Maraş katliamının 31. yılı vesilesiyle başta insanlık tarihinden günümüze var edilen insanî değerleri bir yaşam duruşu haline getiren, buna karşı egemen sistemlerin her türlü yol-yöntemle gaspına, yok edilmesine karşı direnişçi bir çizgide mücadele ederek yaşamını yitiren başta Aleviler olmak üzere tüm insanlarımızı anıyor, anılarına bağlılık sözünü yineliyoruz.
Elbette ki insanlarımızın hafızasında derin izler bırakan bu katliamı tüm yönleriyle anlamak, bunun karşısında doğru örgütlü bir mücadeleyi açığa çıkartmak gibi bir görevimiz de vardır. Gelenekselleşen, bir yaşam kültürü haline gelen bu gerçek karşısında ancak tarihi sorumluluklarımızı yerine getirmiş olur, onurlu bir duruşun da sahibi olabiliriz.
Katliam sadece Maraş’ta olmadı. Tüm halkımızın yaşadığı coğrafyada oldu ve yaydırılmaya çalışıldı. Malatya, Çorum gibi yerlerde devam etti. Değişik provokasyon senaryoları denendi. Bizzat ABD’nin denetiminde örgütlenen, eğitilen MHP’li faşistler devreye konuldu. Militarist ordu güçleri buna göre bir pozisyona, mevzilenmeye çekildi. Türkiye ve uluslararası kamuoyu buna göre hazırlanmaya çalışıldı. Toplumun hafızasına derinden kazılması için birçok yöntem geliştirildi. ABD öncülüğünde emperyalist güçlerin stratejik bir müdahalesi böylece başlamış oldu. Bu, 1921 Kahire Konferansıyla Kürdistan ve Ortadoğu halklarına yönelik oluşturulan statüko derinleştirilerek Kürt-Türk ittifakını parçalamaya, direnişçi, özgürlükçü eğilimin özünü boşaltmaya yönelik bir girişimdi. Zaten sonrasında 12 Eylül faşist askeri darbesi gelişti. Darbenin zemini bunun üzerinden oluşturuldu.
O dönem Apocu hareketin Ankara zemininden Kürdistan'a açıldığı, partileştiği, örgütlendiği, kitleselleştiği bir dönemdi. Bu hat üzerinden Kürdistan'a açılıyordu. Burada önemli bir devrimci potansiyel vardı. Bu potansiyel üzerinden hızla gelişti. Güçlü dinamikleri bünyesinde taşıyan halk topluluğu Özgürlük Hareketi etrafında örgütlenmeye başladı. Diğer taraftan Mahirlerin, Denizlerin, Sinan Cemgillerin öncülük yaptığı sol-sosyalist hareketlerin önemli bir militan ve taban gücünün olduğu, dayandığı alanlar buralar olmaktadır. Tarihsel Kürt-Türk ittifakını, Seyit Rıza’ların izlediği yolu bozmaya, Kürt Özgürlük Hareketi, PKK ve Denizlerin, Mahirlerin çizgisi olan sol hareket üzerinden Türkiye-Kürdistan demokrasi, kurtuluş stratejik ittifakını parçalamaya yönelik bir strateji oluşturuldu. 12 Eylül faşist darbesiyle bu planı derinleştirerek toplumun tüm gözeneklerine nüfuz ederek, sol hareketlerin öncü kadro gücünü ya imha ederek, ya da etkisizleştirerek içine sızıp örgütlenmeye başladılar. Ergenekon üzerinden sol-sosyalist hareketleri önemli oranda denetimlerine geçirdiler. Bir kesimi de pasifize ederek, özünden boşaltarak, bileşenlerinden kopartarak egemen sisteme daha fazla hizmet eder hale getirdiler. Tüm bunları Önder APO zamanında görerek stratejik ve taktik düzeyde Özgürlük Hareketini bu pozisyon dışına çekmiştir. PKK hareketini de tasfiye etmek için birçok girişim olmuş, buna dönük etkili mücadele edilerek Hareketin anlayışını, çizgi duruşunu koruyabilmiştir. Dikkat edilirse, ‘93’te Sivas Madımak Oteli’nde 37 aydın-sanatçı, Alevi insanımız faşist bir provokasyon üzerinden katledilmiştir. Her ne kadar bu katliam yobaz, aşırı dinci bazı çevrelere dayandırılmak istense de, asıl amacın PKK hareketinin gerilla gücünün buraya dayanarak Türkiyelileşme açılımını engelleme temelindedir. Ayrıca Alevi halkımız üzerinde oynanan oyunların boşa çıkarılması, kendi öz dinamikleri üzerinden örgütlü hale gelmesini engellemeyi amaçlamıştır.
Apocu hareket bu dönemle beraber Kürdistan'da çizgisini geliştirirken, Denizlerin, Mahirlerin mirasını ilke, ölçü ve özelliklerinde yaşamsal kıldığı gibi, bugün de güçlü bir savunucusu ve devamcısıdır. Sosyalist ütopyayı egemen sistemlerin etkilerinden arındırarak ve demokrasinin özüyle birleştirerek, onların anılarına bağlılığını bu temelde yerine getirmiştir.
Özgürlük çizgisi kendisine ölçü ve özellik olarak direnişi, adaleti, eşitliği, hakikati, dürüstlüğü, kadın özgürlüğünü, sadeliği esas alır. İnsan olma felsefesi vardır. Bu ölçü ve özellikler aynı zamanda Alevîliğin de özüdür. Bir anlamda bu öz PKK çizgisinde, direnişçi geleneğinde yaşamsallaşmıştır. Kürt halkına mal olduğu kadar, ezilen-sömürülen halkların umudu, kurtuluş felsefesi, yolu haline gelmiştir. Kapitalist modernitenin boyunduruğu altında tarihinden, kültüründen, geleneğinden, tüm var olma değerlerinden kopan insanın bilinci, yüreği, ruhu, inancı haline gelmiştir. Yeniden doğuşun, toplumsallaşmanın zihniyeti, vicdanı olmuştur. Katliamcı zihniyeti iyi tanımak ancak doğru bir savuma anlayışını, duruşunu geliştirebilir. O coğrafyada, o toplumda oluşturulan bu kuşatmayı ancak örgütlü hale gelerek ve PKK hareketinin mücadele saflarına katılarak kırmak ve başarmak mümkündür.
Bugün katliam tarihini tekrardan canlandırmak isteyen AKP iktidarı ve zihniyeti karşısında Alevi halkımızın özgürlük mücadelesi etrafında kenetlenerek dayanışma ve birlik temelinde yürüyüşünü kendi tarihine yakışır bir biçimde yapması gerekir. Kendi özünden dönmüşlere, ihaneti bir onur gibi yaşayan ve yaşatmak isteyen onursuzlara, hainlere karşı ilkelerinden ödün vermeyen Önder APO’nun da direniş yolu olan Kerbela çizgisini geliştirerek tarihi sorumluluklarımıza bir kez daha sahip çıkma kararlılığıyla…
Piling Malatya