Sokak serserileri bilinir. Günü birlik yaşarlar. Onları insanlık çokta ilgilendirmez. Onlar için önemli olan yaşadıkları an’dır. O an neyse odur. Bunun için yaptıkların büyük muhakemesini yapmazlar. Anlık çıkar neyi gerektiriyorsa onu yaparlar.
Halbuki biz biliyoruz ki insanlığa büyük miras bırakanlar bize: “3000 yıllık insanlık tarihini ele alıp değerlendirmeyen, yaşamayan günübirliktir” diyor. Yani sadece içinde bulunduğumuz çağı değil bu çağın da çok ötesine geçerek düşünmek, dersler çıkarmak hatta aynı temellerde geleceği de böyle ele alarak değerlendirmek normal insan aklının kabul ettiği hakikattir.
İnsanın normal aklı bize bunu söyler. Toplumsal olaylarda en hassas olması gerekenler elbette siyasetle uğraşan insanlardır. Siyaset insan yaşamını, toplum yaşamını birebir ilgilendiriyor. Birebir etkiliyor. Herhalde birde siyasetçi olarak söz söyleyecek, karar verecek pozisyondaysanız, bizim gibi katılımcı mekanizmaların çok gelişkin olmadığı toplumlarda siyasetçilerin çok daha ileri düzeyde duyarlı olmaları gerektiği açıktır. Goethe’nin belirttiği gibi adeta “3000 yıllık tarihi bilerek” yaşamalıdır.
Ne demiş büyük şair:
“Yüzyıllar üzerine uzun uzun düşünen
Her şeyi öze ait temiz ışıkta inceler… ”
Şimdi Türkiye’de siyasetçiler böyle yüzyılları düşünerek mi konuşuyorlar yoksa gerçekten de sokak serserileri ve kabadayıları gibi bir üslup mu tercih ediyorlar?
Serseriliği eğer bizler :”Belli bir işi ve yeri olmayan başıboş kimse, kabadayı, hayta, holigan. Tutarsız, beğenilmeyen davranışları olan. Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe atılmamış olan, rastlantıyla gelen” diye ele alacak olur isek, kabadayılığı ise: Korkusuz, iyi dövüşen, kendine özgü namus kurallarının dışına çıkmayan kimse, Babayiğit, koçak” mı diyeceğiz.
Ya da Türkiye’de özelde iktidardaki baş bakanın genelde de Türkiye siyasetini yürütenleri magandalar olarak mı ele alacağız?
Magandayı en yalın haliyle herhalde: “Görgüsüz, kaba, anlayışsız, terbiyesiz ve uyumsuz kimse” diye tanımlamışken.
Gerçekten de Türkiye siyasetçileri giderek süflîleşiyorlar. Türkiye baş bakanını anlatmaya gerek bile yoktur. Yukarıdaki tariflere göre magandaya bire bir uyuyor. Sokak serserisine hiç yabancı durmuyor. Hele bir MHP’nin Vural diye bir sözcüleri var, Recep İvedik tiplemesi bu kişinin yanında sınıfta kalır. İnsan bu kadar da bir kültürsüz, günü birlik, vizyonsuz olabilir mi? Yine bir Kılıçdaroğlu var sanki görevi bir magandaya ya da sokak serserisine ... yarıştırmaktır.
Özcesi Türkiye siyasetsinde giderek bir dil kirliliği, ahlak kirliliği, saygı kirliliği ileri düzeyde yaşanmaktadır.
Bunun içindir ki onca sorun sadece sorun olarak ortada durmaktadır. Sanıyorlar ki “tabakhaneye … yetiştirir misali” birilerine bel altı laf yetiştirmek siyasettir. Sorun çözmektir. Zan ediliyor ki, toplumun duygularına hitap ederek coşturmak sorun çözmektir. Ve zan ediliyor ki, ne kadar büyük konuşulursa o kadar büyük olunuyor. Halbuki bunların hepsi de yanlıştır.
Örneğin en son dün Türkiye’nin baş bakanı “açlık grevi şantajdır, blöftür, şovdur” diyerek yine aklını ekmek peynirle yemiştir.
Bir yazarın belirttiği gibi: “Acaba Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olduğunu mu unutmuş, yoksa Türkiye'nin dünyada olduğunu mu?” diye haklı olarak sormuş.
Evet dediğimiz gibi benzer bir soruyu Kılıçdaroğlu’na da, Vural’a da, Bahçeli’yede sormak gerekir. Siz Türkiye’nin dünyada olduğunu unutunuz mu?
Artık bırakın … yarıştırmayı da var olan kocaman Kürt sorununu çözmeye dönük biraz kafa yorun. Aksi durumda yarın bu ülke bölündüğünde kimse Kürtlerin bu ülkeyi böldüğünü diline alamaz.
K. Nurhak