HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Şunu çok rahat söyleyebilirim ki Türk ordusu Kürtlerle savaşı sürdürürse kendi kendisini bitirecektir. Kültürel ve motivasyon biçimini çok yakından tanıyan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki Türk ordu damarlarında dolaşan veya dolaşmış kültürel bir sıvı var ki Kürtlerle etkileşim içindedir. Uzun zamandır gerilla ile baş edememesinin nedeni budur. Tarihi lugatta Kürt Mehmet nöbete tabiri çok geçse de birçok savaşta anlatılanlar bunun tersidir. İşin basit kısmı olan bu görüngü altında çok derin bazı nedenler vardır.

PKK çıkmadan önce Türk ordusu çok güçlüdür denilseydi iki elimi de kaldırır bu tespite katılırdım. Çanakkale, Kore ve Kıbrıs çıkartmalarını çoğu askerden dinlemişimdir. Yakın temas ve süngü harekatlarında rol oynamış askerlerin anıları tarihe geçen yazıtlardan çok farklıdır. Bu bir ihanet miydi gerçeği olmasaydı bu anlatılan anıları yazmayı çok isterdim. Türk ordusunda tarihi ayrıntılar diye bir anı çalışması olurdu.

Hala hatırlarım Çanakkale savaşına katılmış bir yaşlının Yunan gemilerini anlatırken duyduğu heyecan yanında elinde tuttuğu İngilizi dediği tüfeğine taktığı süngü yerini çok canlı tutmaktadır. “Çavuş vardı ama asıl çavuş ben olmuştum” diyordu. Askerlerin komutanı dinlemediğini kendi çevresinde toplandığını anlatırdı. Kore ve Kıbrıs çıkartmalarında ilan edilen seferberlik sonucu Kürdistan’dan katılan binlerce gönüllü asker benzer anıları anlatıyor. “Fırat’ın batısından gelenler savaşamıyordu” diyorlardı. Ya komutanını kurtarmak ya da riskli bir mevzi kaldırmaktan kaynaklı şeref madalyası kazanmış onlarca kişi var. Bunlar bilinen kayıt altına alınmış verilerdir.

Hayat ve tarihin getirdiği bir alışkanlık olarak Kürtlerde bireysel savaşçılık çok öndedir. Bu işbirliğini kıskanan tarihi bir belge olarak Yunanların Ortadoğu’ya yaptığı iki büyük çıkartmada da Kürtler anlatılır. Bu gün Kürtlerde vecize haline gelmiş Yunanların onlar için kullandığı iki cümle vardır. “Kürtlerin ikinci aklı” ile “Kürtler başkaları için iyi askerdir”. Heredot zamanında Med kökenli Pers ordusunun ölümsüzleri ile Türk ordusundaki yer alan Kürtlerin Çanakkale savaşındaki kahramanlıklarına ilişkin Heredot ve Kazancakis bunları bu şekilde adlandırır.

Türk ordusunda birbirine dönen bir birini tamamlayan iki olgu vardır. Komuta kademesi ile er tabanı dikkatlice incelendiğinde karşımıza şu gerçekler çıkar. Hiyerarşik yapısının en üst basamağında beyaz Türkler denilen isimler vardır. Orta basamaklarda Türkmen ya da dışarıdan gelen Türkler en alt basamak da ise Kürtler yer alır. Bunun çeşitli nedenleri olmalıdır. Üst basamak siyaset ile iç içedir. Dolayısıyla milli gurur, milli damar gibi etkenlere hakim kesimlerce yürütülür. Ordunun dış etkilerle yürütüldüğü gerçeği ordu gibi bir kurumun dayandığı milli değerlerle çatışacağından bunu önlemenin bir yolu olarak böyle bir hiyerarşi oluşturulmuştur. Ulus devlet her yerde orta basamaklar üzerinde yürür, oradan beslenip onunla ayakta kalır. Nihayetinde Türkiye’deki muhalefet genelde bu orta yere dayanır. Muhalefet hep oradan çıkar. İktidar olduğunda yerini başka bir muhalefet alır. Ama değişmeyen şey bu hiyerarşi olur.

