Demokratik kültür ve siyaset yollarının açılması sadece bir çözüm seçeneği değil, Önderliğimizin temel ve stratejik bir yaklaşımını içermektedir. Kültürel soykırım faaliyetlerine son verilmesi, asimilasyon politikalarından vazgeçilmesi kadar koruculuğun kaldırılması, karakol inşaatlarının ve baraj yapımlarının durdurulması da serhildan düzeyinde bir katılımı gerektirmektedir. Siyasi, kültürel, diplomatik tüm saldırılara cevap olmak ancak serhildan tarzında bir mücadele ile mümkündür. Bu mücadele aynı zamanda devletçi sistem içi Kürt’le, özgür Kürt’ün aynı potada eritilmek istenmesine karşı da derinlikli bir ideolojik mücadele zeminidir. Kaba inkârın yerini alan yeni bir inkarcılık tarzı olarak eritme, entegre etme ve başkalaştırma politikalarına karşı bu dönemde toplumsal inşayı yükseltmek, bunun kurumsallaşmasını sağlamak can alıcı önemli bir konu olacaktır. Yeni dönemde hem Kürdistan'ın her parçasında hem de tüm toplumsal mücadele alanlarında, demokratik ulus esasına dayalı olarak demokratik kültür ve siyaset anlayışını geliştirerek, güçlü bir çıkışın toplumun içinden yaratılma ihtiyacı kendini dayatırken, Ortadoğu'da ki güncel gelişmeleri de yakından takip ederek, hassas ve dikkatli bir şekilde sürece yüklenmek gerektiği ortadadır.
Önderliğimizin başlattığı yeni sürecin, kırk yılık mücadelemizin sonucunda ortaya çıkan tüm kazanımlar üzerinden oluştuğu bilinci ile hamleye doğru bir katılım, doğru bir çalışma tarzı ile toplumsal, siyasi ve özelikle de ideolojik alan çalışmalarında önemli gelişmeler yaratacaktır. Demokratik kültürel mücadelenin zemininin daha da gelişeceği bu dönemde, geçmiş dönemde yürütülen soykırımın, asimilasyonun, katliamların, faili meçhullerin bir bütün özel ve kirli savaşın maskesi düşürülmeden demokratikleşmenin sağlanamayacağı ortadadır. Bu konularda herkes üzerine düşen tüm görevleri hakkıyla yerine getirerek, devletin yaklaşımları iyi gözlemlenmeli, her yanlış teşhir edilebilmelidir.
Hareketimizi etkisizleştirme üzerine kendi siyasetini kuran Türkiye, artık tam anlamıyla bir çıkmazdadır. Bu çıkmaz sadece AKP hükümetinin çıkmazı değil, bir bütün Cumhuriyetin çıkmazı olmuştur. Kürt sorununun çözümüne yanaşmadığı için Ortadoğu'da adım atamaz hale gelmiştir. Önderliğimiz bu durumu değerlendirmiş ve sürece müdahale ederek Türk devletini demokratik çözüm temelli adım atmaya zorlamıştır. Önderliğimiz bununla aynı zamanda ‘yurtseverlik savaşı, siyasi savaş, toprağa ve tarihe sahip çıkma savaşı’ şiarı ile mücadelemizi tamamen toplumsallaştırarak ideolojik ve kültürel olarak tam bir kalıcılık yaratmak istemektedir. Başlatılan hamle bu anlamda toplumsal bir hamledir. Ancak toplumsal alanlarda ciddi bir inşa ile başarıya ulaşabilir.
Son Kongra Gel genel kurulu bu toplumsal inşanın önündeki engelleri tek tek tartışmış, politik ve örgütsel olarak yeni döneme kendini hazırlamıştır. Hem süreci tartışmış, hem de sürecin sorunlarını masaya yatırmıştır. Sürecin nasıl ilerleyeceğini değerlendirmiştir. Bu temelde sistemsel değişikliklerini de yapan Kongre her alandaki siyasal gelişmeleri ele almış ve bu temelde yeni döneme daha güçlü katılım kararını pekiştirmiştir.
