HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

kerdogan2Okuyucunun da yakından bildiği gibi bu soru bize ait değil. Kürdistan’daki savaş nedeniyle çıkmaz ve yenilgi yaşayan Başbakan Tayyip Erdoğan’a ait. Basın önünde açıkça “Ya bizden yanasınız, ya da onlardan” dedi. Bu ikilemi medya dahil herkesin önüne koydu. Açıkça Türkiye’nin ikiye bölünmüşlüğünü ilan etmiş oldu. Kürtlere “Bölücü” derken, esas bölücünün kim olduğu böylece açığa çıktı.

Burada “Nereden nereye!” demeden insan geçemiyor. Lafta da olsa “Birleştirici ve bütünleştirici” kavramlarıyla yola çıkmış olan AKP’nin nereye gelmiş olduğu açıkça görülüyor. Kürt sorunu insanı böyle yapar işte! Ne demişti bir aydın? Ya AKP Kürt sorununu çözer, ya da bu olmazsa Kürt sorunu AKP’yi çözer. Kürt sorununu çözemeyen AKP, şimdi Kürdistan Özgürlük Mücadelesi karşısında ilmik ilmik çözülüyor!

Tayyip Erdoğan’ın sözünü ettiği “Onlar”, belliki Kürtler oluyor. Her ne kadar Tayyip Erdoğan ile AKP sözcüleri “Kürtler ayrı, PKK ayrı” deseler de, bu söze artık kargalar bile gülüyor. AKP hükümetinin uykuda bile sayıkladığı “PKK” veya “Terör örgütü” kavramları Kürtleri ifade ediyor. AKP de artık kendinden önceki tüm cumhuriyet hükümetleri gibi, Kürtler için “Onlar” diyen noktaya gelmiş bulunuyor. Böylece “Benim Kürt kökenli vatandaşlarım” kavramı tarihe karışmış oluyor.

Tabi “Biz ve Onlar” diye somut ayrım yapmak, “Kimden yanasın?” diye sormak önemlidir. Bu durum her savaşta yaşanan ve ulaşılan noktayı ifade etmektedir. 11 Eylül 2001’deki İkizkule saldırısı ardından “Haçlı seferleri” çağrısı yaparken ABD Başkanı Bush’da böyle söylemişti. “Ya bizden yanasınız, ya da onlardan” demişti. Şimdi Kürt savaşı karşısında AKP hükümetinin de aynı noktaya geldiği görülüyor. Böylece Tayyip Erdoğan Kürtlere karşı yürüttüğü örtülü kirli savaşı açık etmiş oluyor.

Tayyip Erdoğan’ın “Ya ben, ya o” diyecek noktaya gelmiş olması, Kürt özgürlük direnişi karşısında ne kadar çok zorlandığını gösteriyor. Bundan daha önemlisi, Kürtler için “Onlar” demesi oluyor. Kürtlere “Onlar” diyerek ayırır noktaya gelmenin hem hayırlı, hem de tehlikeli yüzü vardır. Hayırlı yüzü, “Onları” ayrı bir olgu olarak görüp ona göre davranmayı ve politika üretmeyi gündeme getirebilir. Böylece AKP, “Kürtlerin temsilcisi de biziz”, “Kürtler hak alacaksa onu da biz sağlarız” biçimindeki Kemalist zihniyet ve politikadan vazgeçebilir.  Dahası “Onları” vurarak bu sorundan kurtulmak mümkün olmadığına göre, “Haklarını vererek” bu sorundan kurtulma tutumu ortaya çıkabilir.

Tehlikeli yüzüne gelince, “Onlar” demenin açıkça baskı ve katliamla tehdit etmek gibi bir boyutu vardır. Bu sözle Tayyip Erdoğan, açıkça savaş ilanı yapmakta ve Kürtleri tehdit etmektedir. Başlattığı ve derinleştirdiği savaşı daha da kapsamlı hale getirmenin işaretini vermektedir. Peki ya Kürtler de kendilerini “Onlar” görerek, bu temelde bir tutum ve direniş içine girerse ne olacaktır? Belliki çok sıkışmış, adeta siyasi-askeri baskı altında sağduyusunu yitirmiş olan Tayyip Erdoğan, işin bu boyutunu hesap edememektedir.

Ortadoğu ve Kürdistan’da yaşanan gelişmelerin Tayyip Erdoğan ve AKP yöneticilerini çok, ama çok sıkıştırdığı açıkça görülmektedir. Bu, herkesin gördüğü bir durum ve sonuçtur. Peki ama bu sonuç neden ve nasıl ortaya çıkmıştır? İşte bu sorunun cevabı bazıları tarafından halâ çarpıtılmaya çalışılmaktadır. AKP yöneticileri ve yardakçılarına göre, bu durumdan dolayı kendileri dışında herkes sorumlu ve suçludur. Kimi CHP’yi, kimi MHP’yi, kimi medyayı, kimi de sivil toplumu baş suçlu olarak görmektedir. Hepsi birdense, “En büyük suçlunun PKK, BDP ve Kürtler olduğunda” birleşmektedir.

