Sömürgeci Türk devletinin hava kuvvetleri tarafından, tasarlanarak ve planlanarak 34 Kürt gencinin katledilmesinin birinci yıldönümünü karşılıyoruz. Bir kez daha sömürgeci-soykırımcı faşist AKP devletini olanca nefretimle lanetliyor, başta Roboskili aileler olmak üzere tüm Kürdistan halkına başsağlığı diliyorum. Onların anılarına ancak, umutları, hayallerini gerçekleştirilerek ve intikamları alınarak sahip çıkılabilir. Bunun biricik doğru anlamı ise, tüm Kürtlerin ve Kürdistanlıların birliklerini, örgütlülüklerini ve savunma güçlerini kurması temelinde, kendi toprakları üzerinde, sömürgecileri defederek, özgürce yaşamlarını kurabilmektir. Aksi takdirde daha çok Kürdistanlı genç, sömürgeci Türk devletinin katliamlarının hedefi haline gelecek ve daha çok Kürt anası kanlı gözyaşı dökmeye devam edecektir. Doğru anlamak ise, bir gün onların içinde ebedi istirahatlarına çekildikleri mekânlarına gidip, onlara Kürdistanın özgürlüğünü, yani zaferi zılgıtlarla iletmekle sonuçlanacak bir sürecin başlangıcı olacaktır.
Sömürgeci Türk devleti, Kürt ulusunu fiziki ve kültürel olarak tarihten silmek zihniyeti, siyaseti ve hukuku temelinde kurgulanmış bir devlettir. Her Kürdün, Kürdistanlının ilk önce belki de anasının-babasının adından önce öğrenmesi gereken bu gerçekliktir. Kürdistan’daki tüm uygulamalar, siyasi, askeri, istihbarı, ekonomik, kültürel, hukuki, eğitim ve yönetim-idari yapı bu çerçeveden ve bu bakış açısından ele alınmadan doğru anlaşılamaz. Dolayısıyla sömürgeci Türk devletinin Kürdistan’daki tüm yapılanması, yani sömürgeci Türk devletine ait olan ne varsa hepsi bu amaçla oluşturulmuş, an an bu amaçlarına varabilmek için çalışmaktadırlar.
19. yüzyıldaki katliamlar da dâhil olmak üzere, 20. Yüzyıl boyunca sömürgeci ittihat Terakkicilerden başlayarak, sömürgeci Mustafa Kemal sürecine, ondan Celal Bayar, Menderes, Demirel, Ecevit, Evren, Özal, Çiller, Erbakan ve Erdoğan’a kadar hepsi ama hepsi böyle bir stratejik hedefe ulaşmak için çalışmışlardır. Kendi aralarındaki çelişkiler, kimi üslup-yöntem farklılıkları Kürdistan ve Kürt ulusuna yönelik politikada bitmekte, aynılaşmaktadırlar.
28 Aralık 2011’de gerçekleştirilen Roboski katliamının üzerinden bir yıl geçti. Katliam Roboskili gençlerin şahsında Kürdistan özgürlük hareketine ve Kürdistan halkına gözdağı ve sindirme amacıyla yapıldı. Fethullah Gülen denilen münafık ve Kürt düşmanının Çelê eylemi sonrasında “köklerini kurut” fetvası temelinde bu katliamın gerçekleştirildiği de asla unutulmaması gereken bir gerçekliktir. Dolayısıyla katliam 2012 yılında Kürdistan özgürlük hareketini tasfiye etmek ve Kürdistan halkını korkutarak serhıldana kalkmaması temelinde planlandı ve uygulandı.
Yıl boyunca Roboski katliamıyla ilgili yapılan haberler, programlar, müzikler, tiyatrolar, belgeseller, konuşmalar, mitingler vb. Roboski katliamını gündemde tutmayı başardı. Sömürgeci–soykırımcı AKP hükümetinin tüm örtbas etme, unutturma ve gündemden düşürme yönündeki çabaları böylelikle boşa çıkarılmış oldu. Bunun için gerçekten de önemli çabalar ve emekler sarfedildi. Ancak sonuç almada yetersizlikte açıktır.
Asıl üzerinde durulması gereken, kimi önemli yetersizlikler ve yanılgılı yaklaşım ve söylemlerdir. “Failler bulunsun, hesap sorulsun !” denilmektedir. Failleri kim bulacak ve bu talebin muhatabı kim? Kimden isteniyor? Kim hesap soracak? Hangi mahkeme? Hele hele bazı Türk ve Kürt çevrelerinden “ bir devlet kendi vatandaşını bombalar mı?” (sanki Kürtler bir ulus değil ve Kürdistan denilen bir ülkede yaşamıyor ve Türk devleti de sömürgeci-işgalci bir devlet değilmiş gibi bir yansıtılış ve ifade ediş)yönlü soruların sorulması insanı gerçekten de isyan ettiren, çileden çıkaran yaklaşımlar olmaktadır.
Öncelikle Kürdün soykırımı temelinde oluşturulmuş Sömürgeci AKP devleti ve diğer çevrelerin faillerini bulma gibi bir sorunları varmış gibi bir yanılgı vardır. Yine, Kürdü Türk devletine ait görme gibi farkında olmadan inkârcılığı meşrulaştıran yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Hatta sanki gerçekten de Türk hukuku, mahkemeleri, İstiklal mahkemelerinin, sıkıyönetim mahkemelerinin ve devlet güvenlik mahkemelerinin devam değilmiş bir yanılgı yaşanmaktadır. Oluşumuyla ilk işi şeyh Saitleri idam eden istiklal mahkemelerine dayanan Türk hukuk sisteminden nasıl böyle bir beklenti içinde olunabilir?
