HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

orgutlu toplumÖrgütlü toplum kendini sağlama almış toplumdur. Kendini sağlama almış toplum ise bir bütünen kendini, kendi özüne denk bir şekilde yeniden oluşturmuş toplum demektir. Bu ise özüne daha güçlü bir şekilde dönmüş toplum demektir.

Unutmayalım ki savaşçı iktidar güçleri kendilerini yaşatabilmek için, var kılabilmek için toplumu var eden, toplumu oluşturan tüm değerlere inanılmaz ölçüde saldırmışlardır.

Toplumu en çok var eden temel değeri nedir? Toplumun ahlaki örgüsüdür. Yani bir toplumu bir nevi tutkal gibi bir arada tutan değerleridir. Bunlara hangi ad takılırsa takılsın, ama biz biliyoruz ki tarihsel oluşumuna baktığımızda, toplumu en çok bir arada tutan değerlerinin başında kimseye boyun eğmeme değeridir. Yani özgür duruş arayışıdır. Diğer önemli büyük bir değeri ise ortakça yaşama değeri yani arayışıdır.

Tarihsel şartlar gereği de olsa, zorunlukta olsa sonuç itibariyle toplum var olabilmek için, yaşamını sürdürebilmek için bir arada yaşamak zorunda olduğunu iyi bilince çıkararak, bir arada yaşamanın değerlerini ya da normlarını geliştirmeye çalışmıştır.

Hem özgürce yaşamayı hem de bir arada, ortakça, eşitçe, hakça kalmayı ve öyle kendileri korumayı neyle başarmışlardır diye bir soru sorsak vereceğimiz cevap kesinlikle örgütlü duruşlarıyla olacaktır. Yani bir toplum ayakta hem de özgürce kalmak istemiş ise önce kendisini örgütlemiştir. Hem de a’dan z’ye kadar kendisini örgütlemiştir.

Bu örgütlü duruşa birçok bilim insanı öz savunma demiş. Kimisi buna politik ve ahlaki toplum demiş. Kimisi özgürlüğe aşık olma demiş. Her halukarda bu duruşa her bilim insanı ya da tarihçi saygı göstermiş.

Ne var ki bu tarihsel gerçeklik savaşçı iktidar güçlerince ayakaltına alınarak, ters yüz edilmeye çalışılmıştır. Ve çoğu zaman da bu başarılmıştır. Öyle ki toplumların özgürce yaşama istemlerine ket vurulmuştur. Gemlenmiştir. Hem de oluşum halleri olan ortakça yaşam gelenekleri dinamitlenerek. Örgütlü halleri param parça edilerek. Yani bireycileştirilerek. Bu sağlandıktan sonra o bireyleri esir almak, teslim almak, yaptırmak istediklerini ona ya da onlara yaptırmak hiçte artık zor olmamıştır.

Dikkat edelim çağımızın son icadı olan kapitalist modernite diye tabir ettiğimiz toplumu parçalama motoru olan bir sistemin yaptığı ilk iş nedir? Toplumu toplum olarak tutan tüm örgülerine saldırmasıdır. İnsanların tutunacakları hiçbir değer bırakmamasıdır. Yukarıda ifade edildiği gibi sadece tek başına insanları bırakmasıdır. Meşhur deyimle; her koyun kendi bacağında asılır misali, toplumun tüm fertlerini tek tek yakalayarak, düşürerek, peşine takarak bacağında asmasıdır.

Bir kere toplum ya da insan bu hale gelmiş ise orada artık özgürlük kalmamıştır. Orada toplumsal değerler yani yaşam –özgür yaşam ahlakı- kalmamıştır. Orada güzel işler yapma kalmamıştır. Orada doludizgin köleleşmeye doğru bir gidiş oluşmuştur. Orada kapitalist modernist çağın halkları köleleştirici, tutsak alıcı, sömürge altına alıcı politikalarına kayış artık başlamıştır.

Dikkat edelim, ülkemizde yaşanmış olan gerçeklik böyle ortaya çıkarılmadı mı? Ülkemiz böyle cendere altına alınmadı mı? Toplumu parça parça edilerek, birbirine düşman haline getirilerek, düşürülerek, kendileri için kullanarak derken, tahrik edilerek, provoke edilerek, ezilerek, katledilerek bu hale getirilmedi mi? Bu yöntemlerle bu hale getirildiği açıktır.

Peki, bunun tersine dönüştürülmesi, yeniden kendi eski formuna yani orijinal haline gelmesi nasıl gerçekleşecektir? Özgürce ve ortakça yaşanmışlıklara geri dönüş nasıl sağlanacaktır?

Açık ki yeniden ahlaki ve politik değerlerine tümden kavuşarak, yani toplum yaşamının tüm alanlarında örgütlü hale gelerek, siyasetimizi kendimiz oluşturarak, ekonomimize sahip çıkarak, toplumsal alanımızı yeniden ortaklaştırarak- dayanışmacı kılarak, toprağımıza, suyumuza, havamıza, enerjimize yani doğamıza sahip çıkarak. Kendi kültürel değerlerimize sahip çıkıp yeniden yaşatarak, neolitik çağlardaki gibi bu toprakların en güzel rengi olan kadınların özgürlük istemlerine hem saygı duyarak hem de bu özgürce çıkışın yanında durarak, kendi güvenliğimizi kendimiz sağlayarak, komşu halklarla demokratik ve barışçıl bir tarzda kendimiz ilişkilenerek, zihniyetimizi geçmişin o kir pasından arındırırken bunu kendimiz yaparak ve böyle daha nicesini ve nicesini yaparsak, kendimiz oluruz, kendimizin oluruz.

Aksi taktirde hep birilerinin oluruz ki, birilerinin ise bize sunacakları en iyi lütfunda kölelik zincirlerini daha fazla takmaları olacağını en iyi bize son yüz yıllık tarihimiz bize göstermiştir.

Evet, bu zincirleri kırmak ve param parça edebilmek için daha fazla örgütlü olmaya -hem de a’dan z’ye kadar –örgütlü olmaya su ve hava kadar ihtiyacımız olduğu kesindir. 

HAYRİ ENGİN