HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

paris katliami10 Ocak günü Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda üç yoldaşımız katledildi. İsmi Sakine, ismi Fidan, ismi Leyla.

Sakine Cansız yoldaşın henüz PKK saflarına katılmadan önce ismini duyduğum ve yazılarını okuduğum bir PKK militanıydı. Özgürlük hareketini ilk günden başlayarak kadınlara farklı yaklaşan bir hareket olarak tanıdığımız için Sakine Cansız ismi anıldığında her zaman saygı uyandıran ve heyecan yaratan bir durumu yaşamışımdır. Bir dönemler Sakine arkadaş için Almanya’da özgürlüğüne kavuşması için bir dernek kurarak kampanya çalışması yürütmüştük.

Evet, Sakine yoldaşının böyle ismiyle büyüdük. Hayran olduk. Ve bizim olacaksa bir Roza’mız bu olur dedik. Ve bu duygularla Sakine yoldaşı 1991 yılında Bekaa’da Mahsum Korkmaz Akademi'sinde tanımıştım.

Hatırlıyorum bilgi gelmişti Sakine arkadaş bırakılmış diye. Önce Almanya’ya gitmiş ardından da Şam ve Şam’dan da Mahsum Korkmaz Akademi'sine gelecekti. O gün önderlikle birlikteydik. Aynı bu gün gibi aklımdadır, önderlik; “bugün yarın, bir militan göreceksiniz. Devrimciliğin ne olduğunu göreceksiniz. Yiğitliğin ne olduğunu göreceksiniz. Birde kendinizi göreceksiniz. Sakine Cansız yoldaşımız geliyor” derken gözleri gülüyordu. Sevinci zirvelerdeydi. Ve Sakine yoldaş gelmişti. İsmi Sara’ydı. Tanışma şansı bulmuştum. Almanya’daki kampanyamızı anlatmıştım. Yine o zaman Berlin’de çalışırken annesine ve kardeşlerini tanıma şansımda olmuştu, onları konuşmuştuk.

Sonra Sakine yoldaşı yani Sara yoldaşımızı Botan’da gördüm. Yanılmıyorsam Besta’ydı. Hareketli taburda yönetim düzeyinde yerini alıyordu. 1996 yılında ise Zap'ta yaşamını ele alan kitap çalışmasını yazarken basın mangasında yeniden görmüştüm. Bolca özlem gidermiştim. Sonrada hep gördük, güzel gülüşünü ve sıcak içten konuşmalarını ve bize yol göstericiliğini yaşadık. Ve Sakine yoldaşı en son 2010 yılında yine alanımıza geldiğinde görmüştük. Misafirimiz olmuştu.

Belki onu bazı yoldaşlar gibi anlatamam. Ancak onun benim için ve çoğumuz için ne ifade ettiğini dille getirebilirim. Sakine yani Sara yoldaşımız bizim için, benim için her zaman bizim Roza’mızdı. Roza Luxemburg’umuzdu. Roza’ya sadece direnişiyle, bilinciyle ve dirayetliyle benzemiyordu. Roza’ya dış görünüm olarakta benziyordu. Roza Luxemburg’un yaşam öyküsünü yani biyografisini okuduğumda Sakine yoldaşımızın gerçekten de bizim biricik Roza’mız olduğunu yeniden görmüştüm.

Bizim Roza’mız önderliğimizin dile getirdiği; “genç başladık, genç başaracağız” sözünün tam manasına göre olan bir militandı. Öyle ki yılların yıpranmışlıklarını şöyle ya da böyle birçok yoldaşta, -bunlar gençte olsa -görsekte bizim Roza’mız her zaman gençti. Zindanlar, dağlar, metropoller bir gün bile onu bu duruşunda soğutmamış, geri adım attırmamış, tam tersine örneğin en son 2010 yılında dağlarda yeniden gördüğümde bu performansını çok ileri düzeyde korumuştu. Neredeyse tüm gerilla güçlerini birim birim, birlik birlik dolaşarak yeni süreci anlatmıştı. Bizim bulunduğumuz güce de bu aktarımları yapmıştı.

Roza’mız böyleydi. Biz onun direnişçi yönüne, onun irade güçlü yaşamına, onun dil gücüne, kalem gücüne hiç değinmeyeceğiz. Çünkü bu yönleri fazlasıyla biliniyor. Diyarbakır zindanlarında halen ihanetçi olarak yaşayanlar bile onun zırnık bir milim geri adım atmadığını, düşmanlara ifade vermediğini, işkencelerde dik durduğunu anlatıyorlar. İradesinin çelikten oluşunu ise kendim dağlarda gördüm. Kalemini yine dil gücünü bizatihi hayranlıkla izleyen biri olarakta biliyorum.

Evet, böyle güzel ve hepimizin şöyle ya da böyle için için hayran olduğu büyüğümüz, sembolümüz, Roza’mızı bizden alıp götürdüler. Ama bilmiyorlar ki “genç başladık, genç başaracağız” sözünü nasıl pratikte tatbik ettiğini gören onun yeni nesil militanları olarak, ona yaraşırcasına inadına bizlerde bu ruhu koruyacağız. Bizlerde inadına Roza’mıza bağlı yaşayarak, onun o güzel insani ve devrimci meziyetlerinin tümünü kendimize ekerek devrimci direnişimizi sürdüreceğiz.

Birde Fidan’ımız vardı katledilen. Rojbin.

Dağlarda iki kez karşılaştım. Bir kez birkaç gün, bir defasında ise birkaç saat. Ve birde yazışmalarım olmuştur.

Avrupa Parlamentosu Sol Grup'un Fransız üyesi Marie-Christine Vergiat’ın “Hüzün ve acımı ifade edecek hiçbir söz bulamıyorum. Rojbin Fidan Doğan, benimle Kürt sorunu hakkında konuşan ilk insandı. Yaşam sevgisinin bireye indirgenmiş haliydi. O gülüşünü hiçbir zaman unutmayacağım” sözlerini okurken, bu sözleri ne kadar paylaştığımı ve gözlerimin dolduğunu da.

İlk merhabayla sanki yıllarca birlikte kalmışsınız gibi, sanki ona “önceden tanışıyor muyuz” sorusunu sormak gibi. Avrupa’da büyüdüğü halde sanki yıllarca dağların kızıymış gibi bir sıcaklık, güven ve rahatlık içinde. Bir insan ancak bu kadar güzel olabilir dedirtecek tarzda insana yakın sevgisiyle.

Onu çok anlatamayacağım ancak “Yaşam sevgisinin bireye indirgenmiş haliydi” sözleri ne kadar da ona uyuyor. Yine bir Türkiyeli gazetecinin yazdığı gibi: “Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen –yanılmıyorsam 9.’su idi- ‘Kürt Konferansı’nda herkesin yardımına hızır gibi koşan görevlilerden biriydi. Otel rezervasyonundan taksi ya da araç temini ile Avrupa Parlamentosu’na gidiş-gelişler, havaalanı transferleri, lokantalara ulaşmak gibi işleri gören, her tür uluslararası organizasyonda ‘olmazsa olmaz’ işlevi gören ‘meçhul askerler’in başında geliyordu.

Rojbin (yani Fidan Doğan), tıpkı gazete sayfalarına yansıdığı gibi, bembeyaz dişlerini açıkta bırakan sürekli gülümser haliyle, kıvır kıvır saçlarının altında sımsıcak bakan gözleriyle insanın içini ısıtıveren, alçakgönüllü ve son derece hareketli, sevimli, candan bir genç kız olarak canlandı hafızamda. Elbistanlı bir Alevi-Kürt kızı. Bizim toprakların gurbette yaşayan bir çocuğu.”

Bizim toprakların çocuğuydu Rojbin. Bunun için tanıştıktan sonra -tanışmadan önce de başka kanallarla selamlaşmamız oluyordu-her zaman ona selam göndermişimdir. Her zaman sormuşumdur. O güzel gülüşü, canlılığı, kıvrak zekayı, pratikçiliği, insan sevdalı duruşunu, insanı bir saniyede hemen kendine bağlayan sevgi selini unutmak mümkün değildir.

Böyle güzel bir insana kim kıyabilir? Hem de hiçbir ahlaki değerde yeri olmayan bir tarzda hunharca…

Bir Fidan’ımız kaydı gökyüzünde, unutulması ve kabul edilmesi mümkün olmayan…

Şunu belirtelim ki, Roza’mıza, Fidan’ımıza ve Leyla’mıza bizler onların özlemi olan özgürlük değerlerine sonuna kadar Kürdistan gerillası olarak bağlı kalacağız. Bağlı yaşayacağız.

Hiç kimse ama hiç kimse bizim Roza’mızı, Rojbin’imiz ve Ronahi’mizi unutacağımızı beklemesin. Bu vahşeti uygulayanları, çirkince saldırıyı gerçekleştirenleri asla ama asla af etmeyeceğimizi herkesin bilmesini de isteriz.

Dünyanın öyle sanıldığı kadar büyük bir dünya olmadığını da herkesin hele hele böyle pırlanta olan yoldaşlarımıza el uzatanların, dil uzatanların bilmesini isteriz.

Kasım Engin