HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Şu gördüğünüz patikalardan 19 yıl önce geçmiştim. Evet, biz hareket olarak ekmek parası bulamayacak günlerden bugünkü düzeye geldik. Ama kanımızı dökerek, canımızı vererek. Uykusuzluk, yorgunluk, açlık nedir bilmeden, karanlık, kar çamur, fırtına demeden yürüyerek geldik.

Kürtlerin başı sağ olsun! Sarı İbrahim’in (Ramazan Toptaş) haince katledildiğinde duyunca Kürt halkına bu sözü söylemek gerek. Çünkü gerillacılık yapmaya başladığı günden bu yana Kürdistan’da adım basmadık bir karış toprak, kovuğunda yatmamış bir ağaç ve dibinde oturmamış bir kaya bırakmayan Sarı İbrahim’i geçtiği ve kaldığı yerlerde halktan kişilerin tanımadığı kimse kalmamış.

Gerek 80’li yıllarda henüz silahlı propaganda birimindeyken onu görenler olsun, gerek 90’lı yıllarda geçip kaldığı yerlerde onu görenler olsun ve gerekse Amanos, Karadeniz ve Koçgiri’de gerillacılık yaptığı günlerde onu görenler olsun hala ondan sonra giden arkadaşlarına onu soruyorlar. Kimisine gülüşüyle etki bırakan Sarı İbrahim, kimisine de duyarlılığıyla etki bırakmıştır. Gezip gördüğü, gerillacılık yaptığı her yeri adım adım bilirdi. O yüzden oturduğu her gerilla mangasında, çadırında herkes çevresine toplanır pür dikkat onun anlatımlarını dinlemeye başlardı. Çünkü konuştukları yılların gerisinde kalmış güzel, mücadele, arkadaşlık ve yoldaşlık dolu günlerdi. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarihiydi anlattıkları. Gerillanın moral ve coşku dolu gerçek dünyasıydı. O yüzden girdiği her ortama bir pir havası estirir, yeni eski tüm gerillaları çevresinde toplardı.

Her Kürdistanlı ve onu gören Türkler bile hep onu sorar ve onu anlatırdı arkadaşlarına. Kimisi duyarlılığını anlatırken, kimisi gülüşünü, kimisi bakışını anlatırken, kimi efsane gerilla komutanı Mahsum Korkmaz’ın silah arkadaşlığını anlatırdı birbirine ve onu tanımayanlara.

Bazen gerilla olarak ya da gerillalarla birlikte bir yerden geçerken bir çay içmek için durduğunuz Kuzey, Güney, Doğu Kürdistan köyü olsun fark etmez yanınıza yaklaşan bir yaşlının Sarı İbrahim’i tanıyor musunuz(?), durumu nasıl acaba diye sorularıyla karşılaşırsınız. Evet o çokça sorulan, tanınan Kürdistan’ın 28 yıllık gerillası Sarı İbrahim bu Sarı İbrahim’di.

İlk karşılaşmamız!

Onunla ilk kez 14 yıl önce Amed Eyaleti’nin Muş Güney’i bölgesi olarak tanımlanan Şen yaylasında karşılaştım. O sırada yine mesleğim gereği yanlarına gitmiştim.

O sırada bölgede 500’ün üzerinde gerilla vardı. Henüz tanışmamıştım. Ancak hareketliliği, her üç adımda bir birkaç gerilla tarafından yolu kesilerek bir şeyler sorması, bunun üzerine onun konuşmaya başlaması, konuşurken kafasını sağa-sola sallaması ve çevreyi kolaçan etmesiyle farkı belli oluyordu. Bir de yaşıyla farkı belli oluyordu. Yaşına rağmen koruduğu umutları, gençlik ruhuyla içinde bulunduğu gencecik gerilladan hiçbir farkının olmadığı anlaşılsa da olgunluğu, yüzündeki derin çizgilerden belli oluyordu. Yanımdaki gerilla komutanlarından Muşlu Rêzan’a o kadar ilgiyi üzerine çeken gerillanın kim olduğunu sormuştum. Rêzan Kürtlerin efsane gerilla komutanı Mahsum Korkmaz’la kalan Kürtlerin Sarı İbrahim adlı gerillasının o olduğunu söyledi. Yanına yaklaşarak Mahsum Korkmazla olan günlerini kendisinden dinlemek istediğimi söylemiştim. Beni “hoş geldin” diyerek güler yüzle karşılamasına rağmen o günleri kendisinden dinlemek istediğimi söylediğimde kafasını eğip ayaklarının altındaki toprağa baktı. Bir süre sonra başını kaldırarak “o ağır ve zor günleri anlatmak da zor. O günleri anlatabilmek için güç gerekir. Çünkü aradan yıllar geçmesine rağmen hala o anın, Yiğit Komutanımız Mahsum Korkmaz’ın aramızdan ayrılış anının ağır etkisinden kurtulabilmiş değilim” diyerek Kürt halk kahramanı Mahsum Korkmaz’a bağlılığını ve şahadetini kabullenemediğini anlatıyordu. Olayın ağırlığını fark ettim. O yüzden fazla üstelemeden yanından ayrıldım.

