HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

onderlik resim1Mücadele tarihimizde Partimizin okul sisteminde en derli toplu muhteva ve uygun bir okul düzeniyle ulusal kurtuluşu yolunda yücelme gibi bir duruma adım atıyoruz. Şüphesiz bu okulun özü, ulusal kurtuluşçuluk ve onun dayandığı ideolojik-politik doğrultu, sınıf temeli ve temel mücadele olarak halk savaşımı konusunda öğretim ve eğitimden oluşmaktadır. Sistemimiz için mütevazı bir başlangıç ve yeni tecrübe söz konusu. Burada sağlanacak sıradan bir başarı, eğer gerçek bir okul olan yaşamda da devam ettirilir, biçimlenme savaşın sıcak ortamında çelikleştirilirse, öğrenciler öğretmen haline gelir. Ulusal kurtuluş yolunda halkın her düzeyde okullar sistemine sahip olması, bunun temelinde güçlü kadrolar hazırlayarak çalışmaların ve savaşımın birçok cephesine sürülmesi ve böylelikle zafere kadar gidebilecek, bunun ağır yükünü omuzlayabilecek önderler yetiştirmesi söz konusudur. Bu, küçümsenecek bir çaba değildir. Buraya geliş şüphesiz çok çeşitli burjuva okul sisteminden kopuşla birlikte olmakta, bu işe burjuva okul sisteminden kendi öz okullarımıza yönelme isteği biçiminde başlanmakta ve çok yoğun, zorlu süreçlerden sonra sınırlı bir başarı kaydetmektedir.

Burjuva ve daha öncesinde feodal dönemin okullar sistemi, temel eğitim, öğretim, formasyon kazandırma kurumları, temelde kendi sınıf çıkarlarını sağlama alan; onların çıkarlarını her düzeyde temsil eden; onu fazla saptırmadan, ihanete uğratmadan gereklerini yerine getirecek olan kişilikleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.

Dikkat edilirse, yüzyıllardan beri toplumun en zeki, kabiliyetli çocukları belli bir ayıklamadan sonra elemeden geçirilip temel okullar ve daha sonra ileri düzeyde medreselere alınarak, buralarda çeşitli süreçlerden, beyin yıkamalardan geçirilerek, feodal sınıfın çıkarlarını; ideolojik, siyasal, moral, ahlak bütün bu düzeylerde nasıl iyi savunacaksa o biçime getirilerek mezun edilir. Ve daha sonra sultanlığın, emirliğin hakimiyet alanlarına propaganda ordusu olarak görevlendirilir. Görülmemiş bir biçimde bunlar, camilerde, daha alt düzeylerde medreselerde hoca, imam, müderris* olarak ideolojik hakimiyeti sonuna kadar sağlamaya yönelik çabaları sergilerler. Yüzyıllardan beri bu ideolojik çabalar, kitleler üzerinde iktidarın tavrıyla özdeş, onu kutsayan, meşrulaştıran; kitleleri, bunların her türlü tasarruflarının bir tanrı emri olarak mutlaka gereklerinin yerine getirilmesi gerektiği şuuruna ulaştıran; dolayısıyla iktidarın her türlü baskı ve sömürüsüne açık bir zihniyetin meşruyet kazanmasını sağlayan çabalardır. O halde, eski feodal dönemde ister sultanlıkta, ister bağlı emirliklerde olsun okul sistemi, son tahlilde mevcut iktidarın son derece haksız, her türlü tasarruf ve uygulamalarının tanrı emriymiş gibi yüceltilerek, kutsallaştırılarak topluma sunulması işinde etkili bir araçtır. Böyle bir sistemin oturtulmasında ve yürütülmesinde en azından kuluçka rolünü oynamıştır. Okullar, esasen bu görevleri yerine getiren ocaklardır. Burada muazzam bir tecrübe birikimi vardır. Feodal ideolojinin, dönemin dinlerinin yoğunca incelendiği yerlerdir. Dogmatizm ve ezbercilik insan beynini uyuşturuncaya kadar yüklenilir. Yaratıcı düşüncenin gelişmesi ve halkın okulları haline getirilebilmeleri söz konusu edilemez. Mevcut çerçeve, derslerin programının veriliş tarzı bunu imkansız kılar. Bu eğitimde, tümüyle en yüce otoritenin gökteki sahibi Allah, yerdeki en büyük sahibi Sultan, devlet temsilcileri her düzeyde en büyük saygı gösterilmesi ve boyun eğilmesi gereken güç, diğerleri ise saf kul olarak yansıtılır. Ve böylece bu eğitim tarzıyla düzen rahat bir işleyiş mekanizması sağlayarak rolünü yerine getirir.

Günümüze doğru geldiğimizde, burjuvazi yükseldiğinde kendisiyle birlikte kendi eğitim sistemini birlikte getirir. Burjuva eğitim sistemi, sınıf çıkarları tarafından koşullandırılır. Onun her türlü ekonomik, siyasal, kültürel, askeri ihtiyaçlarına cevap verebilecek kadrolara ihtiyaç vardır. Bu kadroların sağlanması için eğitim kurumlarına ihtiyaç vardır. İşte bu nedenle modern eğitim dediğimiz sistem ortaya çıkar. Laik eğitim sistemi dediğimiz, dinden, feodal eğitim sisteminden kopmuş sistem ortaya çıkar. Bu sistem içinde her bakımdan sınıf çıkarları garantiye bağlanmak istenir. Bu yüzden devlet için en iyi yöneticiler, bürokratlar; ordu için subaylar; kültür-sanat faaliyetleri için edebiyat ordusu; ekonomiden anlayan ekonomistler yetiştirilir. Tabii ki, yine en zeki, yetenekli çocuklar alınır, temel okullarda eğitilir ve en yeteneklileri, bir ayıklanmaya tabi tutulur. Bunlar daha da üst bir sistem içine alınır. Yetiştirilip hazırlandıktan sonra bunlar egemen sınıfın çıkarlarını en iyi dile getirirler. Bu konuda ne kadar gözüpek, düzene ne derece bağlı ve uysal ise bu hep mesafe, derece alır.

Özellikle askeri okullarda resmi ideolojiye en çok bağlı olan, bu konuda gözükara bağlılık gösterenler; zekasını, fiziki yeteneklerini bunun için kullanan kişiler, subaylıktan kurmay subaylığa kadar daha ileri bir ayıklama içine alınır. Ve onlara devletin temel dayanağı olan ordunun stratejik yönetimi devredilir. Çok çeşitli süzgeçlerden geçirildikten sonra bu subay kadrosu aslında devletin esas kontrol ve denetim gücüdür. Bu konuda en çok sorumluluk duyan bu elit, kendisini gerçekten devletin giderek toplumun sahibi sayar. Tehlikeli bir durumda, gerektiğinde bunlar darbe yapar ve hakim olur. Gerektiğinde "şuna geç, şunda kal" diyerek, iktidarın en sağlam noktalarına kadar ulaşır. Ve tabii ki diğer tüm özel durumlarda benzer bir ayıklanma vardır.

Egemen sınıfa beynini ve yüreğini en iyi katan, onun hizmetine sunan, bu konuda sonuna kadar kesin niyetli, sonuna kadar irade bağlılığı içinde olan ve aynı zamanda bunu ustaca yapanlar sistemin güzide unsurlarıdır. Ve onlara geçiş hakkı tanınır. Bunlara mevcut kurumların en seçkin görevleri devredilir. Onlar da, böylesine bir ayıklanmadan geçmenin verdiği yüksek bir sorumlulukla, bu görevlerini büyük bir istekle, rahatlıkla yerine getirirler. Böylece sistem toplum içinde kendisine gerekli olan en iyi ögeleri böylesine yaygın, yoğun kurumlardan geçirterek kendisini sağlama alır. Kesinlikle egemen sınıfın eğitim sistemi böyledir. Her gün daha da artan bir etkinlikle bu sistem geliştirilmektedir.

Bunların toplam ifadesi; halk üzerinde görülmemiş bir ideolojik, politik, kültürel, ekonomik, moral, yönetim, denetim anlamına geliyor. Tümüyle buralarda burjuva sınıf çıkarı temelinde koşullandırılan beyinler, sıkı bir enformasyondan geçirilen bütün görevliler yığını, kimisi ordu gücüyle, kimisi kültür kurumlarında, kimisi ekonomik kurumlarda ve bütün diğer yönetim aygıtlarında bir koro halinde, gerektiğinde devlet başkanı, gerektiğinde hükümet başkanı, gerektiğinde genel kurmay başkanının etrafında saf bağlayarak, iktidarın pürüzsüz işlemesi sağlanır. Halk; emekçi sınıflar bunların çok yönlü ideolojik, yeri geldiğinde gelişmiş şiddete dayalı ağır egemenliği ile alıklaşmaya, aldatılmaya, yabancılaşmaya; ruhen etkilemeden tutalım düşüncede çarpılmışlığa kadar, pasifikasyona uğratılarak, egemen sınıfın baskı ve sömürüsünü üzerinde en rahatça uyguladığı bir konuma getirilirler. İlkokuldan tutalım, en gelişkin akademi sistemine kadar tüm eğitim sistemi, son tahlilde emekçiler üzerinde böyle bir baskı ve sömürüyü mümkün kılacak bilgi birikimini ve formasyonu kazandırmayı içerir.

Böylesine bir formasyondan geçen, tüm gözü açık, yetenekli kadrolar muazzam bir bürokrasi ordusu olarak iktidarın emrinde; sınıfın stratejik yönetimi tarafından işletilirler ve toplumun nefes alamaz bir halde kalmasına yol açarlar. Bu nedenle eğitim, burada son derece gerici bir işlevi yerine getirmektedir. Burada oluşan kafalar, son derece tutucu, tamamen kendisini düşünen, maaşını düşünen; bunun için belki de tam farkında olmadan her şeyini sunan bir konumdadırlar. Bu tabaka normal dönemlerde işlevini sessizce görürken, devrim dönemlerinde ise tutuculuğun, muhafazakarlığın kulu haline gelir. Güncel çıkarların en bağnaz savunucusu olurlar. Faşizm gibi karşıdevrimci bir hareket çıktığında, rahatlıkla 'daha fazla düzen' diyerek, faşizmin temel sosyal dayanağı olurlar; en çok bu tip gelişmelere temel teşkil ederler.

Türk egemen sınıfının eğitim sistemi, ister imparatorluk döneminde, ister cumhuriyet döneminde olsun, esas itibariyle aynı çizgileri yaşamaktadır. Hatta denilebilinir ki, Türk egemen sınıfı özellikle feodalizmin vurucu gücü olarak islam feodalizminin yönetimine girdiğinde, en gerici doğmalarla beslenerek, tam bir yobaz kafayla ortaçağ feodal devletinde yer bulur. Burada yaşama kavuşur. Göz doldurduğu oranda devlet kademesinde ilerler. Önde gelen akıncı Türk boyları feodal devletlerin hizmetine girdiklerinde, esas itibarıyla basit savaşçılıktan başkomutanlığa kadar yükselmesini bilirler. Bu, onlara daha sonra güç olma, devlet olma tecrübesi kazandırır. Türk egemen sınıfı, tamamen feodal devletin fideliğinde, onun sistemi içerisinde geliştirilen bir egemen sınıftır.

