Kürt özgürlük direnişi tüm alanlarda gelişimini sürdürüyor. Kürt halkı imkanlar kadar zorluk ve acıları da mücadeleye dönüştürebiliyor. Özgür yaşam için her koşulda sonuna kadar direneceğini net bir biçimde ortaya koymuş bulunuyor. Yürüttüğü direnişi gittikçe daha yaygın ve derin hale getiriyor. Günümüzde sömürgeci soykırım sistemini yaşamın tüm alanlarında boykot edecek düzeye ulaşmış durumda. Bu düzeyi daha da büyüteceği netçe anlaşılıyor.
Kürtleri bu düzeyde yeniden direnişe AKP’nin çözümsüz, hilekar, inkarcı ve imhacı politikalarının ittiği biliniyor. İmralı ve Oslo görüşmelerini bu amaç doğrultusunda yürüttüklerini bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan açıkladı. AKP Hükümeti bir yandan İmralı ve Oslo görüşmelerini yürütürken, diğer yandan Kürt demokratik siyasetini tasfiye etmeyi hedefleyen “KCK Operasyonları”nı geliştirdi. 12 Haziran 2011 seçimlerinde aldığı sonuca dayanarak, bu görüşmelerde ortaya çıkan sonuçları bir yana itti. Görüşmeleri keserek, tüm gücünü “PKK’yi yok etme” mücadelesine yöneltti.
Şu gerçeği bir kez daha ifade etmekte yarar var: AKP 12 Haziran seçim sonuçlarını doğru okuyamadı. Aldığı yüzde ellilik oy oranına dayanarak Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye edebileceğini sandı. Bu temelde İmralı ve Oslo görüşmelerine son vererek “PKK’yi bitirme” saldırısına yöneldi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile avukat ve aile görüşmelerini bile yasakladı. Siyasi ve askeri operasyonları imha amacıyla yürütür hale geldi.
AKP’nin onbeş aydır devam eden bu saldırılarının çerçevesi ortadadır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile dörtyüzyirmi gündür görüşme olmamaktadır. Halk ve ailesi Kürt Halk Önderi’nden bilgi alamamakta ve doğal olarak sağlığı ve güvenliğinden kaygı duymaktadır. Bu da halkta büyük bir öfkeye ve tepkiye yol açmaktadır. Binlerce Kürt siyasetçi ve aydınının zindanlarda tutulması devam etmektedir. Dahası devam eden siyasal soykırım operasyonlarıyla yeni tutuklamalar yapılmaktadır. AKP Hükümeti polisi ve orduyu tam bir saldırı durumuna geçirmiştir. Polis ve asker operasyonları her yerde ve her gün sürmektedir. 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana geçen otuziki yıllık sürecin en sert çatışmalı yıllarından biri bu geçen yıl olmuştur.
Yeni Kürt direnişi işte bu politika ve saldırılara karşı gelişiyor. Dolayısıyla Kürtler açısından soykırım saldırılarına karşı bir varlık ve özgürlük direnişi oluyor. Onu haklı ve güçlü kılan ve her türlü saldırıya karşı yenilmez hale getiren işte bu gerçekliktir. Bu gerçeklik bilince çıkarıldığı oranda da direniş gelişmekte ve bu direnişe çeşitli çevrelerin desteği artmaktadır.
12 Haziran 2011 seçimleri ardından Kürdistan’da yoğunlaşan savaş henüz sonuçlanmamış ve tarihi sonuçlarını ortaya çıkarmamıştır. Gittikçe yaygınlaşan ve derinleşen bir savaş durumu yaşanmaktadır. Ne zaman sonuçlanacağı belli olmadığı gibi, ne tür sonuçlar vereceği de henüz net değildir. Gerçi mevcut durumuyla savaşı geliştiren AKP Hükümeti ciddi bir zorlanmayı yaşamaktadır. Dolayısıyla ya savaşı yayacak, ya da bazı yerlerden geri çekilecektir. Eğer gücü yeterse savaşı yayma eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Fakat iç ve dış koşullar aleyhinedir, bu nedenle Kürt soykırımını yürütme gücünü tam bulamamaktadır. Tersine saldırdıkça kaybeden ve batağa saplanan olmaktadır.
Savaş sonuçlanmamış ve kalıcı sonuçlarını henüz ortaya çıkarmamış olsa da, geçen bir yıllık süre içinde Kürdistan’da yaşanan savaşın netleştirdiği önemli hususlar da vardır. Yeni Kürt direnişi mevcut düzeyi ile de büyük ölçüde aydınlatıcı ve gerçekleri ortaya çıkarıcı karakterdedir. Özellikle 2012 yazında yoğunlaşan savaş bu açıdan önemli sonuçlar ortaya çıkarmayı bilmiştir.
Bu konuda ortaya çıkardığı en önemli sonuç, Kürt sorunu etrafında yaşanan mücadeleye yaklaşımdaki aydınlatıcılığı ve netleştiriciliğidir. Son bir yıllık mücadele bize açıkça gösterdi ki, uluslararası komplo dost-düşman herkeste “Artık PKK’nin yenildiği, Kürt direnişinin sona erdiği, PKK ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini geliştirip bu uğurda savaşamayacağı” anlayışını yaratmış. Bir yıllık savaş işte bu gerçeği hem açığa çıkardı ve hem de bu zihniyeti ciddi bir biçimde kırdı. Bu sonuç, ulaşılabilecek sonuçların en önemlisi olarak görülebilir. Bir tür zihniyet devrimi diyebileceğimiz bu sonuç üzerinde her türlü siyasi ve askeri gelişme yaratılabilir, demokratik gelişme sağlanabilir.
