HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Akepe hükümetinin bugünlerde İsrail ile arası “açılmış”. Bugünleri biz “one minute”le başlayan süreç olarak anlayalım.

Taşeron: “Büyük bir işin bir bölümünü yaptırmayı, asıl müteahhitten kendi üzerine alan ikinci müteahhit” olarak tanımlıyor sözlükler.

Bugünlerde İsrail ile “arası” açılan Akepe’nin yakın süreçte İsrail Siyonist devletiyle yaptıkları anlaşmalara kısa bir bakış atarak Akepe’nin ne kadar İsrail karşıtı ya da ne kadar İsrail yanlısı ya da ne kadar İsrail taşeronu olduğuna bakabiliriz.

Yasin Kılıçkaya’nın Akepe ile İsrail arasında yapılanları kaleme alan kısa makalesine bakacak olursak, Akepe ile İsrail arasında çok ciddi ilişkiler bulunduğunu tespit etmek zor olmayacaktır.

“2002 yılında iktidara geldikten hemen sonra AKP iktidarı, İsrail'le daha önceki hükümet döneminde yapılan 700 milyon dolarlık tank modernizasyonu ihalesine yeşil ışık yaktı. AKP hükümeti İsrail'den silah alımı konusunda yıllık ortalama 400 milyon dolarlık toplamla önceki hükümetleri de geride bıraktı. İsrail’le stratejik işbirliği, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmektedir” diyen başbakan Erdoğan, İsrail’le 800 milyonluk Anam füzelerini, gece uçuş sistemleri olan Litening sistemini, elektronik savaş dürbünlerini, casusluk ve saldırı pilotsuz uçakları satın alma müzakerelerini içeren anlaşmalar imzaladı. AKP’nin İsrail ile yaptığı ihalelerin en önemlisi “casus uçak” olarak bilinen Heron ihalesi oldu. Heron'un ihalesini İsrail Havacılık Sanayi IAI (Aerospace Industries) , yer istasyonunu da İsrail'in en büyük özel savunma firması Elbit System kazandı.

İsrail’de yayınlanan Haaretz ve Urşalim Post gazeteleri 19 Nisan 2003 tarihli haberlerinde IAI firmasının, Türk ordusunun 200 milyon dolarlık pilotsuz saldırı uçakları ihalesini kazandığını yazdılar. Bu anlaşma uyarınca İsrail 30 ila 40 casusluk uçağı, 12 adet yer istasyonlarını kapsayan komuta kontrol ağı Türk ordusuna satılıp devredilecek.

Türkiye'nin İsrail'le işbirliği sadece askeri alana yönelik gerçekleşmedi. Son olarak imzalanan Manavgat suyunun satışı projesi de İsrail açısından önemli bir kazanç sayılmaktadır. Çünkü önümüzdeki yıllarda ciddi su sıkıntısı çekeceği tahmin edilen İsrail bu anlaşmayla Türkiye'nin Manavgat ırmağının suyunu garantiye almış oldu.

İsrail ile yapılan anlaşmalara tepki gösterenlere Erdoğan, “İsrail'le istediğimiz anlaşmayı yaparız. kimseye hesap vermeyiz, icazet almayız" demesi yine İsrail’in Ankara Başkonsolosu Amira Arnon’un 14 Eylül 2003 tarihli Milliyet gazetesine verdiği demeçte “İsrail Türkiye ilişkileri AKP döneminde geçmişe kıyasla daha da gelişmiş, AKP’nin iktidar olmasından dolayı ikili ilişkilerde hiçbir olumsuz durum yaşanmamıştır” söylemleri AKP döneminde İsrail-Türkiye ilişkilerinin geldiği boyutu gösteriyor.

İsrail Türkiye ilişkileri AKP döneminde geçmişe kıyasla daha da gelişti. 2004 yılında AKP, İsrail'den 15 milyon dolara 2 İnsansız Hava Aracı, Heron kiraladı. Bu anlaşmadan sonra İsrail Havacılık Sanayi IAI, Türkiye'ye Arrow füzeleri satabilmek için harekete geçti. 16 Mart 2006’da Türkiye ile İsrail arasında, Enerji Bakanı Hilmi Güler ile İsrail Devlet Doğal Altyapılar Bakanı Benjamin Beneliezer arasında, sessiz sedasız imzalanan, Karadeniz’i Kızıldeniz’e bağlayarak Rus petrol ve doğal gazını Ortadoğu’ya aktaracak, Uzakdoğu pazarına ulaştıracak ve İsrail’e elektrik ve su taşıyacak boru hattı inşası projesinin temelleri atıldı. Ardından 15 Temmuz 2004 tarihinde AKP hükümetinin Ehut Olmert’le Ankara’da imzaladığı anlaşma, ekonomik Mutabakat Zaptı” çerçevesinde, GAP ve KOP’u içine alan sulamadan tarıma, telekomünikasyondan araştırmaya, turizmden havancılığa kadar topyekûn iktisadî işbirliğini içeriyordu. 2007 yılının Mayıs ayında İsrail’i ziyaret eden Erdoğan “Terörle mücadele ve silah sanayi” alanlarında yeni anlaşmalar imzaladı. Türkiye'ye gelen İsrail uçaklarının güvenliği için MOSSAD ajanlarının, üstleri aranmadan, diledikleri silahla Türkiye’ye girip çıkabileceğini kabul eden protokol de kabul edildi. Yapılan bu anlaşma uyarınca 700 milyon dolarlık tank modernizasyonu ihalesi de İsrail’e verilirken, 48 adet F-5 savaş uçağının modernizasyonu için İsrail'e 80 milyon dolar ödendi.

