HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

“Yargılama yetisini kaybeden insan, iyice aptallaşır” (I. Kant)

Bazı anlar ve mekanlarda sözün anlamı ve derinliğini kavrayabilmek için, yazının o kolay görüntüsünün altında cevahir gibi bir yürek istediği kendinden menkul bir durum olmaktadır.

Aynen bu sözün algılanması için gereken yürek gibi bir yürek! Yoksunluk varsa, bu cümleyi kolay kolay anlayamazsınız!

Yıllarını dağlarda geçirmiş ve bunun uğruna büyük bedeller ödemiş, yeri geldiğinde “akşama görüşürüz” dediği yoldaşının/mücadele arkadaşının ölüm haberini, daha kaç ay öncesinde görüştüğü ve o anda tekrardan görüşmenin getirdiği coşkunun içinde öğrendiğinde, yaşadığı coşkunun içine (o anda yaşadığı burukluğu) gizlediği hüznü sığdırmaya çalışan insanların, yani dağların insanlarının hayatında önemli bir anlamı vardır bu cümlenin!

Çünkü yargılama her şeyden önce soru sormadır!

Ezber bozan ve verileni olduğu gibi kabul etmemedir yargılama!

Aslında yargılama kendi başına bir eylem değildir, beraberinde insanı yargılarının sonuçlarına göre harekete geçiren en temel faktör olmaktadır. Yani yargılama hakkaniyetin sağlanmasında ve vicdani mukayesenin geliştirilmesinde bir nevi sırat köprüsü ve hatta syrxs ırmağındaki sal, sadece sal’da değil, o salın cefakar kürekçisi olmaktadır.

Bizim için böylesi bir anlamı olan yargılama eyleminin başına her zaman kendimizi koyarız! Yani her şeyden ve herkesten çok kendimizi yargılarız! Dağın insanının ve gerillanın, muakkiplerinin her gün bu kadar çoğalmasının ve artmasının temel tılsımı budur! Yoksa öyle “ekonomik nedenlerin veya feodal yaşantının baskılarının” insanları dağa götüren temel nedenler olduğunu varsaymanın gerçekle hiçbir alakası yoktur.

Yargıladığımız için de en çok ve en derin sorularımızın içinde “özgürlük nedir?” kelimeleri geçmektedir.

Yargıladığımız için de sürekli “temel haklarımızın ve özgürlüklerimizin” ihlalinin zihniyetini sorgularız!

Yargıladığımız için bizi yargılamaya çalışanların, eşitlik, kardeşlik ve özgürlük anlayışlarına adam akıllı bakarız!

Samimiyetinin ölçüsüne önem veririz, hatta gösterdiğimiz bu önemi de ciddi hareket ve davranışlarla sergilemekten geri durmayız!

Tüm bunların yanında, yani sorguladığımız ve yargılayabildiğimiz oranda doğruya olan yolculuğumuza devam edebilir ve yanlış olduğuna inandığımız zeminlere yönelik mücadele ederiz!

Bu her yerde böyle midir?

Tabi ki, değil! Mesela Türkiye toplumunda öyle bir ambiyans ve bilgi kirliliği oluşturulmuş ki, otuz yıllık bir savaş çok kolay bir şekilde “terör” olarak nitelenebiliyor.

Çok rahat bir şekilde ve hatta insanın tüm şaşkınlığıyla “hadi be” dedirtecek şekilde, mağdur/maktul saptırması yapılabiliyor! Öyle ki, bu toplumda “ölüden/ölümden” ulusal kahramanlar yaratılıyor!

“Demokrasiyle mayın arasındaki” güzergahlarda yorum yapılabiliyor ama katledilen onca gazetecinin faili hakkında, adam akıllı yazı yazılmıyor, hesap istenilmiyor hepsinden önemlisi soru soramıyor!

Şimdi tekrardan çatışmaların gündeme geldiği bu dönemde;

Kimse yüksek sesle bu kadar çocuk neden halen tutuklu?

Bu kadar siyasetçi neden halen “burjuva” hukukuna göre dahi yargılanamıyor?

Böylesi hır-gür içinde cılk’ı çıkartılan siyasi mantıkla geliştirilen anayasa tartışmalarının ve olası bir düzenlemenin memleket sorunlarına ne kadar etkisini olacağını sorgulamıyor?

Birçok kesimler yumruk’u ve akabinde gelişen eylemde öldürülen polisler hakkında methiyeler diziyor! Nedense o mütemadi soruyu sormuyor!

Hatta bu methiyelerde biraz Nietchevari veya Sartrevari üsluplar kullanılıyor ama;

Kimse ya da herhangi biri Nietche gibi “Tanrıyı biz öldürdük” diyemiyor!

Veya Sartre’nin Cezayir savaşına yönelik ele aldığı kocaman kitaba isim olarak yazdığı gibi “Hepimiz Katiliz” diye bir yazıya başlayamıyor!

Şimdi günümüzde methiyeler düzmenin, olayın yasal tartışmalarının cacığını çıkarmanın, neden dağa gelindiğinin/dağdakilerin yaşamını romantize etmenin kayda değer bir getirisi olmayacaktır.

Neden mi?

Zamanı takip ettiğimizde ve sorularımıza bunlar temelinde yenilerini eklediğimizde; geliştirilen saldırıların ve yürütülen kirli siyasetlerin ortaya çıkardığı temel gerçek; bu konu hakkında hem var olan üslubun ve hem de uygulanılmasında ısrar edilen metodun bu günle uyum sorunu yaşaması olmasıdır!

Ondan dolayı yeni dönem olarak da izan edilen bu dönemin enstrümanları ve argümanları da değişmiştir, değişmektedir!

Hem, değişimin kendisi sürekli yeni sorulara gebedir, tabi bu gerçeklikte soru soranlarla ilgili olmaktadır! Yani/ yanisi;

Şimdi yargılama-soru sorma, değiştirme zamanıdır!

Toprak Cemgil