Böyle olduğu, uluslararası komplo ardından böyle bir zihniyet oluştuğu için, başta devlet yönetimi olmak üzere tüm toplumsal kesimler tarafından PKK’nin uyarıları ve siyasi çözüm çabaları ciddiye alınmamış. Artık “Kürt mücadelesinin bittiğine” kesinlikle inanılmış. Önder Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin çabalarına bıyık altından gülünüp geçilmiş. “PKK’nin yenilip Kürt direnişinin ezildiğine” derinden inanılmış! Tıpkı “Hayali Kürdistan Ağrı’da meftundur” diyen ve Kürt soykırımını başardıklarına inanan eski CHP yönetimleri gibi.
Bu durumu 12 Haziran seçimi ardından mücadele adım adım geliştikçe, ilk olarak bazı liberallerin yaklaşımında gördük. Bu tür çevreler, AKP saldırıları karşısında PKK’nin direnişe geçmesini anlamsız, sonuç vermeyecek çabalar olarak gördüler. Dahası şiddetlenen ortamdan PKK’yi sorumlu tutarak AKP saldırılarına destek veren konuma düştüler. Fakat süreç ilerleyip mücadele derinleştikçe ve bu temelde AKP’nin CHP ve MHP’den farklı olmayan şoven, milliyetçi, faşist yüzü açığa çıktıkça sessizce eski görüşlerini değiştirmeye yöneldiler. Şimdi belli ölçüde AKP faşizmini eleştirip karşı çıkıyorlar. Kısmi bir demokratik çizgiye ulaştılar. Bunu sağlatan, bu tür çevreleri yanlıştan kurtarıp demokratik çizgiye çeken Kürt direnişi oldu.
Bu durumu, ikinci olarak AKP Hükümetinin söz ve davranışlarında gördük. Bu çevreler de başlangıçta mücadeleyi pek ciddiye almak istemediler. “Birkaç eylemde PKK’nin gücü sona erer” hesabını yaptılar. Bu nedenle PKK’ye ve Kürtlere hakarete varan bir söylem ve tutum içine girdiler. Ancak kış oldu, bahar oldu, PKK ve Kürtlerin direniş kararlılığı ve yenilmez gücü ortaya çıkınca, AKP Hükümeti yanıldığını ve yanlış yaklaştığını gördü. Bunu en başta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Durmuyorlar, hala eylemlerine devam ediyorlar” veya “Eylemler sürdükçe operasyonlar devam edecek” sözlerinde gördük. Sanki kendisine “Mücadele etmeyeceğiz” diyen olmuş gibi. Böyle olmadığını PKK Yönetimi defalarca açıkladığına göre, o halde bu durum AKP’lilerin kendi yanılgılı zihniyeti oluyor.
Elbette ortaya çıkan bu durum, AKP politikalarının arka planını da açıklıyor. Demekki AKP yönetimi “PKK ve Kürtlerin artık savaşamayacağına” kendini iyice inandırmış. Onun için bu kadar hileli, oyalayıcı politikada ısrar etmiş. Böylece zamana yayarak PKK’yi tasfiye edeceğini ve Kürt soykırımını başaracağını sanmış. Şimdi yanıldığını gördükçe, PKK direnişi geliştikçe uykudan uyanır gibi oluyor. Faşist-milliyetçi yüzünü iyice ortaya koyuyor. Düşünelim bir kere, Kürt direnişini böyle gören bir AKP ile siyasi çözüm olabilir mi? “Siyasi çözümü kimin engellediğini” hala soran çevrelere bu durum bir şeyler öğretmiyor mu?
Yeni Kürt direnişi, Kürt halkı ve direnişi yürüten güçlerde de zihniyet devrimi yarattı. Yine Kürt dostları da Kürt halkı ve direniş gerçeğini daha yakından gördüler. Gelişmeler gösterdi ki, komplonun Kürtler ve PKK zihniyeti üzerinde de derin etkisi olmuş. “Erken iktidar hastalığı” bu durumu yansıtıyor. Bu zihniyet nedeniyledir ki, erken siyasi çözüm olacağı sanılmış, daha sert ve uzun vadeli direnişe hazırlanılmamış. Bir yıllık mücadeledeki hata ve yetersizlikler burdan kaynaklı olarak ortaya çıkıyor.
Şimdi bu zihniyet aşıldıkça, sistem ve düşman gerçeğini daha derin ve doğru anladıkça Kürtler özgürlük direnişini daha doğru ve bütünlüklü hale getiriyorlar. Mücadelelerini daha planlı ve örgütlü yürütüyorlar. Politikada daha usta, tarzda daha sonuç alıcı hale geliyorlar. Yanılgıların ve zihniyet kırılmasının aşılması Kürt gençlerini ve kadınlarını daha mücadeleci kılıyor. “Önder Abdullah Öcalan’a Özgürlük” şiarıyla gelişen ve sistemden topyekûn kopuşa ulaşan mücadele konumu bunu gösteriyor. Kürtler bu mücadelede kararlı ve ısrarlı oldukça da kazanacakları anlaşılıyor. Şimdilik direnişin sonuçları üzerine bunlar söylenebilir.
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika