HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

vekalet harita_fotoVekâlet kelimesini vekillik olarak çevirebiliriz. Vekilliği ise: “Birinin, işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse” olarak tanımlayabiliriz. Vekâlet etmeyi ise: “Birinin yerine, bakmak, görevini üstlenmek” diye tanımlayabiliriz.

Bu durumda Vekâlet Savaş’ını “başkalarının yerine, bir savaşı yürütmek” olarak tanımlamak mümkündür.

Dünyada kendileri için başkalarının savaşmasını en iyi sağlayan güçlerin başında İngiltere gelir. O çokça bilinen İngiliz politikasının özü budur. O meşhur olan; “böl, parçala ve yönet” politikasının özü tamamen başkalarına vekil tutarak, ya da vekâletini vererek savaştırma işidir.

Bugün Ortadoğu’ya bakalım; neredeyse hiçbir yılı savaşsız geçmemiştir. Yüzlerce yıldır Ortadoğu gerçekten durulmamıştır. Ancak 1800’li yıllardan sonra bu durum daha da vahim bir hale getirilmiştir. Ve 1800’li yıllarla birlikte İngiltere’nin Ortadoğu’ya adım adım sızarak buralarda kendi “böl, parçala ve yönet” politikasını yaşama geçirmek için hep birilerini birilerine karşı kullanmıştır. Daha doğrusu İngiltere kendi çıkarlarını hayata geçirmek için hep birilerini kendi yerine savaşa sokmuştur. Birilerini tasfiye etmek için başka birilerini kullanmıştır. Çoğu zaman sadece devletleri kullanmamış, bireyleri, aileleri, tarikatları, aşiretleri, beylikleri derken kullanabileceği ne kadar böyle toplum ya da topluluk varsa çok kötü bir tarzda kullanmıştır.

Dikkat edilirse İngiltere öncülüğünde Ortadoğu’nun tüm coğrafyası adeta cetvellerle çizilirken hep birilerini birilerine karşı maşa olarak kullanmıştır. İngiltere çıkarlarını, başkalarını bir birine karşı kırdırtarak savunmuştur, korumuştur ve çoğu zamanda bu çıkarlarını elde etmeye vakıf da olmuştur.

İngiltere bu politikalarını 1800’li yıllardan beri birçok halka ya da birçok halk üzerinde uygulamıştır. Özelde biz Kürtler bu politikaların sonuçlarının ne kadar yıkıcı olduğunu herkesten daha iyi biliriz. Çünkü biz Kürtler birinci paylaşım ya da daha tanınmış adıyla birinci dünya savaşında yok sayıldık. Bırakalım yok sayılmayı param parça edildik. Dört parçaya bölündük. Her parçada ayrı bir şekilde cendere altına alındık. Bu yok sayılmanın bedelleri biz Kürtler için çok ağır oldu. Yüz binlerce insanımızın katledilmesi, yüz binlercesinin sürgün edilmesi derken dünyada eşine ender rastlanılacak olan bir sömürgeciliğin cenderesine alındık.

Sömürgeciler Kürtleri baskı altına, zulme ve yer yer soykırımlara tabi tutarlarken zannettiler ki emperyalist güçler onların bellerini sıvazlıyorlar. Halbuki bunlar emperyalist, namı diyar İngiliz politikalarıyla buralarda at koşturuyorlar. Yani bölüyorlar, parçalıyorlar ve de sonrada yönetiyorlar.

Söz konusu Kürtleri yok saymakla, sömürge altına almakla, bir kere Kürtler dıştalanmış oluyorlar, baskılanıyorlar. Bu duruma tahammül edemeyen Kürtler ise dört parçada her zaman bir fırsatını bulduklarında başkaldırıyorlar, direniyorlar. Sözde kendilerini bağımsız devlet diye bilen sömürgeci devletler ise bu kez Kürtlere saldırıyorlar, daha fazla baskılıyorlar. Özcesi Kürtler bu emperyalistlerin yarattığı duruma direniyorlar, emperyalistlerin destekledikleri sömürgeciler ise bastırıyorlar. Sonuç sürgit bir savaş Kürtler ve Kürtleri baskılayan sömürgeci devletler arasında bugüne kadar geldi.

Peki, bu durumda kazananlar kimler? Belki yer yer kazananlar sömürgeci devletlerdir. Ve yine belki yer yer kazananlar Kürtlerdir. Ancak bu kazanmalar hep biraz şaibelidir. Bu çatışmaların, savaşmaların hep bir kazananı kesindir, o da; Emperyalist devletlerdir.

Tekrar başlığımıza dönersek emperyalistlerin bu şekilde kazandıkları savaşlara biz Vekâlet Savaşı ya da Savaşları diyelim.

Peki, neden bizler başkalarının çıkarlarının savaşını ya da savaşlarını verelim? Neden hep bu aymaz politikanın kurbanı olalım? Neden ısrarla birilerinin güttüğü sürü olalım? Ve neden bu “böl, parçala ve yönet” politikasının kurbanı olmaya devam edelim?

Özcesi, artık bu kirli politikalarının kurbanı olmaktan çıkmanın zamanı. Bu kirli politikalarının kurbanı olmakta çıkabilmek ve çözebilmek için ise var olan sorunları kendi aramızda çözme iradesini göstermenin zamanı. Yani birilerinin maşası olmaktan çıkmanın zamanı.

Örneğin Kürtlerin ve Türklerin tam bin yıldır birlikte yaşadıkları söylenir. Şimdiye kadar tam üç kez en kritik anlarda, tehlikeli eşiklerden geçerek her iki halkta kazanmıştır. Birlikte kaderlerini çizmişlerdir. Kardeş halklar olmuşlardır.

Tarihi gerçekler böyle iken neden benzer bir şekilde tarihi yeniden güncellemeyelim? Yeniden kritik tarihi süreçlerden geçerken neden tarihte yaratılan kardeşleşmenin bir benzerini ortaya çıkarmayalım?

İçinde geçilen bu tarih süreçlerden başarıyla çıkabilmek için öncelikli olarak kardeşleşmeye inanarak, kardeşleşmenin tüm gereklerini yerine getirmemiz gerekir. Bu kardeşleşmenin yolu ise başkalarının çıkarları için savaşmaktan vazgeçilmekten geçiyor. Yani Vekâlet Savaşını ya da Savaşlarını terk etmekten geçiyor.

1920’lerde emperyalistlerin Ali Cengiz Oyunlarıyla Kürtleri dıştalayan politikaları bir an önce, hemen terk ederek, kendi halklarımızın ve de bu coğrafyada yaşayan tüm halkların çıkarlarını esas alan politikalara yeniden dönmemiz gerekiyor.

Bu ise gerçekten artık başkalarının savaşlarını sürdürmekten vazgeçmekten geçer. Bu ise gerçekten var olan sorunları, başkalarını araya koymadan dolaysız çözmekten geçiyor.

Kasım Engin