İnsanları birbirine yakınlaştıran, iletişim kurmalarını sağlayan ortak değerler vardır. O değerler ne sınır ne de kilometreleri tanır. Dil ve kültür gibi. Halklar bu iki olguyla bilinir ve bu iki olguyla kimlik edinirler. İnsanın ve mensubu olduğu halkın yaşamında varlık ve yokluk derecesinde önemli bir yer edinir. Bunlar olmadan bir insanın kendisini tanımlayabilmesi, kendisini bir halka ait hissetmesi mümkün değildir. Yine sınırları aşarak bir başka halktan insanlarla bir araya gelmesi ve onları kucaklaması da mümkün değildir. Dilin, kültürün kapsayıcılığı, hoşgörüsü, kucaklayıcılığı altında insanlar bir araya gelir bayram havasında şenlikler, festivaller düzenlerler. Bir toprak parçasında ne kadar çok dil ve kültür varsa o kadar zenginlikten sayılır. Övünç kaynağı olur bu kadar zenginlikle yaşamak. Hiç kimsenin iyileştirmeye gücünün yetmediği yaralara bile dokunur, bir ilaç gibi o yaraya kabuk bağlatır ve iyileştirir. Bu kadar kutsal, değerli ve onursaldır. Haklar ve özgürlükler anlamında gelişen ülkelerde, farklı diller ve kültürler korunulur, savunulur ve kucaklanır. Fakat hala ırkçılığın, faşizmin cenderesinden kendisini kurtaramayan, tek dil, tek bayrak, tek millet söyleminde ısrar eden, insanlık ve kardeşlik kültüründen nasibini alamayan cahiller de bitmiş değil. Bu cahiller ki, farklı maskeler takınarak, kendilerine aydın, güngörmüş görünümü vererek kültürlerin buluştuğu, farklı dillerden şarkıların söylendiği mekanlarda bile faşizmin esiri olan ruhlarını ve düşüncelerini ortalığa salarak, insanları incitmekte, etrafı kırıp dökmekte. Baskının, sömürünün, inkarın dayatıldığı bir coğrafyada diline kültürüne sıkı sıkıya sarılarak büyüyen ve kendi dilinde şarkılar söyleyerek yürekten yüreğe akan bir sanatçı kadına, Aynur Doğan’a yapılanları izledim. Aynur, Türk devletinin terörist dediği, ama aslında insanlık ve özgürlük mücadelesi yürüten, soykırıma ve asimilasyona tabi tutulan dilini ve kültürünü korumaya çalışan herhangi bir harekete de mensup değildi. Sahneye çıkıp şarkı söylerken herhangi bir örgütün propagandasını da yapmadı. Sadece kendi dilinde şarkılar söylemeye çalıştı. Aynur’a bunu yapanlara ve arkalarındaki gerici zihniyete soruyorum, Kürt dilinin ve Kürt olmanın sizi böleceği paranoyasından ne zaman kurtulacaksınız? Kürtçe konuşanları, Kürt olanları daha ne zamana kadar linç etmekten vazgeçeceksiniz? Üstün ırklık psikolojisinin ve bölünme paranoyasının açığa çıktığı bu tür olaylar karşısında, ortaklaşan kültürlerin açığa çıkardığı hoşgörüyü, danışmayı daha fazla güçlendirmek ve farklılıkların yarattığı bir aradalığı daha fazla savunmak gerekir. Bu tür faşizan ve şoven yaklaşımlar karşısında insanlığın ortak dilini yakalamak, birbirini kucaklamak ve sıkı sıkıya sarılmak gerekir. Sanatın birleştirici gücüne inanarak, güvenerek sadece kendi dilinden değil, başka dillerden de şarkı söylemek ve şarkı dinlemek lazım. Çünkü şarkıların dilini bilmezsek de o bizim yaşadıklarımızdan bir şeyler anlatıyordur. Acılarımıza dokunuyordur, birbirimize söyleyemediklerimizin ifade gücü oluyordur. O yüzden şarkılara eşlik etmek, onlara alkış tutmak ve onları kucaklamak gerekir. İnadına Aynur’u, Sezen’i, Feyruz’u, Ofra Haza’yı, Meiko Kaji’yi, Aster Awek’i, Sevara Nazarkhan, Maria Faranduori’yi dinlemek lazım…
Yaşadığımız toprak parçası üzerinde kardeşlik büyüyecekse, silahları gömüp barışı yaratacaksak öncelikle dile, kültüre, insanlığa saldıran faşizan yaklaşımları kınamalı, onlara karşı durmalı ve tepkileri ortaklaştırmalıyız. Yapılanlar karşısında sessiz kalındıkça Aynur’u yuhlayanlar kendisini haklı görecek ve yaptıklarına devam edeceklerdir. Bu tür yaklaşımlar karşısında ortaklaşmalı ve Aynur’un türküleriyle bir araya gelip çoğalmalıyız…
Rojbin Golav