HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Viyan yoldaş, 1981 yılında Süleymaniye’nin Xebat mahallesinde dünyaya gelir. Güneyde aşiret olarak en sert ve feodal yapılanmaya sahip bir aile gerçekliği içinde büyür. Okul çağına geldiğinde Süleymaniye’deki Hewreman İlkokulu ve Peyman ortaokuluna gider. Viyan yoldaş okuldaki başarılarından dolayı her zaman örnek bir öğrenci olarak gösterilir. Başarılarından dolayı okuldaki sene sonu sınavlarına katılmaz. Öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sevilen birisidir. Okumayı çok seven Viyan yoldaş, çalışkan ve duyarlı bir arkadaştır. O, okul ve ev arası gidip gelen yaşıtlarından farklı bir duruşa sahiptir.
O yıllarda, çok ağır toplumsal sorunların yaşandığı ve kadına rol biçmeyen bir yapılanma içinde arayışlar olsa da kadının cevap bulması zordur. Şehir yaşamının kendi içerisindeki karmaşası ve yalnızlığı içinde yaşama anlam biçmek de bir o kadar zor olmaktadır. Tüm bunlara karşı Viyan yoldaş, zulüm ve toplumun baskılarını derinden hissetmektedir. Toplumun kadını köleliğe çeken yaklaşımlarına kısa bir süre sonra karşı çıkmış, hiçbir zaman kadına karşı geliştirilen bu yaklaşımları kabul etmemiştir. Küçük yaşta olmasına rağmen yaşadığı bu çelişkiler, kendisinde başarıya kilitlenmeyi de getirmiştir. Soruları cevap buldukça özgürlük arayışı daha da gelişmiştir. On beş yaşında oldukça sakin, oldukça az konuşan, ama anlamlı sorularla yeni ve özgür bir yaşamın derin arayışı içerisine girmiştir. Bu dönemler, Kuzey’de gelişen özgürlük mücadelesinin Güney’i oldukça etkilediği bir süreçtir. Viyan yoldaş, özgürlük mücadelesiyle 97 yılının baharında ilişkilenir. Sorularına cevap buldukça katılma istemi gelişir. Güneydeki aşiretler içerisinde kadına ait olabilecek hiçbir şeyin olmaması, Güney’de kadının adeta tamamıyla silinmiş olması Viyan arkadaşın bu isteğini daha da güçlendirir. Güney’deki kadının bu durumunu çocukluğundan beri sindirememiş, tahakkümü kabullenememiş olan Viyan yoldaş, böylelikle aşiret olgusuna bir tepki olarak ablasıyla birlikte örgüte katılır. Fakat aşiretin yoğun ısrarları üzerine Viyan arkadaş geri gönderilir. Ama Viyan arkadaş geri gönderildiği halde, gerilla saflarına tekrar geri döner.
İçinden geldiği toplumsal sistemi kabullenememekte ve buna karşı mücadele yeteneğini kullanmaktadır. Ancak engellerle dolu olan toplum ve aşiret yapısını aşmak, başlı başına bir mücadeleyi ve kararlılığı gerektirmektedir. Katılımından hemen sonra aşiretinin tepkisini alacağını, çok yönlü bir sınavla karşı karşıya kalacağını bilmektedir. Tüm bunların bilinciyle, ilk geldiği andan itibaren en ufak bir tereddüt geçirmemiş ve büyük bir kararlılık sergilemiştir.
Katılımı Süleymaniye’de çok büyük bir etki yaratır. Aşiret yapısı, Kürdistan için mücadele etmeyi ve yurtseverlik görevlerini yerine getirme bilincini taşımasına rağmen, kadının özgürlük mücadelesine katılımını kabul etmeyerek aşiret kanunlarını öne çıkarırlar. Aşireti, Viyan Yoldaş’la katılımından sonra görüşüp kararından vazgeçirmek ve ikna etmek için her tür yol ve yöntemi denese de, Viyan Yoldaş’ı özgürlük arayışından, yürüyüşünden alıkoyamaz.