Türkiye-İsrail ilişkileri karşılıklı ziyaretlerle devam etti. 13 Kasım 2007 tarihinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Cumhurbaşkanı Gül'ün "davetlisi" sıfatıyla Türkiye'ye geldi. Yapılan bu ziyarette, AKP hükümeti tarafından İsrail'in IMI firmasına yeni bir ihale daha verildi. O da 300 adet askeri helikopterin modernize edilmesi ihalesiydi. Bu ihale AKP tarafından gizli tutuldu. Yine uzun süre gündemi meşgul eden ve tartışmalara neden olan Galataport ihalesi, kapalı usulle Yahudi sermayesinin ünlü ismi aynı zamanda Kemal Unakıtan’ın yakın dostu Sami Ofer'e verildi.

Son olarak, İsrail'in Gazze'yi vurduğu 27 Aralık Cumartesi günü İsrailli iki firmanın Türkiye'den 141 milyon dolarlık ihaleyi kazandığı açıklandı” diye yazıyor.

Devamla Yasin Kılıçkaya şöyle yazıyor:

“Sessiz sedasız süren Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkileri, İsrail’in Gazze’ye saldırısıyla tekrar gündeme geldi. 2007 yılında İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısın da ikili ilişkiler gündeme gelmiş fakat savaşın kısa sürmesi daha fazla bir sorgulamaya neden olmadı. İsrail’in son Gazze saldırısında can kaybının binleri geçmesi, ölen insanların daha çok savunmasız çocuk ve kadın olması, Türkiye’de İsrail karşıtı gösterilerin gerçekleşmesi, AKP’nin İsrail’le olan ilişkileri kamuoyunun gündemine taşıdı. Başbakan Erdoğan, Türkiye genelinde ki AKP teşkilatlarını uyararak İsrail karşıtı gösterilerden uzak durmalarını istemişti. İsrail’in kınanması yönündeki meclisteki diğer partilerin ortak kınama metnine AKP karşı çıktı.

Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, İsrail’le olan ilişkilerden dolayı AKP’ye yönelik tepkilere, “ülkeler arasındaki işbirliği nedeniyle askeri bağların koparılması söz konusu olamaz” diyerek karşı çıktı.”

Bugünlerde yüksek perdeden çıkan seslere aldanmadan, yıllarca nasıl İsrail devletiyle kol kola, yan yana Ortadoğu’da halklara karşı kan kusturulduğu unutulmamalıdır. Hem de bu ilişkiler çok uzun yıllara yayılmışsa. ABD’den sonra İsrail devletini kabul eden ikinci devlet Türkiye’dir. Türkiye-İsrail ile ilişkiler 1950’lere kadar uzanıyor. 4 Temmuz 1950’de, İsrail Başbakanı David Ben Gurion ile Adnan Menderes arasında “gizli” ibaresini taşıyan Modus Vivendi Ticaret antlaşması ile Türkiye-İsrail arasında ilk resmi diplomatik ilişki başlamış ve bugüne kadar kesintisiz sürmüş hem de her geçen gün bu ilişki düzeyi yükseltilerek devam ettirilmiştir. Bu yükselme trendinde Akepe hükümeti en ileri düzeyde yerini almıştır.

Söylemek istenen şudur: Bugünlerde yüksek perdeden İsrail “karşıtlığı” yapan Akepe’nin İsrail sicili hiç temiz değildir. Oldukça kirlidir. Halkların özelde de Kürt özgürlük hareketine karşı yapılan kirli antlaşmalarla doludur. Hele hele birde Akepe zamanında “Terörle mücadele ve silah sanayi” adı altında onlarca öldürücü tekniği stratejik antlaşmalarla elde etmişlerdir. Halen de öldürücü silahlar neden verilmediği diye ne kadar dert yanıldığını herkes görüyor.

Durum buyken PKK’yi ve Kürt özgürlük hareketini İsrail devletiyle ilişki içerisinde göstermek sadece ve sadece ahlaksızlık değil dünyanın en büyük kepazeliğidir.

Özgürlük hareketi dünyanın her ülkesiyle diplomatik ilişki kurma özgürlüğü her ülke gibi vardır. Ancak yeşil faşistler gibi başka halkların başına bombalar yağdırmak için, başka halkları katletmek için, başkaların maşası olarak halklara karşı hiçbir ilişki içerisinde olmamıştır olmayacaktır da.

Yeniden belirtiyoruz: başka ülkelerin maşası, silahlı taşeronu şerefi Ortadoğu’da ilk elden yeşil faşistlere aittir.

Hayri Engin