HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

polisHer kentin denetim altında tutulmasını öngören egemenlik planlamaları, savunma planlamaları var. O planlamalar çerçevesinde de ordunun yanında, o güvenliği sağlayacak başka güçlerin örgütlenmesi var. Bu noktada en temel güç polis oluyor. Çok çeşitli birimler halinde polis örgütlenmesinin geliştirildiği, polis akademisinin eskinin ordu genelkurmayının yerine geçirildiği, bu düzeyde etkili kılındığı biliniyor. Şimdi AKP bu polisi ağır silahlarla da donatmaya çalışıyor. İkinci bir ordu, daha doğrusu esas ordu haline getirme çabası içinde bulunuyor. Polisin hepsi paralıdır ve özel eğitilmiştir. Ordunun, sadece komutası ideolojik eğitimden geçmiş paralı güç olurken, diğer savaşçı gücün hepsi halktan, mecburi askerlik temelinden toplanan güçlerden oluşurken, polis öyle değildir. Polisin hepsi özel eğitimlerden geçen paralı güçlerdir.
Bu ne anlama geliyor? İdeolojik eğitimle donatılmış güçlerdir. Mevcut haliyle Türkiye'deki emniyet gücü Fethullah Gülen Cemaati’nin elindedir. 12 Eylül darbesinden sonra yakılan yeşil ışık ortamında yürütülen çalışmalar, çeşitli yerlerden, ABD’den alınan paralar sonucunda böyle bir polis teşkilatı oluşturulmuş durumdadır. Emniyet tümden ele geçirilmiş vaziyette bulunuyor. Bu anlamda da daha çok bir ideolojik güç konumundadır. 1980 öncesi, o zamanın devlet koşullarında polis ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sola yakındı, bir kısmı sağa yakın, MHP güçleriydi. İki polis örgütü ortaya çıktı. Neredeyse polis cemaati birbiriyle çatışacaktı. Şimdi bütün bunların hepsi yok edilmiştir. Polis örgütünde şu veya bu partinin bir etkinliği de yoktu. Hepsi Gülen cemaati tarafından ele geçirilmiş durumdadır. Cemaat üyesidir, ideolojik olarak onunla doludur ve hepsi Fethullah Gülen’in fetvasına bağlıdır. Fethullah Gülen’in de Kürt katliamı, soykırımı fetvası verdiğini biliyoruz. O fetvayı görünce sokaklarda bu kadar çocuğa, kadına vahşice, düşmanca bu polis neden böyle saldırıyor sorusunun cevabını daha iyi gördük, anladık. Faşist bir polistir, Kürt düşmanıdır, halk düşmanıdır. Devleti korumakla ideolojik olarak görevli, militan gibi yetiştirilmiş bir kuvvettir. Ordunun asker kesiminden her düşünceden insan vardır. Öyle bir militanlığı yok, ama polis gücünün böyle bir militan güç olduğu, özellikle de Kürt düşmanı düşüncesiyle eğitildiği şimdi daha iyi anlaşılıyor, açığa çıkmış bulunuyor.
