Her fırsatta; yaşananlarda veya yaşanacaklarda insanlar “suçlu” ararlar.
Aslında aranan her “suçlu”nun eylemi ya da fiil hali çoğu zamanlarda kaile bile alınmaz. Burada sorun sadece suçludur ve bulunması lazımdır!
Elbette anlaşılması ya da anlatılması bu kadar basit bir konu değildir bu. Onun için de, lastik misali kim nereye çekerse, o yöne evrilebilir.
Peki, insanoğlu ya da zorun sistematik aygıtı olan yönetim elitizmi neden “suçlu” arar.
Örneğin direnişe direnmeye çalışan arap liderler neden hep “suçlu” ararlar? Bu arayışlarının içinde gördükleri suçluyu değil de, neden görmek istedikleri suçluları hep ön plana çıkarmaya çalışırlar?
Elbette bir kesim sakil düşünce sahibi bu sorunun cevabını aramıyor. Bundan dolayı da onlar daha çok meselenin diğer yüzüyle, suyu bulandırmaya çalışıyor.
Her fırsatta ve her defasında bir “suçlu” arıyorlar.
Artık nabza göre şerbet misali gündemde ne varsa; kılıfı ona göre uyduruyorlar…
Yine son günlerin gündem konusundan örnek vermek gerekirse; Mısır’da, Tunus’ta ve son olarak Libya’da yaşananlarda, bu suçlu arayan kesimler; işi daha çok ekonomik boyutlara indirgedi ve geçtiğimiz sene yaşanan ekonomik sıkıntılardan, batılı güçlerin/nifakların elini aramaya çalıştılar…
Halbuki gerçeğin var oluşunda; bunların hepsi birer birer tarihin dehlizlerindeki yolculuklarına çıktılar…
Aynı şey Türkiye için de geçerli.
Mesela Türkiye yönetim siyasetinin öteden beri kullanmaya çalıştığı can simidi siyaseti; “suçlu” oluşturmaktır. Bunun için de tarihin bütün önemli dönemeçlerinde “suçlu” aranmış ya da oluşturulmuştur.
Bu durum kanıksanmış ve neredeyse hazırlanan bütün gündem konularında, bu ilk elden üzerinde durulmaya çalışılan bir konu olmuştur.
Şimdi de birçok çevrenin tartıştığı konularda, Türkiye yönetim siyasetinde “suçlu” aramaya başladı.
Hatta “suçlu” avlamanın sezonu bile açıldı.
Geçtiğimiz günlerde ABD’li bürokratın açıklamalarının ardından Roj tv’nin yayınlarına sinyal atılması ve yayınlarının kesilmesi, bürokratla/yönetim siyasetini belirleyenler arasında yaşanan tartışmaları anlamak açısından bir veri olabilir… (Hani Sansür üzerine olanı)
Burada suçlu kimdir? Kimine göre, baskıcı yönetimiyle siyasi hükümranlardır. Bir diğerine göre ise bu konulardan anlamayan ve acemice yorumlarda bulunan bürokrattır!
Araplar için de aynı durum geçerlidir; koltuğunun derdinde olanlar, yaşanan ayaklanmaları batılı güçlere bağlamaktadır. Fakat meydanlardaki halk, ayaklanmanın temel nedeni olarak yönetimi bırakmayan ve babasının çiftliğiyle, ülke yönetimi arasında hiçbir fark görmeyenleri belirlemiştir.
Peki, burada suçlu kimdir?
Hükümrana göre; sanal ortamları bu şekilde geliştiren ve buralarda, kendi ülkelerinde hazırladıkları siyasi muhalifler aracılığıyla halkı sokağa döken batılı devletlerdir.
Öbür taraftan ise yani meydandaki direnişçiye göre; 30 yıldır, 40 yıldır ülkelerinin başına bela olan bu diktatörlerdir. Bu analizi güçlendirdiğimizde burada da suçlu batılı güçlerdir, doğal olarak kapitalist sistemdir. Çünkü mevzubahis edilen bu diktatörleri de batılılar ortaya çıkartmıştır!
Şimdi bu “suçlu” arama ve oluşturma konusunda, son örnekle daha da belirginleşen bir durum ortaya çıkmaktadır. Ona da “toplumsal psikoloji de manipülasyon oluşturma” diyebiliriz.
Nasıl mı?
Yine arapların direnişi buna örnek olabilir. Yaklaşık son yarım yüz yıldır, batlı güçlerin mimariliğinde Ortadoğu’da bir devlet geleneği oluşturuldu. O zamanın koşulları ve dönemin gerektirdiği uluslar arası siyasetten kaynaklanan bu devlet inşası, son yirmi yıldır ciddi bir anlamda gerileme sürecine girdi. Yani arapların direnişi son yirmi yılın tıkanıklığıyla bağlantılı olmaktadır.
Bu şekilde ekonomik nedenler-diktatörya-teknik iletişim hepsi suçludur ama özünde bunların hepsi manipüle edilmektedir.
Türkiye’de de basın konusunda yürütülen tartışmalardan, son günlerdeki giderek yükseltilen tansiyona kadar bütün konularda; “bu toplumsal psikolojide manipülasyon oluşturma” harekatı devrede olmaktadır.
Roj tv’ye sinyal atılmasının temel nedeni; Kürtlerin gerçeği öğrenme/görme imkanlarına müdahale olmaktadır.
Seçim öncesinde var olan söylemler, çatışma siyasetine zemin sunan yaklaşımlar da gergin siyasetle-mağdur arasına sıkışmaya çalışarak, geçmişteki taktiği uygulama mücadelesi olmaktadır.
Hani (fırsat vermiyorlar, önümü açmıyorlar, anayasa mahkemesi devreye giriyor vs) eski söylemleri ya da “suçlular”ı güncelleme mücadelesi veriyorlar…
Ondan Kürtleri “taşeron”lukla suçluyorlar ve ondan “Kürtlerin medyasına, haber alma özgürlüklerine” müdahale de bulunuyorlar.
Hatta son zamanlarda “Diyarbakır-Tahrir Meydanı olur” talimatı verdiği gerekçesiyle, Kürt Halk Önderini “suçlu” göstermeye çalışıyorlar.
Halbuki son altı ayı göz önünde bulundursalar, yapılanlar-karşıt yapılanlar diye bir sorgulamaya gitseler, bütün “suçlular” şıpır şıpır ortaya dökülecek ya…
İşte bütün mesele “toplumsal psikolojideki manipülasyon”un nimetlerinden faydalanmaya çalışmak, bundan öncesinde olduğu gibi…
Toprak Cemgil