Ortadoğunun yerleşik feodal çıkarları ve onların dinsel doğmalara dayalı eğitim sistemi, en çok Türk boylarının ileri gelenlerinde sadık bir uşak bulmuştur. Bunlar egemen sınıf olma şartlarından biri olarak, sistem içinde bunu iyi özümseyerek sağlayabileceklerini çok iyi bilirler. En çok askeri ve diğer bürokratik, siyasi güç merkezlerinde yoğunlaşırlar. Önemli oranda okul hayatı yaşarlar. Daha sonra devletçikler oluşturmaya başlarlar. Burada önemli olan, feodal sistemin doğmalarından en çok etkilenen, o sayede yükselen bir egemen sınıf olmalarıdır.

Selçuklu ve Osmanlılarda bu sistem son derece geliştirilir. İmparatorluğun sivil ve askeri idaresi için gerekli olan kadroları yaratmak amacıyla, devşirme usulüyle, tüm halkların en yetenekli çocukları daha ana kucağındayken alınırlar, Medrese ve Yeniçeri Ocağı sistemi içinde özel olarak eğitime tabii tutulurlar. Bunlara hangi ailenin çocuğu oldukları unutturulur, hangi ulusa mensup olduklarını hiç bilemezler. Gözlerini bu iki ocak arasında açmışlardır. Buna birde resmi tarikat ocaklarını ekleyelim. Buralara alınarak yoğunca eğitilen ve gerçekten gözleri iktidarın kendilerine gösterdiğinden başka bir şey görmeyen; tamamen bu gösterilenleri yiyip içen; bununla büyüyen bu devşirmeler, dönemin en güçlü ordu çekirdeğini ve sivil yönetimi oluştururlar. Vezirler, Şeyhülislamlar, Kadılar, Paşalar hep o ocaklarda yetiştirildi. Osmanlı imparatorluğunda altı yüz yıla yakın bir dönem eğitim sistemi böyle işler. Denilebilinir ki, Osmanlı imparatorluğu gibi tamamen yağmaya ve çapula dayanan, görülmemiş baskının, kelle koparmanın uygulandığı bu iktidarda, en sadık bendeleri böyle oluşturulur.

Liberal, özgürlükçü düşünceye en ufacık bir yer verilmez. Gökte tanrı, yerde onun vekili Sultan, ve onun sadık bendeleri, kulları olan bürokrasi ve serfler yığını vardır. Bunda okul sisteminin büyük rolü vardır. İmparatorluğun işleyişinde bu sisteme verilen rol fazladır. Çok sıkı bir ayıklama, yıllarca süren bir eğitim ve yaşam içinde sürekli yetkinleşme ile imparatorluk kadrosu oluşturulur.

Bu kadroların en belirgin özelliği; mensup oldukları halk ve aile çıkarını tanımamak sadece bir tanrı buyruğu olarak anlaşılması gereken Sultan'ın fermanlarının hizmetinde olmak ve bunları hayatı pahasına en ufacık bir itiraz göstermeden yerine getirmektir. Bunun için peki üç kıtada ne yapılır? Talan! Tümüyle Sultan için her şeye el konulur. Sultan'ın ordusu, dünyanın en sadık ordusudur. Fetva verenler, Sultan'a sonuna kadar bağlılığın en iyi savunucusu ve örneğidir. Öyle ki, bu kadar uzun yüzyılları kapsayan bu imparatorlukta isyanlar, direnmeler en büyük günah olarak ve her türlü katliamı hak eden girişimler olarak değerlendirilir. Bunun için fetva verilir, ordular hunharca isyanları ezer. Halkın özgürlük ruhu boğulmuştur. Görülmemiş bir boyun eğme, uşaklık ruhu hakim hale gelmiştir. Pasifikasyon sonuna kadar geliştirilmiştir. Özellikle dinsel doğmalar, yani ideolojik etkileme o kadar ilerlemiştir ki; sınır tanımıyan sömürü, kitleler tarafından, iktidardan kaynaklanan bir olgu olarak değil, bir kader, bir tanrı hükmü olarak görülür. Böyle olduğuna göre boyun eğmekten başka bir çare yoktur. Zaten başka bir seçenek bırakılmamıştır. Demokrasi ruhu öldürülmüştür. Osmanlı sisteminin halk üzerinde yarattığı etki budur.

Daha sonra bu Cumhuruyet otoritesine yansıtılır. Osmanlılar, bu sistem ve gelenekleriyle, böyle bir halkı Cumhuriyete bırakır. Bu temelde Cumhuriyet kendisini kurumlaştırıyor. Yükselen bir burjuva sınıfı, Cumhuriyete damgasını vurur. Mevcut otorite önemli oranda Osmanlı otorite anlayışından devir alınmıştır. Devlet kurumları, bürokrası, ordu olduğu gibi aktarılırken, eğitim kurumları da aynen aktarılmıştır. Şüphesiz Cunhuriyetin kurucusu burjuvazi, sınıf çıkarları doğrultusunda bu yapıyı daha da modern kurumlarla takviye etmiştir, ama bu yapı ve kurumlar, kaynağını, anlayışını, yönetim geleneğini tümüyle Osmanlı otorite ve kurumlarından alır. Ordu kurulurken zaten imparatorluk ordusunun kalıntılarından derlenmiştir. Devlet diğer kurumlarında teşkilatlanırken; valilik, kaymakamlık, defterdarlık, yargı sistemi tümüyle kurum, kanun, işleyiş, hatta bürokrasi kurumu; imparatorluğun son döneminden devr alınmıştır.