Hâlbuki sorumlu ve suçlu kendileridir, izledikleri ABD işbirlikçisi ve uşağı politikalardır. Boylarını aşacak düzeyde Arap âleminde yaşanan gelişmelere karışmalarıdır. Kaddafi yönetimine karşı NATO savaşının karargâhı haline gelmeleridir. Esat yönetimine karşı savaşın bayraktarlığını yapmalarıdır.

Elbette böyle işbirlikçi ve komşularına karşı savaş yanlısı politika izlemeleri nedensiz değildir. Kürtlere karşı izledikleri inceltilmiş inkâr ve imha politikası bunlara yol açmaktadır. Kısaca AKP’yi bugünkü duruma düşüren izlediği “Kürt karşıtı” politikasıdır. Kürt politikasında AKP’nin CHP, MHP ve Ergenekon ile özünde bir farkı yoktur. Hepsi de Kürt karşıtıdır, Kürt inkârı ve imhasını amaçlamaktadır, şoven Türk milliyetçiliğinin birer versiyonu durumundadır. Aralarındaki fark sadece biçimseldir, sözdedir. Kürt düşmanı bu tutumu ve politikayı CHP, MHP ve Ergenekon kaba ve açık Kürt düşmanı biçiminde yürütürken, AKP ise daha ince, maskeli, sözde Kürt varlığını kabul eden ama gerçekte ise Kürt soykırımını daha etkin yürüten bir politikanın sahibidir.

İşte bu anlayış, tutum ve politika AKP’nin Kürt sorununu çözmesini engellemekte, AKP’yi Kürtlerle savaşır hale getirmektedir. Kürtlerle savaş AKP’yi faşist, militarist ve despotik kılarak Türkiye’de demokratikleşmeyi geliştirmesini engellemekte, Ortadoğu’da ise savaş politikası izlemek, daha doğrusu ABD’nin kuyruğuna takılmak zorunda bırakmaktadır. Yani her şeyin merkezinde izlenen Kürt politikası vardır. AKP’nin Kürtleri inkâr eden ve soykırım uygulayan gerçeği vardır.

Hâlbuki AKP yöneticileri bu konuda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK yöneticileri tarafından defalarca uyarılmıştır. Kürt sorununu çözmeyen politikaların AKP’yi ve Türkiye’yi çıkmaza ve tehlikeli bir sürece sokacağı açıkça belirtilmiştir. Bugün yaşadıkları bu durumların sorumlusu olarak kendi izledikleri Kürt soykırımı politikalarını göreceklerine, bir de Kürtleri ve PKK’yi sorumlu tutmaları anlaşılır değildir. Öyle ki, elleri kanasa neredeyse bundan PKK’yi ve Kürtleri sorumlu görür noktaya gelmişlerdir.

Bugün Türkiye’nin yaşadığı çıkmaz ve tehlikeyi görenler, bunu yaratan AKP politikalarını da iyi tanımalıdırlar. Öyle Bahçeli kabadayılığı ile, yani faşist saldırganlıkla işin içinden çıkılamaz. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın da ifade ettiği gibi, Kürtler de meşru savunmaya geçerse ne olacaktır? Hiç kimse artık Kürtleri kurbanlık koyun sanmamalıdır. “Onlar” diyerek Kürtleri ürküteceğini sananlar yanılırlar.

AKP’nin mevcut Kürt karşıtı politikadaki ısrarı hem AKP’yi hem de Türkiye’yi daha büyük felâketler ve parçalanma-tükeniş içine götürür. Bu gerçeği herkes görmek ve doğru anlamak durumundadır. Özellikle de AKP’liler ve Tayyip Erdoğan bu gerçeği doğru anlamalıdır. Dolayısıyla “Onlar” diyerek İkinci Bahçeli olmaya çalışmak yerine, politik gerçekleri görerek Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirmeye yönelmelidir. AKP için başka bir yol kalmayacak gibidir.

Demokratik güçlere gelince, Kürtler için ifade edilen “Onlar” kavramının içine kendilerini de koyarak, AKP iktidarının gerçek bir alternatifini yaratmayı mutlaka başarmalılar. Sıkışan AKP, önü açılan demokrasi hareketi demektir. AKP’nin yaşadığı krizden demokrasi hareketinin başarıyla çıkışını mutlaka başarmak gerekir.
Selahattin ERDEM

Yeni Özgür Politika