Dağlara ve özgürlük mekânlarına doğru yol alırken, toplumun kadına biçtiği değer yargılarına isyan ederek, yeni bir yaşam okuluna kaydını yaptırmıştır artık. Kendi deyimiyle “karanlık gecelerin aydınlığı Başkan APO’nun” felsefesini okur, okudukça aydınlanır. Kürt ve kadın olmanın acılarını derinden hissederek, özgürlüğe olan susamışlığını daha derinde duyarak yaşama anlam biçer. Bu anlamda denilebilir ki, özgür olunmadıkça yaşamın çekilmez olduğunu kısa yaşam kesitinde en derin yaşayanlardan olmayı başardı.
Geçmiş yaşamında okulda başarılı olan Viyan Yoldaş, devrim okulunda da başarılı bir öğrenci olmuştu. Güne çok planlı başlar ve bireysel eğitimine önem verirdi. Kitapları ve defterini elinden düşürmediği gibi, sürekli hem okur hem de yazardı. Yaşına göre çok olgun ve çevresini etkileyen bir duruşla, paylaşımcı, yoldaşlarını düşünen konumunu hep korudu. Gözleri ışıl ışıl, ama sakin duruşuyla, çevresine güven veren bir duruşla hep gelecek vaat etti. Öyle sıradan bir yaşam ve katılımı kabul etmezdi. Oldukça mütevazi, gösterişten uzak ama güvenle yürüyen, disiplini esas alan bir tarzda özgürlüğü amaçlamıştı.
Küçük yaşta örgüte katılmasına rağmen çok dinamik ve güçlü bir potansiyele sahipti. Var olan potansiyelini daha güçlü bir şekilde işletebilme temelinde sorumluluklar üstleniyordu. İddiası büyük olduğundan dolayı, güney gençliğine de örnek oluyordu. Kendisini sürekli eğitmeyi esas alıyor, yaşı küçük olmasına rağmen düşüncede büyümeyi yaşıyor, kendisine bir öncülük misyonu veriyordu. Önüne düşen her görevi en layıkıyla yerine getirme mücadelesini yürütüyordu. Sorumluluktan kaçmaktan ziyade, üstleniyor, yerine getirme çabasını veriyordu. Militanlığın esas ilkelerinden birinin hizmet etmek olduğunu biliyor, ona göre bu sorumluluğu üstleniyor, daha iyi hizmet etme temelinde yaklaşım sergiliyordu.
Güney gerçekliği içerisinde gençlerin beyinlerinin yıkanmasına karşı, güney gençliğin kendi özüyle öncülük misyonunu ve sorumluluk misyonunu doğru temelde nasıl sahip çıkması gerektiğini aldığı sorumlulukla ortaya koyuyordu.
Viyan yoldaşın yoldaşlığı samimi ve çıkarsızdı. Yoldaşlık için ne gerekiyorsa yapıyordu. Özellikle yeni arkadaşlar için “hamur gibiler, nasıl şekillendirirsen öyle gelişir ve iradeli olmaları gerekiyor” diyordu. Kendini hep sorumlu görür ve Güneyli katılımlar üzerinde durarak her bir arkadaşla diyalog içinde olurdu. İnkarcı ve kendisi olmayan, güvensiz ve iradesiz duruşlara, bu tür anlayış ve yaklaşımlara karşı özgüven ve irade sahibi olmayı dayatmaktaydı. Arkadaşlarının gönlünde yer edinmek için müthiş bir çaba harcarken, aynı zamanda bölgeciliği aşan bir kişilikti. Viyan yoldaş sıcak sohbetleriyle insanlar arasına hiçbir fark koymadan, ilişki tarzındaki mütevaziliği ve sempatik güler yüzlülüğü ile bir çekim merkeziydi.
Yaşam renginde kendisini tek bir şeye kilitlemiyordu. Yaşamın bütün alanlarına, yani askerliğe, siyasete, sosyaliteye göre bir öz katılımı vardı. Onun cesareti, kendine güvenen serbest, özgür bir duruşu vardı. Yaşama tutku derecesinde bağlılığı, coşkusu, etrafına sürekli umut vermekteydi.
Viyan yoldaş arkadaşlarıyla yaptığı güneye ilişkin diyaloglarından birinde tartıştığı arkadaşlardan birisinin; “Kaldı ki güney gerçekliği çok farklıdır. Bir kuzey gibi değil. Kuzeyde 30 yıllık bir mücadele geleneği var. Türkiye’nin de realitesinden kaynaklı yaşanan çelişki ve çatışmalar daha keskindir” şeklinde bir görüşü belirtmesi üzerine; ‘‘Tamam öyle fakat sanırım güneyde kölelik çok derin’’ der ve ‘‘tabii bunda güneyde öncülüğe soyunan örgütlerin güdümlü ve uşaklık pozisyonları çok belirleyici. Halkın ve kadının bu durumundan, duruşundan onlar sorumlu. Ne zaman hakim güçlerin uşağı olmaktan vazgeçtiler ki? Hiçbir zaman bu realiteyi aşamadılar. Biliyor musun, kendilerini ve halkı kullandırtmaları insanları kendisine çok yabancılaştırdı. Kişiliğini çok parçaladı. Öz güvenlerini ve öz saygılarını çok zedeledi. Doğarken hayallerine ihanet eden bir insan topluluğu özgürlüğe ne kadar aşık olabilir ki?’’ biçiminde Güney’e ilişkin görüşlerini koymuştu. Dış güçlerce dayatılan tecrit ve inkara, içte dar ailesel-aşiretsel çıkarları gereği onların birer piyonu durumuna gelen güçlere öfkelenerek, ulusal birliğin gelişmesinin önemini her zaman dile getirir, parçalanmış bir halk ve ülke gerçekliğini ret ederdi.
Viyan yoldaş, halaya durur gibi atılmıştı yaşam kavgasına. Özgürlük mücadelesinde, bilinçle donanmakta ve insan sevgisiyle dolu dolu yaşamaktaydı. Parçalanan ülke ve halk gerçekliğini yüreğine beynine sığdıramayan Viyan Yoldaş, onlarca yıl açılan mesafeyi kapatmak, halkı bir bütünlük içinde görmek için tüm gücüyle çalışır, didinirdi. Umutluydu ve başaracağımıza inanmaktaydı. Çünkü o’nun inandığı, Başkan Apo’ydu. Onun ideolojisi ve felsefesinin başta Kürt halkı olmak üzere, bölge halklarının kardeşliğini yaratacağına inanırdı. Yine bir gün bir diyalogunda;
“Baksana Önderlik kitabın adını, ‘Özgür Yaşamla Diyaloglar’ koymuş. Bakma bana öyle! Önderliği anlamak istiyorum. Biliyor musun, görmediğim halde çoğu zaman rüyalarıma giriyor Önderlik. Tam dokunmak üzereyken uyanıyorum. Lanet olsun, tam da dokunmak üzereyim. Dokunsam hemen başımı omzuna koyup derin bir nefes alacağım. Neden bu kadar çok istiyorum başımı omzuna koyup derin bir nefes çekmeyi? Tuhaf değil mi? Bana da bazen tuhaf geliyor. Ama nedense bu istem, bende bir tutkuya dönüşmüş. Başımı Önderliğin omzuna koyup derin bir nefes aldığımda, sanki o an yeniden doğacağım. Özgürleşeceğim… ne bileyim işte, sanki gerçek yaşam o an başlayacakmış gibi geliyor bana.’’ ve devam ediyor, “Başkan Apo, 30 yıldır Kürt özgürlük hareketiyle bu duruma müdahale etmiştir ve Kürt halkının mücadele etmeye ulaştırmış, öldürme ve parçalanmayı bir kader olmaktan çıkarmıştır” diyerek Güney Kürdistan’daki sessizliği bozmak istemekte ve toplumsal devrimin bir kadın devrimiyle gelişeceğine olan inançla hep o çağrısını yenilemekteydi.
