Başbakan Tayyip Erdoğan, BDP’yi “İradesiz olmak”la suçladı. BDP’nin geliştirdiği “Sivil itaatsizlik eylemleri”nin hem sivil olmadığını ve hem de BDP’nin kendi iradesiyle geliştirilmediğini ifade etti. Yani dıştan, başka güçlerden gelen talimat sonucu ve militarist içerikli eylemler olduklarını söylemek istedi.
Burada Tayyip Erdoğan’ın “Talimat veren güç” olarak ima ettiğinin PKK veya Lideri Abdullah Öcalan olduğu açıktır. Eylemlerin sivil sayılmaması daha çok PKK’nin kastedildiğini göstermektedir. Yani burada gerillaya atıf yapılmış olunmaktadır. Başbakan Tayyip Erdoğan’a göre BDP’yi “İradesiz” kılan, işte var olduğu söylenen bu PKK ve gerilla bağlantısı oluyor.
BDP’nin PKK ve gerilla ile bağlantısı var mı, yok mu, varsa ne oranda ve nasıl var; elbette bunlar ayrı bir konu. Bu durumun BDP’yi ne kadar iradesizleştirdiği de tartışmalıktır. Fakat burada daha önemli olan husus, bunları AKP ve Tayyip Erdoğan’ın söylüyor olmasıdır.
Dilimizde anlamlı bir deyim var, “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” deniyor. Yani BDP’ye “İradesiz” diyen bari kendi iradeli olsa! Şimdi BDP iradesiz de, AKP mi iradeli? BDP dış destekli de, AKP mi dış destekli değil? BDP sivil değil de, AKP mi sivil? Bu soruların cevabının AKP açısından olumsuz olduğunu artık herkes biliyor.
Yine herkes biliyor ki, AKP hükümeti Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en Amerikancı hükümetidir. Washington yönetimi “Yürü” demiş, Tayyip Erdoğan da yürümeye başlamıştır. AKP daha parti bile olmadan seçim kazanıp hükümet olmuştur. Peki bu seçimi kimin ya da kimlerin gücüyle kazanmıştır? Buradaki birinci gücün ABD olduğunu bilmeyen var mı?
Yine her başı ağrıdığında Tayyip Erdoğan ve AKP yetkilileri Amerika’ya gitmektedir. Bunun tersi de yaşanmaktadır. Yani AKP hükümeti sıkışınca Amerikalı yöneticiler (sivil-asker) hemen Ankara’ya damlamaktadır. Özellikle Kürt sorununa ilişkin her gelişme karşısında bu durum gerçekleşmektedir. Adeta Türkiye ABD’nin bir eyaleti gibi yönetilmektedir. NATO’nun kopmaz bir parçası haline getirilmiş durumdadır.
O halde bu mu iradeli olmaktır? Bu mu dışarıdan destek almamaktır? Bu mu talimatla yönetilmemektir? Belliki BDP suçlama konusu yaptığı her şeyi aslında Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP yöneticileri yaşamaktadır. Cumhuriyet tarihinin en iradesiz hükümeti, bir de kalkıp BDP’yi “İradesiz olmakla” suçlamaktır.
Yapılanların sivil olup olmadığı konusu da benzerdir. Dağdaki gerilladan güç aldığı için BDP’nin sivil itaatsizlik eylemlerini sivil saymayan, yani askeri gören Başbakan ve AKP hükümeti, her gün şehirde ve dağda polis ve asker eliyle operasyon yapmaktadır. AKP’nin eylemi polis ve asker eylemi olmaktadır.
Peki bu mu sivil olmaktır? Hergün polis ve askerin saldırısına dayanarak ayakta kalan bir iktidar hiç sivil olabilir mi? En büyük askeri baskı bu değil mi?
Kaldıki Başbakan Tayyip BDP’yi suçladığı zamanda gerçekte aynı suçları kendisi işlemektedir. Hemen hergün ondan fazla Kürt evi basılıp kırılmakta, her tarafta 40-50 yurtsever gözaltına alınırken, ondan fazlası da tutuklanıp zindanlara konulmaktadır. Geçen eylemsizlik döneminde 540 civarı Kürt siyasetçinin tutuklandığı basına yansımıştır. Halen 2500 civarı Kürt siyasetçi zindanlarda tutuklu bulunmaktadır.
Gerillaya dönük askeri operasyonlarda da Mart ortalarından itibaren gittikçe bir artış gözlenmektedir. Dersîm’in her yerinde operasyon olduğunu basın-yayın organları günlerdir vermektedir. Botan ve Zagros alanlarında sınır kesimlere yönelik bir askeri hareketlilik sürekli basına yansımaktadır. Buralarda neredeyse gittikçe kızışan bir savaşın varolduğu bile söylenebilir. Gabar ve Bingöl alanlarındaki çatışmalar ardından, şimdi de Hatay ve Osmaniye alanlarında çatışmaların yaşandığı haberleri gelmektedir.
AKP ülkeyi yeniden bir savaş ve çatışma içine sokmuştur. Belliki “Teröre karşı mücadele” adıyla tırmandırdığı operasyon ve çatışmalardan siyasi kazanç elde etmeyi hesaplamaktadır. Her ne kadar bununla da BDP’yi suçlamaya çalışsa da, AKP’nin şiddeti tırmandırarak oy oranını artırmak istediği anlaşılmaktadır. Yani seçim kazanmak için kana dayanmakta ve savaşı göze almaktadır.
AKP’nin yüzde on seçim barajını düşürmemesinin temel amacının da bu olduğu açıktır. Bu biçimde BDP’yi seçim dışı bırakmış ve en az elli milletvekilini bu yolla BDP’den çalmıştır. AKP’nin yeniden iktidar oluşunun da bu çalıntı milletvekillerine dayanacağı ortadadır.
Aslında BDP’nin seçime girişinin nasıl engellendiği, nasıl seçim dışı bırakıldığı konusu araştırılmaya değerdir. Bunun yüzde onluk barajla yapıldığı, ancak hiçbir partinin bu oranı düşürmek istemediği ortadadır. “İleri demokrasi”den söz eden AKP, yüzde on barajını düşürmeyeceğini açıkça belirmiştir. Meydanlarda “baraj düşsün” dese de, CHP’nin de bu konuda ciddi bir çalışma yapmadığı, meclise herhangi bir yasa değişikliği talebinde bulunmadığı açıktır.
Şunu herkes bilmelidir: Yüzde on seçim barajının korunması ve BDP’nin 12 Haziran seçimlerine sokulmaması konusunda AKP ile CHP ittifak etmiştir. Bu bir gizli ittifaktır. Ancak somut ittifaktır, yani yorum değildir. BDP’ye karşı AKP ile CHP ittifak halinde çalışmaktadır.
O halde Tayyip Erdoğan ve AKP’ye sormazlar mı: Sen yüzde on barajıyla BDP’yi seçime sokma ve Kürt halk iradesinin seçime tam yansımasını engelle, ardından da kalk “BDP iradesiz” de! Bu suçlamanın herhangi bir ciddiyeti ve tutarlılığı var mı?
Adil BAYRAM
Kaynak: Günlük Gazetesi