Aynı durum eğitim kurumları için de geçerlidir. Sadece Arapça yerine, Türkçe, Osmanlıca dili yerine öz Türkçe esas alınmıştır. Yine burjuva çıkarlarının daha iyi işletilmesi için batı uygarlığının daha yaygın aktarımı yapılarak medreseler yerine Cumhuriyetin okul sistemi geçirilir. Darülfünun yerine, üniversite, İdadilerin yerine Lise geçirilir. Medreseler ikinci plana itilir, fazla ilgi gösterilmeyen Halk Eğitim Ocakları, İlkokul sistemi oluşturulur. Eğitimin özü değişmez. Amaç baskı ve sömürü için yeni kadrolar oluşturmaktır. Harbiye okulunun sadece adı değiştirilmiş ve Harp Okulu olmuştur. Mirası olduğu gibi devralır. Bu şekil değişikliğiyle birlikte görülmemiş bir eğitim hamlesine başlanır. Buna "eğitim devrimi" denir.

 

Eğitim devrimi, özünde feodalizme karşı bir devrimsel çıkıştan kaynaklanmayan, reformcu, üst yapı devrimleri denilen bazı dönüşümlerdir. Bu temelde çok gereksinim duyulan kadroyu ortaya çıkarmak için işe koyulunur. Bu sefer, Cumhuriyeti bağnazca savunacak; onun kemalist önderliğini, kemalist milliyetçiliği esas alacak; ona dinden daha fazla doğmatik olarak bağlanacak; bir kadro eğitim sistemi oluşturulur.

Kemalizm genelde burjuva milliyetçiliğinin bir türevi olmakla birlikte, devrimci burjuva milliyetçiliği değildir. Tutucu burjuva milliyetçiliğidir. Onun Türkiye koşullarına uyarlanması son derece şoven-faşist bir karakterdedir. Şoven milliyetçi ideolojinin rehberliği altında kurulan Cumhuriyetin tüm kurum ve kuruluşlarına olduğu gibi, eğitim sistemine de bu ideoloji damgasını vuracaktır. Dolayısıyla okul sisteminde Sultan yerine, bu sefer M. Kemal Allahlaştırılacaktır. Mutlak iktidar, Sultan yerine M. Kemal olacak; egemen ideoloji ve kültür de, Kemalist ideoloji ve kültür olacaktır. Burada demokrasi ruhu yoktur. Çünkü burada halka karşıtlık ve esas itibarıyla onun devrimci ideolojisi olan sosyalizme karşıtlık vardır. Sosyalizme yer yoktur, O'na göre sosyalizm görüldüğü yerde ezilmesi gereken bir tehlikedir. Orada burjuva tutuculuğunun en gerici bir tarzda uygulanışı söz konusudur. Dolayısıyla burjuva yaratıcılığı, girişimciliği, bilgi sevgisi ve araştırıcı ruhu da yoktur.

Üst yapıda sığ ve oldukça gericilikle yüklü bir dönüşüm söz konusudur. Esas itibarıyla okullar sistemi, Kemalist diktatörlüğü yükseltmenin yeni medreseleridirler. Hatta Sultanlıktan daha tehlikeli bir diktatörlüğün meşrulaştırılmasının ocaklarıdırlar. Özellikle askeri okul sistemi, dünyada belki de Hitler faşizminde bile görülmemiş düzeyde bir beyin yıkayan; azgın şövenler yetiştiren; gözü kara bir biçimde sınıf ve ulus gerçekliğini bile kabul etmeyen; 'Bir Türk Dünyaya Bedeldir' sloganında dile getirildiği gibi, kendisini insanlığın bile üstünde gören; faşist kadroların yetiştirildiği bir okul sistemidir. Bu okullardan mezun olanların hepsi de devletin temel gücü durumunda bulunan subaylardır. Burada subaylar en gerici, tutucu, faşist bir tarzda eğitilmişlerdir. Halka bir sürü gözüyle bakarlar. En ufak bir saygıları yoktur. Dünyaya üstünlük gözüyle bakarlar. Çok geri oldukları halde kendilerini çok yüce görürler. Kendi devletleri içinde sivilleşmeye bile tahammül edemeyecek kadar militarist ve gerici birer despotturlar.

İşte, bizim karşımızda, faşist bir ideolojik eğitimden geçmiş, böyle gerici, despot subaylar ve onların oluşturduğu bir ordu ve bu ordunun yönlendirdiği bir devlet yapısı bulunmaktadır. Diğer tüm kurumlara damgasını vuran da bu eğitim kurumlarıdır. Yüceltilen resmi Kemalist ideolojidir. Eskiden camilerde öğretilen, dikte edilen dini doğmalardan daha fazla, bugün bu okullarda Kemalist doğmalar dikte edilmekte, dayatılmaktadır. Eskiden camilerde bu günde bir kez yapılıyorsa, buralarda günde onlarca kez yapılıyor.

Bugün, bütün görünüşe duygulara hitap eden, kulağa hoş gelen sesler, göze gelen görüntüler, beynin algıladığı her şeye nüfuz eden Kemalist diktatörlük gerçeğidir. İliklerine kadar insanı kaplayan, bu gerçekliktir veya bu yalan, bu demagojidir. Kuruluşundan itibaren, özellikle ilk yıllarında şiddetlidir bu. Daha sonra da dozajından hiçbir şey kaybetmez. Cumhuriyet neslinin eğitimi denilen olay budur. Cumhuriyet uşağı, çocuğu denilen olay budur.