Eylemi, Kürt halkı arasında birlikteliği yaratma ve yaşanan duyarsızlığı, sessizliği bozmaya yönelik bir çağrıyı da içermekteydi. Ulusal birliğin önemini vurgularken, Güney Kürdistan’da yaşanan trajediyi hep anlatır, ulusal ve siyasal birliği engelleyen zihniyeti sorgular, kişilikte dönüşümün zorunluluğu üzerinde dururdu. Güney Kürdistan toplumsal yapısından kaynaklı kendine güvensizliğin kaynağını irdeler ve bunu tartışır, aşmanın yol yöntemlerini sıralardı. Ne diyordu Viyan? ‘‘Başkanım! Bir tek kişi kalsak bile senin ideolojik çizginin ve felsefenin başarıya ulaşacağına dair iddialı ve inançlıyım. Birçok kişi senin şahsında ideolojik hattı yok edeceklerini düşünüp, söylemektedirler. Ancak ben bunu çok ciddiye almıyor boş bir iddia olarak görüyorum. Çünkü sen artık milyonlarca insanın ve özellikle de kadınların yüreğinde, beyninde ve tüm hücrelerinde yer edinmişsin. Sen tarihe ve topluma mal oldun. Sen her zaman kadının bağlılığını ve dürüst oluşunu bize tanıttın. Bugün tüm yetersizliklerim ve zayıflıklarıma rağmen özeleştirimi vermek, demokratik ve bilimsel sosyalizme ve yeni paradigmaya yönelik kararlılığımı göstermek istiyorum. Azda olsa iç gericilik ve dış saldırılara bir mesaj vermek istiyorum. Çoğu zaman şehit arkadaşlar gibi keşke canımdan daha değerli bir şey olsaydı ve Başkan Apo’nun, halkımın ve ezilen kadınların yoluna feda edebilseydim diyordum.’’
O, özgürlüğe sevdalı, bilinçle donanmış, nerede, ne zaman eylem yapacağını bilendi. Ve son sözlerinde “volkan da nerede, ne zaman ve nasıl patlayıp öfkesini göstereceğini, Ehrimanlar ve vefasız insanların cezasını nasıl vereceğini bilir” dedi. Leyla Qasım”ın adıyla yaşama gözünü açan, Mazlumların, Zekiyelerin ateş hattıyla oluşturdukları özgürlüğe ulaşmanın bedelinin ağır olduğunu iyi bilenlerdendi. On yılı kapsayan mücadele yaşamına çok şey sığdıran ve yoğun yaşayan Viyan yoldaş, sevgi ve sorumluluk duygusuyla dopdoluydu. Bir çocuk saflığındaki yüreği hep çevresine güven-sevgi aşılardı. Hep güzellikleri paylaşan ve pozitif düşünen bir duruştu. Öncülük vasıflarını taşıyan ve bunu üstlendiği görevler kapsamında yerine getirmesini bilendi.
Genç, bir o kadar da olgun olan Viyan yoldaş, özgürlük mücadelesi içinde önemli görevler üstlendi. PJA meclis üyeliği ve PKK yeniden yapılanma çalışmalarında ve en son da HPG komutanlığı görevlerinde yer aldı. En büyük özlemi Önderlikle buluşmak, ona yakın olmaktı. Ki, bunu mücadele yaşamı içerisinde yoldaşlarıyla paylaşarak, görev-sorumluluk anlayışıyla yaşayarak karşıladı. Yine Önder APO‘nun “Güney devrimi kadın devrimidir” belirlemesi üzerinde yoğunlaşıp kadının ideolojik kimliğinde derinleşerek, Güney toplumsal devriminin gerçekleşmesi için çalıştı. PÇDK’nin kuruluşunda büyük bir rol oynayarak, program ve tüzük çalışmalarında yer aldı. Kadınla kaybedilen tarihin yazılması için, Önderliğin kadın kurtuluş ideolojisi ekseninde, Güney’de kadın bakış açısıyla kadın eksenli bir örgütlenmenin gelişmesi için çalıştı. Mücadele yaşamı içinde zamanla yarışır tarzda öğrenmek ve öğretmek, öğrendiğini pratikleştirerek sonuç almak istedi. Güneydeki kazanımlara anlam biçerken, bunun kalıcılaşması için demokratik bir tarzda toplumsal sorunlara cevap olunması ve bu temelde örgütlenmenin gelişmesi gereğini vurgulamakta ve bu inançla çalışmaktaydı.