Hiyerarşinin alt basamaklarında Kürtler yer alır ki Türk ordusuna takılan birçok sıfat o basamaktan gelir. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’de olduğu gibi erleri ifşa eden heykeller yoktur. Türkiye’de bu heykellerden geçilmez. Ordunun hamaset dayanağı yine bu alt basamaktır. Başka ülkelerde şu komutanın filan zaferi ya da filan komutanın savaş sanatındaki taktikleri ile kazandığı bilmem hangi zafer diye olaylar vardır. Türkiye’de Mustafa Kemal dışında bir komutanla anılan zafer neredeyse yoktur. Mehmetçik sıfatı çok kullanılır ama kaynağını nereden alır diye bir araştırma yapılmamıştır. Kürt Mehmet ironik de olsa bu sıfatın ham halidir. Türkiye tehlikede, Türkiye’nin etrafını gavurlar sarmış edebiyatı en fazla Kürtleri etkiler. Çanakkale savaşını öyle verdiler. Sivas, Erzurum kongrelerine öyle katıldılar. Kore ve Kıbrıs’a bu edebiyat ile koştular. Ta Selahattin’den beri bu edebiyat ile savaştılar, savaştırıldılar. Onun için Türkiye ordusunda yer alan bu teolojik damar etkiliydi.

Hala hatırlarım, bizde ve bize yakın olan Aleviler içinde Kürt kemal Ali Kemal diye bir adlandırma vardı. Mustafa kemal kastedilirdi. Bizdeki Mustafa Kemal hayranlığı oradan gelmedir. İnanın ki okullarda Mustafa Kemal anlatılırken bir şey anlamıyorduk. Ama yaşlıların anlattığı Kuvai Milliye çağındaki Mustafa Kemal şah damarı kadar bize yakındı. Bu teolojik inanış koku verircesine okula başlar başlamaz yakın bir ilgi içine koydu bizi. O’na benzeme bizde yaşlıların anlattığı biçimde bir isteme dayanırken ta Eflatun zamanından gelme asker olacak çocuklara iyi tanrıların masallarını anlatın gerçeğinin farkında değildik. O zamanlar şu an hala yaşayan bir hocamız olan Bülent Ufuk Kuş müfettiş tarafından askeri okul için okutulmak istendiğimi söyleyince kokmuştum. Meğer uzun bir zamandır takip ediliyormuşuz. Bana verilen Mustafa Kemal’e ilişlin kitaplarda o yaşlıların anlattığı olayları arıyordum. Bulamadım haliyle ama onu bu kitaplarda tanımam bana okulda başarı üzerine başarı getirmişti.

O zamanlara tekabül eden bazı olaylar oldu. Gerilla arkadaşlar bizim köye yakın bir yerde şehit düştüler. Türk ordusunun askerlerini o zamanlar yakinen gördüm. Yaptıkları şeyler ne bu teolojiye uyuyordu ne de Mustafa Kemal’e. Bu ordu gözümden düşmüştü. İlk defa bu gerçeği o kadar kendime yabancı hissetim ki ömür boyu karşısında savaşmak için yemin ettim. Yaşlılar cumhuriyeti kurmuştu. Onun için savaşmışlardı. Yaşlıları sıraya koyan tombul subayın karnına bastonu dayayan bir yaşlı “Sen Kemal’in askeri değilsin” demişti. İşte o an bütün hayallerim yıkılmıştı

Ondan sonra da gerillaya katıldık. Aradığım her şeyi burada buldum. Türk ordusundaki hamasetin ne kadar yalan olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim. Ne karakol içinde ne de dışında dengesiz bir teknik dışında onların ciddi bir kahramanlığına rastlamadım. Çünkü Mehmetler dağdaydı. Türk ordusunun sihri bozulmuş, dağılmıştı. Yaptığı savaş bir günahtan başka anlam taşımıyordu.

Ordunun başarısızlığı burada gizlidir. Köy yakmalar gerillanın kafa ve kulaklarını kesip kalleşçe evlerine götürmeler, taklitler, suni kahramanlıklar dışında karşımda başka bir şey görmedim. Kaç defa savaştığımız askerlerle telsiz konuşması yapıp askerce bir hitap bekledim ama onu da görmedim. Ve göremezdim çünkü karşımda özü olmayan bir ordu duruyordu. Birkaç gün önce TSK’nin motivasyon ve eğitim komutanlığına ait bir yazı okudum. Yazının başlığı savaşçı ruh idi. O zaman aklıma gelen şey Dante’nin günahkar ruhların cezalandırıldığı yerin yedi kat altını anlatan kitabı oldu. Orada değerlerine ters düşmüş insanların cezalandırıldığı bir yer varmış.  O kitabı okusalar daha iyi olur diye düşünmüştüm. Belki gerçekleri daha iyi kavrar, yozlaşmalarına neden olan bu savaşı biraz anlarlardı.

 

Numan Amed