HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Ölü bedenler üzerinde yürümek günahtır. İnançlarımızın en kutsallığı ve saygıya müteşekkür bir erdemlilik. Küçük yaşlarda birçoğumuzun yol üzerinde uyuyan bir bedenin yattığı mezara, saygıyla dua okumak ve anmanın işlenilen en büyük sevap olduğuna ilişkin nasihat sözler işittik. Şehir ve köy mezarlıklarında yürürken üzerine basılmaması için atılan özverili adımlar. Biraz korkakça, pişmanlık duyguların inceliğin önemsendiği o anlarda öyle bir tedirginlik var ki...
Büyüklerimizin mitolojik-hikayesel anlatımlarında hakikati bugün yaşayacağımızı bilmeden bizlerde büyüdük. Şimdi nasıl anlatayım küçük çocukların büyük yüreklerine. Bir hikaye de bir mezara basmanın, utanç ve pişmanlık tedirginliğini ve günahını. Anlatamıyorum. Çünkü anlatacak bir mezar gerekli. Toplu ve gizliden olmayan. Ülkemin birçok köyünde bulunmaz mermerden süslenmiş bir mezar. Ama bir yer vardır. Köyün girişinde ve yükseklikte. Hiç ayrılığın lafı bile edilmez böylece. Çünkü bilinir; orada olduğu ve öylece derin bir uykuda sadece ayrılmaz ruhun varlığına. Ölüm son olmadığı için ölümden korkulmaz. Yeni bir başlangıç için olur. Kimi uzun yaşar, kimi ise kısa. Bu dile gelmez ve getirilmez. Buna gerek olmadığı için. Doğmak, büyümek ve ölmek. Bir tek acı yaşatır büyümeden, konuşmadan...öldüğünü görmek. Başka acı yaşatmaz. Hiç ayrılmadığı topraklarda süslü bir mermer taşı olmasa da inanç görevleri yapılır. Büyük beden insanı omuzlarda, küçük ise kucakta taşınır. Hatırlanır yaşanılanlar, yine de özlem duyulur yaşanabileceklere. Gözlere bakarak sevdikleriyle yaşamanın anlamı farklı olur diye düşünerek. Her sofrada yıllarca fazladan konulan tabak, kaşık vardır hatıralarda, duvara asılı bir fotoğrafın canlılığına inanarak. Hiç görmeden dünyaya gelen akrabalarının meraklı sorularıyla, cevap bekleyen, dinlemekten bıkıp usanılmayan büyüklerinin anlatımlarında yaşatırlar. İşte o küçük ama yürekleri büyük çocuklar. Ölümü bilmezler ama ölüme inanılır; bir mezar taşı olduğu için. Ama büyüklerinin birgün gelecektir sözüne inanmıştır bir defa.
Ülkemin insanları sevdiklerinden ayrıldığı o mekan ve zaman dilimini hep saklar ve itinayla korur. Bu sefer ne yaşadığına ne de öldüğüne dair bir iz olmadığı sadece umut vardır. Sakladığı ve itinayla koruduğu o mekan ve zamanda geleceğine olan inanç yerini almıştır. Yıllarca bekleyenler oldu. Sevindirici veya acı haberi bilmek istiyorlardı. Kimi bilemedi, acılı haberi bilmek istemeyen hatta acılı habere bile razı olan insanların özlemleri gerçekleşmeden ölenler de oldu. Ölümlerine dek son bir kez görmenin özlemi vardı yine de. Bilmiyorlardı. Çünkü acımasızca adı konulmasına -ölüm yani- izin vermeyen zalimler vardı. Bu zalimler tek bir vatanın ve yüce bir ulus olan dünyaya bedel Türklük adına yaptılar. Kim yaptı? Diye soruluyor hani. Cevabını da tıpkı soru kadar bilenler biliyor. Buna faili meçhul kavramı veren ve bir zamanların onurlu subay, asker ve polisleri. Devletin yasa meşruluğuna sığınan ve ahlaki değerlerden saptırılmış iktidar zalimleri olan siyasetçiler. Bunlara somut bir isim verilse, şahıs olarak bulunsa acaba failli meçhul katliamlar son bulur mu? Toplu katliamların mezarları bulunur mu? En önemlisi devam eden bu inkar ve imha soykırımı durdurulur mu?
Sorular ve umut dolu bekleyişle cevap aranıyorsa sanılmasın ülkemin insanları o zalimler gibi kindar olduğu. Yargılamak değil amaç. Amaç; toplu katliamların, açığa çıkmayan mezarlar bulunur mu ve son bulur mu? Diyedir.
Şu nedenledir; ülkemin inançlı insanlarının erdemli yaşamlarında mezarların üzerine basmak günahtır. İnanç görevlerini ve sorumluluklarını getirmemek, omuzda yada kucakta taşımamak olmaz. Çünkü kefensiz yatan sevdiklerini incitmek günahtır. Yoksul halkımın parası yetmez süslü mermerli bir mezara ama kaygımız bu değil; köylerimizde yaşamaktır ölmeyi. Ölülerimizin bedenlerini görmektir. Nerede olduğunu bilip bir mezar taşını koymaktır. Köyün girişinde ve yüksekte. Çünkü mezarların üzerine basmak günahtır.
Zagros Sipan