Bunun yanında tabii ki düşman özel savaş yürüttüğü için özel harekat güçleri var. Polis deniliyor, ama farklı güçlerdir. Bunlar yarı sivil, yarı resmi özellikler taşıyorlar. Aslında kontrgerilla güçleridir. Çok değişik biçimlerde eğitilen, örgütlenen kuvvetlerdir. Onun yanında istihbarat var. MİT örgütlülüğü her yerde geliştirilmiş durumdadır. Özellikle CIA ve MOSSAD ile ilişki ve işbirliği içerisinde MİT’in gittikçe geliştirildiği, gizli bir ağ olarak ortaya çıkartıldığı biliniyor. Bu istihbarat kuvvetidir. Sivil gizli güçler sadece MİT güçleri, istihbarat güçleri değil, sivil polisler var. Polisin resmi üniformalı olanları kadar, belki ondan daha fazla sivil giyimli ama aynı polis eğitiminden geçmiş her tarafa dağıtılmış güçleri vardır. Bunlar çeşitli polis merkezlerine bağlı çalıştıkları gibi, toplumun içinde sanki bireysel yaşam sürdürüyormuş gibi, sivil yaşam sürdürüyormuş gibi, görev gereği örgütlendirilmiş konumda olanları da az değildir. Bu bakımdan sokaklar aslında büyük ölçüde bu kuvvetlerle; emniyettir, sivil polistir, özel harekattır, MİT’tir, vb. güçlerle tutulmuş, denetim altına alınmış durumdadır. Sokak sokak, köşe köşe, hatta apartman apartman denetime alınmıştır. Çoğu bilinmiyor. Ne düzeyde örgütlüler, nereler emniyetin, polisin denetiminde kimse bilmiyor. Fakat Kürdistan'daki gelişen çatışmalar karşısında böyle güçlü bir denetimin olduğunu iyi görüyoruz. Birçok şey açığa çıktı. Bir anda bakıyorsun küçük bir şey oldu mu, etrafta sanki seyahat eden, gezen insanlar gibi görünenler birdenbire toplanıyorlar. Bazıları aracılık ediyorlar gibi görünüyorlar, aslında çoğu polistir. Onların hepsi birbirlerini tanıyorlar, örgütlüdürler. Bir denetim kuvveti olarak, ama kendilerini gizlemiş bir biçimde hareket ediyorlar. Böyle bir örgütlülük var.
Bunu yıkmak için yürüttüğümüz mücadele hem askeri olarak, hem siyasi olarak az değildir, küçümsenemez. Önemli gelişmeler de yarattı. Otuz senedir halk savaşıyor. Yirmi yıldır Kürt halkı serhildan halinde, ayaktadır. Yemiyor, içmiyor, yatmıyor, uyumuyor, gerçekten de kahramanca direniyor. Böyle bir savaş, bu kadar uzun süreli bir direniş dünyanın başka yerlerinde pek fazla görülmüş değildir. Bunun yarısı kadar mücadele edenler bile istedikleri çözümleri rahatlıkla yaratabilmiş durumdalar. Fakat Kürdistan'da bu gerçekleşemiyor, gerçekleşmedi. Çünkü düşman özellikleri böyle, Kürdistan'a dayatılan sistemin karakterinden kaynaklıdır. Bu sistem sadece bir askeri işgal durumu değildir. Yalnızca bir ekonomik ve siyasi sömürgecilik durumu da değildir. Bir soykırım rejimi, kültürel soykırım uyguluyor. Askeri işgal, ekonomik ve siyasi sömürgecilik, kültürel soykırımı gerçekleştirmek, Kürt ulusal-toplumsal varlığını yok etmek için birer baskı aracı olarak kullanılıyor. Sistemi yürüten devlet gücü kendi varlığını bu sistemin yürütülmesine bağlamış bulunuyor. Bu çözüldü mü varlığı ortadan kalkacak. O bakımdan da tabii ki demokratik bir zihniyet geliştiremiyor, kolay çözüme girmiyor. Bütün gücünü ve imkanını imha ve tasfiye amacı doğrultusunda kullanıyor. O nedenle bizim 2000 yılı öncesi on beş yılı aşan süre kesintisiz gerilla savaş pratiğimiz, sonuç almaya yetmedi. Yine 2000 sonrası hem demokratik halk mücadelesinin hem de gerillanın 1 Haziran hamlesi temelinde kırsal alandaki duruşunun zorlayıcı, çözücü eylemliliğinin etkisi düşmanı çözüme getirmeye, o faşist soykırımcı duruşu kırmaya yetmedi. Başka alanlara göre az değildi, zayıf değildi, ama Kürdistan'a dayatılan soykırım gerçeğinde sonuç almak da yeterli olmadı, yetmedi. O halde bunu daha güçlü, daha yeterli hale getirmek, geliştirmek gerekiyor. Düşmanı çözümsüzlükte ısrar eden noktadan uzaklaştırmak, iradesini kıracak, dolayısıyla siyasi çözüme razı edecek bir düzeye getirmek gerekiyor.
Dönemin görevi bu olacaktır. Şimdilik buna biz Devrimci Halk Savaşı diyoruz.
Rüstem Alişer