Bütün partiler birbirleriyle tartışsa da seçim mücadelesinin esas olarak AKP ile BDP arasında geçeceği anlaşılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Bayburt’tan verdiği mesaj bunu açıkça gösteriyor. Yoksa gerçekleri tersyüz ederek Başbakan’ın BDP’yi suçlamasının başka bir anlamı olamaz.
Önce BDP’nin seçime katılmasına fırsat ve imkan verilmedi. Ardından BDP’nin desteklediği bağımsız adaylar YSK marifetiyle veto edilerek seçim dışı bırakılmaya çalışıldı. Tam bir Kürt düşmanı terör örgütü olarak hazırlanan polis halka saldırtılarak faşist terör tırmandırıldı. Tüm bunları tersyüz eden Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP sözcüleri ise BDP’yi daha çok suçlar hale geldi.
Bunların arasında bir de bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan ile yağdanlıkları “Artık Kürt sorunu yoktur” savını dillendirmeye ve propaganda etmeye başladı. Bunlara göre “Kürt sorunu çözülmüş, Kürtçe sorunu varmış”! Bir halktan kopuk olarak onun dili nasıl sorun olur, elbette anlamak zordur.
İnsan bu savı duyunca hemen inanamıyor, şaka yapıldığını sanıyor. Çünkü aklı başında insanların ileri süreceği bir şey değil. Fakat bu sözlerin ciddi ciddi söylendiği ve ısrar edildiği görülüyor. Bu durumda elbette herkes soruyor: Ne değişti ki Kürt sorunu ortadan kalktı?
AKP çevrelerinin bu soruya verdikleri cevaplar da şöyle: “Kürt kökenli vatandaşlar”ın varlığı artık kabul ediliyor! Kürtçe türkü söylenebiliyor! TRT-6 Kürtçe yayın yapıyor! Kürtçe öğreten kurslar açılabiliyor!
Kuşkusuz bunlar eskiye göre bir değişikliktir. Eskinin ulusalcı faşist iktidarının kaba inkar ve imha yaklaşımına göre kısmi değişimi ifade ediyor. Ancak bu değişiklikler nasıl yaratıldı ve neyi ifade ediyor? Değişikliklere bu çerçevede de bakmak gerekiyor.
Öncelikle herkes kabul ediyor ki, bu değişiklikler Kürt halkının büyük cesaret ve fedakarlıkla yürüttüğü mücadeleyle yaratıldı. Bunun için Kürtler kırk yıldır direniyorlar. Binlerce şehit verdiler. Yüzbinlercesi tutuklandı ve çok ağır işkencelerden geçtiler. Kısaca hiçbir şey mücadelesiz kazanılmadı. Özellikle de AKP tarafından hiçbir şey verilmedi. Her şey dişe diş bir mücadeleyle kazanıldı.
Diğer yandan mevcut değişikliklerin hiçbirinin kalıcı olmadığını, yani örgütlü Kürt halkı dışında koruyucu bir güvencesi bulunmadığını da herkes bilmektedir. Kısaca bu değişikliklerin hiçbir Anayasal, yasal dayanağı yoktur. Hepsi fiili birer uygulama durumundadır ki, yapıldıkları gibi her an fiilen durdurulabilirler de. Böyle bir durumda hiç kimse bunu engelleyemez.
O halde bu değişiklikler ne anlama geliyor. Kürt halkı açısından, mücadele ederek kimlik ve özgürlük konusunda fiilen bazı gelişmeler yaratıldığı anlamına gelmektedir. Devlet ve AKP hükümeti açısından ise, Kürtlerin gelişen mücadelesi karşısında zorlanarak eskinin kaba inkar ve imha çizgisini yürütememe ve Kürt özgürlük mücadelesi karşısında varlık gösterebilmek için daha inceltilmiş ve maskeli bir inkar çizgisini uygulamaya çalışmayı ifade etmektedir.
Yani AKP’nin “Hak verdik, sorunu çözdük” dediği, aslında Kürtlere karşı mücadeleyi daha da inceltmek ve maskelemek olmaktadır. Kürtlere karşı özel savaşı daha da derinleştirmek ve yoğunlaştırmak anlamına gelmektedir. Ortada Kürt sorununun çözümü değil, Kürt soykırımının daha gizli, sinsi, maskeli yöntemlerle yürütülmesi vardır.
O halde Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP sözcülerinin “Kürt meselesi artık yoktur” demeleri, gerçekte “Kürt yoktur” demeyi ifade etmektedir. Eskisi gibi açıktan “Kürt yoktur” diyemedikleri için, şimdi örtülü bir dille “Kürt meselesi yoktur” demektedirler. Böylece bir yanıltma yapmaya çalışmaktadırlar. Ortada özgürlüğünü tam kazanmış Kürt olmadığına göre, yine “Kürt sorunu da yoksa”, o zaman bütün bunlardan “Kürt yoktur” sonucunun çıktığı açıktır.
Aslında AKP bazı değişiklikler yapmıştır, hakkını yememek gerekiyor. Eskinin Kürd’ü kaba ret ve inkar çizgisi yerine, “Kürt kökenli vatandaş” deyip yine her şeyi “Tek dil, tek millet, vs…” edebiyatına bağlayarak inceltilmiş bir yeni Kürt inkar ve imha çizgisi yaratmıştır. Yani Kürd’ün inkar ve imhası yine esastır; fakat eskiden kaba ret ve açık asker terörü vardı, şimdi inceltilmiş ve maskelenmiş bir inkar ve polis terörü vardır. Kısaca AKP politikası daha sinsi, gizli, oyun dolu ve tehlikelidir.
İnkar ve imha çizgisindeki bu söylem değişikliği, imhayı gerçekleştiren terör yöntemlerinde de belli bir değişikliği içermektedir. Yani eskinin jandarma baskısı ve JİTEM terörünün yerini şimdi polis terörü almıştır. Kısaca jandarmanın yerine polis koydunmu diğer her şey aynıdır. Yine evleri basmak, zindanları doldurmak, işkence ve katliam, yine zulüm ve aşağılama devam etmektedir. Sadece eskiden bunu jandarma yaparken, şimdi polis yapmaktadır. Kenan Evren ile Tayyip Erdoğan arasındaki fark ve değişiklik işte bundan ibarettir.
Yoksa bizzat Başbakan tarafından Kürtler yine aşağılanıyor ve her fırsatta tehdit ediliyor. Her gece onlarca Kürt evi polis tarafından basılıyor, her gün sokakta çocuklar ve kadınlar polis tarafından öldüresiceye kadar dövülüyor. İkibinin üzerinde Kürt siyasetçi tutuklu. Hapisteki Kürt çocuğu, genci binleri, on binleri buluyor. Kürtler yine siyaset dışı tutuluyor. Kürt kimliği ile yine hiçbir şey yapılamıyor. Vs, vs!.. Yani Kürt cephesinde yeni bir şey yok, halkın iddialı ve iradeli mücadelesi dışında.
Başbakan ve AKP sözcüleri ne söylerlerse söylesinler, işte AKP gerçeği budur. Bunu artık herkes görüyor. Dolayısıyla AKP sözcülerine ne Kürtler, ne de demokratik toplum inanmıyor. Artık AKP’nin farklı bir şey yapacağına dair inanç ve beklenti de tükenmiş durumda. Dolayısıyla çare AKP’nin aşılması ve çözüm siyasetinin etkili hale gelmesidir. Bunun için de 12 Haziran seçimleri ciddi bir fırsat durumundadır. Bakalım ciddi bir gelişme yaşanacak mı?!..
Adil BAYRAM
Kaynak: Özgür Gündem Gazetesi