Yanlarında bir süre daha kalmama rağmen çok fazla göremedim. Ben henüz işimi bitirip ayrılmadan o oradan ayrılıp Kürdistan dağlarının bir başka bölgesinde onu bekleyen görevler için gitmişti. Orada çok az kalmasına rağmen yanlarından ayrılırken uğradığım Kulp’un köylerinde köylüler beni tanımamalarına rağmen onu sordular. Evet belki az kalmıştı orada. Ama az kalmasına rağmen oradaki insanların yüreğinde yer edinmeyi bilmişti. Ve arkasından artık onlarda onu soruyordu.

Yedi yıl aradan sonra…

Yedi yıl sonra bu kez Güney Kürdistan’ın Kandil sahasında yeniden karşılaştık Sarı İbrahim’le. Bu yedi yıl içinde Sarı İbrahim, Amed’i, Dersim’i, Serhat’ı, Garzan’ı, Koçgiri’yi, Amanosları, Akdeniz ve Karadeniz’i bir Kürt gerillası olarak adım adım gezerek gelmişti. Köz başında yine çevresinde toplanmış bir grup gerillaya bir şeyler anlatır şekilde gördüm onu. “Yine mi sen” diyerek yerden kalkıp gülerek bana doğru geldi. Yerinde oturmam için ısrar etti. Eliyle doldurduğu çayı elime tutuşturup bir de tütün sarmam için tabakasını uzattı.

Arkasından kafasını kaldırıp arkamızdaki dağlara bakarak oradan geçen patikaları bize göstererek, “Şu gördüğünüz patikalardan 19 yıl önce geçmiştim. Yani 1980 yılı sonbaharının son günlerinde buralardan geçmiştim. Sırtımda ise kira almak için taşıdığım kaçakçı malları vardı. O zaman partimizin ekonomik durumu iyi değildi. Ve bazen ekmek alacak para bulamıyorduk. İşte ben de o zaman birkaç kuruş kazanmak için birkaç kere kaçakçıların yüklerini taşıyarak bu patikalardan geçmiştim. Şimdi ise buralarda yüzlerce gerilla arkadaşım var yanımda. O patikalara her baktığımda o zorlu günlerimiz geliyor aklıma. Ve dönüp yanımdaki arkadaşlarıma bakın işte nereden nereye geldiğimizi anlatmaya çalışıyorum. Evet biz hareket olarak ekmek parası bulamayacak günlerden bugünkü düzeye geldik. Ama kanımızı dökerek, canımızı vererek. Uykusuzluk, yorgunluk, açlık nedir bilmeden, karanlık, kar çamur, fırtına demeden yürüyerek geldik” diyerek Kürt özgürlük hareketi, mücadelesi ve savaş tarihini anlatıyordu.

Mahsum Korkmaz’ın emanetiydi!

Sarı İbrahim Kürt halkı içinde olduğu kadar gerilla arkadaşları arasında da çok tanınan, adı, sanı, cesareti, emekçiliği, dürüstlüğü, kahramanlığı ve efsanevi gerillacılığıyla bilinirdi. Gittiği her yerde ilgi odağı ve büyük bir saygıyla karşılanırdı. Çünkü o Kürdistan dağlarındaki gerillaya efsanevi gerilla komutanı Mahsum Korkmaz’ın bir emanetiydi. O yüzden onu ilk görenler gülüşünde, yüzünde, mimiklerinde, davranışlarında Mahsum Korkmaz’ı göreceklermiş gibi bakarlardı. Gerilla arkadaşları çevresine toplanıp sohbetlerini dinler, onlara Agit’li günlerden aktaracağı birkaç kelimeyi dinlemek için pür dikkat onu dinlerlerdi. Evet o Kürt halkının tanıdığı Sarı İbrahim olduğu kadar gerilla yoldaşlarının, Agit’le kalmış, onunla savaşmış, onunla yürümüş, onunla eylemlere katılmış, onunla özgürlüğe koşmuş bir kavga arkadaşlarıydı. Silah ve kavga arkadaşları şimdi üzgün, kızgın ve intikamını öfkesiyle bileniyorlar. Çünkü kutsal emanet Sarı İbrahim ‘böyle ölmemeliydi’ diyorlar. ‘O çözüm gününe kadar yaşamalı ve gelecek kuşaklara, yarının çocuklarına Mahsum Korkmaz’ı anlatmalıydı’ diyorlar…

Son görüşmemiz olaydan 3 gün önceydi….