Kültürel Hamle
Toplumsal mücadele alanları içerisinde öncelikle ideolojik alan çalışmaları olmak üzere, Tev-Çand çalışmaları da sürecin inşasında önemli bir rolün sahibi olacaktır. Kültür ve sanat alanında sürece güçlü katılmanın örgütsel hazırlığı da geliştirilmiştir. İyi bir yoğunlaşma ve planlama ile sürece önemli bir katkı yapılacağı inancındayız.
Bu dönem herkes kadar biz demokratik kültür inşacıları için de hayati bir dönemdir, sürece katılımda beklentili bir ruh içinde olmak sadece kendi demokratik yaşam inşamızın durdurulması anlamına gelmez, aynı zamanda ideolojik ve politik boşluk yaratmak demek olur. Bu ideolojik ve politik boşluklar egemenlerin kurnazlıkları ile dolar. Böylelikle oluşan her gecikme mücadele içerisindeki başarımızı daha geciktirir ve zorlaştırır. 7o'ler devrimciliğinin bir sloganı vardı HEMEN ŞİMDİ, hemen şimdi yapmak-hemen şimdi inşa etmektir. Bizim için bunun dışındaki tüm yaklaşımlar süreci boşa çıkarma yaklaşımları olur. Kültür ve sanat alanı içinse kültürel bir hamle içerisine giriş ancak süreci doğru anlamakla olanaklı olur. Bilmeliyiz ki sürece doğru temelde katılım gösteremeyenler süreci anlamayanlar olacaktır. Biz bir politika belirliyoruz. Bu politikamızın başarılı olması için harekete geçiyoruz. Politikaya girmekten, süreci kurmaktan bahsediyoruz. Sürece katılmak süreci kurmak oluyor bu anlamıyla, süreci kurma işini biz mi yapıyoruz, yoksa var olanı mı izliyoruz? Belki de kültür ve sanat alanında çalışma yürütenlerin en temel sorunlarından biri budur. Sürüklenen pozisyonda bulunmak akışa yön verememek, bu konu üzerine gerçekten düşünmeli, kafa yormalıyız.
Kültür Politikasına Girmek
Önderlik, son görüşmesinde kültür siyasettir dedi. Siyaseti geri plana bırakıp kültür-sanatla ilgileneceğim diyenlere, kültürle siyasetin bağını doğru temelde ortaya koyarak yanıt oldu. Demokratik siyaset bir bakıma kültürü kalıcı kılma alanıdır. Biz toplumun işlerini yaparken, aynı zamanda bir örgütlülük içinde yaparız. Örgütlülük tarzdır. Tarz yaşam tarzıdır. Yaşamı inşa etmek demek, toplumun işlerine yani politika girmek demektir. Demokratik siyaset, barajlar sorunu, ekonomik sorunlar, kadın özgürlüğü ve erkeğin dönüşümü, ekoloji ve güvenlik sorunlarının hepsi kültür sorunudur. Kürt sorunu da özünde bir kültür sorunudur. Kültür, toplumsal doğanın kendisi olduğu için bugün Kürt halkını kendi toplumsallığından çıkarmak istemek bir sorun olmaktadır. Kültürel soykırım ve asimilasyon politikalarıyla bir toplumsal zihniyeti yıkma telaşına düşmek, herkesi birbirine benzetmek toplumsal doğanın, kültürel kimliğin varlığına bir saldırı anlamına gelmektedir. İnsan için fark, oldukça doğal bir durumdur. İnsan kültür ve toplumsallığı ile diğer canlı türlerinden bir farklılık yaratır. İnsan olur. İnsanın kültür oluşturma ihtiyacı vardır. Yaşamın hakikati bunu gerektirir. Kültür yaratamayanlar insan olamaz. Her toplum kendine özgü bir kültür yaratır. Coğrafya bu konuda oldukça etkili bir belirleyicidir. Tüm halklar için bu böyledir. Mesela Akdeniz insanı derler, denizin ve denizciliğin getirdiği bir kültür vardır. Ermeniler genellikle zanaatkârdır, şehir kültürü vardır. Kürt halkı dağlıdır, köylüdür. Halklar arasında farklılıklar doğaldır. Hem tüm canlılarla insan