Denilebilir ki, insanlığa gözü kapalı, halka gözü kapalı, özgürlüğe gözü kapalı olan cumhuriyet çocuğu, belki de Hitler faşizminin SS kıtalarından daha tehlikeli bir biçimde, toplumun başına bela açmış faşist bir güruhtur. Cumhuriyet'in kuruluş kadrolarını bu şekilde değerlendirmek gerçekçi olacaktır. Bu kadrolar, gerçekten ileriye yönelik tüm hamlelerin frenleyici güçü olduğu gibi, halktan gelebilecek olası tüm ilerici çıkışların da amansız düşmanıdır.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar yetmiş yıla yakın bir zaman geçmiştir. İnsan ömrü kadar olan bir zamandır bu. Bu dönemde Anadolu halkları, hiçbir zaman görmedikleri kadar baskı ve sömürü görmüşlerdir. Yine halklar, hiçbir devlet kadrosundan çekmediklerini, bu kadroların ellerinden çekmişlerdir. Bunlar kadar azgın halk düşmanı görülmemiştir. Demagojik yapılarıyla; kaba ve ince baskı yöntemleriyle; iliklerine kadar sömüren özellikleriyle bunların, hiçbir zaman benzer örneklerine tanık olunmamıştır. Bugün cumhuriyet, bu yönüyle daha iyi anlaşılmakta; yozluğun, çürümenin tüm belirtilerini göstermektedir.

Bir diktatörün, bir avuç yardakçısının ve en çarpık biçimde sınıflaşmayı yaşayan Türk burjuvazisinin çıkarları temelinde üreyen bu devlet ve onun yetiştirdiği, biçimlendirdiği demeyeceğiz, biçimsizleştirdiği, hastalıklı ruh haline sahip olan insanlık ucubesi kadrolar; insanlığa felaket getiren ve bir anı olarak belleklerde yer edinen Hitler faşizminden daha tehlikeli bir devlet ve kadrolar olarak, bugüne kadar halklarımızın çektiği acıların kaynağıdırlar. Kuruluşundan günümüze kadar görülmemiş biçimde baskı ve sömürüyü sürdüren bu aygıt, bu temelde Anadolu halklarının ve halkımızın kültürünün, geleneklerinin, kişiliğinin, en doğal haklarının tanınmaz bir duruma getirilmesinin de baş müsebbibidir. Dolayısıyla bu sistemin yürütücüleri olan kadroları yetiştiren sistem de, en tehlikeli sistemlerden birisidir.

Biz 'Kışla Kültürü' adlı çalışmamızla bu sistemin nasıl Kürdistan'a yaydırılmak istenildiğini ortaya koyduk. Bu kadar tehlikeli çıkış temeli, amaçları, oluşum özellikleri bulunan cumhuriyetin Kürdistan'daki eğitim kurumları, mevcut sistemi tamamen katliamcı, yok edici temelde Kürdistan'a taşırmayı hedeflemiştir. Bu eğitim kurumları, çağımızın en gerici faşist rejimlerinden daha fazla gerici ve faşist karekteriyle; bütün doğmatik, fanatik kurum ve hareketleri bile geride bırakan özellikleriyle; tarihte eşine az rastlanan bir asimilasyoncu yok ediş çabasıyla; halkın başına nasıl musallat olduğunu, Kürdistan'da ele geçirdiği her şeye nasıl kendi damgasını vurduğunu, insanların yüreklerini dahi nasıl kendileri için olmaktan çıkarttığını biliyoruz. Yine bu eğitim kurumları yüzde yüz vatan düşmanı, halk düşmanı, halka metelik kadar değer vermeyen; toprağından en onursuzca kopan; vatanına yönelmeyi bir kabus gibi gören; basit bir maaş uğruna, rahatlıkla bir özgürlüğü satacak kadar aşağılaşan; güncel yaşamı, bir saati, bir anı kurtarmak adına bütün insanlığı satacak kadar düşkünleşen; tiplerin üretildiği kurumlardır.

Gerçekten de tarih ne kadar incelenirse incelensin; çağdaş öğretim ve eğitim sistemi bakımından neresinden ele alınırsa alınsın, görülecektir ki, bu kurumlarda her şey ters yüz edilmiştir. Burada eğitimin değil, eğitimsizliğin; aydınlamanın değil, karanlığın; şekillendirmenin değil, şekilsizleştirmenin alası yaşatılır. Hiçbir zaman ve hiçbir halkın gerçeğinde bu kadar öze ters düşürülmüş bir sistemden bahsedilemez.

Bizler bu sistemin içinden geçtik, bu sistemin zehirinden içtik. Burada aşılandık. Sözümona şekillendik. Bu bizi güçlendirdi mi? Hayır! Bu sistemin etkilerinden kurtuluşun dahi yılların savaşımıyla mümkün olduğunu belirttik. Biz büyük bir kararlılıkla bütün duyguların, düşüncelerin tahribatına karşı direndik. Çok mütevazi de görülse, kendi ölçülerimiz içinde bunun ne kadar büyük bir uğraş gerektirdiğini ortaya koyarak, Partimizin doğuşunun mümkün olduğunu gösterdik. Partimizin doğuşu bu anlamda Kürdistan'da cumhuriyetin büyük karanlık ve yıkım ocaklarına karşı alternatifinin yaratılması olayıdır.

