15 Ağustos 1984 herhangi bir gün değildir. Ortaya çıkış koşulları, Kürdistan, Türkiye ve bölgemizde oynadığı ve oynamakta olduğu rol bu günü, milat niteliğinde bir gün haline getirmektedir. Dolayısıyla bugünü doğru anlamak ve güncel olarak ne anlama geldiğini derinlikli olarak bilmek büyük önem taşımaktadır.
Öncelikle böyle bir tarihsel günü Kürdistan, Türkiye ve bölge halklarına armağan eden Kürdistan halk Önderi Abdullah ÖCALAN’ın, böyle bir günün öncü Partisi PKK’nin, büyük bir kahramanlıkla pratikte bugünü yaratan Kürdistan Özgürlük gerillalarını ve güne ilk anından itibaren anlam veren ve izleyen welatparez halkımızı selamlıyorum.
Bu tarihsel eylemin öncü, ölümsüz komutanı Mahsum Korkmaz yoldaş başta olmak üzere, bu eylemde yer alan ve şehitler kervanına katılan, Mustafa Yöndem, M.Emin Taştan, Mehmet Ağaslan, Bozan Oktay, Yaşar Kahraman olmak üzere, yine 15 Ağustos bilincini, ruhunu ve tarzını geliştirmek için kahramanca ve fedaice mücadele ederek şehit düşen, Adil, Nuda, Viyan, Rüstem, Alişer, Çiçek, Xebat, Rojin, Apê Hüs, Mehmet Guyi, Beritan, Ferhat, Sadık, Rubar, Eriş-Andok, Derviş ve Zilan yoldaş şahsında binlerce devrim şehidimizi saygı ve minnetle anıyorum. Onlar her zaman, Kürdistan Özgürlük mücadelesinin yolunu aydınlatan sönmeyen birer meşale olmaya devam edeceklerdir.
Onların anısına verilecek en doğru cevap, onların bağrında rahat uyuyacakları özgür bir Kürdistan’ı yaratmaktır.
15 Ağustos Atılımı, 12 Eylül’de iş başına gelen, Türkiye devrimci-demokratik muhalefetini bastırmayı, Kürdistan Özgürlük mücadelesini tümden ortadan kaldırmayı, bölgeyi emperyalizmin dikensiz gül bahçesine çevirmeyi hedefleyen askeri faşist cuntasına karşı büyük bir karşı koyuştur. Kürdistan’da estirilen sömürgeci faşist baskı ve zulüm karşısında, Kürt halkının özgürlükteki kararlılığını ortaya koyan, umudunu büyüten ve bu anlamda özgürlük iradesini açığa çıkaran bir eylem olmuştur. Başta idam sehpalarında ve idam mangaları tarafından şehit edilen Şeyh Saitler, Cibranlı Xeliller, Seyit Rızalar ve soykırım amacıyla katledilen, sürgünlere yollanan, açlığa, soğuğa terkedilerek öldürülen yüzbinlerce Kürdün intikam eylemi olmuştur. Ve Amed zindanlarında en vahşi işkenceler karşısında direnen Mazlumların, Ferhatların, Kemal ve Hayrilerin intikamı ve yüce anılarına verilmiş doğru bir karşılık olmuştur.
15 Ağustos Şanlı Atılımı, Kürt ulusunun kendi Anavatanında başta Türk sömürgecileri olmak üzere, hiçbir sömürgeci gücün varlığını kabul etmeyeceğini, her türlü meşrulaştırma, baskı ve zulmünü tanımayacağını, bölge halklarıyla eşitlik ve özgürlük içinde yaşama kararlılığını ortaya koymanın ifadesidir . Bu anlamda ulusal diriliş günü ve bayramı olmuştur.
Çünkü özüne dönen, ulusal ve toplumsal bilince ulaşan, tarihiyle, toprağıyla buluşan Kürdistan gençliği ve özgür kadın gerçekliğine ve anavatanını emeğin yoğunlaşmış ifadesi olarak gören emekçilerine kavuşmuştur artık Kürdistan.