Hatırlanırsa, Roboski katliamından sonra sömürgeci devletin başbakanı Tayyip Erdoğan bu katliamı gerçekleştirenleri kutlamıştır. Son günlerde de katliamı yapan hava kuvvetleri komutanına da ödül verilmiştir. Roboski de katledilenlerin sivil olmadıkları yönünde açık bir beyan da var. Bunun anlamı şudur, niye anlaşılmıyor ki… “ Evet, Türk devleti ve AKP hükümeti olarak bu katliamı yaptık, yine de yaparız, bu bizim hakkımızdır, görevimizdir, stratejimizdir”. Daha ne desin?
Avrupa-ABD’nin tavrı görmezden-duymazdan gelme oldu. Çünkü bilgi- istihbarat ve destek buralardan gelmektedir. Daha farklı davranmalarını beklemek, kelimenin gerçek anlamıyla gerçekten de safdillik olur.
Sömürgeci Türk devletini bugün elinde bulunduran AKP devleti yapacağını yaptı. Yaptığını da açıkça savunmaktadır. Eğer böyle bir durum olmazsa, katliamın saati belli, talimatı veren komutanlık belli, katliamı yapan uçakların pilotları bellidir. Karmaşık bir şey yok ortada. Hatta bir suçüstü durumu vardır. Bu öyle bilinmeyecek, bir yıl boyunca araştırılacak bir şey midir? Ama sınır-ötesi operasyon emirlerini verenin hükümet olduğu da bir gerçektir. Her ne kadar son zamanlarda BDP yönetiminden açıktan katliamın faili olarak Erdoğan gösterilse de, konu üzerinde odaklanma olmadığı için, bu yerinde tespit ve söylem arada kaybolmaktadır. Bu neden böyle olmaktadır? Yanılgılar, bakış açısında yetersizlikler vardır.
Madem emir-komuta zinciri içinde işlenmiş bir katliam ve insanlık suçudur, O halde bu emir komuta zincirinin başı, eli ve ayağı bellidir. Katiller, caniler, Kürt soykırımcıları bellidir. Türk devletinin başbakanı Tayyip Erdoğan, Genelkurmay başkanı Necdet Özel ve Hava Kuvvetleri komutanı ve bizzat bombardımanı yapanlardır. Ancak bugüne kadar bu katiller üzerinde odaklanmadı. Habire “olay aydınlansın” deniliyor. Katliamı yaptıranlar da, yapanlar da ellerini kollarını sallaya sallaya ortalıkta gezmektedirler. Ve işaret parmaklarıyla Kürtleri tehdit ederek “ yaptık, yine yaparız” demektedirler. Nitekim Arda Özgür isimli bir Kürt gencinin Amed-Sur sokaklarında vahşi bir biçimde herkesin gözleri önünde sömürgeci polis birlikleri tarafından katledilmesi, bu tehdidin en açık ifadesi olmaktadır. Zaten sömürgeci sistemin başbakanı Kürt katili Tayyip Erdoğan 2006 yılında “ kadın da olsa, çocukta olsa güvenlik güçleri gereğini yapacaktır” demedi mi? Ne tez unutuldu?
Kürtlerin, yaşlısı-genci-çocuğu, kadını-erkeği, aydını-işçisi, köylüsü-öğrencisi için artık şu soruları sorma zamanı gelmedi mi? Eğer üzerinde yaşadığımız toprak Kürdistan ve biz de Kürt ulusuysak- ki bu konuda şüphe yoktur- o halde Türk devletinin, kurumlarının, askerinin, polisinin, öğretmeninin, memur-bürokrat vb. kadrolarının Kürdistan da işi nedir? Türk devleti Kürdistan’ da ne hakla ve hangi hukukla bulunmaktadır? AKP hangi hakla Kürdistan da örgütlenebiliyor? Tek bir İsrail partisinin bile Filistin de örgütlenmesi, üyesi var mı? Kürdistan da bulunma hakkını nereden almaktadır?
Roboski’nin hesabını sormak mı? Bu hesap yukarda sorduğumuz sorulara, kendini yanıltmadan, dürüstçe cevaplar verilmeden sorulamaz. Kürtler mutlaka ciddi ciddi bu soruları kendi aralarında tartışmalı ve verdikleri cevaba göre hareket etmelidirler. İşte o zaman Roboskili 34 fidanımızın da, 90’lı yılların, 80’li yılların özetle Kürt ulusuna karşı işlenmiş tüm suçların hesabı sorulmuş olur. Hesap sormak, onları Kürdistan’dan defetmektir! Bir daha Kürtlere el uzatamaz duruma getirmektir! Bunun da yolu, birliktir, örgütlülük ve SERHILDANDIR!
Sömürgeci-işgalci Türk devleti ve onun temsilcisi AKP yapacağını yapmış ve onu da savunmaktadır. Şimdi önemli olan Kürt halkının ve dostlarının ne yapacağıdır!
Herdem Serhıldan