Çoğunuz halen yaygın bir biçimde, cumhuriyetin eğitim sistemi içine alınmayı bir ilerleme etkeni ve kurtuluş çaresi olarak görüyorsunuz. Günümüzde 12 eylül rejimi sömürgeciliğin yürüme şansını, en çok eğitim sisteminin derinleştirilmesinde görmektedir. Başta üniversiteler olmak üzere, bütün okullarda 'milli birlik, bütünlük' dersleri, bütün derslerin önüne geçmiştir. Yani yabancılaşmayı daha çok derinleştirmek; ülke ve özgürlük kavramlarını ağza alınamayacak bir biçimde yok etmek; bunun yerine, etkisi altına aldıklarından en tehlikeli tipleri yetiştirmek için görülmemiş yatırımlar yaparak yeni okullar açmakta ve bu okullara, bütün cumhuriyetin tarih, din, devlet vb. konulardaki uzman ideolog adamlarını yaygınca yollayıp, çalıştırarak, böylece kafalar ve ruhlar üzerinde egemenliğini tam kurup sürdürmeyi hedeflemekte. Geliştirilen bu sözde eğitim ve öğretimde, bir yandan dinsel doğmalardan medet ummaktan tutalım, diğer yandan ezici bir biçimde okullarda her gün 'ne mutlu Türküm diyene' sloganı attırmaya kadar, her türlü Kemalizm şakşakçılığı, sabah akşam, zihinler alıklaştırılıncaya kadar öğretilir.

Bu sistemden geçmeyen aile çocukları kalmadığına göre, ortada süzgeçten geçirilmemiş; asimilasyon ve boyun eğdirmenin her biçiminden nasibini almamış bir kişi kalmamış gibidir. Bu gerçek bir boyun eğdirtme yöntemidir. Bu gerçek bir özel savaştır. Burada özel savaş, en tehlikeli uygulamalarından birini bulmuştur. 12 Eylül'ün halka dayattığı savaşın en tehlikeli bir biçimi, eğitim sistemini bir özel savaş sistemi haline getirilmesinde aranmalıdır. Gençliği devrimden ve devrimin etkisinden uzaklaştırmak için, gençliğin önüne onu bitirecek kurumları ve bu kurumların eğiticilerini koydu. Dinle oynayabileceklerin önüne din kurumlarını koydu. Devrimci güce karşı görülmemiş bir şartlanmayı, bir karşıeğitimi yürüttü. Yoğun ideolojik eğitimle, bir taraftan tüm toplum üzerinde "Devrim bir öcüdür, yaklaşırsanız yok olursunuz" biçiminde bir dayatma geliştirilirken, diğer yandan ise Kemalizm, onun otoritesi, onun ahlakı, onun öğretisi dayatıldı. Yükselmek mi istiyorsun, iş mi bulmak istiyorsun, adam mı olmak istiyorsun; her şey bu temel ilkenin kabul derecesine göredir. Ve görülmemiş ekonomik yoksullukla, bu ideolojik etkilenme birleştirilince, toplumun adeta yıkılması gerçeklileştirilmeye çalışıldı; önemli oranda gerçekleştirildi.

Karşıdevrimin eğitim sistemi bu denli tehlikeli bir rolü, işlevi yerine getirmiştir. Eğer bugün halkımız kendisini örgütlemeyecek kadar alıklaştırılmış ve çıkarlarının uzağına düşürülmüşse, bunun nedenleri, yüzyılların imparatorluğu Osmanlının eğitim sistemine eklemlenen, cumhuriyetin şeytani, hileli, pasifikasyoncu, son derece yabancılaştırıcı, karanlıktan da öteye bitirici ve yok edici işlevinde aranmalıdır. Onun eğitim sisteminin katliamcı sisteminde aranmalıdır. Bu kadar kolay boyun eğme, hem de görülmemiş baskı ve sömürü ortamına boyun eğme, ancak böyle bir eğitim sistemiyle mümkündür. Başka hiçbir şeyle, sağlanmamıştır. Hatta bu kılıçla bile sağlanmamıştır. Daha çok böylesine bir ideolojik, etkilenmeyle sağlanmıştır. Kılıç bunun için temel atmıştır. Bu yüzde yüz değilse bile yüzde doksan beş, zihin ve duygular üzerinde yürütülen yabancılaştırma; kendi özünden katmerli bir biçimde uzaklaştırma temelindeki bu eğitimle olmuştur.

Eğer bugün insanlarımız kendisine düşmanlık yaptığı oranda, kendi düşmanını yaşıyorsa; düşmanına yakınlaştığı oranda ilerlemenin mümkün olduğunu kendini inandırır hale gelmişse; bunu bir kişisel politika olarak iliklerine kadar yaşıyorsa; işi, parayı, gücü, etkinliği, güvenliği, rahatı, sağlığı her şeyi, kendisine düşman olanda görüyorsa; kendini inkar etme ve düşmanını yaşama noktasına gelmişse; bunda eğitimin ciddi bir rolü vardır. Belki de dünyada hiçbir yerde görülmemiş düzeyde, cumhuriyetin geliştirdiği bu eğitim sistemi, gerici ve hatta faşist bir işlev görmüştür. Bu sistemin eleğinden geçmek demek, kendini en geri, en savunmasız, işlevsiz ve örgütsüz bir ortamın içinde yaşatmak anlamına gelir.

Partimiz, esas itibariyle ve tamı tamamına bu eğitim sisteminden öncelikle kuşku duyma, bunu büyük bir eleştiriye tabi tutma, tehlikeli ve insanlık dışı yönünü açığa çıkartıp teşhir etme; onun eritici, yok edici özelliklerine karşı savunma gereğini duyma temelinde ortaya çıkmıştır. PKK'nin ideolojik gelişiminin temelinde, kesinlikle cumhuriyetin eğitim kurumlarının, şüpheci bir tarzda ele alınmasının ciddi bir yeri vardır. Bazı doğruların yanında, bu şüpheci yaklaşım sayesinde, bu eğitimin, esas itibarıyla istisnasız herkesi götürmek istediği yerin karanlık olduğu; kendi gerçekliğinden, kimliğinden kopuşu dayattığı; bunun yerine kendisinin ne idüğü belirsiz ve tam anlaşılmayan çıkarlarına sonuna kadar tabi olmanın yaşatılmak istendiği görülmüş ve görmeyle birlikte bunu red temelinde PKK ideolojisi geliştirilmiştir. Onun gelişimi böyle olmuştur.

