HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

hersey onderlikicinHerşey Önder  Apo’nun ve Kürdistan’ın  Özgürlüğü İçin!

Önder Apo’nun uluslar arası komplo sonucunda esaret altına alınmasının üzerinden 13 buçuk yıl geçti. Komplo içinde komplo anlamına gelen ağırlaştırılmış tecrit uygulamasının üzerinden ise bir yıl geçmektedir. Daha doğrusu üç gün sonra tamı tamına bir yıl geçmiş olacaktır. Bir halkın, ülkenin Önderliğine, liderliğine karşı gösterilen bu alçakça saldırı ve vahşi uygulama karşısında Kürdistan halkı sessiz kalmamıştır ve kalmayacaktır. Önder Apo üzerindeki tecriti ve esaret karşısında Önderliğin özgürlüğünü sürekli bir biçimde gündemde tutmaya çalışmıştır. En barışçıl eylemden, kendini yakma ve fedai tarzı eylemlerden tutalım, en çarpıcı gerilla eylemlerinden, en  kitlesel  eylemlere kadar bugüne kadar  denenmeyen eylem, yapılmayan çağrı kalmamıştır.    Bununla ancak  ve ancak Önder Apo’nun özgürlüğünü tüm Kürdistanlıların, Türk sömürgecilerin ve uluslar arası kamuoyunun gündemine taşırmayı ve gündemde tutmayı başarmıştır. Fakat  tüm eylem biçimleri, çağrılar Önderliğin tecritini kırmayı ve Önder Apo’nun özgürlüğünü sağlamaya yetmemiştir.

Sömürgeci, soykırımcı AKP devleti gerçekten çok mu güçlü? Sömürgeci Türk devletine geri adım attırılamaz mı? Peki bundan sonra ne yapılmalı, nasıl yapılmalı?

Rejimler, devletler güçlerini öncelikle meşruiyetlerinden  alırlar. Meşruiyet ise, devletin ve rejimlerin kabul edilme düzeylerini açığa çıkarır. Muhatabı, toplum veya halk ilgili devlet veya rejimi ne kadar kabul ediyorsa, devlet o kadar güçlüdür. Bir devletin, rejimin varlığı, meşruiyeti tartışılmaya başlamışsa orda, sonun başlangıcı yaşanıyor demektir. Yani o devlet ve rejim için “yolun sonu” görünüyor.

Sömürgeci Türk devletinin, onun siyasal temsilcisi AKP’nin  Kürdistan’daki varlığı, meşruluğu öncelikle bir avuç Kürdistanlı genç tarafından tartışılmış, bugün ise bu artık milyonlarca Kürdistanlı tarafından tartışılmaktadır. Ve bu tartışma hergeçen gün derinleşerek, daha fazla kapsam kazanarak sürmektedir. Sorulan soru şudur:  Türk devletinin Kürdistan’da ne işi var? Bir hakkı var mı? Bu sorulara verilen cevaplar,  “ hiçbir işi yok”,   “hiçbir hakkı yok  ve defolup gitmelidir”  biçiminde ve çığ gibi gelişmektedir.

Türk sömürgeci devleti herkesin de bildiği gibi, Kürt halkının inkarı ve imhası üzerinde inşa edilmiş bir devlettir. İlk kuruluş gününden tutalım bugüne kadar  esas olarak bir Türkleştirme politikası uygulamıştır ve bunu kendisi için bir hak olarak kabul etmiş, tıpki diğer sömürgeci güçler gibi, yaptığı katliam, soykırım, sürgün ve asimlasyon için  “ vahşilere uygarlık götürüyorum” diyerek yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmıştır.  Her kürdün, Kürdistanlının  ve kendisine demokrat ve Kürt dostuyum, devrimciyim, demokratım diyen herkesin de bu gerçekliği görmesi gerekir.

Önder Apo öncülüğünde gelişen Kürdistan özgürlük mücadelesi, Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’daki varlığını meşrulaştırmaya çalışan tüm ideolojik argumanları ve siyasi mülahazaları  yerle bir etmiştir. Türk sömürgeciliği artık çıplak bir zor ve zulüm aygıtından başka bir şey değildir. Dolayısıyla Türk sömürgecilerinin Kürdistan’daki varlıkları  ciddi bir biçimde tartışılmaktadır.  Bunun anlamı ise şudur: Türk sömürgeciliği, tüm kurum ve kuruluşlarıyla Kürdistan’da  yabancı-işgalci bir güç olarak görülmektedir. Dolayısıyla istenmemektedir. AKP devletinin saldırganlaşmasının anlamı bundan başka bir şey değildir.

Sömürgeci AKP devleti Kürt siyasi kurumlarının 14 Temmuz’da Önder Apo’nun özgürlüğü için Amed ‘de yapmak istedikleri mitingi engellemek için  yürüttüğü  vahşi saldırıların gündemdeki yerini koruduğu bir zamanda Batı Kürdistan’da bir devrim patlamıştır. Sömürgeci AKP devleti Kuzey Kürdistan’da saldırganlaşmaya devam ede dursun, Amed’de çeşitli yerlere verilen Kürt isimlerini  tabelelardan silmeye, Kürt çocuklarını ana kucağından alarak asimîle etmeye  çalışsın, Kürtleri özel savaş Kürtçe yayın yapan kanallarıyla oyalamaya  dursun, Batı Kürdistan’da özgür bir Kürdistan doğuyor! Batı Kürdistan’da Önder Apo’nun ektiği özgürlük tohumları birer birer patlamakta ve şehirlerin kontrolü birer birer  özgür Kürt iradesinin eline geçmektedir. Devrim dalgası tüm görkemiyle Batı Kürdistan’da yükselmeye devam etmektedir.