Özgürlük hareketimizin en zorlu süreçlerinde kararlı ve iradeli duruşuyla en sade, en mütevazi, en özgürlükçü bir militan olmasını bildi. Gençti, heyecan doluydu, yaşama bir coşku seli gibi akardı. Duruşunda Mezopotamyalı bir tanrıçanın duygu yüklü zekâsını, özgürlükçü doğalitesini, bilgeliğini, yaşama saygısını ve anlam yüklü dünyasını taşırdı. Böyle bir eylemi yaşamsallaştırmanın gücünü, bu kahramanca direnişlerin mirasından aldığının bilinciyle hedefinin üzerine yürüdü. Elde edilen tüm kazanımlara ve başarılara rağmen, Kürt halkı ve bölge halklarının kapitalizmin tuzağından kurtulamadığını, yeni Halepçeler korkusunun aşılamadığını ve Önderliğimizin durumuna ilişkin pozitif bir yaklaşım sergilenmediğinin bilinciyle, mücadelesini bunları aşma ve Önderliğe doğru yürüyüşü yükseltmenin gerekçesi haline getirdi. Dolayısıyla böyle bir eylem, Türkiye devleti için de bir uyarı  oldu ve devlet sadece kuzey değil, diğer parçalardaki özgürlükçü gençleri de karşısında buldu. Kuzeydeki anaların yüreğindeki ışığı, Güneydeki anaların ve babaların yüreğine göndererek vicdanlarını uyandırmak istedi. Sokaklardaki sloganları ve Kürdistan’ın tüm parçalarındaki direnişi, Güneydeki ilkel milliyetçi ve gerici partizan yaklaşımlara karşı bir kamçı haline getirdi.
‘‘Ya heval Mazlum! Ferhatlar!.. Kemaller!… Katıldığımdan beri bu arkadaşların eylem biçimleri sürekli beynimi meşgul etti!… Benim için hepsi bir gizem. Bu gizemi çözsem sanki asıl gerçeğe ulaşacakmışım gibi bir duygu yaşıyorum. Baksana, hepsi de çok kritik süreçlerde bu sıra dışı çıkışları gerçekleştirdiler. Çıkışları, hep de üzerimize çöken karanlığı yırtan çıkışlar oldu. Dikkat edersen hepsi de gecenin çok uzadığı anda, geceden gündüzü doğurdular. Anlıyor musun, geceye hükmederek gündüzü doğurttular. Ne müthiş bir inanç ve irade değil mi? Her insan yapabilir mi bunu? Sıradan insanlar karanlığın içinde saklı olan gündüzü göremezler. Daha da ötesi yüreğindeki ateşle karanlığı tutuşturup gündüzü ortaya çıkaramazlar. İşte bu güç, bu tutku beni büyülüyor. Aslında hepsinin eylemi de komploya karşı bir başkaldırıdır. Mücadelenin zindandan başlanarak boğdurulmak istendiği bir süreçte Mazlumlar, Ferhatlar, Kemaller o görkemli direnişi geliştirdiler. 1996’da komplocu güçler Önderliği hedefleyerek sonuca gitmek istedikleri zaman Zilan, komplocu sistemin en çok uygulama alanı bulduğu Dersim’de kendisini bomba yapıp komplocuların beyninde ve yüreğinde patlattı. İhanetin eliyle komplocular esaret duvarları arasında kol gezdiğinde, Sema, aşılmaz denilen duvarları aşarak kendisini koca bir ateş topu yaptı. Dikkatli okursak bu yoldaşlar hep de gizlenmek istenen tarihi, direnişe dönüşen bilinçleriyle, iradeleriyle yazdılar. Yazılması istenmeyen tarihin yazıcıları oldular. Gerçek oldular!… gerçek olarak gerçeği haykırdılar!  Ve gerçeklere yeni sayfalar eklediler!...’’