Çok iyi biliyoruz ki, PKK Kürdistan halkının gerçek bir okuludur. Her türlü ulusal ve toplumsal bilincini kazandığı, örgütlenmesini ve savaşmasını öğrendiği bir okuldur. Çıkışı, cumhuriyetin bu en tehlikeli amaçlarına temelden karşı olma; cumhuriyetin en temel ilkesi olan kemalizme ve onun şöven ulusçuluğuna karşı, Kürdistan yurtseverliğine yönelme; halk düşmanı yönüne karşı, emekçilerin çıkarlarını ve sosyalizmi esas alma tarzındadır. Bu, halkların birbirilerine düşürülmesine ve ayrılıkçılığa karşı, eşit ve özgür temellerde birliğini, yani enternasyonalizmi esas almadır. Bu temel ilkeleriyle cumhuriyetin özüne ve biçimlenişine gittikçe her düzeyde karşı çıkmadır. Bunu öncelikle büyük bir ideolojik arınmayla başlatma, Türk milliyetçiliğine ve onun daha inceltilmiş biçimi olan sosyalşövenlere karşı ideolojik savaşımla geliştirmedir. Ve giderek Kürdistan'da işbirlikçi ideolojiye ve onun görülmemiş ulusal inkarcı tutumlarına karşı olduğu gibi, bunun inceltilmiş biçimi olan yerel kabilesel ve aşiretsel sahte milliyetçiliğe karşı da bu ideolojik mücadeleyi yürütmedir. Buradan temel siyasi doğrultuya; halkın temel çıkarlarına, politikasına ve kurtuluş iradesine kavuşma ve bunu sıcak bir savaşımla birlikte yapmadır.

İşte görülüyor ki, Partimiz bu temel gelişim özellikleriyle cumhuriyetin zıddı; onun görülmemiş gericiliğine ve karanlığına karşı, bir ilericilik ve aydınlık hareketidir. Sömürgeciliğin, insanı insanlıktan çıkaran, yok edici, bitirici ve çürütücü eğitimine karşı; insanı son derece güçlendiren, ilerleten, aydınlatan eğitime saygıdır. Bu anlamda Partimiz halkın gerçek bir okuludur. Yine bu anlamda Partimiz, halkın kendi özgücüne dayanarak, ideolojik ve siyasal büyümesini ilk defa geliştirip sistemleştirdiği bir okul olma şerefine sahiptir. Yüzyıllardan beri halk arasından çıkan, ama belirir belirmez kolayca eğemenlere alet olan değerlerini; kendi öz çıkarları temelinde yoğunca eğiten, örgütlendiren ve savaştıran bir okuldur. Yine ilk defa halkın tarihini, güncel ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamını somut değerlendiren; ondan çıkartılan sonuçları halkın kurtuluş örgütünü ve eylemini yaratmada kullanan; halkın önde gelen bütün gençlerini bu temelde eğiten; böylelikle halktan aldıklarını daha da güçlendirerek halka veren; son derece zayıf, düşkün birisiyken, yüksek devrimci ruhla ve bilinçle donatarak halkın çıkarlarının sağlam bir sözcüsü ve savaşçısı olmayı başartan bir okul olma özelliğindedir.

Başlangıçtan itibaren böyle anlaşılması gereken Partimizin, somut olarak bu zeminde sistemli bir okul haline gelmesi anlamlıdır. Her ne kadar sınırlı olanaklarla ve sınırlı sürelerle eğitimimizi yürütsek de, gelinen aşamada, ilkelerden ne anlaşılması gerektiğini çok iyi bilenleriz. Öğretimin ulaşmak istediği hedefler konusunda duyarlı davranabilen insan, tarihi anlamda yerine getireceği görevler açısından kendisine sağlanan eğitimin önem ve anlamının büyük olduğunu görecektir. Elbette eğer, üzerinde ısrarla durulur ve yetkinleştirilirse bu böyledir. Yaratıcı bir ruhla eğitimi alırsak ve bunu bilgiden de öteye kişiliğimizin oluşmasında hayati bir devre olarak değerlendirirsek, şüphesiz muazzam güçleneceğimiz açıktır. Bu sahayı, sömürgecilerin ideolojik şartlandırma ocakları olan eğitim kurumlarının etkilerinin tamamen silindiği; kişilik üzerindeki büyük baskının kalktığı; böylelikle özgürleşmek ve güçlenmek için büyük bir gelişme imkanının ortaya çıktığı bir okul olarak değerlendirmek gerekir. Böylesine bir sistemi oluşturmak için yıllardır çalışmamız; bağımsızlık ve özgürlük doğrultusunda bir okul geliştirmeye çalışmamız; Kürdistan halkının ilerici insanlığa katılmasında ve kendi öz kurtuluşunu gerçekleştirmesinde bu okulun hayati bir rol oynayacağını bilmemizden ötürüdür. Her şeyden daha çok bu ilkeleri gerçekleştirecek sağlam adamlara ulaşmanın bu okullardaki eğitimle yakından bağlantılı olduğunu bilmemizden ötürüdür. Bu nedenle biz, başlangıçtaki sınırlı eğitim faaliyetlerimizden, gittikçe daha kapsamlı, nicelik olarak daha büyük ve süre olarak daha uzun bir gelişmeyi yaratmakla önemli bir aşamayı sağladığımıza inanıyoruz. Bu devremizden önceki bir çok devreden yetişenlerin, Partimizin amaç, hedef ve ilkeleri doğrultusunda, ulusal kurtuluşçu çizgide kahramanca direndiklerini ve sonuna kadar savaştıklarını görüyoruz. Bu nedir? Bu, bağımsız ve özgür kişiliğin kanıtlanmasıdır. Bu, burada muhteva olarak verilen ideolojik-politik ve askeri eğitimin, çok zayıf kişilikleri bile kahramanca bir eyleme itecek kadar güçlü olduğunun ispatlanmasıdır. Bu, şimdiye kadar hiçbir zaman sahip olmadığımız aydınlanma ve örgütlenme kapasitesine, bu okul sayesinde ulaşmaya başladığımızı gösterir.

