HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kışkırtma kelimesini; “bir kimseyi kötü bir iş yapması için ileri sürme, kışkırtma” olarak tanımlıyor sözlükler. Ancak kendi kendini kışkırtan kişilik için biraz daha açımlamak gerekecektir.
Kişilik kavramını psikoloji dalı: “Kişilik kavramından, bir insanı başkalarından ayıran duyuş, tutum, davranış örüntülerini içeren tüm ruhsal özellikler anlaşılır. Çok çeşitli toplumsal ve kişisel ortamlarda sergilenen, bireyin kendisini ve çevresini algılaması, ilişki kurma biçimi ve düşünceleri ile ilgili süre giden bir örüntüdür” diye açıyor.
Böyle olunca herhalde “kendi kendini kışkırtan kişilik”i, bir bireyin ama sadece o bireyin kötü bir iş yapması için kendisini tahrik etmesi diye tanımlamak gerekecektir.
Daha iyi anlaşılması için biraz daha açalım.
Bu cümleyi yıllar önce bir yoldaşımın ağzından duyduğumda çok anlam vermemiştim. Ancak yapılan tespiti de es geçmek olmazdı. Hatırlıyorum o zaman bu cümleyi kuran yoldaşla epey tartışmıştım. Doğrusu ‘kendi kendini kışkırtan kişilik’ tespitini bu tartışma ardından paylaştığımı ve ona katıldığımı da söylemeliyim.
Bu yoldaşımız bu tespitini sürekli gerili olan, bu gerili durumda adeta haz duyan, rahat olamayan, bırakalım rahat olmayı adeta rahat olmamak için envai türden yol yönteme başvuran, sürekli kavga arayan, egosunu tatmin etmek için bile olsa sürtüşme yaratmak için her türlü fırsatı kollayan, birileriyle çatışmak için neredeyse takla atan, ama her halükarda bir yolunu bulup kendisini gündemde tutan kişiler için kullanıyordu. Özcesi böyle kişilikleri biraz da hastalıklı bulduğunu, ne de olsa bu kişiliklerin bu kişilik bozukluklarından dolayı çokta zarar gördüklerini de eklemeden geçemiyordu. Bu kişilikler kendileriyle barışık olamazlar, bir şey mutlaka onlara batar, onlara rahat dürter ve bunun sonucunda da onlar bulundukları ortamları kendi bu bozuk davranış özellikleriyle rahatsız ederler. Bu tür kişilikleri eğitmenin zor olduğunu, dönüştürmenin ise daha da güç olduğunu belirtiyordu. Çünkü sorun bir bilmeme meselesinin ötesinde ciddi davranış bozuklukları içeren bir durumdu. Bu ise uzun vadeli bir uğraşı gerektiriyordu.
Şimdi bu yukarıda söylenenlerin neredeyse tümünü Türkiye siyasetine uyarlarsak, daha doğrusu Türkiye siyasetçilerine uyarlarsak yukarıda dile getirdiğimiz “kendi kendini kışkırtan kişilik” tespitini en çok herhalde Erdoğan, Kamer Genç, Mehmet Metiner ve Baykal’da görebiliriz. Baykal sahnede çekildiği için fazla ele almayalım. Metiner’e ilişkin sonraları bir şeyler söyleriz. Her ne kadar diğer iki kişilik birbirine zıt özellikler göstermiş gibi yapsalar da özünde her iki kişilik bir birine çok yakın kişiliklerdir. Her iki kişilik daha doğrusu tip kendi kendini kışkırtmadan yerinde durmaları, yaşamaları mümkün olamaz.
Erdoğan’ın sadece bir gün için bile olsa birilerine çatmadığını, hakaret yağdırmadığını, küfür etmediğini, lümpence saldırmadığını düşünün, gerçekten Erdoğan yaşayabilir mi? Tabii aynısını Kamer Genç için de sorabilirsiniz. Her iki tipi yakında tanıyanlar bunun mümkün olamayacağını paylaşacaklardır.
Peki, neden bu kişilikler böyle davranış bozukluklarına sahiptirler dersiniz? Tekrar psikoloji başvurursak: “Kişilik bozukluğu: Her insan çevresiyle sürekli etkileşim halindedir ve çevresine uyum sağlamaya çalışır. Kendi yararına olan, ama çevresine de ters düşmeyen çözümler geliştirir. Kendi dürtüleriyle çevre istemlerini bağdaştırmaya çalışır. Bu amaca genellikle egonun düzenleyici, uzlaştırıcı ve bütünleyici işlevleri ile ulaşır. Kişilik bozukluklarında uyumsuzluk ego ile çevre arasındadır. Kişilik bozukluğu kendini insanlar arası ilişkilerde gösterir. Kısaca kişilik bozukluğu, kişinin kültürüne göre beklenenden önemli ölçüde sapmalar gösteren, süre giden bir iç yaşantı ve davranış örüntüsüdür, yaygındır ve esnekliği yoktur, ergenlik veya genç erişkinlik yıllarında başlar, zamanla kalıcı olur, sıkıntı ve işlevsellikte bozulmaya yol açar” demektedir. Biraz daha açarsak bu duruma psikolojik biliminde Antisosyal Kişilik Bozukluğu da deniliyor, “Başlıca özelliği başkalarının haklarını saymama, başkalarının haklarına saldırma ile giden yaygın bir örüntü olmasıdır” diyerekte bir ekleme yapılıyor. Böyle tiplerin ortak bir noktasının da Narsizm olduğu söyleniyor. Yani kendi kendine aşık olma olayı. Psikoloji bilimi Narsisistik Kişilik Bozukluğunu ise: “Üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi ve empati yapamama temel özellikleridir. Benlik saygıları kolay zedelenebilir” olan bu kişilikler bu durumu dengelemek için sürekli birilerle itiş kakış, kavga, bilek güreşi, diş bileme, hakaret, vuruş, hesaplaşma içerisinde olurlar ya da öyle olmak zorunda olduklarının hissini yaşarlar. Böyle olunca çevresiyle, farklı düşünenlerle, ayrı inançta olanlarla, başka halklarla, ayrı cinsten olanlarla böyle bir tipin ya da tiplerin her daim kavga içerisinde olacağı aşikardır.
Ne var ki böyle bir tip toplumda yaşayabilir, belki bir toplumu ciddi rahatsız da edebilir, lakin böyle bir tip bir siyasal örgütün başında ise, yine bir devletin en tepesinde, siyasal kararların alındığı en kilit merciinde yerini alıyorsa ise o zaman tanrının o ülkenin, devletin ve halkın yardımcısı olmasını dilemekten başka söyleyeceğimiz bir şey yoktur herhalde…
Başka yazılarımızda Türkiye cumhuriyeti devletinin başbakanı ve de Akepe’nin genel başkanı olan zata ilişkin bu yönlü psikolojik analizlerimize devam edeceğiz.
Kasım Engin