HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kürdistan’da yeni bir sürece girilmiştir. Demokratik Özerklik ilanı yeni bir sürecin başlangıcıdır. Tamda 14 Temmuz’a denk gelmesi tarihselliğini daha da güçlendirmiştir. Kürdistan’da Kürtlerin Onur Günü iken Demokratik Özerklik ilanıyla artık Özgürlük Günü haline de gelmiştir.

İnsanlık, Fransız Devrimini ateşleyen eylemin Bastille Zindanına halkın ve devrimcilerin saldırmasıyla başladığını söyler. Bastille vahşet uygulayan zindanına halkın ve ilerici insanların saldırısı bir 14 Temmuz günü gerçekleşmiştir. Zulmün kalelerine karşı başlatılan başkaldırı daha sonra Fransız Devrimi ile taçlandırılmıştır. Birde bu bakımdan 14 Temmuz’da Demokratik Özerklik ilanı anlamlıdır.

Demokratik Özerklik kimliksizliğe karşı kendi kimliğini oluşturma süreci olarak algılanırsa beraberinde kendi hukukunu da geliştireceği rahatlıkla görülmelidir.

TC devleti Kürdistan’da tüm at koşturmalara bir ad bulmuştur: hukuk, yargı ve suç.

İnsanlık dışı ne kadar uygulama yaparsa yapsın kılıfına denk bir yaklaşımı hukuk adına bulabilmektedir. Ama bir şey var ki unutulmaktadır: bahsettikleri hukuk sömürge hukukudur.

Yine Kürdistan’da binlerce hatta on binlerce insanımız, gencimiz, siyasetçimiz, sivil toplumcumuz, onurlu dindarımız, anamız, bacımız tutuklanmıştır. Ve bu tutuklanmaların hepsini de izahatını “yargıya intikal etmiştir, yargı bağımsızdır, yargıya karışılmaz” diyerek meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır. Ama bir şey var ki unutulmaktadır: bu yargı bir sömürge yargısı olduğu için meşruiyeti yoktur.

Gözaltılar da her gün yapılmaktadır. Göz altıların süreklileştirilmesini de “suç işlenmiştir, göz altına alınmıştır” denilmektedir. Ancak unutulur ki suç diye tabir ettikleri eylemler bir halkın meşru ve haklı eylemleridir. Suç diye tabir ettikleri eylemler bir halkın varlığını ve onurunun vazgeçilmez refleksleridir. Bu bağlamda unutuyorlar ki suç dediklerinde sömürgeciler için suç olduğudur. Ancak yerli halk ve ilerici insanlık için yapılan tüm eylemler meşru, meşru olduğu kadar da yerinde olan eylemlerdir.

Bu kadar suç işleyen, haksızlık yapan bir kuruma daha fazla izin verilecek mi?

Ya da Demokratik Özerklik ilanı gerçekleştirilmişken artık Kürdistan’da devlet adına faaliyetlerde bulunan, devleti içleşleştirmek için uğraşan, halkı ajanlaştırmaya teşvik eden, ajanlık yapan, sivil faşizmin gizli ve açık uygulayanları olarak Kürdistan’da dolaşan, hele faşist polis yapısını arkasına alarak halka terör estiren, Kürdistan’da yer altı ve yer üstü zenginliklerini sivil faşist yapının desteğiyle çalan, faşist bir orduya hizmet eden, erzak taşıyan, karakollarını yapan, inşaatlarında çalışan, bu yapılarla içli dışlı olan, yine benzer bir şekilde Kürdistan’da tam bir çete örgütüne dönüşmüş polis gücü için bunu yapan çevrelere, yapılara, kişilere müsamaha gösterilecek mi gösterilmeyecek mi?

Ya da soruyu başka bir şekilde soralım; Kürdistan’da sivil faşist yapının hizmetine koşanlar, faşizan polis ve ordusuyla işbirliği içerisinde olanlar, Kürdistan coğrafyasını bozanlar suçlu mudurlar değil midirler?

En naif bir şekilde verilecek cevap; müsamaha gösterilmeyecek ve bunları yapanlar suçludur.

Eğer Kürdistan’da bu kadar tahribat yapanlara müsamaha gösterilmeyecekse ve işledikleri suçsa o zaman yapılacak olan ilk elden bu kişileri, yapıları, kurumları adalete teslim etmektir. Adalete götürerek halkımızın vereceği kararlar temelinde yargılamaktır.

Ve işte 14 Temmuz’a birde bu gözle bakmak yanlış olmayacaktır.

Başka bir deyimle:

“Demokratik özerklik ilanıyla birlikte Kürdistan’daki sömürgeci devlet yönetimi ve AKP örgütlenmesi suçlu durumuna düşmüştür. Etkinlik durumuna göre suçlular tutuklanacak ve KCK adaletinde yargılanacaktır.

Uzun süreden beri polis kurumu yurtsever halkımız üzerinde en ağır baskı ve zulmün uygulayıcısı olmaktadır. Hem bu zulmün hesabını sormak, hem de Kürt ve halk düşmanı bu çeteyi etkisizleştirmek en başta gelen görevlerden biridir.”

Bu bağlamda Kürdistan’da bundan böyle halkımıza ve varlığımıza karşı işlenmiş suçların hiç birine izin verilmeyecek ve gerekli ne kadar tahkikat varsa yapılacaktır.

E. Nuda