Başaran  batı Kürdistan devrimi,   Kürdistan ve Kürt ulusunun parçalanması ve yok edilmesi anlamına gelen  Lozan anlaşmasının parçalanması anlamına geldiği gibi, bu  anlaşmaya dayalı olarak kurulan  sömürgeci Türk devletinin de sonunu müjdeleyen bir devrim olacaktır. Doksanıncı yıldönümünde Lozan anlaşmasına vurulan darbe, Türk sömürgeciliğinin inkarcı kuruluş esaslarına da vurulmuş bir darbe olmaktadır.  Sömürgeci AKP devletinin tüm hırsı, öfkesi ve telaşı bundandır.  Ama bunları hiçbir biçimde  Türk sömürgeciliğinin sürüklendiği akibetten kurtarmaya yetmeyecektir. Bu durum  bir de Türk sömürgecilinin Kürdistan daki varlığını ve meşruluğunu  daha fazla tartışmaya açacak ve tartışmayı derinleştirecektir. Bu aynı zamanda Önder Apo’nun özgürlüğüne giden yolda da önemli bir adım olmaktadır.

Bu durum,  ilk sorunun cevabı olmaktadır.  Türk sömürgeciliğinin saldırısı gücünden değil, ayağının altındaki toprağın kaymasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla  sömürgeci AKP devleti tarihinin en zayıf dönemlerinden birisini  yaşamaktadır.

Şimdi de ikinci sorunun cevabını vermeye çalışalım: madem  meşruluğu kalmamış,  madem varlığı-yokluğu Kürdistan’da  tartışılmaya başlanmış ve Kürdistanlılar artık  Sömürgeci Türk devletinin olmadığı bir Kürdistanı düşünmeye başlamışlarsa,  artık   Türk devletine geri adım attırılma şurda kalsın,  Kürdistan’da izleri bile silinebilir bir zemin yaratılmıştır, demektir.

Peki bundan sonra ne yapılmalı, nasıl yapılmalı?  Kürdistan’da varlığı-meşruluğu bu kadar tartışılmaya başlanan bir güce yapılacak olan ne ise o yapılmalıdır. Öncelikle  Kürdistanlılar bir kez daha “ Kahrolsun Türk sömürgeciliği” demelidirler ve kahretmek için de harekete geçmelidirler.  Önder Apo üzerinde uygulanan tecritin birinci yılında,  Kahrolsun Türk sömürgeciliği, Serok Apo’ya özgürlük şiarıyla tam bir kendine özgüven ve kararlılıkla  harekete geçilmelidir.

Biraz geriye dönük düşünelim. Eğer  14 Temmuz’da  Amed’de daha zengin ve güçlü bir örgütlülük ile hareket edilseydi ve bu hareketlilik süreklileştirilseydi,  Botan ve Serhat başta olmak üzere Dersim, Urfa, Antep destek verseydi  acaba bugün neyi konuşuyor olacaktık? Kürdistan özgürlük gerillasının  uluslar arası komplocu güçlerin tüm askeri teknik-malzeme ve istihbarat  desteklerine rağmen, sömürgeci  işgal birliklerine hemen hemen hergün ölümcül darbeler vurduğu bir durumda bunu yapmak  çok mu zor? Kendi topraklarımızda bu işgalci it sürülerinin gezip, kuduran köpekler gibi insanlarımıza saldırmasına daha ne kadar katlanacağız? Gerçekten de türk sömürgecileri Kürdistan’da ne hakla bulunuyorlar?

27 Temmuz’da, Önder Apo’nun  üzerinde işkenceye dönüşen ağır tecrite ve Önderliğin esaretine karşı Amed’de, 14 Temmuz’da  yaşanan yetersizlikleri aşma temelinde daha örgütlü, daha bilinçli ve daha zengin bir serhıldan geliştirilmeli ve süreklileştirilmelidir.  “Herşey Önder  Apo’nun ve Kürdistan’ın  Özgürlüğü İçin” demeliyiz.

 Bilinmelidir ki, Önderliğini özgürleştiremeyen hiçbir halk, kendisini de özgürleştiremez. Bir halkı yok oluşun eşiğinden bugünlere, özgürlük devrimi aşamasına getiren, bunun için tüm dünya gericiliğinin, emperyalistlerinin hedefi haline gelen Önder Apo’nun özgürlüğü olmadan, ASLA!  demek gerekir. Halkımızın  Önder Apo’nun  üzerinde  sömürgeci AKP devletinin  uyguladığı  tecritin yıldönümünü böyle bir  perspektif ve ruhla karşılamak gerekir.

Kürdistan gençliği, kadını, emekçisi, köylüsü, esnafının, sanatkarı ve aydınından beklenti budur!

Herdem Serhıldan