Okul sisteminin özü ve biçimlenişine sınırlı da olsa ulaşılmıştır. Eğer biz, günümüzde bir kurum olarak bunu gerçekleştirebilmiş ve bu seviyeye getirebilmişsek; görevimiz, artık bunu ülkede açılan kurtuluş üslerimizde daha yaygın bir sisteme dönüştürmektir. Şimdi, artık bu sistemi, olduğu gibi, düşmanın kolay kolay nüfuz edemeyeceği yeraltı üslerimizden tutalım, kentler ve köylerimizdeki gizli yeraltı sığınaklarımıza kadar her yere taşırma; burada onlarca, hatta yüzlerce kişiyi kısa ve uzun devreler halinde eğitime ve böylelikle devrim ordusunu oluşturma görevimiz vardır. Ve bu görev, ülke somutunda sınırlı bir gerçekleştirilmeye ulaştığında göreceğiz ki, bu durumun karşısında hiçbir düşman gücü dayanamaz. Yine göreceğiz ki, halkın kendi temel öz eğitim kurumlarında sınırlı bir eğitimi gerçekleştiğinde bile onun ne denli yeteneklere sahip olduğunu, örgütlendiğinde ne yaman hale geldiğini, baş edilmez sanılan düşmanın nasıl çürük ve kağıttan kaplan olduğunu açığa çıkacaktır.

O halde biz, düşmanın güçlülüğünü ve zorluklarımızın çokluğunu konuşmaktan ziyade, halkımızı bu temel eğitim ve öğretim kurumları içinde birleştirelim; bu konudaki görevlerimizi yerine getirelim; o zaman güçlü olan ve kolay olanın ne olduğunu görelim ve söyleyelim. Bu konudaki görevlerimizi yerine getirmeden sıradan eğitim ve örgütlenme görevlerimizi başarmadan, ne düşman hakkında hüküm biçelim, ne de zorluklarımız hakkında boş laf edelim. Herkes bugün bu görevleri yapacak güçtedir. Şimdi bu kurumda küçümsenemeyecek kadar arkadaş bulunuyor. Eğer bu devreden çıkan her birimiz kendimizi yoğunlaştırırsak, bu okuldaki kadar başarılı eğitim veren kurumların kuruluşlarına öncülük edebiliriz. Bunların çoğunu yönetebiliriz ve yüzlerce devrimciyi çıkarabiliriz. Bizde bu kanıtlanmıştır. Kanıtlanan gerçeğin benzerlerinin daha da güçlü bir biçimde halkımızın saflarında oluşturabiliriz. Bu görevlerimizi başardığımızda göreceğiz ki, gerçekten halkımız bağrında büyük bir yetenekler taşımaktadır. Ülkemiz muazzam bir okul sistemine olanak verecek düzeyde elverişlidir.

O çok güçlü görünen; daha düne kadar bir öcü gibi karşımızda dikilen ve tabu gibi üzerimizde etkisini sürdüren düşman kuruluşlarının, gerçekte en kof kuruluşlar olduğunu o zaman göreceğiz. Özellikle de onun Kürdistan'daki kuruluşlarının çoğunun, bir tekme ile devrilecek kadar kof olduğunu göreceğiz. Orada üretilenin, eğitilenin ve şekillendirilenin ne kadar yaramaz, tehlikeli ve derhal tasfiye edilmesi gerektiğini göreceğiz. Bununla birlikte yine öz çıkarlar temelinde sınırlı da olsa sağlanan bir halk eğitim seferberliğinin ve hareketliliğinin neye kadir olduğunu; bir yürüyüşe geçildiğinde neleri, nasıl silip süpüreceğini ve kendisi için neleri, nasıl yaratacağını açıkça göreceğiz. O halde, bu soylu görevleri gerçekleştirmek için, burada alınan eğitimin özüne sadık bir biçimde bunu yaygınlaştırmak ve milyonlara maletmek için elden gelen vazgeçilmez bir görev olarak yerine getirilmelidir. Sizler bu temelde önemli bir şansa kavuşmuş durumdasınız. Eğitime bu bakış açısıyla yaklaşacaksınız. Yüksek bir sorumuluk duygusuyla ister ülke içinde, ister dışında her çalışmayı rahatlıkla başarabilecek durumdasınız. Yeterki halkın, Partinin bu önemli ihtiyaçlarına gelişen bir görev ve disiplin anlayışıyla yaklaşın. Gerisi kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zaten zorluklar çekilmiştir, Partimizin sınırlı olanaklarından en çok istifade edilmiştir. Bunun temelinde de şehitlerin kanı vardır. Onlara layık olmanın nasıl vazgeçilmez bir borç olduğunu bilerek görevlere dört elle sarılacak ve bunu başaracaksınız.

 

 

 

Reber APO

Ekim 1988