsa bir toplumu en zayıf yerinden vurmak ancak böyle kekliklerin var olması ile olabiliyor.
Kürdistan tarihi kekliklerin çok bol gördüğü bir tarihtir. Acıda olsa itirafı zor da olsa, kabul etmesekte böyle bir gerçeklik söz konusudur. Kendi halk tarihlerinde Kürtleri gösterdikleri direnişle hep yenilgiye ve bu yenilgi sonucu köle statüsüne getiren bu keklik takımlarıdır. Kürt halk direniş tarihine baktığımızda çok daha bariz görülür. Bir nur yüzlü Şêx Saidi TC devletine teslim eden ve ona yakın duran akrabası olan Kasım’dır. Dersim direnişinde ise bu keklik Rahiberdir. Biraz daha gerilere gidersek Baban reisi Abdurrahman’ı arkasından vuran Osmanlının yanına geçen kardeşidir. Rewanduzlu Kör Muhammedi arkadan vuran yine kardeşidir. Cizreli Bedirxanı ise arkadan hançerleyen kardeşi oluyor. Ve böylece bu keklikleri tarihin ta derinliklerine götürebiliriz. Bir Med kralı Astiyag’ı arkadan hançerleyen yakın akrabası ve sözde büyük komutanı olan Harpagos’tur. Daha gerilere gidecek olursak Gılgameş’in yanına geçerek kendi soyunu ezdirmesi ve köleleştirmenin yolunu açan Enkidu’dur. Evet Kürt Halk tarihinde işbirlikçilik ve ihanet her zaman var olmuştur. Kürtlerin meşhur olan “ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç devrilmez” öndeyişinin ne kadar doğru olduğunu tarihte olup bitenlerden öğreniyoruz.
Peki ihanet, işbirlikçilik ve hainlik ne zaman devreye giriyor? Ya da ihanet, işbirlikçilik ve hainlik ne zaman para eder, ne zaman paralanır, ne zaman kıymetlenir? Hiç şüphe yoktur ki ihanet, işbirlikçilik ve hainlik her zaman para etmezler ve her zaman aranan bir durumu arz etmezler.
Olağan süreçlerde ihanet ve işbirlikçilik çok rağbet görmez. Normal bir adamın rolü oynatılabilir. Bunun için belki de karşısında birkaç kuruş verilir. Önüne birkaç kemik atılır. Olağan süreçleri halkların baskı altına alınmadığı süreçler olarak ele alırsak, egemenlerin birilerine yol göstermeye ihtiyaç duymadıkları süreçler olarakta anlamak yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda egemenler ya da bir halkın elini güçlendirecek kekliklere çok ihtiyaç olmayabilir. Dediğimiz gibi yine de pratik tedbir olarak yine de genişlemek isteyen bir güç halkların aralarına kendi adamlarını yerleştirmek isteyebilir. Ancak bunlar ajanlar olabilir. Bu ajanlar elbette yine halk düşmanlarının yanında bir kıymeti olacaktır. Ancak bu ajanların gelecekleri sıradan bir ajan muamelesi olacaktır. Sanki ihanetçiler, işbirlikçiler ve hainlerin paralandıkları kıymetlendikleri zamanlar olağanüstü süreçlerdir. Bu olağanüstü süreçler genellikle direniş süreçleridir. Bir halkın sömürgecilere karşı direnişe kalktığı süreçler hele birde bu direniş neredeyse kırılamayacak bir aşamayı yaşıyorsa oradaki ihanet işbirlikçilik tavan bulur. Böyle süreçlerde ihanet, işbirlikçilik ve hainlik en üst düzeyde karşılanırlar. Her gün yanı başlarında görülürler, paraya batırılırlar, özel karşılanırlar. Böylelerine böyle süreçlerde kızları bile verilirler. Ne de ihanet öyle bir kazığa bağlanmalıdır ki bir daha sökülmesin. Örneğin Hitit kralı kendi tebasına karşı çıkan Mitani prensi Matizawaya kızını bile verir. İmparatorluk yıkıldıktan sonra ise Matizawa’ya çok küçük bir parçası verilir. Böylelikle de sağlam bir kazığa bağlanılmış olur. Özcesi bir halkın direniş süreci en çok ihanetçi, işbirlikçi ve hainin ortaya çıktığı zaman oluyor. Ayrıca kıymet görmeyenler böyle süreçlerde çok ama çok kıymetlenirler, paralanırlar, ödüllendirilirler. Peki, ihanetçiler, işbirlikçiler ve hainler neden böyle tarihi süreçlerde ortaya çıkarlar, neden tam da tarihi anlar yaşanırken böylesi iğrenç bir eylemin sahibi olurlar.
Hiç şüphe yoktur ki verilecek çok farklı sayıda cevaplar olacaktır. Sosyolojik olarak ciddi bir araştırma yapmak gerekir. Elbette ihanet edenlerin ruh halini iyi araştırarak, ruh hallerini iyi bilmek gerekir.
Örneğin Hindistan doğumlu Philby eğitim görmüş ve çift taraflı çalışmak üzere 1940 ta MI6’te –İngiliz İstihbarat Servisi oluyor-alınmış, Philby 1963 yılına kadar hiç sezdirmeden Ruslara çalışmış, deşifre olunca Ruslara sığınır. İşte bu Philby ‘ihanet etmemek için insanın bir yere ait olması gerekir, oysa ben hiçbir yere ait değilim ‘ diyerek ihanetini savunduğu söylenir.
Özcesi bir yerlere ait olmayanlar, bir yerlerde yaşarken başkalarına yarananlardır. Başkaları gibi düşünenlerin varacağı yer ihanettir.
Devam Edecek…
Kasım Engin