Her eylem, öz anlamın veya öz dinamiğin kendini dışa vurumunun ifadesidir. Ateşle bütünleşen eylem ise özdeki özgürlük aşkının, anlamının artık hiçbir şekilde yerinde duramaz, kabına sığamaz biçimde dışa vurumudur. Viyan arkadaş da kabına sığamayan bir özgürlük ateşiydi. Kişiliğiyle, duruşuyla, mücadeleciliğiyle yaşarken zaten bir ateşti, eylemi, bu iç ateşin, Önderliğimiz, örgütümüz ve bunlarla bağlantılı Ortadoğu üzerinde yoğunlaşan tehlike çanlarına karşı bir tavra dönüşmesiydi. Kadın kahramanlığı onda, sürecin tüm tehlikelerini ve hassasiyetlerini büyük bir yürekle hisseden, büyük bir beyinle yorumlayan ve ikisini bütünleştiren cesaret ve kararlılıkta temsilini buldu. Bu, özgürlüğe, Önderliğe, Kürt halkı ve yine tüm Ortadoğu ve dünya halklarına, topraklarına, emeğe, insana, kadınlara, çocuklara duyulan büyük bir aşkın eseri olabilir ancak. Ateşten bir yürek ve ateşten bir beyin, ateşten bir eylemi yaratabilir. İşte Viyan arkadaş egemen tarihin halklar, kadınlar, çocuklar üzerinde yarattığı tahribatın yükünü çok genç yaşta fedakârca omuzladı, bu tarihe karşı duyduğu öfke ve intikamla fedaice savaştı. Yaşarken de, şahadete giderken de fedaice savaştı. Viyan arkadaş genç yaşta büyük sorumluluklar yüklendi, ama kendini adayarak yüklendi. Hiçbir zaman, yüzeysel, geçiştirmeci, hesapçı vb. yaklaşımlar içerisine girmedi. Kendini yürekten adadı, her zaman için beynini çalışmasına ve amacına kilitledi. Belki de bu nedenle hep bir ışıltı vardı gözlerinde, çevresine yaydığı bir parıltı. Güzelliği; zekasında, sadeliğinde, mütevaziliğinde, mücadeleciliğinde, arayışçılığında, Önderliğe, örgüte, halka ve kadına bağlılığında, yürek büyüklüğündeydi. Bu nedenle insan sıcaklığına, yoldaşlığına-dostluğuna, gülüşüne doyum olmazdı. İnsan sevgisi öyle derin ve etkileyiciydi ki, karşıdakinin yürek toprağına bir tohum gibi derinden gömülür ve yeşerirdi. Eylemi de böyle oldu. Hepimizin, gerillanın, halkın, tanıyan-tanımayan herkesin yüreğinde O’nun gibi bir yoldaşı kaybetmenin acısını yaşattı, ama aynı zamanda böyle soylu bir kadın direnişçiliğine saygıyı, sevgiyi, düşmana karşı inadı, direniş azmini çok daha güçlendirdi, biledi. Kürt halkının, özelde de Büyük Güney  halkının bu yiğit ve soylu evladı, tarihe ve yüreklerimize ateşten harflerle özgürlük aşkını, Önderlik aşkını, mücadele aşkını silinmezcesine yazdı. Cesaretin tanrıçalaştığı kişiliğinde Viyan arkadaş, yaratılmak istenen karanlığa bir ateş, yok edilmek istenen özgür Kürt, özgür insan kimliğine büyük bir yaşam gücü oldu.
Viyan arkadaş her zaman genel çalışmalarda yer alıyor olmasına rağmen, mücadelesi sürekli Kadın Kurtuluş İdeolojisi temelinde olmaktaydı. Kendi kurtuluşunu da bunda görmekteydi. Genel çalışmalara aktif katıldığı gibi, aynı zamanda kadın kurtuluş mücadelesinde de aktif yer almaktaydı. Sürekli egemen sisteme karşı bir mücadele içerisindeydi. Bu anlamda eylemi de, egemen sistem gerçekliğine olduğu kadar, geleneksel aşiret mantığına ve kadına reva görülen haksızlık ve baskılara da bir darbedir. Güney gerçekliğinde kadını özünden boşaltıp, metalaştıran, şekilde-biçimde özgür; özdeyse, özgürlükle hiçbir bağı olmayan bir gerçeklik söz konusudur ve bununla bağlantılı olarak, Viyan yoldaşın eylemi sınıflı toplumun dondurduğu beyinlere bir darbedir. Aynı zamanda Güney Kürdistan’da yaşanılan sessizliğe bir darbe olup, baskı altında tutulup umutsuzlaştırılan kadına da umut olmuştur.
