HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

reber apoHer yerde hep birlikte diyebilmek için sözü yüz yıllar öncesinden söylenen bir söz. Tam olarak, “yârin yanağından gayri her yerde her şeyde hep birlikte diyebilmek için”dir. Söz Şeyh Bedrettin’e ait. Bir dönemlerin Şeyh ül İslam’ı da olan Şeyh Bedrettin ortaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu dile getirmektedir bu sözler.

Arada yüz yıllar geçmiştir, ortaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu mücadele ederken öğreniyoruz.

Büyük Şair Nazım Hikmet’in kaleminden dile getirildiği gibi:

“Hep bir ağızdan türkü söyleyip

Hep beraber sularda çekmek ağı

Demiri oya gibi işleyip toprağa

Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek

Yârin yanağından gayrı her şeyde,

Her yerde,

‘hep beraber’

diyebilmek için...”

Bizler Kürdistan devrimcileri olarak yeni tarihi bir eşikte duruyoruz. Başkan Apo’nun 21 Mart Newroz manifesto açıktır. Herkese çağrılar yapmaktadır. Öyle ki

“Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir.

Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.

Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz.

Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamsallaştırıyoruz.

Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.

Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere!

Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere!”

Başkan Apo bizlere böyle hitap ediyor. Bizlere yeni dönemde nasıl çalışmamız gerektiğini de belirtiyor. Ve önemli mesajı ise dinlerin ortak değerlerine sahip çıkmamızı istiyor. Dinlerin ortak değerleri öncelikli olarak ahlaki değerleridir. Ortakçılıklarıdır. Birlikte bir arada yaşama istemleridir. Ve tabii ki haksızlıklara karşı duruşlarıdır. Ve de özelde de Ortadoğu’da dinlerin kapitalist modernist kültüre karşı bir nevi kendini savunmanın ve de korumalarıdır. Bunu yaparlarken de Ortadoğu toplumlarını bir nevi kapitalizmin sızmalarına karşı korumaktadırlar.

Şimdi bizlere böyle yüklü misyonlar biçilmişken, bizlere adeta gece gündüz çalışmamız için fırsatlar doğmuşken, gerçekten de bunu yapıyor muyuz? Adeta kapı kapı dolaşarak çalışmaların tam ortasına kendimizi atıyor muyuz? Ya da işin tam ortasında yerimizi alıyor muyuz? Yoksa çalışmanın emek yoğunluğu olmayan çalışmalara mı göz dikiyoruz?

Bu soruları herkes, hepimiz elbette kendimize sormalıyız.

Örneğin Kürdistan başta olmak üzere kaç kişimiz köylere bir tane komün kurmak için yollara düşüyoruz? Kaç köye gidip kaç tane örgüt kuruyoruz? Kaç tane köyde büyüyen insanımıza bir şeyler vererek, başkasına muhtaç olmadan yaşamasının yolunu öğretiyoruz?

Böyle soruları çoğaltabiliriz. Bizler bir köye gidip bir tane gençle, kadınla, yaşlıya, ya da anayla konuşma yerine şehirlerden dışarıya çıkmadığımız açıktır. Nede olsa şehirlerin imkanları çok fazladır. Çok fazla bizlere “maddi ve manevi” imkanlar sunmaktadırlar. Söyleyeceklerimizi” entelektüel sözleri daha iyi anlayabilmektedirler.” Birde ulaşım daha rahat. Konuşmak daha rahat. Yaşam daha rahat. Ancak köylere gitmek için biraz yorulmak gerekiyor, biraz koşuşturmak gerekiyor. Yürümek gerekiyor. Dil dökmek hem de herkesin anlayacağa bir dilde kendimizi yorarak konuşmamız gerekiyor. Ve tabii köyde, köy ortamında bir köylü gibi gerekirse yaşamamız gerekiyor.

Lakin bunlar zor şeylerdir. Bilinçli ya da bilinçsiz olsun sonuç yada ortaya çıkan gerçekler bunlardır. Bunun içinde köylere gitmiyoruz, bir tane komünün kurulmasına öncülük etmiyoruz. Ya da komün kurup içinde yaşamıyoruz. Sonra da sürece hazır olduğumuzu en tok sesle dile getiriyoruz.

Açıkça söyleyelim, sürece hazır olmak öncelikli olarak gidip bir köyde komünler oluşturarak birlikte yaşamaktan geçer. İnsanlarımızı kendilerine yetecek hale getirmekten geçer. Aksi taktirde sürece ve sürecin gereklerine göre yaşanıldığı söylenemez.

Benzer bir durum ise kentlerdeki varoşlar için geçerlidir. Yani Gettolar için. Şimdi soracak olur ise kaç kişi, kaç tane Getto’ya giderek insanlarımızın dertleriyle uğraşmaktadır? Yada başka bir şekilde soralım, Gettolarda hakim olan ideolojik çizgi kimlerindir? Bizler ezilenlerin ve ötekileştirilenlerin yanında olduğunu söylenenler mi etkili yoksa iktidar yada iktidarı pekiştiren başka güçler mi daha faal? Açık ki iktidar ve iktidara yakın duranlar karış karış, mahalle mahalle dolaşarak Varoşları kendilerine zemin yapmaktadırlar.

Halbuki varoşlar yani Gettolar bizlerin yerleridir. Bizlerin her gün oralarda kalarak, oradaki insanların dertlerine çözüm üretmemiz gerekiyor. Birlikte yaşamamız gerekiyor. Onların komünlerini oluşturarak yerinden dolaysız demokratik ilişkileri ya da doğrudan siyaset yapacakları zeminleri yaratmamız gerekiyor. Bu ise iş demektir. Bu ise emek demektir. Bu ise oralarda bizatihi yaşamak demektir. Bu ise çok ama çok emek demektir. Güzel üslup ve güzel insan ilişkileri demektir.

Lakin bunlar yapılmıyor. Yapılan şehirlerde ya da metropollerde bilinen, tanıdığımız ilişkilere gitmektir. Bizi rahat karşılayabileceklere giderek kendimizce bir şeyler söylemek oluyor.

Evet, “her yerde hep beraber diyebilmek için” öncelikli olarak köylere, varoşlara giderek gerçekten her şeyden birlikte diyebilmemiz gerekir. Birlikte o yaşamı paylaşmamız gerekiyor. Ve tabii ki bizatihi oralara giderek halkımızın yaşama reflekslerinin daha da güçlenmesi için kendi kendilerini yürütebilecek yol yöntemleri göstermemiz gerekiyor.

Aksi taktirde bizler tarihin bu önemli dönemecinde zamanımızı boş harcamış olacağız. Ve tarihin bize yüklediği misyonunu yerine getirmemiş olacağız. Ve tabii birde kendimizi sürece katmamış olacağız.

Yukarıda dile gelenler ışığında özelde Kürdistan gençleri başta olmak üzere Kürdistan ve Türkiye’de halkların kardeşliğini savunan herkes yeni döneme bu çalışma azmi ve tarzıyla yüklenmek zorundadır.

Başkan Apo’nun dile ifade edecek olursak, selam olsun varoşlarda ve köylerde gece demeden gündüz demeden çalışan demokratik siyaset öncüsüne.

Kasım Engin