arasında hem de toplumsallıkların oluştuğu coğrafya göre insanların kendi arasında fark vardır. Farkları ortadan kaldırmak için çaba içerisinde olmak, Kürt sorununda olduğu gibi toplumsallık kültürüne terstir. Türkiye'de birçok kesim asimile olmuş, egemen politikalarına yatmıştır. Balkanlılar, Kafkasyalılar, Lazlar, hatta Türkmenler dahil bir çok kesim ulus-devlet anlayışı çerçevesinde farksız kılınmıştır. Ama Kürtler sorun olmuştur. Kürt sorunu kültürel sorunu kabul etmeyerek direnmeleridir. Toplumsal doğaya ters düşmek istememeleri ve buna karşı gösterdikleri dirençtir. Kürtler kültürünü, yani toplumsal doğalarını terk etmek istemiyor. Farklılığımızı koruyarak, özgünlüğümüzü kaybetmemiz egemenleri çılgına çevirmektedir. Herkes asimile oldu, bu Kürtler nerden çıktı deniyor, Kürtlere haklarını verirsek herkes hakkını ister deniyor. Biz Kürt halkı olarak üzerimizdeki kültürel asimilasyonu yıktıkça diğer topluluklar üzerindeki yıkımı da deşifre etmekteyiz. Kürt kültürünün evrenselliği doğuşunda olduğu gibi dirilişinde de tüm halklara örnek oluyor. İlk başta toplumsallığın oluşumunda Kürdistan halkına düşen rol, bu sefer yıkımla karşı karşıya kalan toplumsallığın yeniden inşasında oynanıyor.
Sanatın Marifeti ve Hakikati
Kültür ve sanat çalışmalarımız daha anlamlı olmalıdır. Kültürel çürümeye karşı kimlikli olmak ve kültür ülkesinde kültürlü olmak zorundadır. Kürdistan suya hasret çorak topraklar gibi kültür ve sanatta bu hakikate hasrettir. Bu hasreti nasıl gidereceğiz. Nasıl bir yoğunlaşma düzeyi bu hasreti giderebilir. Kültürün endüstrileşmesine, sanatın bu hakikatten kopuk yaşamasını kesinlikle yüreğimiz kabul etmemelidir. Günlük kültür ve sanat etkinliklerini izlediğimizde halk kültürümüzün nasıl egemenlerce pop-üleştirildiğini görebiliriz. Kültür ve sanatı basit bir eğlencelik olarak ele alanlar, yoz ilişkilerin merkezi olurlar. Ama sanatı ölçülü ve ilkeli ilişkilerin merkezinde olanlar ise kültür ve sanatı devrimci ve özgür yaşamın bir değeri olarak görür. Alevilikte 'hakikat hırkasını giymek' deyimi vardır, sanatı hakikatiyle ele almak, ona hakikatiyle yaklaşmak, sanat ve toplum hırsızı olmamak gerçek sanat emekçisi olmaktır. Sanata kutsallık kazandırmaktır. Marifet kapısından geçmeden hakikat kapısına ulaşılmaz. Gönül işçisi olmadan, sırra ermeden, bir Arif olarak onun edebini taşımadan, bencillikten vazgeçmeden, topluma karşı yüksek bir duyarlılıkla yaklaşıp toplumu vicdanı olmadan bu kutsallığın hakikatine eremeyiz. İnsan yanakları kızaran bir varlıktır, denir. Yanakları kızarmak utanmayı konuşmadan dile getirir, sanatçı toplum karşında bir yanlışa düştüğünde yanakları kızarır. Ama iyi gözlemleyelim egemenlerin kültür ve sanat alanlarında çalışanlarda büyük bir utanmazlık hâkimdir. Yanaklar kösele gibi olmuş, varlıkları topluma eziyet halini almıştır. Toplumun ayıp ettiği tüm davranışlar ve uygunsuz işlerden bu tipler hiç sıkılmaz. Çünkü sıkılma ve utanma toplumlu insanda olur. Toplumsuzluk işte bu zatları böyle insanlıktan düşürüyor. Gerçek halk sanatçıları ise; cömert ve paylaşımcıdır. Mülksüzdürler, varlığa da sevinmezler yokluğa da yerinmezler. Halk Ozanı Perişan Ali'nin 'hırsız neyimi çalacak' dediği gibi gerçek halk sanatçılarının çalınacak hiçbir şeyleri yoktur.