Sarı İbrahim’i 1992 yılında ilk kez gördüğümden bu yana sürekli görmek istemiştim. Onu görüp gerilla arkadaşlarının merak ettiği Mahsum Korkmaz’ı bana da anlatmasını istiyordum. Her gördüğümde ‘ilk sorum Heval İbrahim bu sefer anlatacak mısın’ o da her seferinde gülerek, ‘Arkadaşlara sürekli anlatıyorum.

Ama sana da bir gün mutlaka özel olarak anlatırım’ diye cevaplardı. Kürtler için farklı bir anlamı olan Ağustos ayının yaklaştığı günlerde yakınlarında bulunduğum Sarı İbrahim’in kapısını, Ağustos sıcağını anlatması için yine çalacaktım. 1 Ağustos’ta uğradığı silahlı saldırıdan 3 gün önce 4 saatlik bir yolcuğun sonunda yine kapısına dayandım. Beni gördüğünde gülerek ‘yine sen ve bana Agit arkadaşı anlat diyeceksin değil mi?’ dedi. Ben de “evet Heval İbrahim yine ben ve bana Mahsum Korkmaz’ı anlat diyeceğim” diye cevapladım. Ve yine ‘Agit’i anlatmaya daha zaman var. Yani birkaç yıl daha bekleyeceksin’ diyerek gülüyordu. Mahsum Korkmaz üzerine onu bu seferde konuşturmayı başaramamıştım. Ancak ilk kurşunu sıkan gerillaların Hêzên Rizgariya Kürdistan yani HRK’yi bana anlattı. HRK’lilerin ruhunu, mücadeleye tutkuyla bağlı oluşlarını, yoldaşlık sevgi ve saygılarını anlattı. Botan, Amed, Dersim, Koçgiri’yi, Serhat’ı, Amanoslar, Karadeniz ve Akdeniz’i anlattı. Oradaki gerillacılığını anlattı. Hayat boyunca tedbirsiz davranmadığının altını çiziyordu. Ancak son dönemlerde biraz duyarsızlaştığını da vurguluyordu. Yanında kaldığım iki gün boyunca ne yaptıysam bir tane bile fotoğrafını çekmeme izin vermedi. Çünkü “ben sevmem bu tür şeyleri” diyerek “bu halkın o kadar çok adı, sanı, bilinmeyen kahraman evladı var ki, beni çekip yazacağına onları araştırıp yazsan daha iyi edersin” diyordu.

Bu kez ayak izlerini bırakarak sonsuzluğa aktı…

Yanından ayrılıp kaldığım yere doğru yol alırken, bir süre önce gördüğüm Kaniya Tuyê geldi aklıma. Evet Sarı İbrahim de oradan geçmişti ilk kurşun yıllarında. Oraya ayak izlerini bırakanlardan biri de oydu. Kürt gençlerinin peşine takılarak aradığı ayak izlerinden birinin sahibi yanı başlarındaki Sarı İbrahim’di. Belki defalarca oradan geçmişti ancak belirgin olan onun ilk günkü ayak izleriydi. Ama bu kez ayak izlerini bırakarak eski yoldaşlarının izleri üzerinden sonsuzluğa akıyordu. Akıp gitti berrak bir su gibi. Akıp gitti gökyüzündeki yıldızlar gibi. Akıp gitti gökyüzünden süzülen şahinler gibi.

Kürdistan’ın dört parçası ile Türkiye’nin bir çok yerinde gerillacılık yapmasına rağmen tuzağına düşmediği ölüme bir kontranın silahından çıkan mermilerle yakalandı. Kürtlerin ve gerilla arkadaşlarının en çok zoruna giden de bu olsa gerek. Bu yüzden Kürtlerin ve Kürt gerillası ile dostlarının başı sağ olsun. Ancak bu kadar ucuz gitmemeliydi Kürtlerin gerilla komutanı Sarı İbrahim….

Güle güle Sarı İbrahim! Arkanda intikamını alma hırsıyla bilenen gerilla arkadaşlarını bırakarak gittin. Artık kim onlara Efsanevi Komutan Agit’i anlatacak….

Seyit Evran