Ortadoğu’da kadın çektiği acıları, Ortadoğu gerçekliğinden kopuk ele almamakta, “Ortadoğu’da kadının da özgürlük arayışı var”, demekteydi. Keşfedilmemiş bu özgürlük arayışı, ancak Önderliğin kadınlara yönelik perspektifi yaşamsallaşırsa karşılık bulur şeklinde yaklaşıyordu. Viyan yoldaş; “kadının özünde eşitlik, güzellik, insanlık sevgisi var. Bu potansiyeli, özgürlüğe yatkınlığını gösteriyor. Güney kadını ise şekilde özgürlüğü arayanlar var, kendini küçük burjuva gösterip, şekilde açılmayı yeterli görüyor Güney kadını. Tüm parçalara oranla güneyde kadın daha çok hırpalanıyor ve kendini kandırıyor.
Aile olgusu da çok hakim, okul dışında kız çocukları aileden kopamaz. Bu da irade gelişmesini önlüyor. Kızlar özgürlüklerini ya da kurtuluşlarını evlilikte görüyor. Kaderci, mantık hakimdir” diyordu. Mevcut örgütleri ise rantçı ve işbirlikçi görmekte, kendilerini “Kürt sorununun merkezine koyup, az olsun benim olsun mantığı ile çözümsüzlüğü derinleştiriyorlar” demekteydi. Viyan yoldaş “Güney’deki öncü kadınlar kendi iradelerine sahip çıkmışlardır, ama koşullar onların yaşamlarına son vermiştir” derdi. Leyla Qasımı çok sever; “Leyla Qasim, Kürt kadının özüdür, Xanzada Miri Soran için; “özünde intikam almak için mücadele etmiştir” derdi. Margiret (Hepsexani Neqip) için ise; “insanlığı sevmenin özüdür, erkek sistemine teslim olmadığı için erkek ona komplo yaptı” diye anlatırdı. Viyan yoldaşın özgürlüğe olan tutkusu, Önderliğin ideolojisi ile bütünleşmesini sağlıyordu. Kürt halkının çektiği acıları hissediyor, toprağa ve insanlığa olan bağlılığı, en temel eylem gerçeklerini oluşturuyordu. Kürdistan parçaları arasında ayrım yapmazdı, bu da sevilmesini ve kabullenmesini de beraberinde getiriyordu. Viyan yoldaş da, bu yoldaşlarını sevdiği için elinden geleni yapıyor ve müthiş bir emek sarf ediyordu. Diğer parçalardaki arkadaşlarla rahat ilişkilenebilme yönünden, Türkçeyi öğrenmek için büyük çaba sarf etmişti.
Özünde Viyan yoldaşın eylemi, hem iç geriliciliğe, hem de dıştaki saldırıların Önderlik şahsında Kürt halkına olan pervasız saldırılara bir yanıttır. Viyan yoldaş eylemi ile güneyi ve kuzeyi birleştirme köprüsü oldu. Önderliksiz dayatılan çözümü, Güney’li bir Kürt kadını olarak kabul etmemiş ve eylemi ile tavrını ortaya koymuştur. Viyan yoldaşın diğer tarihsel eylemlerden farkı, diğer eylemlerin zindanlarda ve kitle içinde gerçekleşmesi, bu eylemin ise dağda gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu eylemin dağda gerçekleşmesi, bir taraftan iç çeteciliğin saldırılarına da cevap olmasının yanı sıra, Önderlikle yapılan yetersiz yoldaşlığa, döneme ve Önderliğe cevap olmamaya, tasarrufçu yaklaşımlara ve yaşanılan büyük gaflete bir darbedir. Bu eylem aynı zamanda dış saldırılara cevap olma, Önderliğin çizgisine layık olma, yine direniş kültürünü koruma, direniş halkasına bir halka daha ekleme anlamına gelmekte ve Kürt halkına karşı gelişen imha saldırılarını, soykırım ve asimilasyonu kabul etmemedir. Mesajında en çok dikkat çeken yönlerden birisi, Önderliğin özgürlüğü ve savunmasını ele almasıydı. Bir de sözün bitip, sıranın eyleme geldiğini söylemesi. En büyük özlemi önderliği görmekti, hep “Önderliği gören arkadaşlar çok şanslılar, keşke birkaç saniyeliğine de olsa Önderliği bir defa görebilseydim” derdi. Viyan Yoldaş’la yaşayan ve onu tanıyan her arkadaş; eyleminin büyüklüğü karşısında saygıyla eğilirken, aramızda erken ayrılışını kabullenmedi. İçinde acıyı derinden duyarak, erken olduğunu söyledi.