İnsan hakta, hak insanda
Çok marifet var insanda
Ne ararsan var insanda
Mademki ben bir insanım; diyerek küçük evrenden, büyük evreni anlamak sanatçının hakikate ermesinde son marifeti olmaktadır.
Kamil Sanat
Kültür ve sanatın dar bir faaliyet olarak ele alınışı, şahsi bir iş olarak görülmesi kültür ve sanat hareketimizin temel bir sorunu olmaktadır. Bağlama, def çalmakta kültür-sanatın bir parçası, küçümsenemez fakat sadece bir parçası olması gerçeğin tamamını ifade etmeye yetmez. Kültür çalışanları olarak; kültür ülkesinde kültürsüz bırakılmışız, anadilimizden yoksunuz, halklar arasındaki ilişki dahi alt-üst bir toplumsallığa bağlanmış, halk olarak geri bile sayılmıyoruz, yok sayılıyoruz. Ülkenin dört bir yanında karakol inşaatları son sürat devam ediyor, bazı zindanların MÜZE olarak tabelası hazırlanırken diğer yandan tipsiz F'lere yenileri ekleniyor. Çocuk zindanlarının sayısının artırılması hedefleniyor. Koruculuk azaltılıp ortadan kaldırılacağını, yerden biten otlar misali çoğalıyor.
Biz kültür sanat emekçisiyiz? Hangi hakikatin hırkası sırtımızdadır, bunu kendimize sormadan hangi yola çıkacağız? Tam sanatçı olmak, kültür ve sanatı dar bir faaliyet olarak ele almamak, insan-ı kâmil olmaktan geçiyor. Anlayarak Kemal'e erendir kültürlü sanatçı. Sonrası burjuva sanata öykünmeden, o sanatçılığa iltifat etmeden inançlı bir bilge olarak yaşamaktır. Biz sahneye esir, albüm peşinde sanal bir dünyaya hapis olmaktansa, toplumla özgürlük için (de) yaşayan, hakikatli bir dünyayı inşa etmek isteyen sanatçılar olmalıyız. Sanatçıların 'beka-laşması' böyle gerçekleşir. Bu olmazsa 'beko-laşmak' kaçınılmaz olur. Hakikat ilhamını içmeyenler, onunla gönlünü ferahlatmayanlar hep yanılırlar. Bu ilhamdan nasibini alanlar ise, tüm kültürel soykırım, baskı ve asimilasyona karşı tutum sahibi olma gücünü bulurlar. Cesur ve açık sözlülükleriyle kurulu bozuk düzenin çarklarını kıran, özgür bir yaşamı kuran ve kurtaran olurlar. 'Ayaklara turab benim' demeli sanatçı, halkın toprağı olmalı, yurtseverlik kokmalıdır. Ayaklara toprak olmak, kâinatın aynası olmaktır aynı zamanda, mütevaziliğin nişanesidir. Hz. İsa'nın mütevazılığı gibi, en yoksulun ayaklarını yıkamanın alçak gönüllülüğüne sahip olmaktır. Bir peygamber bir yoksulun ayağını yıkıyor. Gerçek sanatçı bir peygamber gibi tüm insanlığı, toplumu sınıfsız ve bir gören, toplumun kültürel farklılığını esas alan bir eşitlik ferasetini taşımalıdır. Yararlı, üretici olduğu kadar verme yanlısı olan insanlara sanatçı diyebiliriz. Bugün işler biraz tersine dönmüş Newroz'lara dahi almak için gidiliyor. Sahne alıyor, para alıyor, her şeyi almak istiyor. Vermek bir gün aklına gelmiyor. Bu sahte sanatçılara karşı duyarlı olmak boynumuzun borcudur gerçekten.
Kültür ve sanat hareketi olarak ciddi sorunlar önümüzde ve çözülmeyi bekliyor. Kültürü, anlamı içeriği bilme, kültür ve sanatın, sözün sırrını öğrenme çalışmaları önümüzde duruyor. Halk bizde hakikati arıyor. Halk gerçeğiyle gerçek olmak bir ödev olarak sanat camiamızın önündedir. Kamil insandan, kâmil bir topluma yolculuk zamanıdır artık, kendimizi görmek, toplumsal kimliğin öncüsü olarak demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşayı büyütmek durumundayız.
Ekin Roni