Sömürgeciler bir ülkenin topraklarını sadece fiziki olarak işgal etmezler, ruhlarını da işgal ederler. Bilinçlerini çarpıtırlar. Kendi Anavatanlarını savunamaz, onun için örgütlenemez, savaşamaz duruma getirmeyi hedeflerler. Geliştirdikleri baskı ve zulümle korkutmaya ve sindirmeye çalışırlar. Ve hatta kendilerini, ideolojik aygıtlarıyla meşrulaştırmaya çalışırlar. Bunun için beyinleri ve ruhları hedeflerler. Çünkü Önder Apo’nu belirttiği gibi, “ kafalarda meşrulaşan sömürgeciliği hiçbir güç yıkamaz”. Türk sömürgecilerinin de peşinde koştuğu Kürtlerin ruhlarını ve beyinlerini ele geçirmektir. Ancak 15 Ağustos hem Kürtlerde yaratılmaya çalışılan korkuyu yerle bir etti, hem de Türk sömürgecilerinin Kürdistan topraklarında hiçbir biçimde meşru olarak kabul edilmeyeceği gerçeğini ortaya koydu.
Türk sömürgeciliği atılan “ilk kurşun” un anlamının bilincinde olarak, Kürdistan Kurtuluş gerillasını ezmek, onların şahsında bir daha Kürt ulusunun örgütlenerek ayağa kalkmasını engellemek için elinden geleni yaptı. Halen bir ihanet hançeri gibi Kürdistan halkının bağrına saplı duran köy koruculuğunu geliştirdi. Binlerce köy yakıldı. Milyonlarca Kürt Anavatanından Türk metropollerine sürülerek, açlıkla-yoksullukla terbiye edilerek asimlasyon ve kültürel soykırıma açık hale getirilmeye çalışıldı. Onbinlerce insanımız acımasızca katledildi. Yine onbinlercesi en ağır işkencelerden geçirilerek, en ağır cezalara çarptırıldı. Binlerce çocuk evsiz,anasız-babasız kaldı. NATO desteğinde ve bazı işbirlikçilerin yardımı temelinde geliştirilen bu topyekün savaşa rağmen, Kürdistan Özgürlük gerillası savaşıyla, Kürdistan halkı serhıldanlarıyla büyük direnerek bugünlere gelmesini başardı.
Şimdi 15 Ağustos Atılımı, Rojava Kürdistan’ında her türlü çeteci, sömürgeci ve işbirlikçi saldırılara karşı inşa edilen ve savunulan demokratik özerkliktir. Bir zaman Kuzey Kürdistan devrimini bastırmak için bir karargah haline getirilmeye çalışılan Hewler’de ulusal birlik Kongresidir. Ve uluslararası komploya ve TC sömürgeciliğinin tüm yoketme, teslim alma, anlamsız kılma çabalarına rağmen İmralı’da yapılan Müzakerelerdir. Ve Kuzey Kürdistan da serhıldandır. Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşadır. Rojhılat’ta ise örgütlü direnişi büyütme günüdür.
Bu 15 Ağustos Rojava devrimini sahiplenmek kadar, AKP devletinin müzakere sürecini boşa çıkarma, oyalama ve geçiştirme politikalarına karşı “Kürtler Ulusal Haklarıyla Anayasa’da Yer Almalıdır” şiarı temelinde, olmazsa-olmaz kabilinden ulusal taleplerin ve onunla beraber Önder Apo’nun özgürlüğünün haykırıldığı bir gün haline gelmelidir.
Anayasal tartışmaların gündemde olduğu bir süreçte, Kürt halkı, demokratik ulus haklarının mutlaka ve mutlaka anayasada yer alması gerektiğini ortaya koymalıdır. Ortadoğunun en kadim ve köklü halkı ve ülkesi öyle muğlak, belirsiz tanımlamalarla geçiştirilecek bir halk ve ülke değildir. Kürtlerin açıkça ve haklarıyla tanımlanmadığı bir anayasa inkar anayasası, dolayısıyla bir “ajan anayasa” olarak görülmelidir. Ve hiç bir biçimde kabul edilmemelidir. Güney’de ulusal kazanımların yanısıra Rojava’da Önder Apo’nun paradigması temelinde, meclisiyle, özörgütlülüğüyle, bayrağıyla, savunma güçleriyle özgür yaşamını inşa ettiği bir süreçte ve 21. Yüzyılın tüm kapılarını sonuna kadar bizlere açtığı bir ortamda biz neden daha azına razı olalım...Hayır, eğer Türk halkıyla ve diğer kültür ve inanç gruplarıyla eşit özgür bir birliktenlik olacaksa, o zaman yapılacak anayasada Kürtler halk olarak haklarıyla yer almalıdırlar. Daha aşağısını ne tartışmalı, ne da kabul etmelidirler.
Roj u cejna vejine car din piroz be...
Herdem Serhıldan