Özgürlük yolunu almamız için her zaman bedel gerekiyor mu? Bedelsiz olmaz mıydı? Ama maalesef yaşadığımız çağda insanlık özünden boşaltılmış, başkalaşmış. Sözün anlamı kalmadığı yerde, her kritik süreçte böyle çıkışlar gerekiyor. Evet, Viyan yoldaş, senin kongrelerde parlak, net, özgür düşüncelerini ve halaylarda başı çekmeni belerken, sen gökyüzünün sonsuz maviliğinin geceye büründüğü zamanlarda parlak yıldız olma yolunu tuttun. Şubatın zahmetli karı kışına inat, kardelen çiçeği gibi açtın. Buz tutan yüreklerimizi özgürlüğün ateş dansıyla ısıttın. Ay ışığının sudaki yansıması kadar güzel yoldaşım! Yüzünde çiçek canlılığı, gülüşmeyişini taşıyan yoldaşım… Kadın gelenekselliği, köleliği ve erkek egemenliğine, içimizdeki kaçışlarla aşkı bitiren karasevdalara, kendi bedeninle darbe vurdun. Önderliğin yeni paradigmasını kendi kişiliğine özümsetmiş ve tutkuyla bağlı, bunun verdiği inanç ve güçle bir melek saflığında hizmet anlayışı, temizliğiyle, etrafa pozitif enerjiyi yayan, yansıtandın.
Vicdan ve zihniyet devriminin gerçekleşmesinin diğer adıydın. Köleliği kabullenemeyişin sürekli özgürlüğün peşinden koşmanı getirmişti ve mücadele azmin ve iddian, ilkelerinden taviz vermeyen gerçek bir kadın militanlığının ifadesiydi. Duraksız bir şekilde özgürlük ilkelerine koşandın. Viyan yoldaşın Önderliğe bağlılığı ve özlemi, yazdığı her kelimede anlam bulurken, bir Şubat’ı daha Önderliksiz yaşamanın zor olduğu duygusu kadar, “Önderliksiz-PKK’siz” çözüm konseptinin Kürt halkı için taşıdığı tehlikeleri görerek, eylemine anlam biçti. Ve eylemiyle bu tehlikeye dur demenin çıkışını gerçekleştirdi. Bir yıl önce bunu gören Viyan Yoldaş, derin bir öngörüye sahip olduğunu da ortaya koydu. Başkan APO’nun şahsında Kürt halkına yönelik izlenen politikaları ve konseptleri değerlendirerek, başta kadrolara ve kadın yoldaşlarına olmak üzere, halka çağrı yaparak sorumlu bir devrimcinin duyarlılığıyla hareket etti. Tabii gelinen aşamada çağrısının ve yazdıklarının içeriğini insan daha iyi anlayabiliyor. Dünya’yı ellerinde tutan finans güçleri, küresel bir dünya gerçeğini kendi çıkarları için düzenlemek isterken, her an Kürde biçilen misyon ve izlenen politikalarla, inkar- imha gündeme gelebilir.
İşte Viyan Yoldaş bütün bu tehlikelere dikkat çekerek, eyleminde uyarıcı olduğu gerçeği, bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu açıdan Kürt halkı her zamankinden daha fazla günümüz koşullarında bu tehlikeleri görerek, ulusal ve siyasal birliğini yaratarak Viyan Yoldaşın vasiyetini yerine getirmelidir.
E. Rêheval Sozda